Geçen hafta  mahkûmların kitap ya da dergi ve gazete okumalarının önünde büyük bir engel olabilecek ve mahkûmları olduğu kadar ailelerini de sıkıntıya sokacak yeni bir uygulamanın gündeme gelmesiyle beraber tekrardan konuşulan Cezaevinde yaşanan ihlalleri bir rapor halinde yayımlayan HÜR DER Cezaevi Komisyonu, Cezaevlerinde kalan siyasi mahkûmlarla yaptıkları görüşmeler sonrası yaşadıkları mağduriyetleri ve cezaevlerinde vuku bulan hak ihlallerini bir rapor haline getirdi.

Cezaevlerinde kalan Mahkûmların karşılaştıkları sıkıntı ve hak ihlallerinin her geçen gün daha da arttığına dikkat çekilen raporda, cezaevlerinde kalan mahkûmlar arasında da ayırım yapıldığı, siyasi mahkûmlar ile adli mahkûmlar arasında uygulamada farklılıkların yaşandığına vurgu yapıldı.

Türkiye'nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine 48 cezaevinde yaklaşık 400 hükümlü ile yapılan mülakatlar neticesinde yazılan raporun, hükümlülerin dilinden edinilen bilgiler olduğu ve genel olarak cezaevlerinde karşılaşılan temel bazı sıkıntılar olduğu belirtildi.

Raporda mahkûmlar arasında uygulanan çifte standarttan, bir dönemin skandal kararlarına imza atan DGM`lerin hukuki sayılan kararlarına kadar birçok ihlal gündem getirilerek, yeniden yargılamanın önünün eşit bir şekilde açılması gerektiği vurgulandı.

Raporda öne çıkan bir diğer husus ise; Doğu ve Güneydoğuda yakalanan siyasi mahkûm aileler üzerinden ailelerinin cezalandırılmasına yönelik eleştiriler oldu. Raporun bu kısmında mahkûmlar üzerinden ailelere yaşatılan mağduriyetin giderilmesine yönelik çalışmaların ivedilikle yapılması gerektiğine vurgu yapıldı. (Fikret Özkan – İLKHA)

HÜR DER Cezaevi komisyonunun yayımladığı raporda öne çıkan başlıklar:

“Siyasi mahkûmlar adli mahkûmlarla aynı haklara sahip değildir”

1-Tüm cezaevlerinde genel olarak Siyasi mahkûmların çıkan yasa ve düzenlemelerden yararlanmamaları için azami çaba sarf edildiği gözlemlenmektedir. Bir hukuk devletinde kanunlar tüm vatandaşlara eşit bir şekilde uygulanmalıdır. Siyasi mahkûmlar adli mahkûmlarla aynı haklara sahip değildir. Aynı infaz rejimine tabi değildirler. Siyasi mahkûmların cezaları daha ağır, infazları daha sıkı, hakları daha kısıtlıdır.

Açık cezaevine ayrılma süresi ve izin kullanma uygulamalarından da yararlandırılmamaktadırlar. Kişiye özel yasa çıkarılamadığı halde uygulamada bunun örneklerini çok görmekteyiz. Kısa zaman önce Ergenekon davasında Özel Yetkili Mahkemeler hak ihlali yapmış denilerek sanıklar bırakıldı. Hukuki olarak varsa yanlışlık elbette düzeltilmelidir. Kim olursa olsun bir haksızlığa uğramışsa hakkı gecikmeksizin iade edilmelidir. Fakat bunu sadece bazı davalarla sınırlı tutmak hukuk mantığına aykırıdır.

ÖYM'lerin kararları ve yargılama yöntemi doğru değildi de DGM'lerin çok mu yerinde ve isabetli kararları vardı. Hak ihlalleri açısından değerlendirilse DGM'ler daha feci bir durumdaydı. Askeri hâkimin bulunması, kararların siyasi alınması, hâkimlerin brifinglerle hizaya getirilmesi bilinen gerçeklerdir. O dönemin işkenceli sorguları, mevcut kanunlar, gözaltı süresi, sanık haklarını ve insan haklarını ihlal edici nitelikte olduğundan 2005 yılında yeniden düzenlendi. Ancak o dönemde gözaltına alınanlar, tutuklananlar, DGM'lerde yargılanıp haksız cezalara mahkûm edilenlerin mağduriyetleri olduğu gibi duruyor.

Siyasi mahkûmlara açığa ayrılma hakkının tanınmaması haksızlık ve zulüm olarak görülmektedir. Bu hakkın kendilerinin onurunu zedelemeyecek, bir şantaj unsuru olarak kullanılmayacağı şekilde tanınması bir yönüyle iyi olabileceği kanaatindeyiz. Bu kategorik olarak diğer adli mahkûmlarınkinden farklı olabilir. Çalışma zorunluluğu olmayacak şekilde kendi taleplerine uygun bir meslek öğrenme şeklinde de olabilir.

Kısacası; Siyasi mahkûmların çıkan kanunlardan eşit bir şekilde yararlanmaları ve diğer mahkûmlarla aynı infaz rejimine tabi tutulmaları gerekmektedir. Hatta yeniden yargılamanın önü eşit bir şekilde açılmalıdır.

“Hükümlülerin ailelerine yakın cezaevlerine nakillerinin çıkarılması gerekmektedir”

2-Doğulu olan hükümlülerin ailelerinden uzak cezaevlerine istekleri dışında gönderilmiş olmaları. Hükümlü aileleri Diyarbakır, Batman, Mardin, Van vb. yerlerde ikamet etmektedir. Çoğunluğu 15-20 yıldır cezaevindedir. Anne ve babaları yaşlı ve hasta olup uzun yolculuklara katlanamamaktadır. Uzak cezaevlerine ( Ordu, Tokat vb.) gönderildiklerinden beri bazı hükümlülerin anne ve babaları ziyarete gelememiş, evlatlarını görememiştir. Çocukları okula gittiği için ziyaretlerine gelememekte veya eğitimlerini aksatmaktadırlar. Bu haliyle ciddi manada sıkıntılar yaşanmaktadır.

Bu nedenle Hükümlülerin ailelerine yakın cezaevlerine nakillerinin çıkarılması gerekmektedir. Zaten Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Ceza infaz alanındaki tavsiye kararlarından 22. Maddesine göre " Aile bağlarının kopmaması için özel caba gösterilmelidir. Mahkûmlar mümkün olduğunca ailelerine veya yakın akrabalarına en yakın cezaevlerine yerleştirilmelidirler.'' hükmüne uyulursa sorunların önemli bir kısmı kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

“Ailelerin arada bir geldikleri aylık açık görüşte 2-3 saat görüşebilmeleri sağlanmalıdır”

3-Doğulu hükümlüler memleketlerindeki cezaevlerinden yer darlığı gerekçesiyle -bahanesiyle uzak cezaevlerine gönderilmişlerdi. Yaklaşık 1000 km'lik uzak bir mesafe olduğundan aileler ara sıra o da ancak aylık açık görüşte ziyarete gidebilmektedirler. Bu kadar zahmete katlanan anne, baba, eş ve çocuklar bir saatlik görüşte bir şey anlamadan gidiyorlar. Kapalı görüşler ise hiç kullanılamamaktadır. Her ne kadar her hafta ziyaret hakkı tanınmış olsa da uygulamada bu hak imkânsız hale gelmiş, kâğıt üzerinde kalmıştır.

Kısacası hükümlüler ailelerinden uzak cezaevlerine gönderilerek pratikte bu hakları iptal edilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bu sıkıntı göz önünde bulundurularak en azından ailelerin arada bir geldikleri aylık açık görüşte 2-3 saat görüşebilmeleri sağlanmalıdır.

“Kısacası aylık açık görüş süreleri artırılmalıdır”

4-Ailesinden yaklaşık 1000 km uzakta olan mahkûmlar kapalı görüşlerini hiç kullanamadıkları için arada bir kullanabildikleri aylık açık görüşleri yönetmelik çerçevesinde kullanmadıkları kapalı görüş sürelerini aylık açık görüşlerde topluca kullanmalarına imkân verilmesi gerekir. Kısacası aylık açık görüş süreleri artırılmalıdır.

“Bu yönetmelik bu haliyle; rüşvet, adam kayırma, yolsuzluk vb. tüm suiistimallere açıktır”

5-Yaklaşık bir yıldır çıkarılan ödül yönetmeliğinde mahkûmlara yönelik iyileştirmeler var. Ancak inisiyatif tamamen cezaevi idarecilerine bırakılmış. Onlar da uygun gördükleri zaman, uygun gördükleri kişilere, uygun gördükleri oranda uygulamaktadırlar, idarecilerin yetkisine bırakılması suiistimale açık kapı bırakmıştır. Bu yönetmelik mahkûmlar üzerinde Demoklates' in Kılıcı gibi uygulanmaktadır. Herhangi bir hususta hak ihlaline uğrayan mahkûm, bu mağduriyetini üst idarecilere bildirdiği zaman adeta "sen misin bizi şikâyet eden" denilircesine ödül yönetmeliğindeki uygulamalardan yararlandırılmıyor, böylelikle cezalandırılıyor. Bu hak onur kırıcı, şahsiyeti yok edici bir şekilde tatbik edilmektedir. Mahkûmları önlerinde adeta el- pençe divane duracak vaziyete koymak istemektedirler. Açıktır ki bu yönetmeliğin ruhuna da aykırıdır.

Bu yönetmelik bu haliyle; rüşvet, adam kayırma, yolsuzluk vb. tüm suiistimallere açıktır. Dolayısıyla bu yönetmelik cezaevi idarecilerinin inisiyatifine bırakılmayacak kadar hassas bir durumdur. Disiplin cezası almamış her mahkûma düzenli bir şekilde bir takvim dâhilinde uygulanmalıdır. Her seferinde mahkûmu istemek zorunda bıraktırmadan, rencide etmeden, utandırmadan, aile, telefon ve eş görüşmesi uygulamalarından yararlandırılmalıdır. İdarecilerin inisiyatifinden alınarak yeni bir düzenleme ile ödül değil bir hak olarak verilmelidir.

“Eş görüşmelerinde yaşanan sıkıntılar giderilmelidir”

6-Eş görüşünün yapıldığı yer cezaevinin içindedir. Bazı cezaevlerinde daha önce avukat görüşmeleri için ayrılan yerler tadilat yapılarak düzenlenmiş, ancak bu vaziyetten hem mahkûmlar hem de dışarıdan gelen eşleri ziyadesiyle rahatsız olmaktadır. Cezaevi içinde olduğundan eş görüşüne giden mahkûmu birçok kişi görmektedir ki insanı utandırmakta, psikolojik olarak rahatsız etmektedir.

7-Eş görüşmesinde mahremiyete riayet edilmiyor, insanlar adeta teşhir edilircesine gidiş- gelişlerde birçok kişi görmektedir. Odalar bakımsız ve ilgisiz, malzemeler kalitesiz, ranzalar kırık-dökük bir halde... Eş görüşme yerleri daha uygun hale getirilmelidir.

8-Eş görüşmeleri yönetmeliğin 13. Maddesinde "en erken ayda bir en geç üç ayda bir, üç saatten yirmi dört saate kadar artırılabilir" denildiği halde bazen altı ay geçtikten sonra veriliyor. Oysa maddede "en geç üç ayda bir" denilmektedir. Bu görüşmelerin bir takvime bağlanması ve üç ayı geçmemesi gerekir.

“İnsan onuruna yakışmayacak tarzda çirkin aramalar yapılıyor”

9-Ziyaretçiler içeri alınırken aramalarda rencide ediliyorlar, insan onuruna yakışmayan ve özellikle eş görüşmeleri için gelenlere kâğıda yazılamayacak, dile alınamayacak derecede çirkin aramalar yapılıyor, içeri gelen ziyaretçiler aramanın etkisinde kalarak psikolojileri bozuluyor ve ziyaretten verim alınamıyor.

“Telefon aramalarında yaşanan sıkıntılar giderilebilir, yeter ki istensin…”

10-Telefon ödülünün verilmesi, çocukları okul okuyanlar için çok faydalı olacaktır. Cumartesi-Pazar günleri kullanma imkânı tanındığı halde büyük bir rahatlama sağlayacaktır. Bunun bir külfeti ve zorluğu da yoktur. Yeter ki yapılmak istenilsin. Ancak maalesef şuana kadar telefon görüşünden faydalanılamamaktadır.

11- Mahkûmların sadece kapalı ziyaretlerine gelenlere telefon açma hakları vardır. Avukatlarına da telefon açma hakkının tanınmasını istemektedirler. Avukatlarına belli sınırlar çerçevesinde ulaşma haklarının tanınmasını, ihtiyaç durumunda avukatlarına telefon açmak istemektedirler. Bu konuda telefon açabilecekler arasında avukatın da dâhil olmasını istemektedirler.

12- Bilindiği gibi mahkûmlara aileleri ile görüşmeleri için haftada on dakika telefon hakkı verilmiştir. Tokat T Tipi gibi bazı cezaevi idaresi bunu hafta içinde bir günde ve bir saat içine sıkıştırmıştır. Mahkûmun elinde olmayan bir nedenden dolayı belirlenen saat içinde telefonuna çıkmazsa bir daha telefon açtırılmıyor. Bununla beraber hükümlülerin çoğunun çocukları öğrenci olup okul saatiyle telefon saatleri çakıştığı için çocukları ile görüşememektedirler. Bu mağduriyetten dolayı aylarca babasının sesini duymayan ve psikolojileri bozulan çocuklar var. Oysaki idareciler daha insani davranıp birçok cezaevinde uyguladığı gibi ya hafta içinde istenilen saatte ya da hafta sonu telefon açma imkânı tanınsa rahatlama sağlanır.

13-Cezaevlerinde genelde haftalık telefon hakkı 10 dakikadır. Tüm ankesörler genelde ana koridorların sonunda 5 metre aralıklarla yerleştirilmiş. Hafta içi her gün telefonla beraber; sosyal faaliyetler, revir, hastane, kantin, müdür görüşmesi, yemek dağıtımı vs. işler yapıldığı için koridor çok kalabalık oluyor. Kabin olmadığı için çoğu zaman on dakikalık telefon hakkı heba oluyor. Koridorda gürültüden dolayı sesler birbirine karışıyor. Kimse ailesiyle rahat konuşamıyor. Hangi akıl ve vicdan buna izin vermiş anlamak mümkün değildir. Bunun acilen daha sakin ve sessiz bir yerde yapılması lazımdır.

"Mevcudu 1000 kişiden fazla cezaevlerinde beş gün tam görev yapan doktor bulundurulur /(yor mu?)"

14-Sağlık sorunları ciddi manada hükümlüleri endişelendirmektedir. Revirlerin sabit bir doktoru yoktur. Sabit doktor olmadığı için her gelen doktor farklı bir muamele ve teşhiste bulunup yeni bir ilaç vermektedir. Doğal olarak hastasının durumunu takip edemediği için sağlıklı bir sonuç alınamamaktadır. Cezaevlerinde genelde 1000 küsur mahkûma bir doktor haftanın dört günü sadece sabahtan öğleye kadar bakarak, hasta kontrolü yapmaktadır. Doğal olarak bu kadar mahkûma bir doktor yetersiz kalmaktadır. Oysa Avrupa Konseyinin tavsiye kararlarında "mevcudu 1000 kişiden fazla cezaevlerinde beş gün tam görev yapan doktor bulundurulur" maddesi var.

15-Cezaevlerinin genelinde hastanelerde mahkûmu doktora götüren personel ve sağlık dosyaları ile mahkûmun irtibatı kesiktir. Tahlil sonuçlarına, film vb. raporlara ulaşmada sıkıntı yaşanmaktadır. Bu raporlar mahkûmlara çok geç ulaşıyor. Bazen uzun uğraşlardan sonra bir ay geçtikten sonra netice alınmaktadır. Oysa bazı hastalıklar erken teşhis ile zamanında tedaviye başlamakla önlenir. Bu gecikme ve ihmaller bazen telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilmektedir.

16-Cumartesi-Pazar gün boyu tüm mesai günlerinde ise geceleri cezaevinde sağlık personeli bulunmuyor. Acil durumlarda 112 acil çağrılıyor. O da çok ağır olmayınca müdahale etmiyor. Rahatsızlığı olan mahkûm rahatsızlığının ciddiyeti hangi oranda olduğunu bilmeden varsa ağrıları ile baş başa bırakılıyor. Ameliyat olmuşsa her gün pansuman olması gerekiyorsa Cumartesi-Pazar sağlık personeli bulunmadığı için Pazartesiye kadar Cuma günü yapılan pansumanla idare etmek zorundadır. Bu durumunda sağlık açısından ne gibi riskleri taşıdığı ortadadır.

17-Hasta olup diyet yapmak zorunda kalan mahkûmlara iaşesi tutarında diyetine uygun yiyecek verilmesi gerekirken buna hiç riayet edilmiyor. Sayın Başbakan "cezaevlerinde vejetaryenlere bile yemek veriliyor" diyordu. Maalesef değil vejetaryen, doktor raporuyla mecbur diyet yapan mahkûmlara bile uygun yemek verilmiyor. Mahkûm kısıtlı imkânlarına havale edilmektedir. Bazı cezaevlerinde diyet diye verilen yemek hiçbir hastaya fark koymaksızın günlük mutfakta çıkan yemeğin yağsız, tuzsuz ve salçasız olanı olarak verilmektedir.

“İaşe arttığı halde yemek düzelmiyor ve kötü çıkarılıyor”

18-Cezaevlerinin büyük bir kısmında günlük iaşe 5.00 TL olduğu halde yemekler kalitesiz ve yenilmeyecek durumda çıkarılmaktadır. Yemeklerin çoğu özellikle akşam yemekleri yenilmeyecek derecede olduğu için geldiği gibi çöpe atılmaktadır, iaşenin sağlıklı ve adil bir şekilde değerlendirilmesi için sanki hiçbir denetim yok gibi. Listedeki yemek isimleri güzel ama çıkarılan yemek öyle olmadığı görülmektedir, iaşe arttığı halde yemek düzelmiyor ve kötü çıkarılıyorsa ister istemez insanların aklına yolsuzluk vb. durumlar gelmektedir. Dışarıdan yemek de cezaevine alınamamaktadır. Kantinden alınan malzemelerde yetersiz ve sınırlıdır. Yani mahkûmlar tamamen alternatifsiz bırakılmış haldedir. Bu husus ciddi bir sorundur ve artık mahkûmlara işkence haline gelmiştir.

19-Bir başka husus; mahkûmun yediğinin-içtiğinin parası olan iaşe parasının kendisinden talep edilmesidir. Mahkûm tarafından mantıksız bulunan bu durum için "zaten sen beni cezalandırıp içeri atmışsın ve kendi aileme katkı sağlayan bir konumda da değilim, hani açık cezaevi olsa hadi neyse ama siyasi mahkûmlar için bu çok mantıksızdır. Bir de ikide bir vasilerimize mektupla bildiriyorlar. Borçlu gibi gösteriyorlar. Bu durum ailelerimizin üzerinde strese sebep oluyor. En iyisi bunun kökten kaldırılmasıdır" şeklinde tepki gösterilmektedir.

“Eğitim hakkı engellenmemelidir”

20-Cezaevinde okuyan ve maddi durumu iyi olmayan mahkûmlara destek amacıyla Adalet Bakanlığı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı arasında bir protokol imzalandı, okuyan mahkûmların kayıt gerekleri Vakıf tarafından ödeneceği ifade edildi. Buna rağmen birçok ilin Sosyal Yardımlaşma Vakfı "ödeneğimiz yoktur" diyerek ya da hiçbir gerekçe göstermeden mahkûmun kayıt parası için başvurusunu reddetmektedir. Bu yüzden birçok mahkûm ya okumuyor okuyan da okulu yarıda bırakmak zorunda kalıyor. Hâlbuki eğitim hakkı engellenmemelidir.

“Dışarıda topu 6-7 lira olan A4 kâğıt cezaevi kantinlerinde 15-16 liraya”

21-Cezaevlerinim genelinde Kantin başlı başına bir sorundur. Malzemeler çok pahalıdır. Hiçbir geliri olmayan mahkûmlara bir gelir kapısı gözüyle bakılmaktadır. Döner sermaye kar oranını en düşük seviyede tutması gerekirken tersi yapılmaktadır. Örneğin; dışarıda topu 6-7 lira olan çizgisiz kağıdın kantinlerde 15-16 liraya satılması buna en açık örnektir. Bunun gibi daha nice pahalı eşyalar var ki fiyatları yüksektir.

Sebze-meyvelerin parası bir hafta önce mahkûmun hesabımızdan kesiliyor. Bu durumda gelen malzeme nasıl olursa olsun mahkûm almak zorunda kalıyor. Örneğin; Karpuz 7 kg, kavun 3 kg olarak peşinen paraları kesiliyor. Bu standartlarda kavun ve karpuz bulunmadığından ya eksik ya fazla gelebiliyor. Fazla olduğunda satıcı için zarar olacağından genellikle eksik gelebiliyor. Oysa sebze-meyve geldikten sonra tartılıp kilosuna göre ücretinin kesilmesi daha makbul olur.

Kantine gelen malzeme iyi-kötü ne olursa olsun bitmeyene kadar başka bir malzeme getirilmiyor, istedikleri malzemeyi sanki mahkûm almak zorundaymış gibi bir mantıkla hareket ediliyor. Kantine gelecek malzemelerde mahkûmların talepleri göz ardı ediliyor.

Sebze-meyve listesi aylık olarak hazırlanıyor. Çoğu kere birkaç kalem meyve oluyor. Mevsimin meyvelerinden yeteri faydalanılamıyor. Birçok meyve ise listede hiç olmuyor. Bazen de pahalı iken listeye koyuyorlar ucuzladığı zaman listeden çıkarıyorlar. Dolayısıyla alma imkânı hiç olmuyor.

Bununla beraber kantine sipariş usulüyle alınabilecek çiğköfte, döner, lahmacun, hazır tavuk, çiğ yumurta ve patates gibi çeşitlerin getirilmesini talep edildiğinde bu talepler karşılanmıyor. Oysa özellikle çiğ yumurta ve patates diyet yapan mahkûmlar için de ciddi bir ihtiyaçtır.

“Birçok mahkûm, kütüphanenin nerede olduğunu bile bilmiyor”

22-Kütüphaneden yeterince yararlanılamıyor. Sadece dilekçe ile kitap istenildiğinde kitap getiriliyor. Oysa diğer faaliyetler gibi grup halinde kütüphaneye götürülerek oradan istifade etmenin önü açılmalıdır. Kütüphane de okuma yeri, masa ve sandalyeler oraya bu amaç için bırakılmıştır. Birçok mahkûm, kütüphanenin nerede olduğunu bile bilmiyor olması büyük bir eksikliktir. Bazen kişi kitabı bizzat gördüğü zaman ilgisini çeker ve alır okur. Böylece okuma azmi ve şevki kazanır. Bununla beraber kütüphane için odadan çıkmak bile mahkûm için bir rahatlama sebebi olur. Azami derecede kütüphaneden yararlanmak okuma oranını da artıracaktır.

“Spor alanları yetersiz”

23-Sosyal ve sportif faaliyetlerden yeteri kadar yararlanılamıyor. Genelde haftada bir 45 dakikalığına birçok mahkûma aynı anda spor sahasına ve sohbete çıkma imkânı verilmiş. Kırk kişi spor yapmaya kalksa hem saha hem süre buna yetmez. Sohbet alanına gitse spordan olacak, spor sahasına gitse sohbetten olacak. Yani sonuçta birini tercih etmek zorunda kalacak. Zaten odaların havalandırmaları küçük olduğu için spor yapamayan mahkûmlar sıkıntı içindedirler. Spor alanları yetersizdir.

Görüş düzenlemeleri adil değil…

24-Amca, Dayı, Teyze ve Hala çocukları görüşe gelemiyorlar. Fakat insanın 20-25 yıl sonra evlenip akraba olduğu kişiler gelebiliyor, insanın çocukluğundan büyüyünceye kadar beraber olduğu bu akrabaların ziyarete gelememeleri üzücüdür. Bunun düzeltilmesi gerekir.

25-Üç kişilik ziyaret kontenjanına yazılan kişiler; ölüm, ağır hastalık ve adres değişikliği halinde kayıttan silinebiliyor. Bunun dışında gelmesine engel ne durum olursa olsun buna imkân verilmiyor. Örneğin; 2-3 yıldır yazıldığı halde çeşitli sebeplerle ziyarette gelemeyenler var. Ya da kontenjanda boş yer var. Bu tür durumlarda değiştirme ve ya boş yere birisini yazma imkânı bile verilmiyor. Bu kolaylığın sağlanması gerekir. En azından 1-2 yılda yenileyebilme imkânının tanınması lazım.

“İstenilse cezaevi çamaşırhanesinde mahkûmların bu ihtiyacı rahatça karşılanabilecektir”

26-Elbiseleri ütülemek için mahkûmlara ütü verilmiyor. Kurum terzihanesinde parça başına belli bir ücret karşılığında bu ihtiyaç karşılanıyor. Parça başına 1 TL alınıyor. Hiçbir geliri olmayan mahkûm her seferinde elbiseleri için ütü parasını nasıl versin. Doğal olarak bu yolu pek kullanamıyorlar. Bu sıkıntıyı aşmak için mahkûmların aldıkları ütüleri mesai saati içerisinde dilekçe ile verilir ve mesai sonunda geri alına bilmenin yolunun açılması sağlanmalıdır.

27-Cezaevlerinin genelinde elbiselerin yıkanması ve kurutulmasında sıkıntılar yaşanmaktadır. Güneydeki iller genel olarak nemli ve yağışlıdır. Özellikle kışın çamaşırlar kurumuyor ve kurutulacak yer de yoktur. Kışın koğuş içerisine elbiseleri asmak zorunda kalmaktadırlar. İçerisi nemlenip hastalıklara sebebiyet vermektedir. Astım hastası olan mahkûmlar sıkıntı yaşamaktadır. Sağlam olan insan bile bu havayı teneffüs ettiğinde rahatsız olmaktadır. Bazı mahkûmlar "Kendi paramızla çamaşır makinesi almak istedik, izin verilmedi. Siz imkân verin diyoruz ilgilenen yok. Hangi çağda yaşıyoruz?" diyerek tepki göstermektedirler. İstenilse cezaevi çamaşırhanesinde mahkûmların bu ihtiyacı rahatça karşılanabilecektir.

28-Toplu yaşam ortamlarında temizlik çok önemlidir. Kişisel ve oda temizliği için gerekli olan temizlik malzemeleri (sabun, deterjan gibi) karşılanmıyor. Oysa ödeneğin bir kısmı buna ayrılmaktadır. Bazı mahkûmların maddi imkânsızlık nedeniyle temizliklerini doğru dürüst yapamadıklarını veya bu gibi ihtiyaçlarını başka mahkûmlardan dilenir duruma geldiklerini söylemektedirler. Devletin kendine emanet edilen mahkûmların temizlikleri için gereken yardımı yapması gerekmektedir.

“Mahkûmun okuduğu okula yakın bir cezaevine nakli yapılabilir”

29-Mahkûmların bir kısmı zamanlarını en faydalı bir şekilde değerlendirmek için değişik imkânlarla okul okuyorlar. Özellikle uzaktan Eğitim Sistemi ile eğitimine devam etmeye çalışanlar vardır. Ancak yılsonu sınavları için zorunlu olarak üniversiteye gitmeleri gerekiyor. Bu nedenle zaman zaman Diyarbakır, Elazığ, Bingöl, İstanbul gibi yerlere gitmek durumunda kalıyorlar. Genelde mahkûmların maddi imkânları yol ücretini ödemeye yetmiyor. Bu konuda eğitim ile ilgili genelgelerde öğrenci olan mahkûm hiçbir şekilde mağdur edilmeden sınavına katılabilme imkânını verdiği halde, bu konuda yardımcı olunmamaktadır. Öğrenci kendi ihtiyaçlarından kısmak suretiyle sıkıntılara katlanarak biriktirdiği parayla sınavına ancak gidebiliyor. Bazen yol parası kayıt parasının iki katını bile tutabiliyor. Aynı güzergâhta Bakanlık şevki olsa bile öğrenci olan mahkûmdan para alınmadan götürülmüyor. Araba da yer olduğu halde yardımcı olunmuyor. Oysa başka cezaevinden de o güzergâhta araba olabiliyor. İrtibata geçilip koordine sağlansa rahatlıkla öğrenciden para alınmadan götürülebilir.

Kısacası bu konuda yardımcı olunabilir. Ya da en azından okuduğu okula yakın bir cezaevine nakli yapılabilir.

“Ziyaretçilerin insani ihtiyaçlarını gidermeleri için uygun bir yer yapılmalıdır.”

30-Birkaç ayda bir ziyarete gelebilen mahkûm yakınları uzak yerlerden geldikleri için erkenden cezaevi önünde olmak zorunda kalıyorlar. Cezaevleri genelde şehir dışında bulunmaktadır. Gelen ziyaretçilerin oturup dinleneceği, abdest vs. ihtiyaçlarını gidereceği bir yer ihtiyacı olmaktadır. Ziyaretçilerin kalabilecekleri başka bir yer olmadığı için ziyaretçiler saatlerce cezaevi dışında kalıyor. Aileler tehditlere açık kalmaktadır. Bu endişelerden dolayı zaman zaman ziyaretçiler ile nizamiyede görevli personel arasında tartışmalar yaşanıyor. Bin kilometre uzaktan gelen ziyaretçiler sıkıntı yaşamaktadır.

Sonuç olarak; ziyaretçilerin insani ihtiyaçlarını gidermeleri ve dinlenebilmeleri için uygun bir yer yapılmalıdır.

“Kanunun suç saymadığı suç kapsamına alınıyor”

31-Cezaevi idarecileri mahkûmlara yönelik uygulamalarında disiplin, tutanak ve cezalandırma gibi durumları son çare olarak uygulamaları iyi niyetlerini göstermeleri açısından önemlidir. 15-20 yıllık cezaevi hayatı boyunca hiçbir disiplin cezası almamış bir mahkûmu sadece istediği yerde durmadığı için veya bir personelle bir konuda tartıştığı için haklı haksız olduğuna bakılmaksızın tutanak tutturup disiplin cezası vermek doğru bir anlayış değildir. Örneğin Tokat T Tipi Cezaevinde -birçok cezaevinde bu uygulama mevcuttur- iki mahkûma yazdıkları kitapta cezaevinin bazı olumsuzluklarına değindiği yanlış uygulamaları eleştirdiği için disiplin cezası verildi. Etkinliklerden men edildiler. Çıktıkları Bilgisayar kursundan çıkarılıp mağdur edildiler, infaz hâkimliği mahkûmların yaptığı itirazı haklı bularak verilen disiplin cezasını kaldırdığı halde cezaevi idarecileri uygulamada karara uymayarak inisiyatifinde olan farklı konularda mahkûmu cezalandırma yoluna gidiyor. Özgür düşünce ve basın hakkını engelliyor. Kendilerini hukukun üstünde görerek kraldan daha kralcı davranıyor. Kanunun suç saymadığı suç kapsamına alınıyor. Yani her halükarda mahkûmu bir şekilde cezalandırarak intikamcı bir anlayışla yaklaşıyorlar. Bu da sorunları arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Cezaevlerine nakillerde mahkûmlara yardımcı olunmalı…

32-Başka bir cezaevine nakli çıkmış ve maddi durumu yol ücretini ödemeye müsait olamayan mahkûma yardımcı olunmuyor. Hatta aynı güzergâha giden başka bir araba olduğu halde mahkûmdan bir şey almayabilecekken ondan yol ücreti alınıyor. Yol ücretini vermediğinde araba boş gittiği halde mahkûm götürülmüyor.

“Mahkûmların istedikleri TV kanalları verilmiyor””

33-Televizyon kanal sayısı azdır. Bu nedenle mahkûmların istedikleri kanalları vermiyorlar. Örneğin TRT Arapça kanalı var. Bazı mahkûmlar yabancı dil çalışıp belirli bir seviyeye gelmiş. Hem öğrendiklerini korumak hem de yabancı dillerini geliştirmek için böyle bir kanaldan azami derecede faydalanacaklardır. Fakat maalesef bu imkân tanınmıyor. Bununla beraber dindar mahkûmlara hitap eden, dini yayın yapan (Hilal TV, Rehber TV gibi) kanallar da bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçlar taleplere rağmen karşılanmamaktadır.

Cezaevleri sayıları sürekli artan mahkûmların ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz…

34-Cezaevi kapasitesi fazlasıyla aşılmış durumdadır. 600-650 kişilik kapasiteye göre yapılmış ve alt yapısı ona göre düzenlenmiş bir cezaevine; kapasite artırımına herhangi ek bir bina yapılmadan sadece odalara ranzalar eklenerek gidilmiştir. 8 kişilik odaya 16 kişilik ranza, 4 kişilik odalara ise 8 kişilik ranza yapılmış. Bu da yetmemiş 16 sayısını aşarak 20 kişiye kadar çıkarılan yerler var. Dört kişiye göre yapılan odaların tuvalet ve banyoları birdir. Oraya sekiz kişi konulunca ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu durumda sosyal yaşamın tüm alanları şu an mahkûmlar için bir işkence haline gelmiş. Dolayısıyla mahkûmlar arasında sık sık yaşanan sorunlarda da artış meydana gelmiş bulunmaktadır.

35-Odaların üst ile alt katı arasında kapı yapılmadığı için alt kattaki TV sesi ve mahkûmların konuşma sesleri üst kata geliyor. Yukarıda kitap okuyan, ders çalışan ya da dinlenenler rahatsız oluyor. Oysa PVC vb. maddeden bir kapı yapılırsa mahkûmların sıkıntısı nispeten hafifler. Yirmi dört saat sürekli böyle bir ortam mahkûmlar arasında birçok sıkıntının yaşanmasına da kaynaklık etmektedir. Özellikle T, E ve L tipleri gibi cezaevlerinde F Tipi cezaevlerindeki gibi odaları bir sayıyla sınırlı tutulmadığı için sürekli aynı odada fazla sayıda mahkûm tutulabilmektedir.

36-Cezaevlerinin odaların boya ve badanaya ihtiyaçları vardır. Birçok yer kir pas içindedir. Bu havayı sürekli solumak birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Hemen her zaman çok da ihtiyaç olmadığı halde idare bölümü ve koridorlar boyandığı halde mahkûmların odaları boyanmamaktadır.

37- Sıcak su ihtiyacı yeteri kadar karşılanmıyor. Cezaevlerinin en önemli sorunlarından birisi sıcak su sıkıntısının yaşanmasıdır. Sıcak su verildiğinde de 1-2 saat veriyorlar. O da 15-20 kişilik bir odadaki mahkûmların hem banyo hem de elbise yıkama ihtiyaçlarına yeterli gelmiyor. Günde en az üç kez ayrı zamanlarda sıcak su verilmelidir. Sabah namazında banyo ihtiyacı olursa sıcak su bulunmadığından sıkıntı çekilmektedir. Sonuç olarak mahkûmların günlük sıcak su ihtiyaçları yeteri kadar karşılanmalıdır. Ya da en azından zaruri durumlarda ihtiyacı karşılayabilmek için su ısıtıcısı odalara verilmelidir.

Cezaevlerindeki nakil ve sevkler bir işkenceye dönüşüyor…

38- Sevk ve nakillerde uzun yolculuklar için kullanılan cezaevi arabaları insanın içinde yolculuk yapacağı şekilde dizayn edilmemiştir. Koltuklar sert, içeriyi havalandıracak bir imkân yoktur. Uzun yolculuklar boyunca küçücük odaya konulan mahkûmun elleri kelepçeli tutuluyor. Böyle bir yolculuk adeta bir işkenceye dönüşüyor, insani ihtiyaçları karşılamada gereken hassasiyet gösterilmiyor. Kısacası böyle uzun yolculuklar için özel düzenlenmiş otobüs türü araçların tahsis edilmesi daha insani olacaktır.

Sahanın bitişiğinde toprak bir zemin…

39-Toprak zemine hasret kalma sorunu. Uzun zaman cezaevinde kalan mahkûm toprak zemin yerine beton veya mozaik zemine basıyorlar. Ayakları toprağa hasret. Her cezaevinde halı saha mevcuttur. Sahanın bitişiğinde toprak bir zemin olsa, sahaya çıkılınca, dileyen o zeminde yalın ayak yürüse, cereyanını toprağa verse iyi olurdu.

"Siz siyasi mahkûmsunuz" diyerek bu hak ellerinden alındı…

40- Müebbet ceza almış mahkûmların hayatları dört duvar arasında geçmektedir. Zamanlarını faydalı şeylerle değerlendirmek istiyorlar. Zaten devlet de -özellikle siyasi mahkûmları- sosyal faaliyetlere katılım konusunda teşvik ediyor. Ama fiiliyat tam aksi durumda seyrediyor. Örneğin Adıyaman gibi bazı cezaevlerinde YGS, LYS, KPSS vb. sınavlara yönelik hazırlık kurslarına katılmak istiyorlar, izin verilmiyor. Nedeni: "Adli mahkûmlarla bir arada olunamaz." Fakat siyasi mahkûmlara müstakil kurs yok. 2006 yılından 2010 yılına kadar adlilerle beraber kurslara katılmalarına rağmen, hiçbir sorun olmamıştır. Ayrıca başlarında duran personel de varmış. Daha sonra "siz siyasi mahkûmsunuz" diyerek bu hak ellerinden alınmıştır. Bu hakkın verilmesi ve kurslara katılmak hakkının tanınması talep edilmektedir.

“Bazı cezaevlerinde ayda bir kez dahi sportif faaliyetlere çıkarılmaktadırlar”

41-Bakanlık genelgesi ile sportif faaliyetlerin en az 15 günde bir yapılması gerekirken Elazığ gibi bazı cezaevlerinde bu hak uygulanmamaktadır. Bazı cezaevlerinde ayda bir kez dahi sportif faaliyetlere çıkarılmaktadırlar. Zaten kısıtlı olan cezaevi imkânları, idare eliyle doğal hukuki olan hakları da kısıtlanmaktadır.

42-Bazı cezaevlerinde müdürler mahkûmlar ile görüşmelerde keyfi uygulamalar yapabilmektedir. Örneğin, Bolu cezaevi gibi bazı cezaevlerinde müdürler mahkûmu kendinden uzak ve ayakta bekletmektedirler. Bu yetmezmiş gibi, bir personeli sağında, birini solunda ve birini de arkasında bekletip; böyle bir ortamda mahkûma sorununun ne olduğunu soruyor. Ve böylece mahkûmu psikolojik baskı altında tutuyor.

“Hobi odalarının şartlarının ve imkânlarının düzeltilmesi gerekir”

43-El işi yapması için hobi odasına isteyen herkesin çıkarılması gerekirken bizim cezaevimizde çok az kişi çıkarıyorlar. Ve açık görüş haftası 'güvenlik' bahane edilerek toplamda ayda 5-10 gün mahkûm hobi odasına çıkarılmaktadır. Dış kantin yasak olduğu için de hobi odasına çıkan mahkûm hiçbir el işi yapamamaktadır.

44-El işi yapması için hobi odasına isteyen herkesin çıkarılması gerekirken Bazı cezaevlerinde çok az kişi çıkarıyorlar. Ve açık görüş haftası 'güvenlik' bahane edilerek toplamda ayda 5-10 gün mahkûm hobi odasına çıkarılmaktadır. Dış kantin yasak olduğu için de hobi odasına çıkan mahkûm hiçbir el işi yapamamaktadır. Hobi odalarının şartlarının ve imkânlarının düzeltilmesi talep edilmektedir.

45-Cezaevimizde fotokopi çekmek bazen çileye dönüşmektedir. Dış kantin aracılığı ile bu işlemler yaptırılırken kısmen iyi olan bu durum, Dış kantin yasaklandığı için okul okuyan veya savunma hazırlayan mahkûm için mağduriyete sebep olmaktadır.

"Sen çok dilekçe yazıyorsun" denilerek dilekçeler cezaevi idareleri tarafından işleme konulmuyor”     

46-Cezaevlerinin genelinde Cezaevi savcıları mahkûmlarla görüşmüyor, farklı sebeplerle savcılığa yazılan dilekçelere genelde cevap verilmiyor. "Sen çok dilekçe yazıyorsun" denilerek dilekçeler cezaevi idareleri tarafından işleme bile konulmamaktadır.

İş kitabına uyduruluyor…

47-Bakanlık, cezaevlerinde ısrarla sportif ve kültürel faaliyetler yapılmasını, eğitim kursları açılmasını ve mahkûmların bu tür faaliyetlere katılımının sağlanmasını istemektedir. Ancak bir denetim mekanizması olmadığından 'UYAP' üzerinden cezaevlerinin gönderdiği raporlara göre değerlendirme yapılmaktadır. Cezaevlerinin bir kısmında ise bu tür faaliyetler göstermelik olarak yapılmaktadır. Bakanlık da yazıya baktığından bu faaliyetler cezaevlerinde yapılıyormuş gibi gözüküyor.

“Mahkûmlar hastane şartlarının iyileştirilmesini talep etmektedirler

48-Hasta mahkûmlar ameliyat veya başka bir sebeple hastaneye götürüldüğünde, hastanelerde hasta koğuşlarında sağlıksız bir ortamda tutulmaktadırlar. Hasta koğuşları ülke genelinde hastanelerin bodrum katında, penceresiz ve havasız bir ortandadır. Mahkûmlar hastane şartlarının iyileştirilmesini talep etmektedirler.

49-Hastaneye götürülüp hastanede yatırılan hastalar haftalık ve aylık görüşleri ile telefon haklarından mahrum edilmektedirler. Morale ihtiyacı olan hasta görüş ve telefon hakkını da kaybettiği için mağdur olmaktadır.

Sonuç olarak: Cezaevlerinde genel olarak insani ve hukuki olan bu hakların verilmesinde sıkıntılar oluşturulmakta ve idarenin keyfi tutum ve davranışları söz konusu olmaktadır. Keyfiliğin önüne geçmek için gerekli adımlar atılırsa ve mahkûmların eş, çocuk, anne ve babaları ile açık, kapalı ve telefonla görüştürülmelerinde kolaylıklar sağlanırsa daha da önemlisi ailelerinin ikametgâhlarına en yakın ceza evlerine gönderilirlerse sorunların önemli bir kısmı kendiliğinden çözülmüş olacaktır.