YARGI SİLAH GİBİ KULLANILDI
Paralel yapı ele geçirdiği yargıyı silah gibi kullandı, polis eliyle tuzaklar kurdu, dindarlara ceza yağdırdı. Fethullah Gülen, 6 Nisan`da Tahşiye grubu ile birlikte Hizbullah Cemaatinden de söz etti. Aradan daha bir ay geçmeden 27 Nisan 2009 sabahında polisler eş zamanlı olarak Elazığ İhya Der`e baskın düzenledi. Baskında sadece emniyet arşivinde bulunan bir CD ve katlanmamış bir bilgisayar çıktısı İhya Der`de bulunmuş gösterildi. CD`nin İhya Der bilgisayarlarında kullanılıp kullanılmadığı ve dernek mensuplarının hem CD hem kağıt çıktı üzerinde parmak izinin olup olmadığı ile ilgili avukat talepleri mahkeme tarafından dikkate alınmadı. Dosya kısa bir sürede bitirilip Yargıtay`a gönderildi. Yargıtay 9. Dairesi, bütün sıraları alt üst ederek dosyayı öne aldı. Dernek başkanı Fatih Demirtaş`a indirimsiz 15 yıl, diğer gönüllülere de 6 yıl üç ay ile 7 yıl 6 ay arasında değişen 150 yıl ceza verdi. Ceza verilenler arasında alimler, bir avukat ve evinde Kur`an dersi veren kadınlar da vardı. Elli yaşını geçmiş bir teyze ve protez bacaklı bir Müslüman kadın, İslamî etkinliklere katıldıkları için altı yılı geçen hapis cezalarına çarpıtıldılar.
19 Ekim 2010 tarihinde ise aralarında Adıyaman Vahdet Der`in de bulunduğu İslami Sivil Toplum Kuruluşlarına baskın yapıldı. Yasal faaliyetlere tam 50 yıl ceza verildi.
HÜKÜMET ADIM ATMALI
Gazetemize açıklamalarda bulunan Yargıç Kemal Şahin, hükümetin söz konusu mağduriyetlerin çözülmesi için adım atması gerektiğini ifade ederken, Gazeteci Yazar Nevzat Çiçek de halkın dindarlaşması için çalışan cemaatlerin hedef alındığını ve hükümetin yeniden yargılama için üzerine düşeni yerine getirmesi gerektiğini söyledi.
SADECE BİR OPERASYON GÜNDEME GETİRİLİYOR
Hükümete yakın medyanın sadece Tahşiyecilere yönelik kumpası işlediğini diğer mağduriyetleri gündeme getirmediğini söyleyen Yargıç Kemal Şahin, “Tahşiyeciler ile birlikte eşzamanlı olarak farklı yerlerde birçok dernek ve cemaate operasyon yapıldı. Bu operasyonlar sonucu yüzlerce insan ceza aldı. Bunların büyük çoğunluğu halen mahpuslarda çürütülmektedir. Nerede ise cezalarının infazı tamamlanacaktır. Bir kısmı da bakmakla yükümlü olduğu eşini, çocuğunu hasta anne ve babasını terk ederek hicret etmek zorunda kaldı. İhya Der, Toplum Der, Vahdet Der bu davalardan sadece bazılarıdır.” dedi.
HÜKÜMET SORUNA KENDİ AÇISINDAN BAKIYOR
Hükümetin kurulan kumpaslara politik çıkarcılıkla yaklaştığını ifade eden Şahin, şöyle konuştu: “Bu davalar nedeniyle insanların özgürlüklerine hatta hasta olan tutsaklar yönünden yaşam haklarına kastedilirken bu davalar Hükümetin ilgi alanına girmiyor. Hükümet hangi dava o an politik çıkarına uygun ise onu kamuoyunda işliyor. Sadece bu davalar değil, 4-5 yıldır içeride tutulan ve Anayasa Mahkemesinin de 1,5 yıldan bu yana karar vermemekte direttiği İstanbul Askeri Casusluk Dosyası var, KCK davaları var, 21 yıldır tutuklu mu hükümlü mü olduğuna bir türlü karar verilemeyen ama mahpusta tutulan İlhami Çomak var, Yakup Köse var, tek kişilik örgüt lideri Sarp Kuray var... Bakın bunların hiçbirini dile getirmiyor.”
HÜKÜMET TEK KELİME İLE MAĞDURİYETLERE SON VEREBİLİR
Hükümetin haksız yere mağdur edilerek cezaevinde tutulan insanların mağduriyetine bir tek kelime ile son verebileceğini dile getiren Şahin, “Yargı, her daim güç ve iktidarın işaretlerini gözetleye gelmiştir. Bugün “iktidar” hükümettir. Siyasal iktidarın bir tek kelimesiyle yargı ne yapacağını anında anlıyor ve gereğini de yapıyor. Bu davalara yönelik Hükümet tek kelime etmiyor. Yine siyasal iktidar, bu ve buna benzer davalarda içeride yatan insanların mağduriyetlerine istese bir cümlelik bir yasa ile de son verebilir. Fakat bunu da yapmıyor.” şeklinde konuştu.
ÖZGÜRLÜKLERİ ÇALINAN İNSANLAR İÇERDE TUTULUYOR
Özgürlükleri çalınan insanların içerde tutulmaya devam ettiğini belirten Şahin, “Daha dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Türkiye paralel yapı ile olan mücadelesini de kazanmıştır. Bu özgürlük mücadelesiydi, önemli bir engeldi` dedi. Buna rağmen yıllardır özgürlükleri çalınan insanlar içeride tutulmaya devam ediyor.” diye konuştu.
SİYASAL İKTİDAR, SORUMLULUĞUNDAN KAÇINIYOR
Hükümetin yapılan hukuksuzluklarda sorumluluğu olmasına rağmen sadece Fethullah Gülen Grubunu suçlu gösterip kendi sorumluluğundan kaçındığını belirten Şahin, “Geçmişte inşa edilen bu hukuksuzlarda Cemaat ile Hükümet`in sorumluluğu ortaktır. Çünkü ikisinin de birlikteliği ve çıkar ortaklığı döneminde bu ağır insanlık dışılıklara sebebiyet verilmiştir. Bu aşamadan sonra ise, zindanlardaki insanlık kıyımlarının devam etmesinin tek sorumlusu siyasal iktidardır. Hakikat bu olmasına rağmen, Hükümet hiçbir adım atmıyor. Buna rağmen, şimdi Cemaati tek sorumlu göstermek abes olmanın ötesinde iktidarın bu sorumluluğunu gizlemeye hizmet eder. Siyasal iktidarın istediği de budur. Bundan kaçınmak gerekir. Artık tek sorumlu Hükümet`tir ve halk olarak bunu ilan etmek gerekir. Tahşiyecilerden hiç kimse içeride olmadığı için- olmamaları da sevindiricidir- Hükümet ve medyası bunu işliyor. Çünkü bu dava, Hükümete özgürlüklerin ihlaline son verilmesi gibi acil bir sorumluluk yüklemiyor.” dedi.
HÜKÜMET DAVALARIN YENİDEN GÖRÜLMESİ İÇİN ADIM ATMALIDIR
Hükümetin ortaya çıkan bu kumpaslardan bütün kesimlere yönelik mağduriyetlerin sona ermesi için yeniden yargılama için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğini belirten Gazeteci Yazar Nevzat Çiçek, “Ortaya çıkan deliller birçok davada kumpasların olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Mahkemelerin bilirkişi raporları olduğu anlaşılıyor. Tahşiye davasında bombaların üzerinde polislerin parmak izlerinin çıktığı ifade ediliyor. İhya–Der dosyasında insanlara protesto yaptığı için, kitap okuduğu için 150 yıl hapis cezası verildi. Adıyaman Vahdet–Der davası da yine aynı şekilde bir dava. Diğer taraftan Vasat ve başka camiaya mensup insanlar da bu kumpasın içerisine dâhil edildi. Karşımıza çıkan bir gerçek var. Topyekûn olarak yeniden bu davaların görülmesinin sağlanması gerekiyor. Bu noktada hükümet üzerine düşeni yapmalı, sivil toplum üzerine düşeni yapmalıdır. Bu ve 28 Şubat sürecindeki davaların yeniden açılması önündeki bütün engellerin kaldırılması gerekiyor. Bu noktada Hizbullah, İhya Der, Vahdet Der, Vasat, Yakup Köse dâhil birçok dava yeniden görülmeli ve bu kumpaslardan mağdur olanların mağduriyeti giderilmelidir.” dedi.
HALKIN DİNDARLAŞMASINDAN RAHATSIZ OLANLAR KUMPASLAR KURDU
Kumpasların hedefinde özellikle Doğu ve Güneydoğu`da halkın dindarlaşmasına yönelik çalışmalar yapan cemaatlerin olduğunu ve bunun bir üst akıl tarafından yönetildiğini söyleyen Çiçek, “Kumpasların her birine baktığımızda yeni bir gerçek karşımıza çıkıyor. Bu kumpaslarla birlikte Doğu ve Güneydoğu`nun hedef seçildiğini görüyoruz. Hedef seçilmesinin sebebi de oranın dindarlaşmasına yönelik çalışma yapan birçok cemaat ve yapının hedefe konulduğunu görüyoruz. Bu da bir üst kurmay aklın olduğunu gösteriyor. Bu üst aklı WikiLeaks belgelerinde çok net görmemiz gerekiyor. Bir hafta sonra Amerikalıların operasyon yapan polisten aldığı ifadeleri görmek gerekiyor. Üst aklı bulduğumuzda kimin, kimin taşeronu olduğunu çok net biçimde görebiliriz” diye konuştu.
HELALLEŞME İÇİN İHYA-DER KİLOMETRE TAŞI OLABİLİR
İhya Der ve benzeri davalardaki mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğini bunun da Türkiye`deki demokratikleşme kültürüne katkı sağlayacağını belirten Çiçek, “İhya-Der ve benzeri davalarla ilgili yeniden yargılama yolu açılabilirse Türkiye`nin demokratikleşme kültürünü hızlı bir şekilde oluşturmuş oluruz. Yeniden bir helalleşme sürecine girmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu.