Anadolu'nun en eski camilerinden olan Ulu Cami şehirde bulunan tarihi camiler içinde en büyük ve en ünlü yapı topluluğudur. Yapı 639 yılında Hz. Ömer Döneminde şehrin merkezindeki en büyük mabed Mar Torna Kilisesinin bulunduğu alana inşa edildi. 751 yılına tarihlenen ünlü Şam Emeviye Cami'nin Anadolu'ya yansıması olarak yorumlanan Diyarbakır Ulu Camii, İslam âleminin 5. Harem-i Şerifi olarak kabul edilmektedir. Birçok seyyahın eserlerine konu olan yapı bir çok kez bakım ve onarımdan geçirildi.

“İstanbul`un Ayasofya'sıdır"

16.yüzyılda şehre gelen Evliya Çelebi, Ulu Cami`den şu şekilde bahseder; "Kale her kimin eline geçmiş ise, yine bu cami, mabed olarak kalmıştır. İçinde öyle ruhaniyet var ki, bir kimse iki rekât namaz kılsa kabul olunduğuna kalbi şahitlik eder. Güya Haleb'in Ulu Camii, Şam'ın Emevi Camii yahut Kudüs'ün Mescid-i Aksası, 'Mısırın Ezher Camii, İstanbul`un Ayasofya'sıdır"

“Şafiiler ve Hanefiler için ayrı namaz kılma yerleri”

Farklı dönemlerde inşa edilen yapılarla bir yapı topluluğu halini alan Ulu Cami, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen bir alanı kaplıyor. Hanefiler ve Şafiîler için iki ayrı namaz kılma bölümü, Mesudiye ve Zinciriye adlı iki medresesi, minaresi, abdesthane ve bütün bu külliyenin ortasında büyük dikdörtgen bir avlu bulunuyor.

“Zamanı gösteren güneş saati”

900 yıldan fazla bir geçmişi olan güneş saati de Safiler Bölümü ile Mesudiye 
Medresesi'ne açılan kapı arasında yer alıyor. Bir metre kadar yükseklikteki yuvarlak bir mermer üzerine yerleştirilen metal parçasının, güneşin hareketiyle birlikte çevresinde dönen gölge marifetiyle zamanı gösteriyor. Sibernetiğin babası olarak kabul edilen ünlü bilgin EI-Cezerî'nin yaptığı güneş saati, Diyarbakır'a gelen yerli ve yabancı turistlerin odağı oluyor. (M. Zeki Aygur – İLKHA)