ŞÜKRÜ GÜNDÜZ / DOĞRUHABER
POLİS-SAVCI-HÂKİM EL ELE KUMPAS
Paralel yapının kurduğu kumpasla 5 yıl önce cezaevine atılan Mustafa Yetiş`in gazetemize gönderdiği mektup dehşete düşürüyor. Yargı, emniyet ve bürokraside birçok kritik yeri ele geçiren paralel yapı, kendilerine muhalif gördükleri Adıyamanlılara kumpas kurmuş. 2010`da, asılsız suçlamalarla, sivil toplum gönüllülerine ceza yağdırılmış.
BU SUÇLARA CEZA VERDİLER!
Yetiş, mektubunda, paralel yapının Adıyamanlıları akıl almaz iftiralar ve suçlamalarla nasıl mahkûm ettiğini anlatıyor. Mustafa Yetiş`e isnat edilen suçlar fazla söze gerek bırakmıyor. İşte Mustafa Yetiş ve arkadaşlarına
50 yıl ceza verilmesine yol açan suçlar!
Risale-i Nur sohbeti yapmak, Peygamberimizin hayatını anlatmak, Kutlu Doğum etkinliği organize etmek, fakir insanlara yardım etmek, israil ve Amerika`yı protesto etmek, Hz. Fatıma`yı anmak, düğüne katılmak, hasta ziyaret etmek.
YASİN GİBİ KURBAN EDİLDİK
Yetiş, mektubunda af edilmeyi beklemediklerini ve yeniden yargılan mak istediklerini belirtiyor; suçsuz yere kurban edildiklerini ifade ederek şunları söylüyor: “Yasin Börü ve diğer şehitlerin mensup oldukları kardeş derneğe mensuptuk. Yaptığımız faaliyetler aynıydı. Her bölgenin, coğrafyanın konumuna, sosyolojik yapısına göre farklı zamanlarda farklı şekillerde cezalandırıldık, kurban edildik.”
Babasız büyüyen çocukların duygularını bilir misiniz? Ya da son bir defa evladını göremeden hayata gözlerini kapayan anne-babaların feryatlarını, ya da eşini kaybedip cenazesine katılamayan bir eşin duygularını…
Yıllarca haksız yere kumpaslarla cezaevinde olan insanların feryatlarını duyuyor musunuz? Siz duymasanız da onlar haykırmaya devam ediyor ve yeminleri var ahirette iki elleri yakanızda olacak…
Size bir hikâye anlatmayacağız. Burada yazılanlar bir senaryo değil. Şahitleri yaşıyor. İsterseniz onlardan birebir dinleyebilirsiniz. Açık adresleri var. Elazığ ve Adıyaman cezaevi dediniz mi size herkes yolu gösterecektir.
“Kumpas, paralel yapı, paralel devlet, ihanet şebekesi” adına ne derseniz deyin kurulan kumpaslarla hala cezaevlerinde olan insanlar var. Neden bunlar için hâlâ adım atılmıyor? Mağduriyeti sürdürmenin mağduriyete yol açmakla bir olduğunu bilmez misiniz?
Şimdi okuyacağınız bu mektup, paralel yapının kurduğu kumpasla 5 yıl önce cezaevine atılan Mustafa Yetiş`in gazetemize gönderdiği bir mektuptur. Okuyunca insanı dehşete düşürüyor. Yetiş, paralel yapının nasıl akıl almaz tuzaklarla insanları mahkûm ettiğini anlattı. Mustafa Yetiş`in işlediği suçlar aslında fazla söze gerek bırakmıyor. Hatta az ceza bile almış aslında…
SUÇLAR: Risale-i Nur sohbeti yapmak, Peygamberimizin hayatını anlatmak, Kutlu Doğum etkinliği organize etmek, fakir insanlara yardım etmek, israil ve Amerika`yı protesto etmek, Hz. Fatıma`yı anmak, düğüne katılmak, hasta ziyaret etmek… Bunlar nasıl mı suç oldu? Bunların sonuna bir de sihirli bir sözcük ekleyin ‘örgütsel faaliyet` İşte fazla söze gerek bırakmayan Mustafa Yetiş`in mektubu…
ERGENEKON BAHANESİYLE İSLAMİ CAMİALARA SALDIRDILAR
2008 yılında, Ergenekon soruşturması yapılırken, bu soruşturma adeta fırsat bilinerek, İslami camialara yönelik kirli bir iftira kampanyası başlatıldı. Birçok İslami camianın Ergenekon tarafından kurulup-yönlendirildiği ve kullanıldığı iftiraları başta Zaman gazetesi olmak üzere birçok gazetede yer alıyordu.
O dönemde, İslami yayın yapan iki üç gazetenin Kahta temsilciliğini yapıyordum. Bu haberler çıkmaya başlayınca temsilciliğini yaptığım gazeteyi aradım. Gazetenin genel yayın yönetmeni ile görüştüm.
İFTİRALARA ARACILIK EDEN GAZETELER
Özellikle Hizbullah Cemaatinin 2000 yılında katledilen lideri merhum Hüseyin Velioğlu ve cemaati hakkında çıkan haberlerin Velioğlu`nun abisi Hayrettin Velioğlu tarafından yalanlandığını belirttim. İslami bir camiaya iftira atmanın Allah katında vebali olduğunu söyledim.
Allah-u Teâlâ`nın emri gereğince, bir fasıktan çıkan haberin iyice araştırılması gerektiğini eğer bu haber doğru değilse bir topluluğa, cemaate haksızlık, kötülük yapılmış olacağını ve bunun kul hakkına girdiğini, iftira atılan camianın tüm fertlerinden helallik dilemek zorunda kalınacağını, bunun için insaflıca hareket etmek gerektiğini belirttim. Yaklaşık yarım saatlik bir konuşmada yapılan iftiralarla ilgili hiçbir tutarlı cevap alamadım.
Hep “haklısınız, doğru söylüyorsunuz” dedi. Ben bunun akabinde bir temsilci olarak bu iftiralara aracılık yapamayacağımı belirtip bu vebali taşımamak için bu gazetelerin temsilciliğini bıraktım.
BENİ YILLARCA DİNLEMİŞLER
Bu konuşmaların üzerinden bir buçuk yıl geçtikten sonra operasyonla gözaltına alındım. Bu konuşmalarımla ilgili dosyamızda herhangi bir telefon kaydı yoktu. Çünkü mahkeme kanalıyla hakkımızdaki dinleme kararı, bu konuşmalarımdan sonra alındığı için bunu dosyaya koyamadılar.
Ancak gözaltında sözlü olarak bunu gündeme getirdiler. “Biz senin… gazetesinin temsilciliğini niye bıraktığını çok iyi biliyoruz” dediler. Tabi, bu aynı zamanda dolaylı bir itiraftı. Yani, aslında biz, seni yıllardır dinliyoruz, takip ediyoruz, demiş oldular.
UĞRADIĞIM HAKSIZLIK, ZULÜM, BEŞ YILDIR CEZAEVİNDEYİM…
Öncelikle tutuklanmamla beraber uğradığım haksızlığı, zulmü ve beş yıldır halen hukuksuz haksız bir şekilde cezaevinde olduğumdan bahsedeyim. Mustazaf-Der Kâhta Şubesi`nin faaliyetlerinin hukuksuz, haksız, mesnetsiz, delilsiz ve de gülünç bir şekilde soruşturulması ve yargıya taşınmasıyla 5 arkadaşımla beraber gözaltına alındım ve Malatya Özel Yetkili 3. Ağır Ceza Mahkemesi`nce tutuklandım.
Bir yıl süren hukuksuz, trajikomik, delilsiz ve mesnetsiz bir yargılama sonucunda örgüt üyeliği suçlamasıyla 10 buçuk yıl ağır cezaya çarptırıldım. Benimle beraber 5 arkadaşım da 7 buçuk yıl ceza aldılar.
İSRAİL VE AMERİKA`YI LANETLEMEK SUÇMUŞ!
Şimdi soruyorum: Hiçbir delil olmadığı halde kim veya kimler bu faaliyetlerden rahatsız olur? Kim, Peygamber düsturunca hareket ederek zalim ve melun terör şebekesi israili lanetlememizi örgüt faaliyetiymiş gibi gösterir? İnanılması güç ama bu basın açıklamalarının metinleri “delil” olarak dosyamıza konuldu. Allah aşkına kim bundan rahatsız olur? Her halde başta ABD, İsrail olmak üzere ülkemizdeki uzantıları ancak rahatsız olur.
Bunun başka bir açıklaması ve izahatı yoktur.
EMNİYET MÜDÜRÜNÜN İSRAİL AŞKI
2009 yılında israilin Gazze`ye saldırısını tel`in etmek üzere basın açıklaması yapmak için Kâhta ilçe emniyetine asayişin sağlanması için bildirim yaptığımızda dönemin ilçe emniyet müdürü bizzat beni çağırarak hakaretler yağdırdı basın açıklamasını yapmamızı engellemeye çalışmıştı. Bu emniyet müdürü görevde olduğu dönemde dernek faaliyetlerimiz takip edildi.
Derneğimize giren çıkanlar polis tarafından sürekli rahatsız ediliyordu. Bir zaman sonra emri hak vaki olup emniyet müdürü öldü. Cenazesi Ankara`ya götürülürken şimdilerde ‘paralel yapı` denilen Fethullah Gülen Grubuna bağlı olan kişiler cenazeyle beraber Ankara`ya gittiklerinde işin rengini anlamıştık. Bu ülkede her kim Müslüman olarak israili mel`un olarak bellemişse bir şekilde takibata, soruşturmaya tabi tutulmuştur. Türkiye`de israil aleyhtarı olan tüm İslami camialar, dışarda israil; içerde de bu tür yapıların düşmanlığını görmüşlerdir.
ALO, BU AKŞAM DERNEKTE SOHBET VAR SEN DE GEL
Gözaltında ve tutuklanma esnasında ve de mahkeme duruşmalarında karşılaştıklarımız nasıl bir haksızlıkla ve kimlerle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyordu. Sorgulanmam esnasında namaz vakitleri girince abdest alıp namaz kılıyordum. Namaz için kalktığımda bana “Önümüzde imam ol da beraber namaz kılalım.” diyorlardı.
Lavabodan çıkıp da beklemeden direk abdest almaya başlayınca “Neden bir sünnet olan istibrayı terk ediyorsun, kırk adım yürüsene” şeklindeki konuşmalarına bakıp İslam(!)ca hareket ettiklerini ve de Müslüman olduklarını göstermeye çalıştıklarını görünce şunları söyledim: “Sizler böyle hassas Müslüman iseniz o zaman benim burada ne işim var? Suçlandığım tüm faaliyetler İslami ve de insani değil midir? Allah aşkına suçlamaların hepsi farazi ve soyut iftiralardan oluşmuyor mu? Bakıyorum her konuşmamı dinlemiş kaydetmişsiniz.
Dernek üye ve gönüllülerinin kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda “Alo, bu akşam dernekte sohbet var sende gel”, “Alo falan üyemizin düğünü var düğüne gidelim” şeklindeki tüm konuşmaları da illegal bir örgütün faaliyetlerini deşifre etmişçesine delil(!) olarak bulmuşsunuz. Siz Müslüman ve ben Müslüman isem Allah`ın yasaklarını neden çiğniyorsunuz.” dedim. Duvardan ses çıktı da onlardan ses çıkmadı.
BABALARINA HASRETLE BÜYÜYEN ÇOCUKLARIN HAKKI…
Allah aşkına bu hak helal olur mu? Mağduriyet üstüne mağduriyet yaşayan ailelerimiz, yaşlı anne-babalarımız, babalarına hasretle büyüyen ve küçücük yaşlarda cezaevinin soğuk kapılarıyla tanışan çocuklarımız, eşlerimiz, bizimle beraber sıkıntı çeken dost-akraba ve kardeşlerimiz bu hakkı helal ederler mi? Asla helal etmeyeceklerdir. Ruz-i mahşerde (tıpkı Efendimiz (sav)`in buyurduğu gibi) “boynuzsuz keçinin hakkı boynuzludan alınacaktır” düsturunda belirttiği gibi hiç kimsenin hakkı kimseye kalmayacaktır.
POLİS-SAVCI-HÂKİM ÇETESİ GİBİ…
Mahkeme safhasında bize yöneltilen suçlamaları tek tek iddia makamı olan savcıya sorduk. Bunların neresinde bir suç ve suç unsuru bulunuyor? Bir izah istiyoruz, dedik. Hiçbir sorumuza cevap verilmedi. Aslında anladık ki her ne söylersek söyleyelim ne yaparsak yapalım nafile.
Bir kere düşman ve suçlu ilan edilmiştik. Dosyamızda da Kutlu Doğum etkinlikleri, israil ve ABD`yi tel`in eden basın açıklamalarından bol bol suç(!) delili olarak bulunuyordu. Ve sonunda polis-savcı-hâkim üçlemesiyle ağır cezalara çarptırıldık. Tıpkı Elâzığ İhya-Der davasında olduğu gibi dosyamıza konulan-kondurulan bir sözde delil var ki evlere şenlik cinsten.
‘HİZMET` AŞKIYLA MÜSLÜMANLARA DÜŞMANLIK YAPANLAR…
6-8 Ekim olaylarında öyle açıkça anlaşıldı ki 90`1ı yıllardan şimdiye değin Müslümanlara nasıl bir komplo, kumpas zulüm ve haksızlık yapıldığı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Allah`a hamdolsun bu son olaylarda bütün yüzler ortaya çıkıp deşifre edildi.
Kimin bu olayları kışkırttığı, kimin adeta ateşi körüklediği, kimin seçimlerde “hizmet” aşkıyla kiminle kol kola olup can-u gönülden çalıştığı, kimin ortalığı karıştırmaya, kızıştırmaya ve arada Müslümanları kurban etmeye götürdüğü çok iyi anlaşıldı.
Ve yine kimin bu olayların daha da büyümemesi, halkın huzurunun kaçmaması için fedakârane çalıştığı ve dik durduğu, onların oyunlarını bozduğu da çok iyi anlaşıldı. Bu olaylar aslında 90`1ı yılların küçük bir portresi ve göstergesi niteliğindeydi. Çok şükür ki bu sefer oyun açıktan görüldü.
AFFEDİLMEYİ DEĞİL YENİDEN YARGILAMA İSTİYORUZ
Ancak 901ı yıllardan bugüne kadar olan İslami dosyalara baktığımızda -Salih Mirzabeyoğlu hariç- yeniden ve adil bir yargılama için başvuran hiçbir dosyaya olumlu cevap verilmedi şu ana kadar.
Bilakis bütün bu yapıların kurbanları olduk bu ülkede. Bizler affedilmeyi değil, yeniden yargılama hakkının bize tanınmasını istiyoruz. Bu hak şimdi verilmeyecek de ne zaman verilecek acaba? Bu zulmün durdurulup mazlum olduğumuzun ortaya çıkarılması için halen ne bekleniyor acaba?
BANA KUMPAS KURUP HAKKINI HELAL ET DEDİLER
Ve gözaltı bitip Malatya adliyesinde özel yetkili 3. Ağır Ceza`da nöbetçi hâkim tarafından tutuklanıp Malatya Cezaevine götürüldüm. Beni cezaevine teslim eden ve sorgumuza katılan iki genç polis dönüp giderken aynen şöyle dediler: “Kardeş hakkını helal et.” Bu söz şu anlama geliyordu: “Aslında biz sana haksızlık yapıyoruz, zulmediyoruz, senin suçsuz olduğunu biliyoruz.
Seni ve aileni mağdur ediyoruz. Senin tutuklanmanı sağlıyoruz. Bütün mağduriyetine rağmen sen yine de hakkını helal et.” demekle belki bir nebze kendilerini rahat bırakmayan vicdanlarını konuşturmuş oldular.
BU SUÇLARA CEZA VERDİLER
Dernek bünyesinde yaptığımız Peygamber Efendimizin siyeri, Risale-i Nur, İslam tarihi sohbetleri örgüt toplantısı olarak değerlendirildi.
Yasal izin alınarak Nisan aylarında yaptığımız Kutlu Doğum etkinlikleri
Dernek üye ve gönüllülerinin düğünlerine katılmak ve ziyaret etmek
Dernek üye ve gönüllülerinin toplu halde piknik yapması
Fakir ve muhtaç ailelere ve öğrencilere yapılan yardımlar
Kurban Bayramı`nda derneğe deri bağışının yapılması ve fakir ailelere kurban eti dağıtılması
Bayan üyelerimizin Hz. Fatıma adlı konferansı düzenlemeleri
Dünya Kudüs Günü dolayısıyla israili tel`in amacıyla yapılan basın açıklaması
Amerika`da yüce kitabımız Kur`an`ın yakılması dolayısıyla basın açıklaması yapmak
Bu saydıklarımın hiçbiri gerekli izin alınmaksızın yapılmadı. Üstelik bütün faaliyetler polis tarafından görüntülü kayda alınmıştı. Ne zaman ki faaliyetlerimizi bitirmek ve engel olmak istediler işte o zaman yasa dışı bir örgüt faaliyetiymiş gibi göstererek tek bir somut, elle tutulur bir delil ortaya koyamadan bizi suçlu ilan ederek cezalandırma yoluna gittiler.