Sedat Şeran / doğruhaber

Bir gün Hz. Ömer (ra), Resulullah (sav)’in huzuruna girdi. O hazret bir hasır üzerinde yatmıştı. Yanına (yüzüne) üzerinde yattığı hasırın izi çıkmıştı. Ömer (ra) ağladı. Resulullah (sav) sordu: Seni ağlatan nedir, ya Ömer?  Ömer (ra) şöyle dedi: Kisra’yı ve Kayser’i hatırladım. Onların dünya bolluğunu düşündüm. Sen Allah’ın resulü olduğun halde yanına (yüzüne) hasır izi gelmiş.” Bunun üzerine Resulluah  (sav) şöyle anlattı. “Onların ulaşabilecekleri iyiliklear kendilerine dünya hayatında peşin olarak verildi. Fakat biz, öyle bir ümmetiz ki, iyilik ve ihsanlarımız ahirete bırakıldı.

“Sehl bin Abdullah Tüsteri, bütün malını Allah yolunda harcadı. Annesi, kardeşi ile birlikte Abdullah bin Mübarek’e gidip onu şikâyet ettiler. “Bu hiçbir şey bırakmıyor, hepsini dağıtıyor. Onun fakir düşmesinden korkuyoruz: Abdullah bin Mübarek, şikâyetçilerin tarafını tutmak istedi. Bunun üzerine Sehl, ona şöyle dedi: “Ey Abdullah! Beni dinle. Hiç şöyle birini gördün mü? Adamın biri köyde arazi satın alır. İsteği, orayı şehre çevirmektir. Bu adam, kendisi köyde oturduğu halde şehirde hiçbir şeyini bırakır mı?” Bunu dinleyen Abdullah bin Mübarek şöyle dedi: “Sehl sizi susturdu.”

Bundan çıkan netice şudur: bir kimse köye yerleşmek isterse şehirde hiçbir şeyini bırakmaz. Bunun gibi, bir kimse dünyayı bırakıp ahirete göçmek isteyince dünyada bir şey bırakmaz. (Ebul Leys Semerkandi)

Dünya sevgisi doğrultusunda, dünya diye bilinen güzel elbiseler, yüksek binalar, nefis yiyecek ve içecekler, manzarası güzel binekler ve bahçelerle uğraşıp, yaratılış gayesi olan ve gerçek akıbet olduğu ayet ve hadislerde ifade edilen ahireti bırakmak, akıl karı değildir. Mümin tam tersine dünyayı imar etmeyi fark edip, ahirete çalışmalıdır. Rabbim cümlemizi ahiret yolculuğunda tüm çabasını harcayan mümin kullarından eylesin.