Hz. Muhammed`e  (sav) hakaret içerikli karikatür yayımlayan  mizah dergisi Charlie Hebdo`ya, sözde basın özgürlüğü adına sessiz kalan başta Fransa olmak üzere batılı ülkeler,  söz konusu dergiye düzenlenen silahlı saldırı olayında neye uğradıklarını şaşırdı.  

Fransa`da  yayın yapan  ve Hz. Muhammed`e  (sav) hakaret içerikli karikatür yayınlamasıyla  anılan Charlie Hebdo dergisine yönelik geçtiğimiz Çarşamba günü düzenlenen eylemde 12 kişi ölmüştü.

Charlie Hebdo eylemi tüm dünyada gündemde ilk sıraya otururken bu eylem; İslam`ın en önemli kutsallarına hakareti görmezden gelen ve bunu basın özgürlüğü diyerek onaylayan Fransız hükümetlerinin, tarih boyunca İslam`a ve Müslümanlara uyguladıkları hakaret, sömürü ve zulümlerin bir tezahürü olduğu şeklinde yorumlandı. 

Fransa yönetimi, söz konusu Müslümanlar  olunca yine tüm hırçınlığını takınarak, üç gün süren operasyonlar sonucunda, eylemcilerin  tümünü öldürdü.

İkisi kardeş ve Cezayir asıllı olan  3  eylemciden birinin teslim olmasıyla, diğer ikisinin kimliğini tespit eden Fransız polisi, gözü kapalı olarak her tarafta operasyonlar düzenleyip, eylemcilerin  yakınlarından  onlarca Müslümanı gözaltına aldı.

Derken bir Yahudi marketini basıp çalışanlarını rehin alan bir eylemciye yönelik düzenlenen operasyonda, Fransız polisi yine gözünü kapatıp  galeyana gelerek,  eylemci ile  beraber 4 rehineyi de öldürdü.  

Son olarak bir matbaayı basan Cezayirli  iki kardeş eylemciye yönelik düzenlenen  ve 90 bin polis ile jandarmanın da katıldığı, adeta savaş harekatını andıran hava destekli dev operasyonda, gün boyu süren 2 zanlıyı yakalama girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı ve  Charlie Hebdo dergisini basan iki eylemci de katledildi.

Öte yandan, son günlerde rehine olaylarıyla adeta şok yaşayan Fransa, bu günlere nasıl geldi? İşte Fransa`nın,  özellikle Cazayirli Müslümanlara yönelik uyguladığı tarihi zulümlerden satır başları:

Fransız zulmü ve Cezayir
Fransa kurulduğu günden bu yana başta İslam coğrafyası olmak üzere adeta  tüm dünyada terör estirdi.

Arakan`da sözde güvenliği sağlamak üzere yerleştirilen  Fransız askerlerinin gözleri önünde yapılan acımasız ve barbarca Müslüman kıyımı,  hala hafızalardaki tazeliğini koruyor.

19 ve 20. yüzyılda dünya sömürü düzeninin ağır toplarından olan Fransa, 21. yüzyıla geldiğimizde ise sömürgeciliğin diğer ismi olan emperyalizm ile karşımıza çıktı. Yine başta İslam coğrafyası olmak üzere dünyanın birçok yerinde askeri üsler ve binlerce asker bulunduran Fransa, bu ülkelerde Müslümanların katledilmesinde hep baş aktör oldu.

Fransa, tarihi boyunca özellikle Afrika kıtasındaki Müslümanlara uyguladığı sömürgecilik ve zulüm politikalarının  en belirgin izlerini taşıyan ülkelerden biri de şüphesiz Cezayir`dir.

Cezayir 1830'dan 1962'ye kadar yani toplam 132 yıl süreyle Fransa'nın işgalinde kaldı. Bu süre içinde Cezayir halkı da kesintili olarak bağımsızlık savaşları verdi. En şiddetli  savaş ise, 1954-1962 yılları arasında gerçekleştirilen büyük bağımsızlık savaşı  oldu. Bu süre içinde Fransız işgalciler 1,5 milyon Cezayirliyi hunharca katletti.

Fransa'nın uyguladığı baskı politikası Avrupa'dan getirtilen göçmenlerle, işgal yönetimiyle işbirliği içindeki küçük bir azınlık dışında, bütün Cezayir halkını ikinci sınıf vatandaş durumuna soktu.

Bu muamele yüzünden ülkenin asıl sahibi durumundaki Cezayirli kalabalık kitleler fakirleştirilerek oldukça büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakıldı. İşte bu vahşet uygulamaları, Cezayir halkının sürekli tepkilerine ve protestolara sebep oldu. Ancak Fransa'nın ülkeye hakim kıldığı despotik yönetim, bütün tepkileri insanlık dışı metotlar ve katliamlarla susturdu.

1948-52 yılları arası Cezayir'de işgale karşı ayaklanmaya hazırlık yılları oldu. Gereken hazırlıklar yapıldıktan sonra 1 Kasım 1954'te bir bildiriyle halk silahlı ayaklanmaya çağrıldı ve işgale karşı silahlı mücadele başlatıldı. Ayaklanmanın başlamasıyla birlikte özellikle kırsal bölgelerdeki Cezayirliler, kitleler halinde gerilla birliklerine katıldı.

Fransa bu ayaklanmayı bastırabilmek için tam anlamıyla bir vahşet sergiledi. 28 Ağustos 1955 tarihinde olağanüstü hal ilan edildi. Artık Cezayir'in her tarafında oluk oluk kan akıyordu. Fransız işgal kuvvetleri, haksız bir şekilde işgal ettikleri Cezayir toprakları üzerindeki hakimiyetlerini sürdürebilmek için, her yola başvurdu.

İsrail işgal ve katliamda devrede
İsrail, 1954 yılındaki ayaklanmadan önce de Cezayir'deki gelişmeleri çok yakından izliyordu. Özellikle MOSSAD, Cezayir'de gelişen bağımsızlık hareketini yakın takibe almıştı. Ayaklanma ile birlikte de İsrail, Fransız sömürge yönetimine aktif destek vermeye başladı.

İsrailli askeri uzmanlar, gerilla savaşı konusunda tecrübesiz olan Fransız birliklerine, özellikle de gerilla savaşında helikopter kullanımı konusunda eğitim verdiler.

Bu kapsamda görevlendirilen iki İsrailli general Cezayir'e gitti. Bu iki general de oldukça tanıdık isimler: İzak Rabin ve Haim Herzog. Yani biri Israil'in eski Başbakanı, diğeri ise İsrail`in eski Cumhurbaşkanı.

Kitlesel katliamlar yapıldı
Cezayir'de 1 Kasım 1954'te başlayan ayaklanma 19 Mart 1962'de ilan edilen ateşkese kadar sürdü. Yani yaklaşık yedi buçuk yıl devam etti. Bu süre zarfında bir buçuk milyon Cezayirli katledildi. Yani Fransız kuvvetleri, İsrailli generallerin öğretileriyle en çok kalabalık kitleleri hedef alıyordu. Savaş süresince günde ortalama 557 Cezayirli hunharca katledildi. Bu rakam, Cezayir'deki Fransız katliamının ne kadar vahşice ve ne kadar hunharca olduğunu apaçık bir şekilde gözler önüne serdi.

Sadece Cezayir mi?
Fransa'nın Afrika'da katliam gerçekleştirdiği tek ülke Cezayir değildir. Fransa, girdiği tüm Afrika ülkelerinde benzer katliamlar gerçekleştirdi.

Fransız sömürgeciliğinin Afrika topraklarında yayıldığı 1816-1881 yıllarını kapsayan dönemde, Benin, Burkina Faso, Cibuti, Çad, Gabon, Gine, Kamerun, Komor adaları, Senegal, Moritanya, Nijer  ve Tunus`ta Müslümanlar kıyımdan geçirildi. 

Üstelik bu katliamlar Ortaçağ'ın karanlık zihniyetiyle (!) değil, 20. Yüzyılın, yani modern çağın (!) modernist felsefesiyle, insan hakları (!) ve uluslararası hukuk (!) gibi kavramların bütün dünya kamuoyunun literatürüne girdiği bir dönemde gerçekleşmesi, batılıların  gerçek yüzünü  adeta ortaya çıkardı.

Öte yandan Fransa`da yaşanan son rehine olaylarına karıştığı öne sürülen Said ve Şerif Kouachi kardeşlerin, Fransa devletinin yıllar süren  işgali ve beraberinde, insanlık dışı zulümlerini  sergilediği Cezayir asıllı olmaları ise, eylemlerin temelinde tarih boyutunun olabileceğini akıllara getirdi.  

Bu da tarihi geçmişi işgal ve zulümlerle dolu olan Fransa`nın ektiği zulüm rüzgarını fırtına olarak biçtiği şeklinde yorumlandı.  (İLKHA)