Köklü Değişim Dergisinin düzenlediği “Yargı Zulmü Mağdurları Buluşması” Programında bir araya gelen STK temsilcileri, öğretim görevlileri ve gazeteci yazarlar, Türkiye`de, Müslümanlara yönelik yaşatılan yargı zulmünün Müslümanlara yönelik sistemin uyguladığı zulüm türlerinden bir yol olduğu ve bu zulmün giderilmesi için Müslümanların birlikte hareket etmesi gerektiği vurgulandı.

Köklü  Değişim Diyarbakır temsilcisi Aydın Usalp`ın Moderatörlüğünü yaptığı programa konuşmacı olarak katılan Köklü Değişim yazarlarından Mahmut Kar, Muş Alpaslan Üniversitesi yazarlarından Abdulkadir Şen, Gazeteci Yazar Yılmaz Bilgen, Vasat davası avukatı Hüseyin Kurşun, Yargı Zulmü Platformu başkanı M. Hanifi Yağmur ve Özgür Der Diyarbakır temsilcisi M. Hasip Yokuş birer sunum yaparak yaşanan mağduriyetleri dile getirdiler.

“Bu mağduriyetlere dur demek adına…”

Konu ile ilgili olarak açılış konuşmasını yapan Aydın Usalp, sinevizyon gösterimi eşliğinde Türkiye`de İslami Camialara karşı yapılan kumpaslar ve işlenen yargı zulmü dolayısıyla mağdur edilenler hakkında bilgi vererek, yaşanan bu mağduriyetlere dur demek adına böylesi bir etkinlik düzenleme ihtiyacı hissetme gereği hissettiklerini söyledi.

“Devletinde bizatihi bildiği, hükümetinde kontrolünde olan bir faaliyet var”

Panelistlerden ilk konuşan ve toplantıya Hizb-ut Tahrir adına katılan Araştırmacı Yazar Mahmut Kar, 17-25 Aralık tarihi sonrası devletin resmi organlarınca dile getirilen PARALEL YAPI iddialarının müsebbibinin bizzat devletin kendisi olduğunu ve bu yapıların devlet tarafından kullanıldığını söyledi.

Kar, “17-25 Aralık operasyonları sonrasında birçok gelişmeler yaşandı. Yani Türkiye`de aslında biz şunu öğrenmiş olduk: Son 10 yılda ve daha öncesinde de Türkiye`de hem İslami kesime hem de diğer kesimlere yönelik devletinde bizatihi bildiği, hükümetinde kontrolünde olan hem emniyet yetkilerinin, hem yargı yetkililerinin birlikteliği ile koordine olarak yaptıkları bir faaliyet var. Bu faaliyette, suçu olmayan masum insanlar hakkında iftira ile suçlamalarla, desteksiz delillerle, uydurma delillerle, insanları suçlu ilan etmek ve onları cezaya mahkûm etmek.” tespitinde bulundu.

“Hükümet tüm bunları zulmü ortadan kaldırmak için yapmalıdır”

Hizb-ut Tahrir`in terör örgütü olarak lanse ettirilmeye çalışıldığını ve bunun için birçok yolun denendiğini belirten Kar, bu hususta atılan birçok iftiranın olduğunu, bu iftiraların en sonuncusunun da 2009 yılında atılan Hizb-ut Tahrir`i Ergenekon ile ilişkilendirme faaliyeti olduğunu söyledi.

Kar, “Yaşanan hukuksuzlukların giderilmesi için bizim bazı taleplerimiz var. Birinci derecede hükümetten istediklerimiz var. O talebimiz de şu: Hükümetin hiçbir cebir ve şiddet elemini benimsemeyen Hizb-ut Tahrir yargılamalarındaki hukuksuzluğu gidermek ve mağdurlar üzerindeki zulmü kaldırmak için fiili adım atması gerekir. Kendisi ile alakalı nasıl ki kanun ve yasaların değişmesinde ciddi fiili adımlar atabiliyorsa hükümet, açık bir şekilde de zulme uğrayan Müslümanlar hakkında da bunu yapmalıdır. Hükümet tüm bunları zulmü ortadan kaldırmak için yapmalıdır.” İfadelerini kullandı.

Müslümanlar olarak Türkiye`deki hükümet ile Paralel yapı olarak adlandırılan güçler arasında siyasi hesaplaşmasının bir malzemesi halinde olmayacaklarını belirten Kar, “Ortada bir zulüm var ve bu zulüm devletin bilgisinde ve kontrolünde Müslümanlara yönelik yapılmıştır. Bu zulmü ortadan kaldıracak irade iktidardır. Dolayısıyla bu zulmü ortadan kaldırmak için yasal düzenleme gerekiyorsa yasal düzenleme de yapılmalıdır.” şeklinde konuştu.

“Müslümanların sürekli olarak bu durumu gündemde tutmaları gerekir”

Bölgede Müslümanlara yönelik yapılan kumpaslar ve mağdur edilenler hakkında bir sunun yapan VASAT Davası avukatı Hüseyin Kurşun, VASAT davasında mahkûmiyet kararına sebebiyet veren TCK maddelerinin tamamen ideolojik şekilde yorumlandığını söyledi.

Kurşun, “ Bu tür zulüm ve sorunlarla büyük bir hukuksuzluk söz konusu ve bu hukuksuzluk halende devam ediyor. Paralel yapıyla büyük bir mücadele içinde olduğunu söyleyen hükümet, paralel yapıyla mücadelede samimi ise Müslümanlara yapılan bu zulmün, paralel yapının hakimi savcısı tarafından yapıldığını biliyor. O halde onların verdiği bu kararları da görmesi gerekiyor. Müslümanlarında sürekli olarak bu durumu gündemde tutmaları gerekir.” İfadelerini kullandı.

“Müslümanları ayırt etmeden aynı muameleyi reva gördüler”

Konuşmasına 6-8 Ekim olaylarında PKK`lilerce vahşice katledilen Şehit Yasin`i selamlayarak başlayan gazeteci yazar Yılmaz Bilgen ise Müslümanları meselelerine sahip çıkmamak ve ne istediklerini bilmediklerini söyleyerek konuşmasına başladı.

Günümüzde birçok Müslümanın halen korkaklığı üzerinden atamadığını ve Müslümanlara sahip çıkılması durumunda ‘kameraya alınır mıyız? Görüntülenir miyiz?` korkusu olduğunu söyleyen Yılmaz, halen daha birçok Müslümanın, ‘Belki bir gün gelir devran değişirde bunlar tekrar iş başına geçerse` tereddüdünü yaşadığını ifade etti.

Yılmaz, “Bu güne kadar Müslümanlar ciddi anlamda en doğal olan tepkilerini bile ortaya koymaktan bile acizdiler. Bakın zaman gazetesine operasyon oldu ve ona gösterilen tepkiler benim aldığım bilgilere göre bazı yapılacak olan operasyonların dahi önüne geçti. Demokratik tepkisini ortaya koymaktan korkan Müslümanların bu gün bahsettiğim davalara da yaklaşımının nasıl olduğunu hepimiz görüyoruz. Diyarbakır da olaylar oldu ve Müslümanları hiç ayırt etmeden her sakallıyı veya her çarşaflı kadına aynı muameleyi reva gördüler. Neticede söz konusu Müslümanlar olunca onlar böyle bir ayırıma gitmeyeceklerdir.” dedi.

“Müslümanlar kendi aralarında iş birliğine gitmeli ve yardımlaşmalı”

Yargı Zulmü Platformu M. Hanifi Yağmur ise Türkiye de devletin 2000 li yıllardan sonra özellikle medya gücünü de kullanarak hedeflerine ulaşmak için çalıştığını söyledi.

Yağmur, “Devlet her hangi bir işi gerçekleştirmek istediği zaman karşıda ki kişinin suçlu olup olmadığına, haklı ya da haksız olup olmadığına hiç bakmadan sadece kendi isteklerinin uygulana bilmesi için medya gücü ile birlikte istediği rahatlıkla amacını yerine getirebildiğini görmekteyiz. Bu nedenledir ki burada öncelikli olarak Müslümanların kendi aralarında son derece iyi bir iş birliğine gitmeleri ve yardımlaşmaları gerekir.” tavsiyesinde bulundu.  

“Müslümanlar eninde sonunda haklarını alacaklardır”

Konuşmasına, Müslümanları esaretten kurtarmanın ehemmiyetini anlatan Hadisi Şerifi okuyarak başlayan Araştırma görevlisi Abdulkadir Şen, Müslümanların bir birlerini kollamadığını ve bir birinin derdine sahip çıkmadığını hatırlatarak, buna mukabil dünyada Gayri Müslimler arasında tam bir ittifakın olduğunu örnekler üzerinden anlattı.

Müslümanların oylarıyla iktidara gelmiş olan AK Parti yönetiminin, Müslümanların haklarını savunma ve onların taleplerinin karşılanma noktasında bir aşağılık kompleksi yaşadığına vurgu yapan Şen,  başörtüsü probleminin bile 2010 yıllarında ancak çözülebildiğine dikkat çekti.

İslami kuruluşların terör örgütleri olarak yansıtılıp üyelerinin hapislere atılması sürecinin büyük oranda paralel devlet yapılanmasına bağlanmasını da manidar olarak gördüğünü ve paralel yapı olarak isimlendirilen yapının bir günah keçisi olarak görüldüğünü belirten Şen, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hiç kimse kalkıp ta kendi çatışmasını, siyasi hesaplarını Müslümanların üzerinden yapmasın. Bu ülkenin asli unsurları olan Müslümanlar eninde sonunda haklarını meşru yöntemlerle ve İslam`ın nezaketine, İslam`ın kurallarına uygun bir biçimde, Müslümanlara yakışan bir biçimde alacaklardır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.” dedi.

“Niyet okuma ve kehanet ile cezalar kesildi”

Son olarak, Özgür Der adına konuşan M. Hasib Yokuş, Türkiye`de de yaklaşık yarım yüz yıldır faaliyetlerini yürüten ve bunu topluma dönük olarak ve açıkça yürüten bir camia olarak Hizb-ut Tahrir`in hedef alınarak ağır cezalar verilmesinin altında niyet okuma ve kehanet olgusu olduğunu söyledi.

Yokuş, “Hizb-ut Tahrir yargılamalarının bir gelecek kehaneti ve niyet okuma üzerinden yapıldığı açıktır. Dolayısıyla böyle bir usul üzerinden inanın bütün STK`ları bir gelecek tasavvuru ve niyet okuma üzerinden mahkûm etmesi mümkündür. Türkiye`de hukukun siyasallaştığı artık yaygın bir şekilde kabul görmektedir.” sözleriyle sonlandırdı. (Fikret Özkan / Ali Adiyaman - İLKHA)