Toplumumuzda belki de hiç olmayan ve çoğu zaman duyduğumuzda büyük bir tepki vererek karşıladığımız olayların TV’lerde yansıtılma biçimi çoğu zaman halkı rahatsız ediyor. Oysaki TV’lerde yaşanan ahlaksızlık ve toplumsal değerlere aykırı düşünceler hem toplum için hem de geleceğimiz olan çocuklar için bir tehlike arz ediyor. 

TV’deki ahlaksızlık karşısında ailelerin daha duyarlı olması gerektiğinin altını çizen Sosyolog Mazhar Bağlı, “Bu konuda denetleyici olarak sadece RTÜK yeterli değildir. Bunun STK’lar tarafından da takip edilmesi gerekiyor. Ayrıca bunun en büyük önemli ayaklarından birisi de yargı erkidir.” şeklinde konuştu.

Toplumun tüm kesimleri bu konuya önemle eğilmelidir

Televizyon yayınlarının çok iyi bir şekilde denetlenmesi gerektiğini vurgulayan Bağlı, “Toplum ahlakına uygun düşmeyen TV dizilerinin ve televizyon yayınlarının hem RTÜK tarafından hem de toplumsal duyarlılıkları olan sivil toplum kuruluşları tarafından denetlenmesi gerekiyor. Yani tamamen denetimsiz, keyfi olarak yayın yapabilen bir televizyon yayıncılığının varlığı dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Danimarka en gelişmiş demokratik ülkedir ama Danimarka’da bile televizyon yayınlarıyla ilgili ciddi denetimler var. RTÜK’e benzer müesseseler var ve bu müesseseler televizyon yayınlarını ciddi bir biçimde denetlerler ve gerekli cezai yaptırımı da uygularlar. Ama maalesef Türkiye’de bu konuda oluşmuş bir gelenek söz konusu değil. Toplumun ahlakına, değerlerine aykırı olmasına hatta bazı örgütlerin medya üzerinden kendi elemanlarına talimat vermelerine bile ‘basın özgürlüğü’ adına kimse ses çıkarmıyor. Oysaki basın özgürlüğü bu değildir. Böyle bir basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. Aksine bu özgürlüğü kısıtlayan, boğan bir şeydir. Bunun tek bir sorumlusu olduğunu düşünmüyorum. Hem kamudur hem de bu konuda, bu alanda çalışan basın kuruluşlarıdır hem de bu konuda bir duyarlılığa sahip olmayan toplumdur. Hep birlikte bu konuya eğilmek durumundayız. Bu gruplardan tek başına birisinin bu işi yürütmesi pek hayırlı bir netice vermez.” dedi.

Ebeveynler iyi bir medya okuryazarı olmalıdır

Bazen diziler üzerinden bir kesime mesaj gönderildiğini de ifade eden Bağlı, “İslam’ın temel prensiplerini ve kurallarını olmasa da olur diyerek paranteze alan, olsa da olur olmasa da olur tarzında anlayışı egemen kılmaya yönelik anlayış daha çok Protestanlığın Orta Çağ’daki ortaya çıkış sürecine benzeyen, İslam’ı vicdani, ruhani bir inanç mertebesine indirgeyen bazı fikirleri yaydıkları söyleniyor. Ben de bu fikre katılıyorum. Ben de bazı kesimlerin böyle bir propaganda yaptıklarını düşünüyorum. Bizim toplumumuz bu konuda hassastır. Çocuklarına bu tür diziler üzerinden bazı temel prensipleri, temel toplumsal ve inanç değerlerini zedeleyebilecek gerçeğini göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Çocuklarına da bu film ve dizileri izlerken ebeveynlerin hangi kanalda olursa olsun izlenilen şey üzerine zaman zaman yorum yaparak bir nevi onları çocukların kafasında yer etmesini engelleyecek bir tartışma başlatmaları gerekiyor. Bunun da medya okuryazarlığı açısından çok temel bir prensip olduğunu da bilmeleri gerekiyor. Çünkü duygusal ve dramatik bir süreçtir dizilerin oluştuğu bilgiler. Bir nevi ebeveynler çocukların kafasında o bilgilerin yer etmesini engellemeye yönelik bir takım bilgiler vermelidirler. Ebeveynler birtakım değerler aşılamalıdırlar çocuklarına, çok zor bir konu gerçekten ama medya okuryazarlığı olan ebeveynlerin biraz da olsa haberdar olması gerekir.” dedi.

Ahlaksız ilişkileri şikâyet için yargı yolu açılmalıdır

Denetimler konusunda sadece RTÜK’ün yeterli olmayacağını belirten Bağlı, “Bunun STK’lar tarafından da takip edilmesi gerekiyor. Ayrıca bunun en büyük önemli ayaklarından birisi de yargı erkidir. Bunu da şundan dolayı ifade ediyorum. Gayri meşru bir ilişki biçimini, gayrı ahlaki bir yaşam tarzına itiraz edildiği zaman, konu yargıya taşındığı zaman yargı diyor ki, “Türk aile yapısı diye somut olarak bir şey yok. Elimizde bir metin bir belge yok, onun için biz ceza veremiyoruz.” diyorlar. Bunun hem RTÜK tarafından, hem üniversiteler tarafından hem de Sivil Toplum Kuruluşları tarafından bir mutabakatla ortaya konulması gerektiğini düşünüyorum. Düşünebiliyor musunuz, toplumumuz nerelere sürüklendi? Bir bakıyorsunuz kadın yanında çalıştığı kişi ile gayrı meşru bir ilişki yaşıyor. Toplumumuzda olabilecek bir şey mi bunlar? Patron işçiyle, işçi patronla ya da başka biri başka biri ile… Böyle bir toplum yaşamı olabilir mi? Böyle bir aile düzeni dünyanın neresinde var? Böylesi kuralsız ilişkilerin egemen olduğu bir aile düzeni dünyanın hiçbir yerinde yok. Yani ahlaktan ve dinden bağımsız olarak da baktığımızda dünyanın hiçbir yerinde yok. Bunlar kesinlikle özgürlük değildir. Bu tür ilişkiler ilkesizliktir, değersizliktir. Bu konuda toplumun hassasiyet içerisinde olması gerekiyor. Hatta bununla ilgili özel STK’ların olması gerekiyor. Benim de üyesi olduğum medya İzleyicileri Hareketi Derneği’nde bu konularla ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Bir araya geldiğimizde toplumumuzun temel değerlerine, inançlarına, yaşam ahlakına uygun olmayan programları eleştirip medyada bununla ilgili yazılar yazıp konuşuyoruz. Ama bunlar yetmez bunun daha da sistematik bir hale gelmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.   (Erkan Yavuz - İLKHA)