Bismillah
“… Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki; ‘İhtiyaçtan artakalanı`…” (Bakara / 219)
Allah`ın mübarek dini, vahyin nüzulü ile insanlığın kalbini aydınlatmaya başladığında, önce atalarının dininden vazgeçemeyenler muhalefet etmeye ve direnmeye başladılar. Bunlar arasında mal–mülk sahipleri ve varlıklı olmakla kibirlenenler en ön saflarda yerlerini aldılar. Çünkü bu dinin zenginliğe, mala, mülke ve servete bakışı onların nazarından çok daha farklıydı. Zenginlere imtiyaz tanıyan bir din değildi. İslam`ın zenginliğe ve varlıklı insanlara bakışı cahiliye bakışından çok farklı, beklentileri de cahiliye beklentilerinden farklı idi. Daha ilk inen ayetlerde mal–mülkün Allah`ın birer nimeti olduğuna vurgular yapılıyor, mal biriktirip yığma zem ediliyordu. Hele hele bunun meydana getirdiği şımarıklık ve azgınlığın asla cezasız kalmayacağı beyan ediliyordu.
Resulullah (SAV) ile kendilerine ulaşan ayetleri duyup da iman eden mü`minler, mülkün asıl sahibinin Allah (CC) olduğu inancıyla ellerindekini O`nun dini ve davası uğrunda harcamaya başlıyorlardı. Zenginlerin ellerinde ne var ne yoksa özellikle fakir ve köle kardeşlerinin eziyete uğramalarını engellemek için harcıyorlardı.
Allah yolunda infak emri, her dönemde olduğu gibi asrımızda da mü`minler için bir yol ışığı olmuştur. İmkânları geniş olan birçok Müslüman, muhtaç kardeşlerinin ihtiyaçlarını gidermek için seferber oldu. Bununla beraber İslami çalışmalara ve hizmetlere malı mülküyle katkıda bulunan, Rabbine teslim olmuş insanlar çıktı ortaya. Çoğu zaman anne–babalarının, eşlerinin ve çocuklarının sitemlerine ve itirazlarına rağmen büyük fedakârlıklar yaptılar. Birçok çalışma, plan, proje bu cömert kardeşlerimizin infakları vesilesiyle uygulanabilmiştir.
Bir kitap basmak için kâğıt, bir medrese yapabilmek için en basitinden tuğla ve çimentoya ihtiyaç vardır. Hiç şüphesiz Allah (CC) bir şeyi vermeyi dilerse onun sebeplerini de kendisi halk eder. Bize düşen gayret göstermek, sebepleri önümüze sermesini niyaz etmek ve ardından tevekkül etmektir.
Evet, geçmişte olduğu gibi şimdi de infak yarışına girmek her mü`minin boynunun borcudur. Ama zengin ama fakir ama orta halli… Mutlaka her insanın infak edeceği küçücük de olsa bir varlığı vardır. Evler, arabalar, arsalar infak etmekle, kitap infak etmekle, bir masa sandalye infak etmekle, günde iki ekmek infak etmekle, haftada beş lira infak etmekle, günde bir lira infak etmekle bile imkânlarını zorlamak mümin olmanın, Allah`ın dininin hizmetkârı olmanın şanındandır. Kazancı iyi olan kardeşler nafakalarından arta kalanı, durumu iyi olmayanlar da kendilerini kimseye muhtaç etmeyecek kadar bir miktarı Allah (CC) yolunda vermeliler. Allah (CC)`ın izniyle bunlar bereketlenecek, gösterilen gayretleri fiilî dua hükmüne geçecek ve cenabı Allah, eksikleri giderecek sebepleri önümüze serecektir. Buna vesile olmayı hedefleyen mü`min, nasipli bir mü`mindir.
İnfak emrinin muhatapları erkekler olduğu kadar kadınlardır da. Maddi durumu iyi olan Müslüman kadınlar da bu hayırlı amelden nasiplenmeli, ‘nasıl olsa bir mükellefiyetim yok` diyerek sadece biriktirme veya yalnızca şahsi ihtiyaçlarını tedarik etme amacı gütmemelidirler. Gelir sahibi olmayan hanım kardeşlerimizden, ‘bu övülmüş amelden bizim nasibimiz olmayacak mı?` diye soranlar ve üzüntü duyanlar olacaktır. Sizin, eşlerinizi infakta bulunmaya teşvik etmeniz, infakta bulunmaları halinde bunu hoş karşılamanız, harçlıklarınızdan artırdıklarınızı az çok demeden İslami çalışmalarda kullanılması ya da ihtiyaç sahiplerine verilmesi için bu işlerle ilgilendiğini bildiğiniz emin birine vermeniz de Allah (CC)`ın izni ile sizi pay sahibi yapacaktır.
Maddenin/maddeciliğin en revaçta olduğu bir asrı yaşıyoruz. Hz. Peygamber (SAV)`in; “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa bir vadi dolusu daha olsun ister” hadisi şerifinde geçen manayı şimdi daha çok idrak ediyoruz. Öyle ki; hiçbir şeyi olmayan da doymuyor, her şeyi olan da. Bu durumu müşahede ettiğimiz zaman İslam toplumunun kadınlarına da çok büyük görevler düştüğünü görüyoruz. Yuvalarını israftan koruma, kendini, eşini ve evlatlarını hırslardan uzak tutup kanaatkâr bir aile oluşturma gayreti gibi... Bir bileziği varken ikincisini, üç elbisesi varken dördüncüsünü, biri yazlık öteki kışlık iki ayakkabısı varken üçüncüsünü fuzuli olarak görmelidirler bacılarımız. Bunu çocuklarına da kocalarına da anlatsınlar, uygulamada yardımcı olsunlar. Böylece nafakalarından infak için bir miktar ayıracak ya da daha evvel ödediklerini biraz daha artıracaklardır. Yine âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (SAV)`in hadisi şeriflerinden anladığımız şudur;
“Verdiklerimiz, elimizden çıkardıklarımız aslında bize kalan, kendimize ayırdığınız ise aslında bitip gidendir.”
Elbette ki başkalarının yanında rencide olacak ve muhtaç durumuna sokacak uygulama değildir kastettiğimiz. Aslında bizim geleneklerimizde ve kültürümüzde dahi becerikli, yuva yapan, saygın kadınlar bu vasıfları taşıyanlardır.
Eli açıklığın ve cömertliğin bir alışkanlık olduğu muhakkaktır. Uzun süre vermemek, eli sıkı tutmak -imkânsızlıktan bile olsa- yerleşik bir huy halini alabilir. Buna binaen eli çok dar olanların, birkaç kuruş bile olsa zaman zaman sadaka vermeleri, infakta bulunmaları belki az olan gelirlerini bereketlendirecek ve kendilerini cömertler sınıfına koyacaktır inşaallah.
Hayır kurumlarına sadakalarınızı verin. İslami gazete ve dergilerden en az birine aboneliğiniz olsun. Müdavimi olduğunuz ve ilim edinmede aracınız olan derneğinizin giderlerini gözetmeye ve katkıda bulunmaya çalışın. Kazancınızı elinize aldığınız anda yukarıda anlattığımız hedeflerle yaptınız planlama neticesinde çıkan miktarı hemen ayırın ve aylık infak bedelinizi artırarak ödeyin. Bunu gönülden ve huzurla yapın. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Allah (CC)`ın ayetleri bizim için rehber olsun.
“Şeytan sizi fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayâsızlığı emreder; Allah ise kendisinden mağfiret ve bol nimet vadeder. Allah`ın lütfu boldur, O her şeyi bilir.” (Bakara / 268)
İslam düşmanlarının gizli–açık, maddi–manevi saldırılarının had safhaya ulaştığı günler içerisindeyiz. Medya üzerinden saldırıyorlar, siyaset kanalıyla saldırıyorlar, fitne yoluyla saldırıyorlar… Evlerimizi yakarak, çocuklarımızı vurarak saldırıyorlar... Biz gafil oldukça ve dünyaya meylettikçe onların eli güçlenecek, hâkim olduklarında yavrularımıza dahi acımayacaklar. Tarih buna şahittir, biz de bugün şahidiz. Kadın erkek, küçük büyük, zengin fakir topyekûn bu alanda bir atağa ihtiyacımız var ve işin ekonomik kısmı en ciddi unsurlarındandır. Bunu tedarik edecek olanlar da yine kendini Allah (CC) yoluna adayan bu kutlu davanın mensuplarıdır.
Rabbimizin kelamı ile sözü bitirelim;
“Hayır; yetime karşı cömert davranmıyorsunuz.
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize özenmiyorsunuz.
Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz.
Malı pek çok seviyorsunuz.
Ama yer, çarpılıp paralandığı zaman;
Melekler sıra sıra dizilip, Rabbinin buyruğu gelince,
O gün, cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt almaya çalışır ama artık öğütten ona ne?
“Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaymışım” der.
O gün, hiç kimse, Allah`ın azap ettiği gibi azap edemez.
Hiç kimse O`nun vurduğu bağ gibisini bağlayamaz.
Ey huzur içinde olan can!
O senden, sen de O`ndan hoşnut olarak Rabbine dön!
“Ey can! İyi kullarımın arasına gir.”
“Cennetime gir.”
Rabbim, bu kutlu davete muhatap olmamız için bizi müsait kılsın.
Allah`a emanet olun.
Başyazı / Nisanur Dergisi – Ocak 2015 (38. Sayı)
“… Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki; ‘İhtiyaçtan artakalanı`…” (Bakara / 219)
Allah`ın mübarek dini, vahyin nüzulü ile insanlığın kalbini aydınlatmaya başladığında, önce atalarının dininden vazgeçemeyenler muhalefet etmeye ve direnmeye başladılar. Bunlar arasında mal–mülk sahipleri ve varlıklı olmakla kibirlenenler en ön saflarda yerlerini aldılar. Çünkü bu dinin zenginliğe, mala, mülke ve servete bakışı onların nazarından çok daha farklıydı. Zenginlere imtiyaz tanıyan bir din değildi. İslam`ın zenginliğe ve varlıklı insanlara bakışı cahiliye bakışından çok farklı, beklentileri de cahiliye beklentilerinden farklı idi. Daha ilk inen ayetlerde mal–mülkün Allah`ın birer nimeti olduğuna vurgular yapılıyor, mal biriktirip yığma zem ediliyordu. Hele hele bunun meydana getirdiği şımarıklık ve azgınlığın asla cezasız kalmayacağı beyan ediliyordu.
Resulullah (SAV) ile kendilerine ulaşan ayetleri duyup da iman eden mü`minler, mülkün asıl sahibinin Allah (CC) olduğu inancıyla ellerindekini O`nun dini ve davası uğrunda harcamaya başlıyorlardı. Zenginlerin ellerinde ne var ne yoksa özellikle fakir ve köle kardeşlerinin eziyete uğramalarını engellemek için harcıyorlardı.
Allah yolunda infak emri, her dönemde olduğu gibi asrımızda da mü`minler için bir yol ışığı olmuştur. İmkânları geniş olan birçok Müslüman, muhtaç kardeşlerinin ihtiyaçlarını gidermek için seferber oldu. Bununla beraber İslami çalışmalara ve hizmetlere malı mülküyle katkıda bulunan, Rabbine teslim olmuş insanlar çıktı ortaya. Çoğu zaman anne–babalarının, eşlerinin ve çocuklarının sitemlerine ve itirazlarına rağmen büyük fedakârlıklar yaptılar. Birçok çalışma, plan, proje bu cömert kardeşlerimizin infakları vesilesiyle uygulanabilmiştir.
Bir kitap basmak için kâğıt, bir medrese yapabilmek için en basitinden tuğla ve çimentoya ihtiyaç vardır. Hiç şüphesiz Allah (CC) bir şeyi vermeyi dilerse onun sebeplerini de kendisi halk eder. Bize düşen gayret göstermek, sebepleri önümüze sermesini niyaz etmek ve ardından tevekkül etmektir.
Evet, geçmişte olduğu gibi şimdi de infak yarışına girmek her mü`minin boynunun borcudur. Ama zengin ama fakir ama orta halli… Mutlaka her insanın infak edeceği küçücük de olsa bir varlığı vardır. Evler, arabalar, arsalar infak etmekle, kitap infak etmekle, bir masa sandalye infak etmekle, günde iki ekmek infak etmekle, haftada beş lira infak etmekle, günde bir lira infak etmekle bile imkânlarını zorlamak mümin olmanın, Allah`ın dininin hizmetkârı olmanın şanındandır. Kazancı iyi olan kardeşler nafakalarından arta kalanı, durumu iyi olmayanlar da kendilerini kimseye muhtaç etmeyecek kadar bir miktarı Allah (CC) yolunda vermeliler. Allah (CC)`ın izniyle bunlar bereketlenecek, gösterilen gayretleri fiilî dua hükmüne geçecek ve cenabı Allah, eksikleri giderecek sebepleri önümüze serecektir. Buna vesile olmayı hedefleyen mü`min, nasipli bir mü`mindir.
İnfak emrinin muhatapları erkekler olduğu kadar kadınlardır da. Maddi durumu iyi olan Müslüman kadınlar da bu hayırlı amelden nasiplenmeli, ‘nasıl olsa bir mükellefiyetim yok` diyerek sadece biriktirme veya yalnızca şahsi ihtiyaçlarını tedarik etme amacı gütmemelidirler. Gelir sahibi olmayan hanım kardeşlerimizden, ‘bu övülmüş amelden bizim nasibimiz olmayacak mı?` diye soranlar ve üzüntü duyanlar olacaktır. Sizin, eşlerinizi infakta bulunmaya teşvik etmeniz, infakta bulunmaları halinde bunu hoş karşılamanız, harçlıklarınızdan artırdıklarınızı az çok demeden İslami çalışmalarda kullanılması ya da ihtiyaç sahiplerine verilmesi için bu işlerle ilgilendiğini bildiğiniz emin birine vermeniz de Allah (CC)`ın izni ile sizi pay sahibi yapacaktır.
Maddenin/maddeciliğin en revaçta olduğu bir asrı yaşıyoruz. Hz. Peygamber (SAV)`in; “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa bir vadi dolusu daha olsun ister” hadisi şerifinde geçen manayı şimdi daha çok idrak ediyoruz. Öyle ki; hiçbir şeyi olmayan da doymuyor, her şeyi olan da. Bu durumu müşahede ettiğimiz zaman İslam toplumunun kadınlarına da çok büyük görevler düştüğünü görüyoruz. Yuvalarını israftan koruma, kendini, eşini ve evlatlarını hırslardan uzak tutup kanaatkâr bir aile oluşturma gayreti gibi... Bir bileziği varken ikincisini, üç elbisesi varken dördüncüsünü, biri yazlık öteki kışlık iki ayakkabısı varken üçüncüsünü fuzuli olarak görmelidirler bacılarımız. Bunu çocuklarına da kocalarına da anlatsınlar, uygulamada yardımcı olsunlar. Böylece nafakalarından infak için bir miktar ayıracak ya da daha evvel ödediklerini biraz daha artıracaklardır. Yine âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (SAV)`in hadisi şeriflerinden anladığımız şudur;
“Verdiklerimiz, elimizden çıkardıklarımız aslında bize kalan, kendimize ayırdığınız ise aslında bitip gidendir.”
Elbette ki başkalarının yanında rencide olacak ve muhtaç durumuna sokacak uygulama değildir kastettiğimiz. Aslında bizim geleneklerimizde ve kültürümüzde dahi becerikli, yuva yapan, saygın kadınlar bu vasıfları taşıyanlardır.
Eli açıklığın ve cömertliğin bir alışkanlık olduğu muhakkaktır. Uzun süre vermemek, eli sıkı tutmak -imkânsızlıktan bile olsa- yerleşik bir huy halini alabilir. Buna binaen eli çok dar olanların, birkaç kuruş bile olsa zaman zaman sadaka vermeleri, infakta bulunmaları belki az olan gelirlerini bereketlendirecek ve kendilerini cömertler sınıfına koyacaktır inşaallah.
Hayır kurumlarına sadakalarınızı verin. İslami gazete ve dergilerden en az birine aboneliğiniz olsun. Müdavimi olduğunuz ve ilim edinmede aracınız olan derneğinizin giderlerini gözetmeye ve katkıda bulunmaya çalışın. Kazancınızı elinize aldığınız anda yukarıda anlattığımız hedeflerle yaptınız planlama neticesinde çıkan miktarı hemen ayırın ve aylık infak bedelinizi artırarak ödeyin. Bunu gönülden ve huzurla yapın. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Allah (CC)`ın ayetleri bizim için rehber olsun.
“Şeytan sizi fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayâsızlığı emreder; Allah ise kendisinden mağfiret ve bol nimet vadeder. Allah`ın lütfu boldur, O her şeyi bilir.” (Bakara / 268)
İslam düşmanlarının gizli–açık, maddi–manevi saldırılarının had safhaya ulaştığı günler içerisindeyiz. Medya üzerinden saldırıyorlar, siyaset kanalıyla saldırıyorlar, fitne yoluyla saldırıyorlar… Evlerimizi yakarak, çocuklarımızı vurarak saldırıyorlar... Biz gafil oldukça ve dünyaya meylettikçe onların eli güçlenecek, hâkim olduklarında yavrularımıza dahi acımayacaklar. Tarih buna şahittir, biz de bugün şahidiz. Kadın erkek, küçük büyük, zengin fakir topyekûn bu alanda bir atağa ihtiyacımız var ve işin ekonomik kısmı en ciddi unsurlarındandır. Bunu tedarik edecek olanlar da yine kendini Allah (CC) yoluna adayan bu kutlu davanın mensuplarıdır.
Rabbimizin kelamı ile sözü bitirelim;
“Hayır; yetime karşı cömert davranmıyorsunuz.
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize özenmiyorsunuz.
Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz.
Malı pek çok seviyorsunuz.
Ama yer, çarpılıp paralandığı zaman;
Melekler sıra sıra dizilip, Rabbinin buyruğu gelince,
O gün, cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt almaya çalışır ama artık öğütten ona ne?
“Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaymışım” der.
O gün, hiç kimse, Allah`ın azap ettiği gibi azap edemez.
Hiç kimse O`nun vurduğu bağ gibisini bağlayamaz.
Ey huzur içinde olan can!
O senden, sen de O`ndan hoşnut olarak Rabbine dön!
“Ey can! İyi kullarımın arasına gir.”
“Cennetime gir.”
Rabbim, bu kutlu davete muhatap olmamız için bizi müsait kılsın.
Allah`a emanet olun.
Başyazı / Nisanur Dergisi – Ocak 2015 (38. Sayı)