Mehmet Şenlik / İnzar Dergisi
 
Arapça bir kelime olan şükr, "şekere" kökünden gelmektedir. Bu kökten gelen şükür, isim ve fiil olarak Kuran-ı Kerim`de yetmişe yakın yerde geçmektedir. Türkçede kullanılan teşekkür ve şükran kelimeleri de aynı köktendir.

Şükür, verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil ve kalp ile gösterilen saygı ve karşılıktır. İyiliğin kıymetini bilmek veya iyilik yapana bu hissi göstererek nimeti ve iyiliği anıp sahibini takdir etmektir. Daha geniş bir ifadeyle şükür, Allah`ın nimetinin etkisinin kulun dilinde `itiraf ve övgü` olarak, kalbinde `şahitlik ve muhabbet olarak, organlarında da `itaat ve boyun eğme` olarak ortaya çıkmasıdır. Şükür kelimesinin zıddı ise inkârdır, nankörlüktür; nimeti unutup örtmektir. Şükür, kişinin nail olduğu nimeti bilmesi ve bunu çeşitli şekillerde açığa vurmasıdır.

Şükür, ihsan yapanın, ihsanını anarak övmektir. Şükür, nimet verene kalbin sevgiyle, organların itaatle, dilin onun zikri ile ve onu övmekle meşgul olmasıdır. Şükür, Allah`ın nimet vermesinden dolayı O`nun ihtiyacı olmadığı halde O`nu övmekle lezzet duymaktır. Şükür, her türlü nimetin tek ve gerçek sahibinin Allah olduğunun şuuruna varmak ve bunu saygıyla ifade etmektir.

Kur`an-ı Kerim, insana sayısız nimetler verildiğini, insanın bunları veren Allah`ı bilip, hizmetine sunulan bu nimetlerden dolayı minnet duymasını ve bu minnettarlığını çeşitli şekillerde ortaya koymasını söylüyor. Türkçede kullandığımız `teşekkür etmek, şükran duymak` kavramları da yaklaşık aynı manayı ifade etmektedirler.

Hamd ile şükür arasında büyük yakınlık ve benzerlik vardır. Hatta hamd yerine şükür, şükür yerine de hamd kelimesi kullanılabilir. Hadis-i şerifte bu yakınlık şöyle ifade edilir: "Hamd, şükrün başıdır. Allah`a hamd etmeyen, O`na şükretmemiştir."

Bunun yanında, hamd ile şükür arasında kısmi farklar da vardır. Hamd, isteyerek yapılan bir iyiliğe karşı, iyilik yapana bir övgüdür. Hamd`in özelliği bir iyiliğe karşı yapılmasıdır. Hamd ile ihsanda bulunan hem övülür, hem ona karşı minnettarlık duyulur. `Şükür` de böyledir. Ancak şükür yapılmış olan bir iyiliğe karşı söz ile beraber fiil ile de yerine getirilen bir övgü ve şükran duygusudur. Bu bakımdan hamd genel olarak şükürden daha kapsamlıdır.

Bütün bu açıklamalardan sonra şunu söyleyebiliriz: hamd, hem nimete karşı hem de nikmete (bela ve musibete) karşı yapılır, yani Allahu Teâlâ nimetini verdiği zaman da geri aldığı zaman da nimetin sahibi olduğu için yine ona hamd edilir. Ancak şükür öyle değildir. O sadece nimete karşı yapılır. Çünkü şükrün manası verilen bir şeyin devamını ve fazlasını istemektir. Oysa nikmet veya bela istenmez. Üstad Bediüzzaman hazretleri: "Nimet, şükür ister; şükür görünce kalıcı olur, görmeyince de küser gider. Bazen istesen de bir daha geri getiremezsin" der.

ŞÜKÜR ÜÇ ŞEKİLDE EDA EDİLİR:

a- Dil İle Şükür: Nimet sahibini anmak, O`nu övmek, O`nun nimet sahibi olduğuna iman etmekle ve bunu Tevhid kelimesiyle ilan etmekle olur. Bu basit bir teşekkür ifadesi değil, dil ile `şehadeti` getirmek, dil ile doğru sözlü olmak, dil ile Kur`an`ı tasdik etmek, dil ile İslâm`ı anlatma, Kur`an okuma ve dil ile Allah`ı çokça zikretmek ve buna benzer dil ile ilgili kulluk görevlerini yapmakla yerine getirilir.

b- Kalp İle Şükür: İmanı kalbe yerleştirdikten sonra nimet sahibinin Allah olduğunu kalp ile tasdik etmek, vahy ile gelen şeyleri kabul etmek, kalbe Allah`tan başka kimsenin korkusunu ve sevgisini koymamaktır.

c- Fiil İle Şükür:...
 
MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!