Bunların hizmetten anladığı insanları boyunlarını kırarak infaz etmekmiş meğer...

17 Ocak 2000 Tarihinde derin güçlerin öncülüğünde yapılan bir operasyon sonucu, Hizbullah Cemaati Rehberi Hüseyin Velioğlu vahşice infaz edilmişti. Düşenin dostu olmaz misali, her taraftan, her kesimden ahlaksızca, hayâsızca ve insafsızca saldırılar başlamıştı.

Öyle ki;  Söylenen sözler, atılan iftiralar ve sahneye konulan animasyonlar, üst üste yapılan operasyonlar ve akla hayale gelmeyen işkenceler bile atılan iftiralar kadar incitmiyordu Hizbullahilerin yaralı yüreklerini.

İftira kervanına katılanların başında ise bir grup İslami kesim de vardı. Bu kesimlerin en radikali ise Zaman Gazetesi yani Fethullah Gülen Cemaati geliyordu.

Fethullahçı Zaman Gazetesi, o dönemin en ağır manşetini atarak, Hizbullah Cemaati'ni utanmadan sıkılmadan 'Hizbulvahşet' diye nitelendiriyordu.

Dönem öylesine ağır bir dönemdi ki, Hizbullahiler kendilerini savunacak durumda bile değillerdi. Her gün onlarcası gözaltına alınıp tutuklanıyordu. Ülkenin her tarafından operasyon ve şehadet haberleri geliyordu.

O dönemde de yine bu günün paralelcileri vardı Filistin Askı'larının başında. Karanlıkta vahşice işkence ediyorlar, Namaz molası verip yine işkenceye başlıyorlardı. Basın yayın organlarıyla da karalayıp duruyorlardı.

Onları gören, kravatlı Şimr ibni Zil cevşenÖmer bin Sa'd ya da Sinan bin Enes sanırdı.

Pensilvanya'daki ihanet çadırı daha yeni kurulmuştu. ABD'ye yaranmak için Hizbullahilere her türlü iftira ve yalan atılmaya başlanmıştı…

Hatta olaylar durulduktan sonra da her fırsatta Hizbullah Cemaati'ne bu hayâsızca iftirayı atıp durdular. Örneğin 21 Temmuz 2008'de Zaman Gazetesi'nde yayınlanan haberin başlığı, "Hizbulvahşetin Büyük Hamisi Ergenekon Çıktı" şeklinde idi.

Bütün imkanlarıyla tüm Müslüman Cemaatlere saldıran bu faşist grup, yaptığı dizileri, çevirdiği film ve oluşturduğu karanlık kurullarıyla Hizbullah Müslümanları hep hedefe koyuyordu.

İşleyiş artık rutine binmişti. Önce uzaklardan biri burnunu çeke çeke Müslüman Camialardan birini hedef gösteriyordu. Pusuda yatan senaristler kaleme alıyor karanlık kurul oynuyor, STV yayınlıyor Zaman ise haber yapıyordu.

Dizi biter bitmez de Paralel İhanet Çetesi'nin (P.İ.Ç) polisleri kapıya dayanıyordu.

Bu işletim sistemi en fazla Hizbullahileri mağdur etti. Bu sistem uyarınca gerçekleştirilen operasyonlar sonucu, İstanbul, Konya, Elazığ, Adıyaman ve daha birçok yerde gerçekleştirilen operasyonlar sonucu onlarca Müslüman yüzlerce yıllık cezalara çarptırıldılar.

Paralel çete her gün yeni bir tuzak her gün yeni bir kumpas kuruyordu. 2009'da Gülen'in bir konuşmasında yine Hizbullah Cemaati'ne, "Hizbulvahşet" deniliyordu.  

Ve gün geldi, sap döndü, keser döndü. Paralel ilizyonun benzini bir anda bitiverince ortalık pislikten, hayâsızlıktan, ahlaksız CD'lerden, iftiralardan, sahte tapelerden geçilmez oldu.

Daha doğrusu Allah azze ve Celle'nin Mü'minlere va'd ettikleri gerçekleşti. Şu Ayet-i Kerime'ye dikkat edelim lütfen…

'Eğer size bir yara dokunduysa (başınıza bir müsibet geldiyse) muhakkak ki o kavmin de başına aynısı gelmiştir. Biz bu günleri kullar arasında dolaştırıp dururuz ki, Allah iman edenleri bilsin ve sizden şahitler edinsin diye. Muhakkak ki Allah Zalimleri sevmez' (Ali İmran 140)

Amenna. Rabbimiz günleri kullar arasında dolaştırdı, iman edenleri ve zulmedenleri ortaya çıkarıp şahitler edindi. Sevilmeyen zalimler ise şu an için rezil olmuş durumda.

Sübhanallah, bu ayeti kerime Paralel çeteyi ne kadar da güzel anlatmış.

Evet, Allah azze ve Celle, tuzaklarını bozarak onların aleyhine Şahitlik edecek Şehitler edindi.

Dedik ya Paralel ilizyonun benzini bitince bir anda ortalığı pis kokular kapladı diye…

Bu kokulardan biri de şu anda cinayet ve vahşet olarak ortaya çıkmış durumda. Ortaya çıkan son bilgiler, asıl Vahşi'nin kim olduğunu ortaya koymuş durumda. Zalimlerin perdelerini düşüren Allah'a hamd olsun.

Sabri Uzun isimli istihbaratçı eskisi, yazmış olduğu 'İN' isimli kitapta, Paralel vahşeti açıkça deşifre ediyor.

Sene 1998. Bu Paralelcilerin bitleri daha tam kanlanmamış. Ama Polis içerisinde özelliklede bölgede belli bir etkinlikleri hissediliyor. Batman polisi bünyesinde, Faili meçhulleri araştırmak için çoğunluğunu Gülenistlerin oluşturduğu bir birim kuruluyor.

Kurtlara teslim edilen kuzu misali…

Yer Batman ve sabah saatleri.  44 yaşındaki Cezvet(Cevdet) Soysal, mutat olduğu üzere yine işine gitmek için evinden çıkıyor. O, sokağa çıkar çıkmaz, 90'lı yılların en karanlık makinelerinden biri olan Beyaz bir Toros sokağa giriyor.

Tarih 9 Kasım 1998. O günden bu güne kadar Cevdet SOYSAL'dan haber alınmış değildi. Ta ki, Sabri UZUN yazana kadar.

Sabri Uzun, 'İN' adlı kitabında bu konuyu şöyle anlatıyor: "Dönemin Batman Emniyet Müdürlüğü`nde görev yapan bir polis memuru, 17 Aralık sonrası görevden alınan paralel yapı mensubu iki polis müdürünün emriyle Cevdet Soysal`ı sabah işe gitmek için evinden çıktığı sırada kendilerine JİTEM süsü vererek kaçırdıklarını anlattı. İtirafçı polis memuru, Cevdet Soysal`ın daha sonra Batman`ın Beşiri ilçesi yakınlarında B. isimli Polis memurunca boynu kırılarak öldürüldüğünü ve Beşiri kırsalına gömüldüğünü itiraf etti."

Yeni Şafak Gazetesi'nin haberinde bu durum şöyle ifade ediliyor:

"Kitapta “1-Hizbullah mensubu Cezvet Soysal`ın kaçırılıp infaz edilmesi ve Beşiri kırsalına gömülmesi” başlığı altında şunlar anlatılıyor: C.C ve A.A, Hizbullah örgütüne karşı, istihbarattan ve TEM sorgudan karma bir ekip kurdular. Adını da ‘Faili Meçhulleri Araştırma Ekibi` koydular. Bu ekipte İstihbarattan ben, Ömer K. ve Aydın M. yer aldık. Üçümüz de aynı zamanda cemaat mensubuyduk. Başımızda C Büro amiri vardı. O da Fethullahçıydı. TEM sorgudan da Muammer komiser B., C., ve İ., isimli polisler vardı.”

“Cevdet Soysal`ı 1999 yılında Pınarbaşı Mahallesi`ndeki evinin önünden çalıştığı TPOA`ya gitmek üzere servis beklerken ben, Ömer ve Aydın kendimizi Jitem görevlisi olarak tanıtarak (Böyle söylememizi C. müdür istiyordu, yasadışı işlerde hep kendimizi Jitemci olarak tanıtmamızı söylüyordu) arabaya bindirip kaçırdık. Kırsal alanda Muammer Komiser`in ekibine teslim ettik. Bahçelievler Mahallesi`nde Polis Cem`in evine götürdüler. Geceleri kırsala götürüp işkenceyle sorguluyorlardı. En son C ve A isimli müdürlerin talimatıyla B., tarafından boynu kırılmak suretiyle infaz edildi ve Beşiri kırsalına gömüldü.” 

Kitapta geçen bu kan dondurucu bilgilerden sonra, şimdi sormak lazım.

Hizbullah Cemaati'nin kaçırılan ve kendilerinden halen haber alınmayan diğer mensupları da bu "Paralel Jitem" tarafından mı kaçırıldı?

Kan damlayan eller…

Acaba kim Vahşi, kim Vahşet…

Doğrusu şimdiye kadar, Karanlık Kurul'un sadece Dizilerde olduğunu düşünüyorduk. Demek ki, diziler gerçeğin yansımasıymış.

Anlaşılan o ki; bu camiada paralelcilik hastalık haline gelmiş, Paralel Devlet, Paralel KCK ve şimdi de Paralel Jitem…

Görelim bakalım daha ne pislikleri ve vahşilikleri çıkacak ortaya.

Yıllarca kendilerine, Hizmet diyenlerin millete sundukları Hizmet demek ki, kaçırıp boynunu kırarak vahşet uygulamakmış.

Tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah Azze ve Celle tuzaklarını bir kez daha yüzlerine çarptı.

Şunu gördük ki; Paralelciler, kimi neyle suçlamışlarsa onun aynısını yapmışlar. Hani derler ya "kişi karşısındakini de kendi gibi bilirmiş" diye. Hesap o hesap işte…

Vahşet mi dediniz? Alın size vahşet.

Aslında bu olay bile tek başına Hizbullah Cemaati'nin ne kadar mağdur edildiğinin ve iddiaların iftira olduğunun ispatı için yeterlidir.

Bir çok olayı HİZBULLAH CEMAATİ'nin üzerine yıkmaya çalışanlar hatta daha da ileri giderek kimi Hizbullahilerin, kendi cemaatleri tarafından katledildiğini iddia edenler ortaya çıkan bu haberle cevaplarını almışlardır umarım.

Cevdet Soysal'ın yetim kalan 6 çocuğunun elleri Batman'dan ta Pensilvanya'ya kadar hepsinin yakasında olacaktır hem de paralel değil gerçek, öz ve hakiki olarak yapışacaktır o yetim kalmış eller yakalarına ve savuracaktır esfeles safiline, narın en derin yerine…

Selam ve Dua ile…

(Metin Gökmen - Hürseda Haber)