ANKARA - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yeni Türkiye ve yeniden Türkiye, bu mücadele bu milletin 10 yıllardır azimle devam ettirdiği bir mücadeledir. İşte o mücadele bugün artık meyvelerini veriyor. O sancak bugün daha yüksek burçlarda dalgalanıyor" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Memur-Sen tarafından düzenlenen Yeniden Büyük Türkiye Sempozyumu'nda konuştu.
Sempozyumun hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Memur-Sen camiasına program dolayısıyla teşekkür etti.
Memur-Sen'in "coşkulu, dinamik, heyecanlı, davalarına aşık olmuş gençlerini" de selamladığını ifade eden Erdoğan, Memur-Sen'in kurucusu, "7 güzel adam"dan biri olan Akif İnan'ı da rahmetle andı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akif İnan'ın yaklaşık 15 sene önce 6 ocak 2000'de hayatını kaybettiğini hatırlatarak, "Kim demiş her şeyin bitişi ölüm, destanlar yayılır mezarımızdan" dizelerini miras bıraktığını söyledi.
"İnan, 15 yıl önce aramızdan ayrıldı ama hayatından nasıl destanlar yayıldıysa işte görüyoruz ki mezarından da destanlar yayılıyor" diyen Erdoğan, "O destanlardan biri, belki de en önemlisi hiç kuşkusuz Memur-Sen'dir. Akif İnan ağabeyimiz toprağa öyle bir tohum attı ki o tohum işte bugün Türkiye'nin en büyük sivil toplum örgütlerinden birine, en büyük memur sendikaları konfederasyonuna dönüştü. Allah ondan razı olsun, mekanı inşallah cennet olsun, geride bıraktığı eserleri daim olsun ve inşallah bu eserleri sayesinde amel defteri hep açık kalsın" ifadelerini kullandı.
"Büyük bir davanın sancaktarıydı"
Akif İnan'ın, kökü mazide olan, tarihin derinliklerinden bugüne ulaşan bir büyük davanın sancaktarı olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"O sancağı büyüklerinden, kendisinden önceki nesillerden devralmıştı. Üzerine düşeni, sorumluluğunu hakkıyla yerine getirdi. Devraldığı sancağı onurla, gururla, şerefle taşıdı ve o sancağı kendisinden sonra gelenlere emanet etti. Şu anda Memur-Sen'in değerli başkan ve yöneticileri, sendikaların başkan ve yöneticileri işte o dava sancağını taşıyorlar. Yarın o sancağı gençlere, belki de genç Memur-Sen'in yiğitlerine emanet edecekler. İnanıyorum ki o gençler dava sancağını yürekleriyle tutacaklar ve hak mücadelesini, hukuk mücadelesini, emek ve ekmek mücadelesini iftiharla taşıyacaklar. Şunu bilmenizi isterim gençler, bu dava sancağı, bu mücadele ruhu, asla ve asla yere düşmeyecektir. İçimizden birileri umutsuzluğa düşse, yorulsa da, yılsa da o dava ve mücadele sancağı el değiştirecek ama asla kirlenmeyecektir.
Birileri umursamasa da birileri omuzlarındaki mesuliyetin gereğini yapmasa da güneş doğup battığı müddetçe bu dava ve mücadele sancağını taşıyacak yiğitler her zaman ama her zaman olacaktır. İşte yeni Türkiye'nin, yeniden büyük Türkiye'nin özü, ruhu, manası da tam buradadır."
Erdoğan, Osmanlı'nın 100 yıl önce dağıldığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir büyük devlet, bir cihan devletini yıktılar. Onun toprakları üzerinde 64 yeni devlet kuruldu. Bununla da yetinmediler, yurdumuza, anavatanımıza, her karşı şehitlerimizin kanıyla sulanmış vatan topraklarımıza dahi kastettiler. Anadolu'yu, Trakya'yı dahil için bütün gayretlerini işgal güçleriyle ortaya koydular. O büyük dava sancağını, o büyük hak mücadelesi sancağını bu aziz topraklardan tamamen silmek, tamamen yok etmek istediler. İşte bu milet o sancağın yere düşmesine müsaade etmedi. 100 yıl önce Sarıkamış'ta direndi, Çanakkale'de direndi, Kut'ül Ammare de direndi, Sakarya'da, Dumlupınar'da direndi ve o mübarek sancağın yere düşmesine izin vermedi."
"Milletin öz değerlerine saldırıldı"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Nisan 1920'de yeni bir Türkiye kurulduğunu, yeniden güçlü Türkiye'nin temellerinin atıldığını belirterek, "Ne yazık ki o temel üzerinde 23 Nisan 1920'de varılan o büyük ittifak üzerinde yeniden güçlü bir Türkiye'nin yükselmesine yine de mani olundu" dedi.
Milletin öz değerlerine saldırıldığını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"İnançlarımıza, kutsallarımıza, kitaplarımıza, camilerimize, ezanımıza taarruzlar yapıldı. Dilimize, kelimelerimize, cümlelerimize binlerce yıllık ilim hazinemize taarruzlar yapıldı. Birliğimize, dayanışmamıza, bir arada yaşama kültürümüze, kardeşliğimize taarruzlar yapıldı. Silah zoruyla indirilemeyen sancağımıza, zorla zorbalıkla indirilemeyen sancağımıza, tarihin, ecdadın, kültürün, dilin, kardeşliğin inkarıyla çok acımasızca suikastler tertip edildi. İşte böyle zor zamanlarda dahi hak davasının sancağı, hak mücadelesinin sancağı yere düşmedi, yere düşürülmedi."
Nice kahramanların o sancağın kirlenmesine ve kirletilmesine asla müsaade etmediklerini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hapse atıldılar ama vazgeçmediler. Sürgüne gönderildiler ama vazgeçmediler. Takip edildiler, komplolara, kumpaslara maruz bırakıldılar, tehdit edildiler ama vazgeçmediler. Alimler, kanaat önderleri, gönül insanları, milletin kendi oyuyla tayin ettiği başbakanlar, bakanlar idam edildi ama o yiğitler, o kahramanlar yine de vazgeçmediler. Belki bir çoğunun ismi bilinmiyor ama bunlar vazifelerini, davalarını, mücadelelerini büyük bir sessizlik, büyük bir vakar ve tevazu içinde ifa eden insanlar. Kimi zaman bir yoksulun elinden tuttular, kimi zaman bir talebenin cebine harçlık koydular, kimi zaman bir okulun, bir öğrenci yurdunun harcına alın teri koydular. İşte o yiğitler, o kahramanlar sayesinde onların fedakarlıkları sayesinde dava sancağı yere düşmedi."
"Hiçbir zaman kaybolup gitmedi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeniden büyük Türkiye sevdasının hiçbir zaman kaybolup gitmediğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Yeniden büyük Türkiye, 23 Nisan 1920'de Ankara'da, Büyük Millet Meclisi'nde bir araya gelen Polatlı'daki top seslerine rağmen Kurtuluş Savaşı'nı idare eden mebusların hayaliydi. Yeniden büyük Türkiye Gazi Mustafa Kemal'in hayaliydi. Yeniden büyük Türkiye merhum Adnan Mederes'in, merhum Turgut Özal'ın, merhum Necmettin Erbakan'ın hayaliydi. Mehmet Akif de Necip Fazıl da Akif İnan da işte bu yeniden büyük Türkiye'nin hayaliyle yaşamışlardı. Şehitlerimiz, gazilerimiz yeniden büyük Türkiye için, bu umutla bu heyecanla bu hayalle canlarını seve seve milletlerine ve Allah'a feda etmişlerdi. Şunu bilmenizi isterim ki yeni Türkiye ve yeniden Türkiye, bu mücadele bu milletin 10 yıllardır azimle devam ettirdiği bir mücadeledir. İşte o mücadele bugün artık meyvelerini veriyor. O sancak bugün daha yüksek burçlarda dalgalanıyor."
"Siz, dost zannedersiniz ama dost bildiğinizin iradesini karanlık odaklara pazarladığını fark edemeyebilirsiniz"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Saldırının nereden geleceğini tahmin edemezsiniz. İhanetin nereden geleceğini kestiremezsiniz. Sizi sırtınızdan kimin hançerleyeceğini göremezsiniz. Yiğit, ne diyor? 'Karşımdan gelerek beni vursa gam yemeyeceğim ve ona diyeceğim ki erkekçe geldi beni öldürdü ama arkadan hançerleyerek, vurduğu zaman işte o alçağı hazmedemiyorum' diyor. Siz, dost zannedersiniz ama dost bildiğinizin iradesini, idrakini, inancını, vatanını ve milletini karanlık odaklara pazarladığını bilemeyebilir, fark edemeyebilirsiniz" dedi.
Erdoğan, Türkiye ekonomisinin yıllık ortalama yüzde 5 büyüyerek yeniden büyük Türkiye hayalini gerçeğe dönüştürmeye başladığını belirterek, "Yasaklarla, yoksullukla, yolsuzlukla mücadele eden Türkiye, küresel projelerin, küresel yatırımların adeta şantiyesi olmuştur" diye konuştu.
Özgürlüklerin her alanda daha da genişleyerek, yeniden büyük Türkiye hedefini güçlendirdiğini anlatan Erdoğan, inkar, red ve asimilasyonun son bulduğunu, devlet ve milletin muhabbetle kucaklaşmaya başladığını söyledi. Devlet ve milletin daha bir samimiyetle kucaklaştığını dile getiren Erdoğan, insanı yaşatma gayesi ile hareket eden devletin milletini, ülkesini, Türkiye'yi daha da büyüttüğünü vurguladı. Erdoğan, şöyle devam etti:
"İnançların, değerlerin, dillerin üzerindeki baskılar tek tek kaldırılmıştır. Başörtüsü yasağı, katsayı engeli, Kur'an-ı Kerim'e, Siyer-i Nebi'ye giden yoldaki engeller, eski Türkiye'nin acı birer hatırası olarak artık sadece hafızalarda kalmıştır. Yeniden büyük Türkiye, tıpkı geçmişte olduğu gibi, tarihi misyonuna sahip çıkmış, sadece topraklarında değil tüm dünyada her adaletsizliği adalete tahvil etmenin mücadelesini vermeye başlamıştır. Yeniden büyük Türkiye, mazlumun sesi olmuştur, mağdurun umudu olmuştur. Yeniden büyük Türkiye, Filistin davasının, Suriye davasının, Somali, Afganistan davasının yılmaz ve sarsılmaz savunucusu olmuştur."
"Saldırının nereden geleceğini tahmin edemezsiniz"
Millet, 100 yıldır yeni Türkiye için, yeniden büyük Türkiye için mücadele verirken birilerinin de boş durmadığını ve eski Türkiye'yi diri tutmak, canlı tutmak, eski Türkiye'yi her daim muhafaza etmek için mücadele verdiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Millet, 'Yeni Türkiye' dedikçe milletten hazzetmeyenler, eski Türkiye'de ısrar etmiştir. Sanmayın ki bu ısrarlarından vazgeçtiler. Sanmayın ki eski Türkiye özlemlerinden, gayretlerinden vazgeçtiler. Türkiye büyüdükçe, Türkiye daha fazla refaha, huzura kavuştukça işte o aktörler eski Türkiye'yi diriltmek için gayret sarf ediyorlar. Terör, eski Türkiye'yi diriltme çabasıdır. Darbe girişimleri, eski Türkiye'yi diriltme çabasıdır. Ekonomiye yönelik içeriden ve dışarıdan yapılan saldırılar, eski Türkiye'yi o faizin, yüksek enflasyonun, yüksek ve bu noktada da onu tahrik eden bu çalışmalar, aynı şekilde eski Türkiye'nin o lobilerinin gayretidir. Hizmet maskesi altında vatanına ihanet edenlerin kirli mücadelesi, unutmayın eski Türkiye'yi diriltme mücadelesidir. Ulusal ve uluslararası medyada ortak bir dille, ortak bir üslupla, ortak manşetlerle yapılan algı ve bu algı operasyonları, eski Türkiye'yi diriltme çabasıdır. Eskinin halktan, milletten, Türkiye'nin gerçek sorunlarından kopuk, darbelerden medet uman siyaseti, hem eski Türkiye'nin alışkanlığı hem de eski Türkiye'yi diriltme çabasıdır. İşte bunun için bizim hepimizin mücadelesi, hiçbir zaman nihayete ermeyecek. Nerede erecek? Son nefesi verdiğimiz anda. Hiçbir zaman 'Menzile ulaştık, misyonumuzu tamamladık, hedefimizle, hayallerimizle kucaklaştık' demeyeceğiz. Rehavete, ye'se, umutsuzluğa ve yılgınlığa asla mahal vermeyeceğiz. Bizden öncekiler nasıl ki son nefeslerine kadar hak mücadelesine kalplerini koydularsa Allah'ın izniyle bizler de son nefesimize kadar bu mücadelenin neferi olmayı sürdüreceğiz. Eğer bir an bile rehavete kapılırsak, eğer bir an bile ihmalkarlık yaparsak o pusuda bekleyen eski Türkiye sevdalıları istiklalimizi ve istikbalimizi esir almaktan asla çekinmeyecektir. Bir an bile olsa dava şuurunu kaybedenler, hak mücadelesi sancağını 'Yoruldum' deyip bir kenara bırakanlar, okçular tepesini terk edip ganimet peşinde koşanlar, ülkenin ve milletin yeşeren umutlarına haksızlık ederler.
İşte gördünüz. Saldırının nereden geleceğini tahmin edemezsiniz. İhanetin nereden geleceğini kestiremezsiniz. Sizi sırtınızdan kimin hançerleyeceğini göremezsiniz. Yiğit, ne diyor? 'Karşımdan gelerek beni vursa gam yemeyeceğim ve ona diyeceğim ki erkekçe geldi beni öldürdü ama arkadan hançerleyerek, vurduğu zaman işte o alçağı hazmedemiyorum' diyor. Siz, dost zannedersiniz ama dost bildiğinizin iradesini, idrakini, inancını, vatanını ve milletini karanlık odaklara pazarladığını bilemeyebilir, fark edemeyebilirsiniz. Bunları yaşıyoruz. Önemli olan her an uyanık olmak. Her ihtimal karşısında dimdik sabırla sebat edebilmektir. Açık konuşayım. Özeleştiri... Biz de bu konuda maalesef yanıldık, yanıltıldık ve şu anda biraz da daha erken netice alabilecekken gecikmesinin sebebi bu olmuştur. Şimdi önemli olan gerekirse canını ortaya koyup istiklal ve istikbal mücadelesini verebilmektir. Hep birlikte biz, üzerimize düşeni yaparsak inanın millet arkamızda olacak. Yaradan samimiyetimizi ve gayretimizi görecek ve mutlaka bizimle olacaktır."
Memur-Sen'e teşekkür
Erdoğan, Memur-Sen'e "ihaneti gördüğü ve karşı durduğu için" teşekkür ederek, şunları kaydetti:
"İstiklaline ve istikbaline yönelen saldırıyı görüp milli iradeye sahip çıktığı için teşekkür ediyorum. Aramıza sızan hainleri fark ettiği için, o hainler ile mücadelemizde her an yanımızda olduğu için teşekkür ediyorum. Sancağı düşürmediğiniz için, hak mücadelesinden taviz vermediğiniz için, şahsım, ülkem ve milletim adına sizlere teşekkür ediyorum. Siz, oyunu fark ettiniz, tuzağı fark ettiniz, kumpası fark ettiniz, eski Türkiye'yi diriltmek için yazılan senaryoyu fark ettiniz. Aziz milletimizle birlikte o tuzağı bozdunuz, o senaryoları yırtıp attınız. Milletin seçtiği bir Başbakan, sabık Başbakan denilerek tutuklandı, hapsedildi, idam edildi. Bakın, senaryo aynı, değişen bir şey yok. Şimdi bugün de senaryoyu yazmışlardı. Aynı senaryoyu yazdılar. O eski senaryoları getirdim, baktım ki mevcut senaryo ile baya örtüşüyor, tıpa tıp, aynen, tıpkı basım. Şimdi de elimize geçenlere baktığımız zaman şunu görüyoruz, seçilmiş Başbakan'a, bu defa da dönemin Başbakanı diyorlar ama siz buna müsaade etmediniz. 17 Aralık'ta, 25 Aralık'ta bunu yapmak istediler ama maskeleri birlikte düşürdük."
"'Dönemin başbakanı' diye fezleke hazırlayanlar şu anda dönemin haşhaşileri oldu"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ulusal güvenliği tehdit edenlere karşı mücadele yürüttüklerini belirterek "30 Mart'ta bu mücadeleyi başarıyla birlikte verdik, 10 Ağustos'ta bu mücadeleyi başarıyla birlikte verdik. 'Dönemin başbakanı' diye fezleke hazırlayanlar şu anda dönemin haşhaşileri oldu" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ulusal güvenliğimizi tehdit edenlere karşı, sizinle birlikte mücadele verdik. 30 Mart'ta bu mücadeleyi başarıyla birlikte verdik, 10 Ağustos'ta bu mücadeleyi başarıyla birlikte verdik. 'Dönemin başbakanı' diye fezleke hazırlayanlar şu anda dönemin haşhaşileri oldu. Çok daha ilginç, şu anda hala beddua seansları düzenliyorlar. Mart öncesinde de düzenlediler, şimdi de düzenliyorlar, bu defa yer değiştirdi, artık Pensilvanya'da düzenliyorlar. Ve bu beddua seanslarında akla hayale gelmez sıfatlar yakıştırmaya çalışıyorlar. Ne yakıştırırsanız yakıştırın, bilin ki sizin tuzaklarınızın üzerinde Allah'ın tuzağı var" ifadelerini kullandı.
"Türkiye'nin istiklaline el uzanmasına izin vermeyeceğiz"
Yakın tarihteki bütün karanlık noktaları, hukuksuzlukları, mağduriyetleri, tuzakları, sahtekarlıkları aydınlığa kavuşturmak için daha çok çalışacaklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"40 yılın tezgahını, tuzağını bir yılda silip süpürmek mümkün değil, sabırla ama kararlılıkla bu işin üzerine gidiyoruz, gideceğiz. Memur olabilmek için gece gündüz ders çalışan, sınava hazırlanan, yıllarca memur olmanın hayalini kuran ama çalınan sınav soruları nedeniyle hayalleri gasp edilen gençlerin hesabının sorulması için daha çok gayret edeceğiz. Himmetleri, sadakaları, zekatları, kurbanları, bağışları çalınan esnaf için tüccar için sanayici için yoksul vatandaş için, bunların hesabını sormak için daha çok mücadele edeceğiz. Şantajları, tehditleri, ortadan kaldırmak için mağduriyetleri gidermek için kurulan tuzaklarla, mahkum edilenlerin özgürlüğüne kavuşabilmesi için hukuk mücadelesine her aşamada destek olacağız, ama en çok da uyanık olacağız. Zira paralel yapıyı, bir maşa olarak kullanan üst akıl, kullandığı maşa beceriksiz çıkınca başka yollara da tevessül edecektir. Yeni Türkiye'den rahatsız olanlar, eski Türkiye'ye dönmek isteyenler, yeni maşalar, yeni kuklalar arayacaktır. Tuzaklara düşmeden, milletin istikametinden ayrılmadan bu mücadeleyi sürdürecek, Türkiye'nin istiklaline el uzanmasına izin vermeyeceğiz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnlerine girilince, hesap sorulmaya başlanınca, kirli işleri ve ilişkileri ortaya dökülünce feryat figan ortalığı gürültüye vermeye başladılar. En iyi yaptıkları işi yapıyorlar. Bu konuda çok başarılılar. Gidiyor, ağlama duvarlarında mazlum ve mağdur edasıyla gözyaşı döküyorlar. Onların da bir ağlama duvarı var biliyorsunuz. Türkiye'de gazetecilerin tutuklandığını, basının susturulduğunu iddia edecek kadar bunu da dünyaya ağlayarak şikayet edecek kadar ilkesizler, pervasızlar ve maalesef ahlaktan yoksunlar" ifadesini de kullandı.
"Polis öldüren var bunların içinde"
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bir grup eli kalem tutan, gazete ilanı vermişler. Gazeteciler tutuklanmış, içeri atılmış vesaire. Biliyorsunuz şu anda bizim cezaevlerimizde 7 tane mahkum gazeteci var. Bunların bir grubu terör örgütleriyle ilişkilidir. Bir grubu öldürme suçuyla... Bunlar yakalanmıştır, mahkum edilmiştir. Polis öldüren var bunların içinde, bekçi öldüren var bunların içinde. Bunların içinde -terör örgütlerinin ismini vermeme gerek yok- evlerinde silah bulunduranlar vesaire var. Yani bunlar gazeteciliği sadece kendileri için bir zırh olarak kullanmışlar. Son olarak bu operasyonda içeri alınan gazeteci de legal görünüm altında illegal bir yapının şekillenmesinde gayreti olanlar arasında ... Ama onun dışında alınan 3 kişi emniyet görevlileri. Nerede bu gazeteciler? Belki onunla beraber başka alınan da olacaktır, olabilir. Şimdi ben soruyorum, ey eli kalem tutanlar, acaba gazeteciler suç işlemez mi? Suç işliyorsa o da bunun bedelini ödemek zorundadır. Gazetecilerin eli kalem tutmuyor ki, yeri gelir silah da tutar. Yeri gelir çok daha farklı suç sayılan birçok işlemi o da işleyebilir. İşlediği zaman o gazetecilik zırhı altında bunlar masumdur diyebilir miyiz? Hukuk neyse bu hukuk içerisinde onlar da bunun karşılığını görecektir. Özgürlükler noktasında biz göreve geldiğimiz ana kadar cezaevlerinde olan yazar çizerlerin sayısını lütfen hesaplasınlar, biz geldikten sonra cezaevlerindekileri işte az önce açıkladım, bunlarla onun karşılıklı mukayesesini yapsınlar."
"Dünyanın hiçbir yerinde medya Türkiye'deki kadar serbest değildir"
Uluslararası medyadan da bazılarının bunlara inanarak Türkiye aleyhine kampanyalar yaptığını belirten Erdoğan, aynı şekilde AB'nin bazı yetkililerinin de bu tuzağa düştüğünü kaydetti. "Araştırmadan, öğrenmeden ya da art niyet içinde bu iftiraların sözcülüğünün yapıldığını" belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dünyanın hiçbir yerinde medya Türkiye'deki kadar serbest değildir. Otururuz hesabını kitabını yaparız. Türkiye'de medya o kadar serbesttir ki demokratik ülkelerde dahi asla müsaade edilmeyen hakareti, iftirayı, karalamayı, ırkçılığı ve nefret suçlarını her gün işleyebilmektedir. Bunu şahsımda yaşıyorum. Kusura bakmasınlar. Ailemle yaşıyorum ve onlara yapılan hakareti dünyanın hiçbir yerinde yapamazsınız. Ve bu hakaretin de yerden tavana sınırı yok, o denli hakaretler. İnanın Amerika Birleşik Devletlerinde bunu yapamazlar. Bu manşetleri Avrupa Birliği içinde atamazlar."
Avrupalı yetkililerin "sanki kendi ülkelerinde böyle şeyler yokmuş gibi, olmuyormuş gibi Türkiye'yi itham ettiğini" vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Defalarca söyledim, İngiltere'de telekulak skandalı nedeniyle 50 kadar gazeteci gözaltına alındığında, medya kuruluşları kapandığında, bize yaptıkları gibi İngiltere'ye basın susturuluyor dediler mi? Demediler. Almanya'da bir dergiye baskın yapıldığında, bilgisayarları incelendiğinde, değişik medya kuruluşlarından 17 gazeteci sorgulandığında, Almanya'ya seslerini çıkarmadılar, çıkaramadılar. Fransa'da bir gazeteci, evinde çocuklarının önünde polis tarafından adeta işkenceye maruz bırakıldığında seslerini çıkarmadılar ve bunu görmediler. İspanya'da gazeteci kimliği taşıyan bir şahıs, terörle bağlantılı olarak tutuklanıp hapse konulduğunda 'Gazeteciler tutuklanıyor' diye asla yaygara koparmadılar. Amerika'da daha geçtiğimiz haftalarda, biliyorsunuz Ferguson olayları sırasında gazeteciler gözaltına alındı, hatta Anadolu Ajansından bir arkadaşımız yerlerde süründürüldü ve 6 saat gözaltında tutuldu, ama bunu görmediler. İsrail'de acımasızca katledilen gazetecileri, susturulan, işinden kovulan sürülen gazetecileri görmediler. Kendileri yapınca susuyorlar, başkası yapınca susuyorlar, görmeleri gereken ülkelerde gazeteciler katledilirken susuyor, üzerini örtüyor ama Türkiye'de gazetecilik faaliyetinin dışında bir iddia ile gözaltına alınanları bizim aleyhimize kullanmaya kalkışıyorlar."
Mısır'da da Türk gazetecilerin tutuklu kaldığını anımsatan Erdoğan, "Önce aynaya bakmaları lazım. Önce kendi ellerine, kendi yüzlerine bulaşan gazeteci kanlarını temizleyeceklerdir. Önce kendi öz eleştirilerini yapacaklardır. Bunu yapmadıkları sürece manşetleriyle, raporlarıyla, açıklamalarıyla sadece ve sadece kendi itibarlarına zarar verirler."
AA