06 EKİM 2014
Saçımı jiletle kazıdım. Bu cezaevinde dilekçeyle ayda bir berbere çıkma hakkımız var. Ama berberde de makine yasak sakal tıraşı da yapılmıyor.
Her ay günü gününe berber günün hesaplamak zor. Bendeniz de buradaki eskilerden sevgili Veysi ve Ömer abiler gibi saçımı jiletle tıraş ediyorum.
Jiletle tıraşın avantajları olsa da, kantinde tekli jilet satılmadığından, tıraş olmak zor. Kantinde sadece üç jiletli tıraş bıçakları satılıyor. Bu tıraş bıçaklarının korumalı ağzı da olduğu için ve sadece günlük kısa sakal tıraşı için tasarlandığından dolayı, mesela beş – altı günlük uzamış bir saçı tıraş etmek çok zahmetli oluyor. Koruma ağızlığını kestiğimizde nispeten daha iyi kesiyor. Ama diğer tekli tıraş bıçaklarında olduğu gibi öyle plastik ağızlığını kesebilmek kolay olmuyor.
Sevgili arkadaşımın saçını ben tıraş ediyorum. Ama benim saçımı kim tıraş edecek? Sakalımı da makasla kendim kısaltıyorum.
Rehber TV`yi izleyerek kahvaltı yapıyoruz. Cereyandan mıdır anlamadım ama soğuk kapmışım. İlaçları terk ettiğim için sıkı giyinmeye, pul biberiyle C vitamini takviyesine başvuruyorum.
Battaniyemin dış yüzüne nevresim diktim. Yatağıma çift kat battaniye seriyorum. Ancak 1. 80 boyumla ranzam kısa geldiğinden ayaklarım uyurken açıkta kalıyor bazen.
Beton duvarlar soğuk hava üflüyor adeta. Mazgallar, kapı ve pencereler ve duvar kenarlarındaki yarıkları kapatan alüminyum sacların kenarlarından dolayı odada hava cereyanı oluşuyor.
Hastalanmam pahasına, beyin nöronlarının ölmesine sebep olan odadaki oksijensizliği engellemek için pencereyi sürekli açık tutuyorum.
Burada ağır hasta da olsak, revir açık olmasına rağmen ne revire çıkarıyorlar ne de ilaç getiriyorlar. Hizbullah`ın revir günü salı günü. Beklemek gerekiyormuş. Tabi salı günü de dilekçe yazdığımızda, çoğu kez gardiyanları rahata düşkünlüğü ve de internetten ayrılmadıkları için o gün revire götürülmüyoruz. Yani diğer salı gününe erteleniyor. Salı günü haricinde revire asla çıkamayız.
Kapımızda inik bir gözeneğe çift kat cam konulmuş. Bir el kadar. Bunu da fazla görmüşler ki boyayla camı kapatmışlar. Sadece minicik bir parçayı açık bırakmışlar.
Devlet, mahkûmları böcek gibi gördüğünden buradaki kapıların göbek hizasında mazgal, kafa hizasında da camla kapalı gözenek yapmış. Sırf kapıya gelen gardiyanla muhatap olurken mahkûmlar ancak rükû vaziyetinde eğilerek gardiyanla konuşabilsin diye çünkü gözenekte çift cam olduğundan, ses geçirmiyor pek. Diğer cezaevlerindeki üst gözenekler açılıp kapanan bir kapıcıktan oluşuyordu. Tokat`taki de buradaki gibiydi.
İlk karşılaştığımda aklıma gelen, Ekber Şah diktatörünün İmamı Rabbani Hz.`lerini sarayına çağırdığı zaman, huzuruna girerken geçeceği kapıyı küçültmesi geldi. Böylece İmam-ı Rabbani Hz.`leri`nin onun karşısında mecburen eğilmesini sağlayacaktı. Zira imam asla kral ve diktatörlere ve insanlara eğilmezdi. İmam Hz.`lerinin küçük kapıdan, belini bükerek değil, dizlerini bükerek, başı dimdik geçtiğini gören Ekber Şah öfkeden kudurmuştu.
Tüm mahkûmlar rükû vaziyetinde, ayaktaki kibirle sırıtan bazı gardiyanlarla konuşuyordu. Bendeniz hamd olsun ayakta camdan konuşuyorum. Sesimi duymayan gardiyanlar mazgala eğiliyor sesimi duymak için. Bendeniz de sesimi duyurmak için ya sesimi yükseltiyorum, ya da sandalye çekip mazgalın karşısında oturarak konuşuyorum.
Aslında gardiyanları da düşmanımız olarak görmüyorum. Bilakis Müslüman olanlarını duruşumla ve müspet tavrımla birlikte tebliğ sahamda görüyorum. Zira her birimizin Hizbullah Cemaati`nin birer temsilci gibi davranmak bilinciyle hareket etmemiz gerektiğine inanıyorum. Dengeyi de kaçırmamak gerekir. Hz. Ali (r.a)`ın şu: “Haksızlığa karşı susarsanız, hakkınızı savunmazsanız hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz.” düsturunu da göz ardı etmemek gerekir. Şerefini kaybeden bir tebliğciyi de kimse dinlemez. Bazı gardiyanlarda öyle büyük bir kibir oluşmuş ki, iyilerini tenzih ederim koridorda selam veriyoruz, adam Allah`ın selamına mukabele bile etmiyor.
Takvalı, bizi kardeş gören gardiyanlar da var. Hastaları, sınavlara giren çocukları vs. olan bazı gardiyanlar dua istiyor bizden. Hepsi aynı değil. Ama hepsine karşı müsbet davranışımızla ve cemaatimizin vakar ve izzetini de taşıyarak, güzel ahlakla davranıyoruz.
Rehber TV`nin ana haber bültenini izliyoruz. Xwinhelala kâfirler, Kobane bahanesiyle sokaklara dökülmüş, Kürdistan`ın bir çok il ve ilçesinde ve Anadolu`daki bazı şehirlerde BDP – PKK çeteleri eşgüdümlü olarak başta Hizbullahilerin ev ve işyerlerine, araçlarına, HÜDA PAR, Mustazaflar Cemiyeti, Kur`an Kursları ve İslami bir çok STK binasına içindekileri diri diri yakmak kastıyla yangın bombalarıyla saldıran kafir sürülerini öfkeyle izliyorum.
Yanımdaki sevgili Yahya abiye, bugün haberleri izlerken ve henüz hiç kimse bu konuda yorum yapmamışken şunu söyledim: “Vallahi Sılho kâfirinin ABD`den gelir gelmez daha havaalanında demeç verip, her yeri Kobane`ye çevirin diyerek Hizbullahilieri ve dindarları, HÜDA PAR`lıları öldürme emri vermesi bence tesadüf değildir. Bilakis Sılho, ABD`ye Kobane`de karizması çizilen PYD çetelerinin ve yardımlarına koşan PKK`nin tecrübeli dağ kadrosu çetelerinin yüzlercesi ölüm korkusundan Kobane kantonundan Türkiye tarafına kaçtıktan sonra gitti. 360 köyüyle birlikte Kobane şehrinin de çoğu IŞİD mevzilerini bombalatmak ve ayrıca silah yardımı almak için Sılho ABD`ye gitti. ABD, Sılho`nun talebini PKK – HDP çetelerinin dünyada kendine karşı en büyük güç olarak gördüğü Hizbullah`ın ve HÜDA PAR`ın bir iki ay önce Diyarbakır`daki ABD`nin HDP belediyesi eliyle açtığı iftar çadırını ve ABD bayrağını yerle bir etmelerinden dolayı kökten imha amacıyla üzerine salınması karşılığında Kobane`deki PKK çetelerine yardım etmeyi kabul etmiştir.”
Nitekim Sılho`nun HDP – PKK çetelerini sokaklara çağırıp her yeri Kobane`ye çevirmelerini istemesinden sonra, editörlüğünü Ezidi bir keferenin yaptığı PKK`ye ait TV kanalında İmralı`daki Deccal`in ve Kandil`deki israilin maşası Nemrutların ve YDG-H çetelerinin yarım saat sonra bildiri ve demeçleri verildi: “Güney Kürdistan`daki IŞİD uzantılarını tasfiye edin. Yok edin. Yaşam hakkı vermeyin.” Tabii malum TV bunu sonra tefsir de etti.
“IŞİD uzantısı HÜDA PAR`dır. Azadiya Welat muhbirlerini bıçakladılar. İşte görüntüler 90`lı yıllarda sokaklarda yurtseverleri satırlayanlar yine işbaşında.”
Filim koptu. Altı senedir Hizbullahileri şehid eden, birçok ferdini yaralayan ve Hizbullah`ın bu halkın maslahatı için karşılık vermediği, sabrettiği mürtet çeteler bu kez ABD ve israilin emriyle saldırıya başladılar. Hem de topyekûn.
Bir saat geçmeden ABD ve 40 ülkeden oluşan küfür koalisyonunun uçakları Kobane`deki IŞİD hedeflerini vurmaya başladı. Tesadüf olabilir mi bu? Ayrıca ABD Kobane`ye silah ve asker yardımı sözü de verdi.
Aaah aahh… Bu ümmet ne zaman uyanacak? Rehber TV`den Kürdistan`daki ve bazı Anadolu şehirlerindeki HÜDA PAR ve İslami STK ve yardım derneklerine karşı PKK – HDP`nin it sürülerinin silahlı, bombalı ve molotoflu saldırılarının haberini geceleyin izliyorum. Uykum kaçtı öfkeden başıma bir ağrı saplandı.
DEVAMI GELCEK
SELAMİ SEVİM KIRIKKALE F TİPİ KAPALI CEZAEVİ