Abdulkuddus Yalçın / İnzar Dergisi
Ebu Zerr radiyallahu anh`den rivayet edilmiştir. Dedi ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Aklı zaif olup mağlub olmadığı müddetçe akıllı kişi için belli bazı saatlerin olması gerekir; bir saatte Rabbi ile münacat eder, bir saatte nefsi ile muhasebe eder, bir saatte Allah`ın sanatında tefekkür eder, bir saatte de yiyecek ve içecek gibi ihtiyacını gidermeye çalışır." (Sahih-i İbn-i Hibban)
Hadis-i şerif akıl sahipleri için çok güzel bir program sunmaktadır. Evet, akıllı kişileri ilgilendirir bu program. Ne için dünyaya geldiğini bilmeyen, yaradılış gayesinin ne olduğunu düşünemeyen divaneler, gafiller ve akıl gibi büyük nimetten nasibini alamayanlar için değildir elbette. O halde nefsi, hevası, hissiyatı ve açgözlülüğü aklına galip gelmeyen akıl sahibi insan kendine günlük program yapar, günü saatlere bölerek her bir saati önemli bir iş için ayırır; bir saati de Allah`ın azametini, nimetlerini, ayetlerini; kendi acizliğini, zaifliğini ve günahlarını düşünmek, tefekkür etmek için ayırır.
Tefekkür: "f-k-r" kökünden gelip fikretmek, derin derin düşünmek, akletmek anlamlarına gelmektedir.
İmam Kurtubi şöyle diyor: "Düşünmek (fikir); kalbin bir şey hakkında düşünüp durmasıdır. Tefekkür çokça düşünmek demektir. Çokça düşünen bir adam hakkında; mütefekkir denilir."
"Her bir şeyde O`nun bir ve tek olduğuna delâlet eden bir âyet (alâmet, belge) vardır"
Tefekkür Allah`ın zatında değil Allah`ın sanatında, nimetlerinde, ayetlerinde ve kulun kendi nefsinde ve yaptıklarında olur.
İmam Kurtubi der ki: "Aslında tefekkür, ibret almak ve zihnin etraflı bir şekilde düşünceye dal-ması, yalnız mahlûkat üzerinde olmalıdır. Nitekim yüce Allah: "Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler" diye buyurmuştur. Üzerinde tefekkür edilecek hususlardan bir tanesi de haşr, neşr, cennet, cennetin nimetleri, cehennem ve azabı gibi âhîretin korkutucu halleridir. (Kurtubi tefsiri)
Hz. Aişe radiyallahu anha`dan rivayet edilmiştir: dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bu gece üzerime bir ayet nazil oldu. Onu okuyup da onda tefekkür etmeyene yazıklar olsun: "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akl-ı selim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah`ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru! (Ali İmran: 190-191) (Sahih-i İbn-i Hibban)
Abdullah bin Ömer`den (radiyallahu anhuma) rivayet edilmiştir. Dedi ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah`ın nimetlerinde –yani büyüklüğünde- tefekkür edin Allah`ın zatında tefekkür etmeyin." (Mücem-ül evsat: Taberani)
Ebu Zerr`den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu: "Allah`ın yarattıklarında tefekkür edin Allah`ın zatında tefekkür etmeyin helak olursunuz." (El Azama)
Yunus bin Meysere`den radiyallahu anh rivayet edilmiştir. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve selem ashabının yanına çıktı. Onlar da Allah azze ve celle`nin azametini konuşuyorlardı. "Ne konuşuyorsunuz?" diye buyurdu. "Allah azze ve celle`nin azametini konuşuyoruz" dediler. Resulullah sallallahu aleyhi ve selem buyurdular ki: "Dikkat edin Allah`ın zatında tefekkür etmeyin! Dikkat edin Allah`ın zatında tefekkür etmeyin! Dikkat edin Allah`ın yarattığı şeylerin büyüklüğünü tefekkür edin! Dikkat edin Allah`ın yarattığı şeylerin büyüklüğünü tefekkür edin!" (El Azama: Ebu Şeyh Asfahani)
Bişr bin Haris el-hafi der ki: "Allah`ın azametinde tefekkür et ki O`nun huzuruna nasıl varacağını bilesin" ve şöyle der: "Şayet insanlar Allah`ın azameti hakkında tefekkür etselerdi Allah`a isyan etmezlerdi" (Hilyet-ül Evliya)
Katade radiyallahu anh`den rivayet edilmiştir. Dedi ki: "Kendi nefsinde tefekkür eden kimse bilir ki sadece ibadet için eklemleri yumuşatılmıştır.
Mübarek Ebu Hammad dedi ki Süfyan-ı Sevri`nin İbn-i Hasan`a şöyle dediğini işittim: "Bak ey kardeşim! Senin işin şafak sökmesinden güneşin doğuşuna kadar geçen günün hakkında tefekkür etmek olsun. Yaptıkların Allah`a itaat ise onun üzerinde dur ve istikamet et. Allah`a isyan ve günah ise ondan çekil." (Hilyet-ül Evliya)
Kul Allah`ın azametinde, birliğinde, hükmünde, tedbirinde, saltanatında tefekkür ettiğinde onun için Rububiyet ayetleri aydınlanır, yakin nurları parlar. Şüphe sıkıntıları ve karanlıkları yok olup gider. Zira kendi nefsine baktığı zaman onu yaratılmış, gizlenmiş, bir araya getirilmiş, birbirine uyumlu parçalara ayrılmış, düzenlenmiş, şekil verilmiş, bir biri içinde terkib edilmiş olduğunu görünce anlar ki bir düzenleyici olmadan düzen olmaz. Yaratıcısız yaratık olmaz. Nefsinde gördüğün tedbiri onun müdebbirine bir şahit olarak görürsün. Nasıl ki binanın duvarına ve belirli ölçü ve miktardaki yapısına; üzerinde kütüklerle duran tavanına; çamurla yapılan sıvasına; dikilmiş kapısına; ihtiyaca binaen sağlamlaştırılmış kilit ve anahtarına baktığın zaman bütün bunların binayı yapan ustaya delalet ettiğini ve ona şahitlik ettiğini görürsün. Aynı şekilde bu bedene de baktığın ve tefekkür ettiğin zaman müdebbire şahitlik eden, Ona delalet eden tedbirin ondaki eserlerinin var olduğunu görürsün.
Bütün mahlûkat yakinen bilir ki daha önce hiçbir şey değillerdi. Onlar için yeryüzünde ne bir eser ne de onlardan bir söz vardı. Farkında olmadıkları halde bir de baktılar ki bir damla sudan dizilmiş etler ve damar halatlarla bir araya getirilmiş, sağlam bir cilt ile bağlanmış, eti ve kanı tam verilmiş; birer tanınmış, şekillenmiş, cisimlenmiş nefis oluvermişler ve o nefislerde ihtiyaç nisbetinde ne fazla ne de eksik azalar bir araya getirilmiş düzenlenmiştir.
Kendi nefislerinizde de ayetler vardır. Görmüyor musunuz? (Zariyat: 21)
Seyda Molla Halil Siirdi de Nehc-ül Enam adlı manzum eserinde şöyle demektedir: "Allah`ın mahlûkatında şu şekilde tefekkür et; yerden ta Sidret-ül Müntehaya kadar.
Tefekkürün fazileti
Hasan bin Ali radiyallahu anhuma`dan rivayet edilmiştir. Dedi ki: Dayım Hind bin ebi Hale`den Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem`in konuşmasını anlatmasını istedim. Dedi ki: "Resulullah sürekli hüzünlü idi. Devamlı tefekkür ederdi. Ona rahat yoktu. Uzun süre sükût ederdi. İhtiyaç olmadan konuşmazdı." (El Mu`cem-ül Kebir)
İbn-i Abbas (radiyallahu anh) anlatıyor: "İçinde tefekkür olan normal iki rekât nafile namaz kalbin gafil olduğu bir geceyi ihya etmekten hayırlıdır. (El azama: Ebu Şeyh Asfahani)
Hasan-ı Basri (rehimehullah) der ki: Bir anlık tefekkür bir gece boyunca namaz kılmaktan ha-yırlıdır. Ayrıca şöyle der: Düşünmek mü`minin aynasıdır, o bu ay¬naya bakarak iyilik ve kötülüklerini görür.
Vuheyb bin Verd`den rivayet edilmiştir dedi ki İsa aleyhisselam şöyle demiştir: "İçinde tefekkür olmayan her sükût gaflettir."
Ka`b demiş ki: "Ahiret şerefine nail olmak isteyen kimse çokça tefekkür etsin ki ilim sahibi olsun" (Hilyet-ül Evliya, Elazama)
Lokman oğluna demişki: "Yavrucuğum! Aklın delili tefekkürdür, tefekkürün delili ise susmaktır" (Hilyet-ül evliya) Ayrıca şöyle demiştir: "Yalnızlığın uzaması daha çok dü¬şünme ilham edici, düşünmenin uzaması da cennet kapısını çalmanın bir delilidir." (İbn-u Kesir)
Süfyan bin Uyeyne şöyle demiştir: "Düşünmek, kalbe giren bir nurdur. Tefekkür rahmetin anahtarıdır. Görmüyor musun kişi tefekkür ediyor ve ardından tevbe ediyor. (İbn-u Kesir, El Azame)
Hasan`dan (rehimehullah) rivayet edilmiştir. Dedi ki: "size; Allah`ın takvasını ve tefekkürü devam ettirmeyi tavsiye ederim. Şüphesiz tefekkür her iyiliğin babası ve anasıdır. Hayrın bütün kapılarını açar. Allah azze ve celle`nin muvaffakiyetine nail olmak onunla hâsıl olur. Bil ki kişi kazandıklarının en hayrlısını Allah`ı halisane tefekkürü sayesinde elde etmiştir."
Rivayet edilir ki: Hz. Îsâ (aleyhisselam) şöyle demiştir: "Uyuması zikir, susması tefekkür ve bakışı ibret olan kişiye ne mutlu." Ve demiş ki: "Ey güçsüz Âdemoğlu, ne¬rede olursan ol, Allah`tan kork. Dünyada bir misafir ol. Mescidleri ev edin. Gözlerine ağlamayı, cesedine sabrı ve kalbine düşünmeyi öğret. Yarının rızkını düşünerek ken¬dini üzme."
Vehb bin Münebbih şöyle der: Kişinin düşünmesi uzayınca anlar, anlayınca bilir ve bilen kişi de mutlaka amel eder.
Muğîs el-Esved der ki: Her gün kabirleri ziyaret ediniz; bu, sizi düşünmeye sevk eder. Kıyamet günü duracağınız yeri kalblerinizle gö¬rünüz. Cennete ya da cehenneme gidenlere bakınız. Kalblerinizi ve bedenlerinizi cehennemi, cehennem topuzlarını ve cehennemin katla¬rını hatırlamaya alıştırınız. Muğîs sözün burasında ağlar ve sanki ak¬lını yitirmiş gibi yere düşerek arkadaşları tarafından tutulup kaldırılır.
Hâkimlerden birisi demiştir ki: Kim ibret almaksızın dünyaya ba¬karsa, bu gafletinin miktânnca kalbinin nuru (basireti) gider.
Hasan, Âmir bin Abdülkays`ın şöyle dediğini nakleder: Bir, iki, üç değil, Rasûlullah`ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabının birçoğunun şöyle dediklerini işittim: "İmanın ışığı, ya da imânın nuru tefekkürdür.
Tefekkür mümin`in özelliği ve en hayırlı amelidir
Salim bin ebi Ca`d`den rivayet edilmiştir. Dedi ki Ümmü Derda`ya soruldu ki: "Ebu Derda`nın en faziletli ameli ne idi? Dedi ki "Tefekkür idi". (Şuabül iman)
Ömer bin Abdülazîz demiştir ki: Allah`ı zikretmek güzeldir. Al¬lah`ın nimetleri hakkında düşünmek ise ibâdetlerin en üstünüdür.
Vehb bin Münebbih de şunları söylemektedir: "Mümin; tefekkür edendir, nasihat ederek irşad edendir, hatırlatandır, kötülüklerden sakınıp sakındırandır. Tefekkür eder üzerine sekinet hâkim olur. Böylece sükûnete erer tevazu eder. Kanaat eder kederlenmez. Şehvetleri red eder hür olur. Hasedi atar onun için muhabbet meydana gelir. Fani olan her şeyi terk eder böylece aklını kemale erdirir. Onun kalbi endişesine bağlıdır. Endişesi de ahretine dayalıdır. Dünya ehlinin dünyalıkları için sevindiklerine sevinmez. Aksine sürekli onlar için üzüntülüdür. O her vakit mahzundur. Gecesini Kur`an-ı Kerim tilaveti ile geçirir. Gündüzünü halvete çekilip günahlarını tefekkür ederek ve amellerini küçük görerek geçirir. Vehb der ki: "İşte bu kimse kıyamet gününde, o muhteşem topluluk içerisinde ve tüm insanların huzurunda: "Ey izzet ve şeref sahibi! Kalk ve cennete gir." Diye çağrılır.
Sehl bin Asım Fudayl bin İyad`ı şöyle derken işittim demiştir: "Müminin sözü hikmet, sükûtu tefekkürdür. Nazarı ibrettir. Sen böyle olduğunda hep ibadette olursun. Sonra şu ayeti okudu: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat: 56)(el azama)
Bir bedevi Arap`tan soruldu: seni şişman eden nedir? Dedi ki az düşünce, uzun süre hareketsiz kalmak ve midenin yemekle şişmesi üzerine yatmak. (El Mecalis ve Cevahir-ul ilim)
İbrahim bin Beşşar dedi ki: İbrahim bin Edhem`e ibadeti sordum. Dedi ki: "İbadetin başı tefekkür etmek ve Allah Azze ve celle`nin zikri dışında sükût etmektir. (Şuab-ul İman)
Ahmed, ebu Süleymanın şöyle dediğini işittim demiştir: "Gözlerinizi ağlamaya kalplerinizi tefekküre alıştırın. (Hilyetül evliya)
Ahmed bin Ebi-l Havar dedi ki Ebu Safvana dedim: "Şu iki şeyden hangisi sana daha sevimlidir: Bir adam acıksın, otursun ve tefekkür etsin yoksa yesin ve kalkıp namaz kılsın?" dedi ki: "Yesin, kalkıp namaz kılsın ve namazında tefekkür etsin. İşte bu bana daha sevimlidir." Bunu Ebu Süleyman`a söyledim. "Doğru söylemiş. Namazdaki tefekkür namazın dışındaki tefekkürden iyidir. Zira namazdaki tefekkür iki ameldir. İki amel bir amelden iyidir. (Hilyet-ül Evliya)
Bekr bin Huneys şöyle demiştir:...
Hadis-i şerif akıl sahipleri için çok güzel bir program sunmaktadır. Evet, akıllı kişileri ilgilendirir bu program. Ne için dünyaya geldiğini bilmeyen, yaradılış gayesinin ne olduğunu düşünemeyen divaneler, gafiller ve akıl gibi büyük nimetten nasibini alamayanlar için değildir elbette. O halde nefsi, hevası, hissiyatı ve açgözlülüğü aklına galip gelmeyen akıl sahibi insan kendine günlük program yapar, günü saatlere bölerek her bir saati önemli bir iş için ayırır; bir saati de Allah`ın azametini, nimetlerini, ayetlerini; kendi acizliğini, zaifliğini ve günahlarını düşünmek, tefekkür etmek için ayırır.
Tefekkür: "f-k-r" kökünden gelip fikretmek, derin derin düşünmek, akletmek anlamlarına gelmektedir.
İmam Kurtubi şöyle diyor: "Düşünmek (fikir); kalbin bir şey hakkında düşünüp durmasıdır. Tefekkür çokça düşünmek demektir. Çokça düşünen bir adam hakkında; mütefekkir denilir."
"Her bir şeyde O`nun bir ve tek olduğuna delâlet eden bir âyet (alâmet, belge) vardır"
Tefekkür Allah`ın zatında değil Allah`ın sanatında, nimetlerinde, ayetlerinde ve kulun kendi nefsinde ve yaptıklarında olur.
İmam Kurtubi der ki: "Aslında tefekkür, ibret almak ve zihnin etraflı bir şekilde düşünceye dal-ması, yalnız mahlûkat üzerinde olmalıdır. Nitekim yüce Allah: "Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler" diye buyurmuştur. Üzerinde tefekkür edilecek hususlardan bir tanesi de haşr, neşr, cennet, cennetin nimetleri, cehennem ve azabı gibi âhîretin korkutucu halleridir. (Kurtubi tefsiri)
Hz. Aişe radiyallahu anha`dan rivayet edilmiştir: dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bu gece üzerime bir ayet nazil oldu. Onu okuyup da onda tefekkür etmeyene yazıklar olsun: "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akl-ı selim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah`ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru! (Ali İmran: 190-191) (Sahih-i İbn-i Hibban)
Abdullah bin Ömer`den (radiyallahu anhuma) rivayet edilmiştir. Dedi ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah`ın nimetlerinde –yani büyüklüğünde- tefekkür edin Allah`ın zatında tefekkür etmeyin." (Mücem-ül evsat: Taberani)
Ebu Zerr`den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu: "Allah`ın yarattıklarında tefekkür edin Allah`ın zatında tefekkür etmeyin helak olursunuz." (El Azama)
Yunus bin Meysere`den radiyallahu anh rivayet edilmiştir. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve selem ashabının yanına çıktı. Onlar da Allah azze ve celle`nin azametini konuşuyorlardı. "Ne konuşuyorsunuz?" diye buyurdu. "Allah azze ve celle`nin azametini konuşuyoruz" dediler. Resulullah sallallahu aleyhi ve selem buyurdular ki: "Dikkat edin Allah`ın zatında tefekkür etmeyin! Dikkat edin Allah`ın zatında tefekkür etmeyin! Dikkat edin Allah`ın yarattığı şeylerin büyüklüğünü tefekkür edin! Dikkat edin Allah`ın yarattığı şeylerin büyüklüğünü tefekkür edin!" (El Azama: Ebu Şeyh Asfahani)
Bişr bin Haris el-hafi der ki: "Allah`ın azametinde tefekkür et ki O`nun huzuruna nasıl varacağını bilesin" ve şöyle der: "Şayet insanlar Allah`ın azameti hakkında tefekkür etselerdi Allah`a isyan etmezlerdi" (Hilyet-ül Evliya)
Katade radiyallahu anh`den rivayet edilmiştir. Dedi ki: "Kendi nefsinde tefekkür eden kimse bilir ki sadece ibadet için eklemleri yumuşatılmıştır.
Mübarek Ebu Hammad dedi ki Süfyan-ı Sevri`nin İbn-i Hasan`a şöyle dediğini işittim: "Bak ey kardeşim! Senin işin şafak sökmesinden güneşin doğuşuna kadar geçen günün hakkında tefekkür etmek olsun. Yaptıkların Allah`a itaat ise onun üzerinde dur ve istikamet et. Allah`a isyan ve günah ise ondan çekil." (Hilyet-ül Evliya)
Kul Allah`ın azametinde, birliğinde, hükmünde, tedbirinde, saltanatında tefekkür ettiğinde onun için Rububiyet ayetleri aydınlanır, yakin nurları parlar. Şüphe sıkıntıları ve karanlıkları yok olup gider. Zira kendi nefsine baktığı zaman onu yaratılmış, gizlenmiş, bir araya getirilmiş, birbirine uyumlu parçalara ayrılmış, düzenlenmiş, şekil verilmiş, bir biri içinde terkib edilmiş olduğunu görünce anlar ki bir düzenleyici olmadan düzen olmaz. Yaratıcısız yaratık olmaz. Nefsinde gördüğün tedbiri onun müdebbirine bir şahit olarak görürsün. Nasıl ki binanın duvarına ve belirli ölçü ve miktardaki yapısına; üzerinde kütüklerle duran tavanına; çamurla yapılan sıvasına; dikilmiş kapısına; ihtiyaca binaen sağlamlaştırılmış kilit ve anahtarına baktığın zaman bütün bunların binayı yapan ustaya delalet ettiğini ve ona şahitlik ettiğini görürsün. Aynı şekilde bu bedene de baktığın ve tefekkür ettiğin zaman müdebbire şahitlik eden, Ona delalet eden tedbirin ondaki eserlerinin var olduğunu görürsün.
Bütün mahlûkat yakinen bilir ki daha önce hiçbir şey değillerdi. Onlar için yeryüzünde ne bir eser ne de onlardan bir söz vardı. Farkında olmadıkları halde bir de baktılar ki bir damla sudan dizilmiş etler ve damar halatlarla bir araya getirilmiş, sağlam bir cilt ile bağlanmış, eti ve kanı tam verilmiş; birer tanınmış, şekillenmiş, cisimlenmiş nefis oluvermişler ve o nefislerde ihtiyaç nisbetinde ne fazla ne de eksik azalar bir araya getirilmiş düzenlenmiştir.
Kendi nefislerinizde de ayetler vardır. Görmüyor musunuz? (Zariyat: 21)
Seyda Molla Halil Siirdi de Nehc-ül Enam adlı manzum eserinde şöyle demektedir: "Allah`ın mahlûkatında şu şekilde tefekkür et; yerden ta Sidret-ül Müntehaya kadar.
Tefekkürün fazileti
Hasan bin Ali radiyallahu anhuma`dan rivayet edilmiştir. Dedi ki: Dayım Hind bin ebi Hale`den Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem`in konuşmasını anlatmasını istedim. Dedi ki: "Resulullah sürekli hüzünlü idi. Devamlı tefekkür ederdi. Ona rahat yoktu. Uzun süre sükût ederdi. İhtiyaç olmadan konuşmazdı." (El Mu`cem-ül Kebir)
İbn-i Abbas (radiyallahu anh) anlatıyor: "İçinde tefekkür olan normal iki rekât nafile namaz kalbin gafil olduğu bir geceyi ihya etmekten hayırlıdır. (El azama: Ebu Şeyh Asfahani)
Hasan-ı Basri (rehimehullah) der ki: Bir anlık tefekkür bir gece boyunca namaz kılmaktan ha-yırlıdır. Ayrıca şöyle der: Düşünmek mü`minin aynasıdır, o bu ay¬naya bakarak iyilik ve kötülüklerini görür.
Vuheyb bin Verd`den rivayet edilmiştir dedi ki İsa aleyhisselam şöyle demiştir: "İçinde tefekkür olmayan her sükût gaflettir."
Ka`b demiş ki: "Ahiret şerefine nail olmak isteyen kimse çokça tefekkür etsin ki ilim sahibi olsun" (Hilyet-ül Evliya, Elazama)
Lokman oğluna demişki: "Yavrucuğum! Aklın delili tefekkürdür, tefekkürün delili ise susmaktır" (Hilyet-ül evliya) Ayrıca şöyle demiştir: "Yalnızlığın uzaması daha çok dü¬şünme ilham edici, düşünmenin uzaması da cennet kapısını çalmanın bir delilidir." (İbn-u Kesir)
Süfyan bin Uyeyne şöyle demiştir: "Düşünmek, kalbe giren bir nurdur. Tefekkür rahmetin anahtarıdır. Görmüyor musun kişi tefekkür ediyor ve ardından tevbe ediyor. (İbn-u Kesir, El Azame)
Hasan`dan (rehimehullah) rivayet edilmiştir. Dedi ki: "size; Allah`ın takvasını ve tefekkürü devam ettirmeyi tavsiye ederim. Şüphesiz tefekkür her iyiliğin babası ve anasıdır. Hayrın bütün kapılarını açar. Allah azze ve celle`nin muvaffakiyetine nail olmak onunla hâsıl olur. Bil ki kişi kazandıklarının en hayrlısını Allah`ı halisane tefekkürü sayesinde elde etmiştir."
Rivayet edilir ki: Hz. Îsâ (aleyhisselam) şöyle demiştir: "Uyuması zikir, susması tefekkür ve bakışı ibret olan kişiye ne mutlu." Ve demiş ki: "Ey güçsüz Âdemoğlu, ne¬rede olursan ol, Allah`tan kork. Dünyada bir misafir ol. Mescidleri ev edin. Gözlerine ağlamayı, cesedine sabrı ve kalbine düşünmeyi öğret. Yarının rızkını düşünerek ken¬dini üzme."
Vehb bin Münebbih şöyle der: Kişinin düşünmesi uzayınca anlar, anlayınca bilir ve bilen kişi de mutlaka amel eder.
Muğîs el-Esved der ki: Her gün kabirleri ziyaret ediniz; bu, sizi düşünmeye sevk eder. Kıyamet günü duracağınız yeri kalblerinizle gö¬rünüz. Cennete ya da cehenneme gidenlere bakınız. Kalblerinizi ve bedenlerinizi cehennemi, cehennem topuzlarını ve cehennemin katla¬rını hatırlamaya alıştırınız. Muğîs sözün burasında ağlar ve sanki ak¬lını yitirmiş gibi yere düşerek arkadaşları tarafından tutulup kaldırılır.
Hâkimlerden birisi demiştir ki: Kim ibret almaksızın dünyaya ba¬karsa, bu gafletinin miktânnca kalbinin nuru (basireti) gider.
Hasan, Âmir bin Abdülkays`ın şöyle dediğini nakleder: Bir, iki, üç değil, Rasûlullah`ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabının birçoğunun şöyle dediklerini işittim: "İmanın ışığı, ya da imânın nuru tefekkürdür.
Tefekkür mümin`in özelliği ve en hayırlı amelidir
Salim bin ebi Ca`d`den rivayet edilmiştir. Dedi ki Ümmü Derda`ya soruldu ki: "Ebu Derda`nın en faziletli ameli ne idi? Dedi ki "Tefekkür idi". (Şuabül iman)
Ömer bin Abdülazîz demiştir ki: Allah`ı zikretmek güzeldir. Al¬lah`ın nimetleri hakkında düşünmek ise ibâdetlerin en üstünüdür.
Vehb bin Münebbih de şunları söylemektedir: "Mümin; tefekkür edendir, nasihat ederek irşad edendir, hatırlatandır, kötülüklerden sakınıp sakındırandır. Tefekkür eder üzerine sekinet hâkim olur. Böylece sükûnete erer tevazu eder. Kanaat eder kederlenmez. Şehvetleri red eder hür olur. Hasedi atar onun için muhabbet meydana gelir. Fani olan her şeyi terk eder böylece aklını kemale erdirir. Onun kalbi endişesine bağlıdır. Endişesi de ahretine dayalıdır. Dünya ehlinin dünyalıkları için sevindiklerine sevinmez. Aksine sürekli onlar için üzüntülüdür. O her vakit mahzundur. Gecesini Kur`an-ı Kerim tilaveti ile geçirir. Gündüzünü halvete çekilip günahlarını tefekkür ederek ve amellerini küçük görerek geçirir. Vehb der ki: "İşte bu kimse kıyamet gününde, o muhteşem topluluk içerisinde ve tüm insanların huzurunda: "Ey izzet ve şeref sahibi! Kalk ve cennete gir." Diye çağrılır.
Sehl bin Asım Fudayl bin İyad`ı şöyle derken işittim demiştir: "Müminin sözü hikmet, sükûtu tefekkürdür. Nazarı ibrettir. Sen böyle olduğunda hep ibadette olursun. Sonra şu ayeti okudu: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat: 56)(el azama)
Bir bedevi Arap`tan soruldu: seni şişman eden nedir? Dedi ki az düşünce, uzun süre hareketsiz kalmak ve midenin yemekle şişmesi üzerine yatmak. (El Mecalis ve Cevahir-ul ilim)
İbrahim bin Beşşar dedi ki: İbrahim bin Edhem`e ibadeti sordum. Dedi ki: "İbadetin başı tefekkür etmek ve Allah Azze ve celle`nin zikri dışında sükût etmektir. (Şuab-ul İman)
Ahmed, ebu Süleymanın şöyle dediğini işittim demiştir: "Gözlerinizi ağlamaya kalplerinizi tefekküre alıştırın. (Hilyetül evliya)
Ahmed bin Ebi-l Havar dedi ki Ebu Safvana dedim: "Şu iki şeyden hangisi sana daha sevimlidir: Bir adam acıksın, otursun ve tefekkür etsin yoksa yesin ve kalkıp namaz kılsın?" dedi ki: "Yesin, kalkıp namaz kılsın ve namazında tefekkür etsin. İşte bu bana daha sevimlidir." Bunu Ebu Süleyman`a söyledim. "Doğru söylemiş. Namazdaki tefekkür namazın dışındaki tefekkürden iyidir. Zira namazdaki tefekkür iki ameldir. İki amel bir amelden iyidir. (Hilyet-ül Evliya)
Bekr bin Huneys şöyle demiştir:...