Hüda-Par Genel Sekreteri ve Sözcüsü Mehmet Yavuz'la son dönemde teşkilatlarını ve mensuplarını hedef alan şiddet eylemlerini, Cizre saldırısını ve çözüm sürecini Vahdet Gazetesine değerlendirdi.
İşte HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Sözcüsü Mehmet Yavuz'un Vahdet Gazetesine verdiği mülakat...
İSLAMOFOBİYİ FIRSAT BİLDİ
2014 yılından itibaren PKK'nın Hüda-Par teşkilatlarına ve mensuplarına yönelik saldırılarının arttığını görüyoruz. Bu saldırılar ne anlama geliyor?
Bu saldırılar daha önce de vardı. Belki basında 6-7 Ekim ya da Cizre meselesi kadar yer almadı. Özellikle partiyi kurduktan sonra PKK'nın saldırılarında ciddi bir artışın olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi şu: PKK'nın 3 tane değişmez kuralı var.
Nedir bunlar?
Birincisi, bana boyun eğeceksiniz, tabi olacaksınız. İkincisi, bunu yapmadığınız takdirde buradan göç edin. 80'li yıllardan önce bunu sol fraksiyonlara uyguladı ve başarılı oldu. İlk iki kurala uymadığınız takdirde ise üçüncü kuralımız gerçekleşecek ve öldürüleceksiniz.
Bu son saldırıların daha öncekilerden bir farklılığı var mı?
Biraz daha organizeli hale geldi diyebiliriz. Seçimlerden önce de bunun işaret fişekleri atılmıştı ama 6-7 Ekim ve Cizre kalkışması ciddi kalkışmalardır. İşte 3-5 bin oy biçilirken Hüda-Par, bütün baskılara rağmen 100 bine yakın oy almıştır.
Hüda-Par'ın aldığı oy oranı PKK'yı korkuttu mu?
Elbette korkutmuştur, panikletmiştir. Bu açıdan saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Belki çerçeve olarak bu şekildedir ama onun dışında başka nedenler de var.
İdeolojik farklılık mı?
Kendisine boyun eğen ideolojik farklılıklara hoşgörüyle bakıyor. Neredeyse kendisine boyun eğdirmediği kimse kalmadı bölgede. Hüda-Par camiasına boyun eğdiremediğinden dolayı saldırılarını arttırmıştır. Bir diğer husus da son dönemde Batı'da yükselen İslamofobi yani İslam düşmanlığını kendisine belki gerekçe yaparak, İslami gruplara karşı bir mücadele içerisine girdiği üzerinden Batı'ya göz kırparak bir meşruiyet sağlama yoluna gidiyor.
Bu şekilde Batı'nın kendisine destek vereceğini, mazur göreceğini mi düşünüyor?
Tabii ki.
DİCLE GÖRÜŞME TALEP ETTİ
PKK'nın dağ kadrosunun size dolaylı ya da doğrudan gönderdiği mesajlar var mı?
Yok artık dolaylı değil, doğrudan... Basın önünde, gizli bir şekilde de yapmıyorlar. Açık bir şekilde bizi hedef haline getirmişler. İşin hakikati burada bir çelişki de söz konusu. Bir taraftan 'onların bölgede bir varlıkları yok, bir karşılıkları yok' diyorlar. Diğer taraftan da İmralı dahil, HDP siyaseti dahil, Kandil dahil ve Kandil'deki savaş şefleri dahil topyekün bir saldırının içerisine, imha girişimin içerisine girmişler. Bu da içerisinde bulundukları panik ruh halini gösteriyor.
Bu olaylara ilişkin HDP temsilcileriyle bir temasınız oldu mu?
Sayın Hatip Dicle'nin talebi üzerine Genel Başkan Yardımcımız Hüseyin Yılmaz'la bireysel bir temas oldu. Bu görüşmelerde Sayın Dicle, ısrarla bu saldırıları yapanların provokatörler olduklarını, kendilerinin içine sızmış olan başka güçler olduklarını, bunu çözüm sürecini sabote etmeye çalışan güçler olduğunu, Kürtler arasında savaş çıkarmaya çalışan güçler olduğunu, hatta isim vererek paralel güçler olduğunu ifade etti. Bu şekildeki açıklamaları doğrusu bizi tatmin etmiyor.
Neden?
Yani kamuoyuna yansımış, görüntülerde ortaya çıkmış, özellikle YDG-H'li çeteler tarafından üstlenilmiş saldırılar, hele hele KCK'nın yapmış olduğu açıklamalar göz önündeyken, hala bu işin suçlularını başka yerlerde aramayı biz sorumluluktan kaçma kolaycılığı olarak değerlendiriyoruz.
SALDIRI ÖNCESİ 'ÇARŞAF' GÖRÜŞMESİ
27 Aralık gecesi Cizre'de aslında ne oldu?
27 Aralık'tan önce belki 13 Aralık'a bakmak gerekiyor. 13 Aralık'ta Cizre'de Mustazaflar Cemiyeti öncülüğünde kalabalık bir kitlesel basın açıklaması yapılıyor. Kasım ayı içerisinde Silopi'de ve başka bazı yerlerde çarşaf giydirdikleri kadınlara zincirler takılmak suretiyle tesettüre ve İslam'ın şiarlarına yönelik ciddi bir saldırı söz konusu olmuştu. Mustazaflar Cemiyeti öncülüğünde parti üyelerimizin de içerisinde bulunduğu kitleler bunu haliyle yasal sınırlar içerisinde kalmak suretiyle protesto ettiler. Bunu takiben saldırılar başladı. Yani 13 Aralık'tan itibaren saldırılar başladı. Siz nasıl olur da bizim neredeyse kanton ilan edeceğimiz, tamamen ele geçireceğimiz böyle bir ilçede bize rağmen bizi eleştirecek, bizim yapmış olduğumuz bir etkinliği boşa çıkaracak bir hamle yaparsınız? Belki bu 'neden Cizre?' sorusuna da cevap olur.
27 Aralık'taki silahlı saldırının gerekçesi de bu mu?
26 Aralık günü HDP Cizre İlçe Eş Başkanı Ali Akdeniz'le beraberindeki birkaç kişi, İlçe Başkanlığımıza gelerek 13 Aralık'taki eylemi doğru bulmadıklarını ve bundan dolayı özür dilenmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Tabii arkadaşlarımız da özür dilenecek bir şey olmadığını, tavırlarının ve tepkilerinin tesettüre ve İslam'ın şiarlarına yönelik düşmanlığa karşı yasal sınırlar içerisindeki bir tepki olduğunu ifade ediyorlar. İşte o akşam saldırı oluyor.
2 KAMYON PKK'LI İDDİASI
Görüşmede bir gerginlik oluyor mu?
Hayır. Yani belki onlar tabiri caizse aba altından sopa gösteriyorlar ama bizim arkadaşlarımız her zaman olduğu gibi olgunca bir tavırla onlara mukabelede bulunuyorlar. O gece saat 03.00 civarlarında saldırılar başlıyor. saldırılar aslında şu şekilde başlıyor. Saldırı planlıdır. Belli merkezlerden hareket edilmiş. Bu çok önemli bir bilgidir: Cudi kırsalından 2 tane kamyonla silahlı PKK'lılar, Cizre'nin Silopi girişinde 'Dalmış Petrol' isim petrol istasyonunun civarına getiriliyor ve bu silahlı PKK'lılar 9 noktaya dağıtılıyor. Öncesinden belirlenmiş, planlanmış, sistematik bir şekilde işte Cizre'deki Nur Mahallesi adını verdiğimiz dindar insanların yaşadığı o mahalleye yönelik önceden belirledikleri evlere uzun namlulu silahlarla 9 ayrı noktadan ateş açılıyor.
Bu vahim bir iddia. Silahlı şahısların 2 kamyonla Cizre'ye getirildiği kesin olarak tespit edilmiş mi?
Evet tespit edildi. Önce üstü açık 2 kamyonla petrole getiriyorlar. Ardından özel araçlarla Cizre ilçe merkezine götürülüyorlar. Saldırı olduğunda ben de Ankara'da hükümet yetkilileriyle temas kurmaya çalıştım. Saldırının saat 03.00'ten beri devam ettiğini, bunun ciddi bir katliam girişimi olduğunu, gerçekten onlarca insanın hayatını kaybetmekle karşı karşıya kaldığını, işte arkadaşlarımızla telefon görüşmelerinde silah seslerini bizlerin de duyduğunu ifade ettik. Yani ortaya konulan proje, oradaki dindar halkı gerçekten bir katliama maruz bırakma projesiydi. belki onlarca insanı öldürmeyi hedef edinip, bunun üzerinden 'bakın bize boyun eğmeyen, bizim önümüzde diz çökmeyen insanların akıbeti böyle olur' diyorlar.
Arkadaşlarınızın karşılık vermesi?
'Çatışma' ifadesini kesinlikle kabul etmiyoruz. Tek taraflı bir saldırı var. Hüda-Par bir kere silahlı bir hareket değildir. Fakat dindar halka yönelik gerçekleştirilen saldırılarda dindar halk kendisini çetelerin bu şerrinden korumak için meşru müdafaasını yapmıştır. bu da en tabii bir şeydir.
Güvenlik güçlerinin olaylara zamanında müdahale etmediği tartışması var?
Tartışma değil, bu bir tespit. Bu gizlenecek bir şey değil. Hükümetin etkin bir araştırma ve soruşturma yaparak, bu vahim iddiaların hangi boyutta olduğunu açığa çıkarmasını ve ona göre adım atmasını bekliyoruz.
Hatip Dicle'nin ya da hükümete yakın bazı kişilerin dillendirdiği paralel yapı iddiası için ne diyorsunuz?
Mümkündür. Her şey mümkündür. Fakat bunu açığa çıkaracak olan da iki kesimdir. birincisi hükümettir. Hükümet etkin soruşturmalar yürütmek suretiyle paralel bağ var mı, yok mu bunu açığa çıkaracak. PKK ve HDP'liler de eğer böyle bir şey diyorlarsa, saldırgan taraf kendileri olduğu için bunu ortaya çıkaracak kesimlerden biri de PKK ve HDP'dir.
Peki Cizre'de olaylar halen neden bir türlü dinmek bilmiyor?
Cizre'yi kanton ilan etmişler. 'Hakimiyet bizde' mesajını vermeye çalışıyorlar. Bu yüzden kendileri dışındaki hiçbir yapıya hayat hakkı tanımayacaklarını söylüyor.
ARINÇ'IN ZİYARETİNE CEVAP
Hüda-Par çözüm sürecine karşı mı?
Hüda-Par çözüm sürecini desteklediğini her fırsatta dile getirdi. Çok net bir duruş sergiliyoruz.
İtiraz ettiğiniz noktalar?
Diyoruz ki; devlet elinde silah bulunduran unsurlarla konuşabilir ama sadece ve sadece silahı bıraktırma adına. Fakat Kürt meselesini sadece bir kesimle görüşüp geriye kalan Kürt halkının örgütlü yapılarını, tarikatlarını, cemaatlerini, cemiyetlerini, siyasi partilerini hatta aşiretlerini görmezden gelirseniz, onlarla konuşmazsanız biz buna karşı çıkıyoruz. Geldiğimiz aşamada işin hakikatinde özellikle 6-7 Ekim olayları sonrası hükümet cenahında bir kırılmanın yaşandığını görüyoruz. Yani Sayın Bülent Arınç'ın da partimize yönelik olarak gerçekleştirmiş olduğu ziyarette ifade ettiği gibi HDP'nin Kürt halkının tek temsilcisi olmadığının hükümet tarafından net bir şekilde dile getirilmiş olmasını gelinen aşama itibariyle olumlu görüyoruz. Cizre'deki katliam girişiminin Sayın Arınç'ın ziyaretiyle alakalı olduğunu da düşünüyoruz.
Nasıl yani?
Sayın Arınç'ın özellikle kameraların önünde HDP'nin Kürtlerin tek temsilcisi olmadığını belirtmesi, Hüda-Par'ın ortaya koymuş olduğu vizyondan bahsetmesi, Hüda-Par'ın çözüm sürecinde masaya oturması gereken taraflardan bir tanesi olduğunu ifade eden açıklamalarından hemen sonra PKK/HDP kesiminin paniklediğini görüyoruz.
Kürtlerin temsilcisi olarak sadece kendilerinin mi muhatap alınmasını istiyorlar?
Kürt halkının tek temsilcisi olduklarını ve kendileri dışında hiç kimseyle görüşülmemesi gerektiğini öteden beri zaten söylüyorlar. Halbuki orana vurduğunuz zaman Kürtlerin ancak 5'te birinin temsiliyetini sağlamış durumdalar. Bunu da nasıl sağladıklarını kamuoyu gayet iyi biliyor. O açıdan hükümeti temsilen Sayın Arınç'ın yapmış olduğu bu ziyaret ve akabinde dile getirmiş olduğu bu hususların onları ciddi anlamda rahatsız ettiğini ve Cizre saldırısının bunun üzerinden aslında hükümete bir mesaj vermeye yönelik olduğunu da düşünüyoruz.
HDP DE BUNUN FARKINDA
Özellikle Cizre'de çarşaflı kadınların çokluğu dikkatimizi çekti. HDP'ye oy verenler de çarşaflı. Bir nevi kendi değerlerini mi aşağılamış oluyorlar?
Çarşaf ile temsil ettikleri ideoloji birbirine zıt. Kendi ideolojilerini egemen kılma adına hem Kürt milliyetçiliğinden hem de 'kültürel dindarlıktan' faydalanıyorlar, kullanıyorlar. Bu biraz Kemalist projeye benziyor. 'HDP'ye oy verenlerin hepsi namazsızdır, dinsizdir' diye bir iddiamız yok. HDP tabanı içerisinde dindar insanlar, çarşaflı insanlar, 5 vakit namazında niyazında insanlar elbette var. İşte HDP de bunun farkında. Yani temsil etmiş olduğu sol, dinle barışık olmayan ideolojik çizgisinin tabanında şiddetli bir tepkiyle karşılaşacağını bildiğinden dolayı hal ve hareketlerine dikkat ediyor, söylemlerine de dikkat etmeye çalışıyor ama zaman zaman da mızrak çuvala sığmıyor. Şimdi bir tarafta kendi tabanınızda çarşaflı insanların olduğunu bileceksiniz öte taraftan çarşafa zincir takacaksınız.
Vahdet / Erol Metin / Ankara