Abdusselam Güneş / İstanbul

Medya ve siyasetin baskısıyla Yargıtay 9. dairesi bir saat gibi kısa bir sürede yüzlerce klasörden oluşan Hizbullah ana davası dosyasını usul eksikliklerine rağmen karara bağlayarak, bir hukuk skandalına imza attı.

Yargıtay bu kararı alırken Türkiye genelinde Hizbullah operasyonları adı altında onlarca ev, işyeri ve Sivil Toplum Kuruluşuna baskın yapıldı. Yüzlerce kişi gözaltına alındı. Kolluk tarafından sadece telefon konuşmaları üzerinden delillendirilen iddianameler hazırlandı. Birçok ilde tutuklanan onlarca kişi  ilk mahkemede serbest bırakıldı.

İstanbul’da ise aralarında gazeteci ve STK yöneticilerinin de bulunduğu birçok kişinin ev ve iş yerlerine baskınlar yapıldı. Aralarında CMK 102. maddeden tahliye olan Hacı İnan’ın da bulunduğu 19 kişi gözaltına alındı. Mahkemeye çıkarılan 19 kişiden 13’ü serbest bırakılırken 6 kişi ise tutuklandı. 9 ay sonra İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde hakim karşısına çıkarılan Mehmet Bahattin Temel (İnzar Dergisi yazarı), Fikret Gültekin (Gazeteci yazar), Sait Şahin (Gazeteci yazar ve Mustazaf-Der İstanbul Şube Başkanı), Mehmet Eşin (Gazeteci yazar), M.Şefik Temel ve Hacı İnan ilk duruşmada serbest bırakıldı.

POLİS KOMPLO KURDU

Tutuklu sanıklar ve avukatlar yaptıkları savunmada, iddianamenin telefon konuşmalarının dosyalara konularak şişirildiğini ve polisin legal alanda yapılan bütün faaliyetleri dosyaya bir suçmuş gibi koyarak suç işlediğini ifade ettiler. İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada 6 tutuklu sanık ile beraber tutuksuz sanıklar Mehmet Ali Gönül (Gazeteci yazar – Dua Yayıncılığın Sahibi), Burhanettin Manas, Adem Yalçın (Hayıreli-Derneği Başkanı), Erol Aslan, Nizamettin Yaçin (İstanbul Furkan- Der Başkanı), Hasan Aydın, Ramazan Suna, Cengiz Kurtaran (Semere-Der Başkanı), Abdulbari Çelik, Seyfulislam İnan (Hacı İnan’ın oğlu) Mehmed Göktaş, (Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni) Cemal Çınar (İnsani Hak ve Hürriyetler Platformu Başkanı) savunmalarını yaptı.

Mahkemede ilk olarak söz alan Mehmet Bahattin Temel,  Bu operasyonlar yapılırken yurt dışında bulunduğunu, hakkındaki iddiaları öğrendikten sonra bu iddialara cevap vermek için Türkiye’ye dönüş yaptığını ifade ederek, “Avukatlarımı aradım , geleceğimi söyledim. Kaçma imkânım olmasına rağmen ben suçlu olmadığımı bildiğim için geldim. Havalimanında polis beni gözaltına aldı. Hakkımda iddia edilen bütün suçlamalar telefon konuşmalarının yorumlanmasından ibarettir. Ben ticari işlerim için yurtdışına gidip geliyor. Bu ticari faaliyetlerim kurulan komplonun bir parçası gibi gösterildi. Ben daha önce Hizbullah davasından cezaevinde kaldım, polis bir operasyon yapınca bizi alıyor. Benim gibi insanlar potansiyel suçlu gibi gösterilmek isteniyor. Bu adalete uygun mu? Devlet şiddete bulaşanları bundan uzaklaştırmak için görüşmeler yapıp tavizler verirken bize yapılan bu baskı neden kaynaklanıyor? Bize karşı yapılan bu hukuksuzluğa son verilsin” dedi.

“BİR SUÇ İSPAT EDİN, SAVUNMA YAPMAYACAĞIM”

Gazeteci yazar Fikret Gültekin ise yaptığı savunmaya “Hakkımdaki suçlamaların birinin suç olduğunu ispat edin ben savunma yapmayacağım. Mahkeme ne karar verirse versin buna itiraz etmeyeceğim” dedi. Gültekin sözlerini şöyle sürdürdü, “Ben bir gazeteciyim, hiçbir yazımda insanları şiddete teşvik edecek bir kelimem bile yok. Bütün yazılarıma ve telefon kayıtlarına bakın, böyle bir şey görürseniz ben burada kendimi savunmayacağım ne ceza verilirse kabul edeceğim. Ama böyle bir şey yok, varsa ortaya koyun. Kolluğun bize karşı olan bu düşmanca tavrından kaynaklanıyor? Savcının legal dediğine polis illegal diyor, böyle bir şey olabilir mi? Polisin hukuku ayaklar altına almasına izin verilmesin. Paranoyakça düşünen kolluk, yaptığımız her şeyi suç diye karşımıza çıkarıyor. İnsanlara hakkı ve sabrı tavsiye etmek dışında bir şey yapmadım. Eğer savcılık ve kolluk bunu suç olarak görüyorsa ben bu suçu işlemeye devam edeceğim. Türkiye insan haklarında ciddi mesafeler katetti, bu güzel bir gelişme. Ama ‘benim gibi düşünmeyen suçludur’ deyip komplo kurmak doğru değildir. Hak ve özgürlüklerden dem vurulurken biz zindanlara atılıyoruz” diye konuştu.

‘POLİS MAHKEMELERİ NOTER GİBİ YAPMAK İSTİYOR’

Sait Şahin ise yaptığı savunmada; “Hakkımdaki hiçbir iddiayı kabul etmiyorum. Yaptığım her şey örgütsel faaliyet olarak gösterilmiş. Düşünün, başkanı olduğum dernek kapatılıyor. Ben basın açıklaması yapmak için resmi izin alıyorum ve basın açıklaması yapıyorum. Bu bile iddianamede örgütsel bir suçmuş gibi gösterilmiş. Dernek olarak fakirlik ve cehaletle mücadele ediyoruz, insanlara Kur’an’ın öğretilerini anlatıyoruz. Bütün faaliyetlerimiz de ortada. Biz bunun dışında bir şey yapmıyoruz. Savcılık ve kolluk böyle şeyleri nasıl karşınıza suç olarak çıkarmaya cesaret ediyor. Dosyaları şişirip önünüze koyuyorlar böylece iş yükünüzü arttırıp sizi noter gibi yapmak istiyorlar” şeklinde konuştu.

‘BUSH KİMDİR? ONUNLA OLAN ÖRGÜTSEL BAĞLANTIN NEDİR?’

‘Hukuk, hukukçuların namusudur’ diyerek savunmasına başlayan Mehmet Şefik Temel ise, “Hiçbir suçum olmamasına rağmen savcı ve hakim gülerek hakkımda tutuklama kararı verdiler. Hakim ‘onlar kaçmasaydı sizi tutuklamazdık’ diyerek tutuklama kararı verdi. Hakkımda hazırlanan iddianamede bir suç delili yok. Düşünün devletin basılmasına izin verdiği kitap-dergi ve gazete polis evimi bastıktan sonra iddianameye suç delili diye konuluyor. Ben cezaevine girdikten sonra bu kitap-dergi ve gazete PTT yoluyla bana düzenli olarak geliyordu. Poliste öyle vesveseci bir ruh hali oluşmuş ki telefon konuşmalarımda eski ABD Başkanı Bush’un ismi geçiyor. Polis ise bana ‘Bush kimdir onunla olan örgütsel bağlantın nedir’ diye soruyor. Polisin kuruntuları onu paranoyak yapmış. Hukukçuların ise buna alet edilmesi son derece üzüntü vericidir” ifadelerini kullandı.

‘BU İDDİANAME KİN VE NEFRET KOKUYOR’

Savunmasına ‘hazırlanan bir iddianamenin şerefi ve haysiyeti olmalı. Bu iddianame kin ve nefret kokuyor’ diyerek başlayan Hacı İnan ise, “12 yıldır cezaevindeyim. Cezaevinde kaldığım odaya bir makası bile zimmetle alıyorum. 12 yıldır cezaevinde bulunan birisi anayasayı şiddetle nasıl değiştirmeye çalışabilir? Ben Müslüman olan bir Başbakana ve Cumhurbaşkanına niye şiddet uygulamaya çalışayım. Müslüman halka yıllarca baskı yapıldı. Halk buna sabretti, şimdi bunun karşılığını alıyor.

Cezaevinden çıkarken karşılanmam suç mu? Oğlum beni karşıladığı için 15 yıl cezayla yargılanıyor. 12 günde örgüt kurup anayasal düzeni yıkmak istediğim söyleniyor. Bu nasıl olabilir? Beni tekrar tutuklayınca medyanın baskısı olduğu için ‘seni tutuklamak zorundayız’ dediler. Bu yalanlar niye? Devlet hukuka saygılı olmalı. Yeryüzünün neresinde böyle bir suç var?

10 yıldır Hizbullah hiçbir silahlı eylem yapmadı. Türkiye iyi bir süreçten geçiyor. Benim yapmak istediklerim hukuki olarak bugün yapılabiliyor ve suç sayılmıyor, bunlara izin veriliyor. Ben niye yer altına ineyim” ifadelerini kullandı.

‘SAVCI HİÇBİR ŞEYİ ARAŞTIRMAMIŞ’

İddianamede işim olan gazetecilikle ilgili yaptığım her şey suç olarak gösterilmiş diyen gazeteci yazar Mehmet Eşin, “İddia makamı bu iddianameyi hazırlarken hiçbir şeyi araştırmamış. Kolluğun verdiği şeyleri olduğu gibi iddianameye koymuş. Bilgisayarımda bulunan abone listeleri bile suç unsuru gibi gösterildi. Evimde bulunan kurusıkı silah gerçekmiş gibi gösterildi” diye konuştu.

‘ZORLAMA BİR SUÇLAMA İLE ADALET CARİ OLMAZ’

‘Terörle mücadele polisleri suçlu üretiyor’ diyen Mehmet Ali Gönül, “Onların gözaltında sordukları sorular bunu gösteriyor. İşim gereği yaptığım telefon görüşmeleri suç diye önüme konuldu. Zorlama bir suçlama ile adalet cari olmaz. Hazırlanan iddianame adeta “biz, suçlusun diyoruz, sen de suçsuzluğunu ispat et” dayatmasında bulunuyor” şeklinde konuştu.

SİLAHSIZ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ OLAMAZ

Yapılan savunmalardan sonra söz alan avukat Okan Kadir Bektaşoğlu, “Silahsız bir terör örgütü olamaz. Yargıtay’ın bu yönde almış olduğu bir karar var. Cezaevinden çıkanları karşılamanın suç olduğu TCK’nın neresinde var. E-mail komplosunda polis büyük bir hata yaptı. Biz bu mesajın nereden gönderildiğini öğrenmek istiyoruz. Bütün suçlamalar bu e-mail üzerinden kurulmuş. Bütün iddianameye bakıldığında da hiçbir suç ya da suç sayılabilecek bir şey yok. Bu iddianameyi hazırlayan kolluk, CMK 135. maddesini ihlal etmiştir. Bu yapılan telefon dinlemeleri de hukuka aykırıdır. Sevgiyi ilke edinen Müslümanlar terörist olamaz ve onlara terör muamelesi yapılamaz” ifadelerini kullandı.

‘NİYET OKUYUCULUĞU YAPILMIŞ’

Avukat Murat Sadak ise yaptığı savunmada, “İddianame yanlışlar ve çelişkilerle doludur. İki kardeşin yapmış olduğu telefon görüşmeleri örgütsel delil diye mahkemeye sunuluyor. Bu iddianame niyet okuyuculuğuyla hazırlanmış bir iddianamedir. İddianame hazırlanırken kıyas yapılamaz, bu hukuka aykırıdır. İnsan hakları hiçe sayılıp ihlal edilmiştir. Legal alanda faaliyet yürüten kurumlar nasıl soruşturmaya tabi tutulabilir. Türkiye hukuk devleti değilse bile yargı devleti olsun. Biz yapılan suçlamaları müvekkillerimize anlatmakta zorlanıyoruz. Bu bize açıklansın biz de onlara anlatabilelim” dedi.

‘SUÇ VAR AMA ORTAYA KOYAMIYORUM’

“Bu iddianame paranoyakça hazırlanmış” diyen avukat Nejat Özdemir, “Öküzün altında adeta buzağı aranıyor. Bunları da yaparken hukuk adı altında yapıyorlar. Mahkemeler eldeki delile bakar kalbe bakmaz. Polis ve savcılık, bir suç var ama ortaya koyamıyoruz, ama yine suçlular diyor. Bu dosyada terör kapsamına girecek bir eylem yok. Bu insanlar kimseye bir fiske bile vurmamış. İddianamede avukat görüşmelerinde bile örgütsel bağlantı aranmış” ifadelerini kullandı ve Üstad Bediüzzamanın da aynı muamelelerle karşılaştığını söyledi.

‘SİHİRLİ BİR CÜMLEYLE HER ŞEY TERÖRİST FAALİYET OLUYOR’

Bu dosyada söz konusu sanıkların yargılanmadığını burada Hizbullah’ın yargılanmaya çalışıldığını belirten avukat Hüseyin Yılmaz 90’lı yıllardan itibaren yaşanan süreci anlattı. Yılmaz, “90’lı yıllarda Pkk dindar insanlara saldırdı. Bu dindar insanların çalışmaları sabote edildi. Hizbullah operasyonlarında 25 bin kişi gözaltına alındı ve soruşturuldu. Bu gözaltına alınanların yüzde 90’ının suçu camide örgütsel faaliyet yapmak diye kayıtlara geçti. Bu insanlar gözaltına alınınca polislerce siz bu yaptıklarınızı dernekler açarak yaparsanız suç olmaz denildi. Cezaevinden çıkan bu insanlar legal faaliyetler yapan dernekler kurdular. Şimdi kurulan bu derneklerin yaptığı bütün faaliyetler örgütsel suç kapsamında değerlendiriliyor. Bu derneklerin yaptığı yasal olmayan hiçbir faaliyet yok. Bütün faaliyetler resmi izinle yapılıyor. Yardım faaliyetleri, Kutlu Doğum etkinlikleri sihirli bir cümleyle terör faaliyeti gibi gösteriliyor. Bu insanlar farklı düşünüyorlar diye bunlara yaşam hakkı verilmeyecek mi? Bu insanlar dağlara çıkıp mağaralarda mı yaşasın? Eğer böyle bir şey varsa bir yasal düzenleme yapılsın, bunların burada yaşama hakkı yok denilsin. Herkes ona göre hareket etsin” ifadelerine yer verdi.

POLİS, DELİL OLMADAN SUÇ ÜRETTİ

Avukat Yasin Dıvrak ise, “Mevcut iddianamede hiçbir suç delili yoktur. Savcılık makamı iddialarını somut delillerle ortaya koymalıdır. Afaki değerlendirmelerle bir iddianame hazırlanmış. Ortada bir örgüt yok, medyanın baskısından dolayı böyle bir iddianame hazırlandı. CMK 102. madde sanki sadece Hizbullah için çıkarılmış gibi bir hava estirildi. Kolluk ve savcılık bu baskıdan kurtulmak için delil olmadan suç üretti. Bir fiilin suç sayılması için ceza yasasında olması lazım.’

KOLLUK MAZLUMLARI SUÇLU GİBİ GÖSTERMİŞTİR

‘CMK 102. madde tahliyelerinden sonra bir kurban arandı buradaki insanlar da kurban seçildi’ diyen avukat Bülent Demir ise yaptığı savunmada, "Kolluk, üstlerinden azar işitmemek için mazlumları suçlu gibi göstermeye çalışmıştır. Böyle bir iddianame hazırlamak için bir piramit oluşturuldu. Normal telefon konuşmalarına örgütsel bağlantı yüklenerek böyle bir iddianame hazırlandı. Normal telefon konuşmaları savcının önüne suç delili diye konuldu. Savcılık suç delili nerde diye sorma gereği duymadan tutuklama kararı verdi. Savcı, iddianamede bir terör örgütünden bahsediyor. Peki bu terör örgütünün silahı var mı? Varsa nerede? Bu insanlar kime şiddet uyguladı diye sormalı değil miydi? Hukukta birinci sınıfta okuyan bir öğrenci bile buraya gelse ilk soracağı soru, bunlar teröristse örgüt nerde? Silah nerde? Kime şiddet uyguladılar? diye soracaktır"

Savunmaların ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti tutuklu bulunan 6 sanığın tahliyesine karar verirken, mahkeme 02 Mart 2012 tarihine ertelendi.