Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Yardımcı Doçetn Doktor Nükhet İşiten, karne psikolojisi ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. İşiten, anne ve babalara önemli tavsiyelerde bulunarak, karnenin aslında ulaşılması gereken bir amaç değil araç olduğunu belirtti.
Anne ve babaların karneye araç olarak bakması gerektiğini belirterek, "Karne çocuğun kendini geliştirebilmesi için neler yaptığını, nasıl yaptığını gösteren yani çocuğun kendisiyle ilgili bir değerlendirmedir." dedi.
"Karne çocuk için, ebeveyn için öğretmen için bir geri bildirim!"
Karnenin sadece çocuğun ders durumunu gösteren, yaptıklarının ara değerlendirmesini gösteren bir belge olmadığını ifade eden İşiten, " Aile için de bir geri bildirim özelliği taşır. Ailenin de derslere, çocuğa ve okula bakış açılarının ve oradaki bütün emeklerin geri dönüşüdür. Karne ile birlikte veliler de eğitim dönemi içinde neler yaptılar, ne kadar yaptılar, yaptıklarından neler işe yaradı, neler işe yaramadı gibi tüm çabalarla ilgili bir geri bildirim almış oluyorlar ve kendilerine de bir geri dönüp bakmaları gerekiyor." şeklinde tavsiyelerine devam etti.
"Aile de değerlendirme yapmalı"
Kötü karnenin sadece öğrenciye ait birşey olmadığını ifade eden İşiten,"Ailenin de çocukla ilgili eğitim sürecinde yaptıklarının bir değerlendirmesini yapması gerekiyor. Karne yolunda gitmeyen şeylere işaret ediyor, bir geri dönüş sağlıyor. Anne ve babaların kendi eksiklerini gözden geçirmeleri lazım.” ifadelerini kullandı.
"Karne çocuğun sorumluluğudur"
Karne denilince aklımıza ödül ve ceza sisteminin geldiğine dikkat çeken İşiten şöyle devam etti:“İki yıl kadar önce 8-10 yaşlarında bir çocuk hastam karne almıştı, karnesindeki tüm notların 5 olduğunu söylemişti. Anne babasının ne hediye ettiğini sorunca çok şaşırmıştı, ‘Ne hediyesi, karne benim sorumluluğum’ demişti. Bu bana da bazı soruları yeniden sorgulama fırsatı verdi. Çünkü gerçekten karne çocuğun kendi sorumluluğunda olan bir sorumluluk, yapması gerekenlerle ilgili bir ara değerlendirmedir. Dolayısıyla çocuğun kendi derslerine çalışması, başarılı notlar alması be iyi bir karne getirmesi, kendisi için yapması gereken birşey olduğunun bilincine varması gerekiyor. İşte ailenin de çocuğa bunu kazandırması gerekiyor. ‘Karne, notlar ve okul senin kendi sorumluluğun, yaptığın şey sana geri dönecek. Bunu benim hatırırm için yapmıyorsun’ denilmeli. Çocuğun o sorumluluk duygusunu kazanması çok önemli.”
"Tatil iyi değerlendirilmeli"
İki haftalık tatilin de hem dinlenme hem de ders konusundaki eksikliklerin giderilmesi açısından değerlendirilmesi gerektiğini belirten İşiten, şu önerilerde bulundu:
“Mutlaka bir plan olmalı ama okul döneminde olduğu gibi çok katı ve sert mutlaka şu saatten şu saate kadar şu yapılacak gibi bir keskinlikte olmamalı ama bellli bir zaman dilimi içinde bazı işlerin kotarılması ve bitirilmesi gerektiğini planlamak gerekiyor. Tabi bu planı yaparken de ailenin o planı şimdi şunu yapacaksın, şu kadar ödev yapacaksın gibi ya da zayıf olan dersin için şu soruları çözeceksin gibi bir dayatma şeklinde olmaması gerekiyor. Tatili birlikte zaman geçirebilecek bir fırsat olarak değerlendirmek lazım.
"Çocuğa içgörü kazandırılmalı!"
Bu planları yaparken çocuk hangi yaşta olursa olsun birlikte karar verilmeli. ‘Seninle gezelim, sinemaya gidelim, evde oturalım film seyredelim’ ama bunun yanı sıra daha düşük not aldığı ya da zayıf olduğu dersle ilgili de ‘Bu dersi nasıl destekleyebiliriz, bu dersle ilgili ne yaparsak senin için faydalı olabilir’ gibi onun da fikrini alarak bu sorumluluğun içine dahil etmeliyiz. Çocuğun kendisiyle ilgili bir içgörüsünün olması lazım, ‘Karne benim sorumluluğum. Benim şu dersim zayıf, ben bunu şöyle desteklemeliyim’ gibi içgörüsüne de sahip olması lazım.
"Başarı kriteri neye göre belirlenmeli?"
Her çocuğun kapasite ve yeteneklerinin farklı olduğunu belirten İşiten, başarı kriterinin de çocuğun kapasitesine göre belirlenmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:
“Çocuğuna 92 aldığı için ceza veren anne vardı. Her çocuk aynı değildir, ilgi alanları farklıdır. Her çocuktan okul birincisi olması beklenmemeli. Bir çocuğu değerlendirirken sadece okul başarısı yani okulda aldığı notlar akademik başarısı değil, ilgi ve beceri alanları da değerlendirilmeli. Neyi daha iyi yapacağı konusunda çocuğu yönlendirmek ve kısıtlı olduğu alanlarda da ailenin ikna edici olması önemli. ‘Sen elinden geleni yaptın, çok çaba sarf ettin’ gibi... Bardağın dolu tarafını görmek lazım, kapasitesi daha yüksek bir çocukta ise ‘Sen daha iyisini yapabilirsin çünkü şu şu örnekleri var, sen yapabilirsin ben inanıyorum. Hadi gayret et’ gibi destekler verilebilir.
"Hayat başarısını belirleyen duygusal zekadır"
Hayatta başarıyı belirleyen duygusal zeka dediğimiz EQ’dur. Bu çok eski bilindik bir araştırma, Oxford Üniversitesi’nden mezun olanların okuldan aldıkları yüksek notlar ve IQ yani zeka derecelerine göre daha sonra neleri yapabildiklerine bakılmış ve EQ’su yani duygusal zekası yüksek olanlar mı yoksa IQ’su yüksek olanlar mı hayatta daha başarılı bir süreç yaşamışlardır diye. Yaşam başarısını belirleyen EQ yani duygusal zekadır. “ (İLKHA)