İslam adına çocuklarına bir şeyler vermek isteyen Müslümanların çabalarını görüyorum da elhamdülillah seviniyorum. Maddi durumu birazcık elverişli olan kimselere bakıyorum, bu konuda hiçbir şeyi esirgemiyorlar. Çeşit çeşit elifbalar, bunun yanında çok sayıda elektronik, görsel yayınlar evlere taşınıyor. Çocuklar ayrıca yaz döneminde, hatta kışın hafta sonlarında süper bir takım kurslara gönderiliyor.
Kısacası, çocukların İslami yönden bilgilendirilmeleri günümüzde bir sektör olmuş durumda.
“Ben bu işi nasıl yapmıştım, çocuklarıma Kur’an-ı Kerim’i nasıl öğretmiştim, ilk ezberlerini nasıl yaptırmıştım, namazın içindeki ve dışındaki duaları, tesbihatı nasıl öğretmiştim…” diye düşündüm…
Allah Allah, yaptığım hiçbir şeyi hatırlayamadım. Evet, çocuklarım için bu hususta özel bir çaba gösterdiğimi hiç hatırlayamadım. Peki, nasıl yapmışım bütün bunları?
Sonra birden hatırlayıverdim. Çocuklarım her şeyi evimin en yakınındaki camiye giderek elde etmişler, vakit namazlarını camide kılmak suretiyle halletmişler.
İlkokula başladıklarında, İslam adına sıradan bir Müslüman`a gereken ne varsa camiden almışlardı.
Ve maalesef bir gün geldi, özellikle Türkiye’nin orta ve batısındaki kardeşlerimiz Tevhidî duyarlılık adına camileri terk ettiler. “Düzenin camisi, düzenin imamı” diyerek çocuklarımızla birlikte çekiliverdik camilerden.
Tevhidî düşünceye mensup kardeşlerimiz tez zamanda camilerle ilgili siyasetlerini gözden geçirmelidirler.
Biliyorum, bizim bu teklifimiz İslamcıların geçmişte camilerden uzaklaşma sebeplerini getirip gözlerinin önüne dikiverecek, kendilerini haklı çıkarmaya çalışacaklar.
Tevhidî düşünceye mensup kardeşlerimizin camilerden, cemaatten ve imamlardan kopukluğu benim gündemimden hiçbir zaman düşmemiştir ve bunu hiçbir zaman içime sindirememişimdir. Özellikle son zamanlarda bu konunun bizim için bir hayat-memat meselesi olduğu su götürmeyecek derecede ortaya çıkmıştır.
Her ne zaman İslam’ı kendisine dert edinmiş bir dosta rastlasam ve dertleşecek kadar bir vaktimiz de olmuşsa, mutlaka şu soruları kendisine yöneltmişimdir.
"Siz şuna inanıyor musunuz; Allah`ın dini İslam bu topraklara bir gün mutlaka hâkim kılınacak, Müslümanların bu biricik arzuları gerçekleşecek... Fakat bütün bunlar olup biterken Türkiye`deki mevcut doksan bine yakın caminin bu işte hiç bir rolü olmayacak, hiç alâkası olmayacak, bu hâkimiyeti gerçekleştiren Müslümanlar camilere hiç uğramadan bunu yapabilecekler, camilerin bu işten hiç haberi olmayacak, yani camisiz olabilecek öyle mi?"
"Yine aynı şekilde, Türkiye`deki bu camilerin görevlileri olan doksan bin civarındaki imam ve müezzin bu işten hiç haberdar olmayacaklar, bu işi başaracak olanlar bu imamlara ve müezzinlere hiç ihtiyaç duymayacaklar ve bütün bu işler onlara rağmen gerçekleşecek öyle mi?"
"Hele şuna inanıyor musunuz? Bir gün Türkiye`de Allah`ın dini hâkim konuma gelecek, birileri tarafından bu iş başarılacak fakat Türkiye genelindeki bütün camileri dolduran cemaatin bu işle hiç bir alakası olmayacak, cami cemaatinin bu işte hiç bir fonksiyonu olmayacak öyle mi?"
"Peki, bu işin içerisinde cami olmayacak, imam olmayacak ve hele bu camilerin cemaatı olmayacak, bir başka deyişle halk olmayacak, fakat bütün bunlara rağmen bu iş başarılacak öyle mi?"
Peki, camiyle değil de ne ile olacak bu iş? Nedir caminin yerine alternatifiniz? Dernekler mi, vakıflar mı, parti binaları mı, pansiyonlar mı, öğrenci yurtları mı? Ebette İslam adına buralarda yapılan çalışmaları, buraların sınırlı da olsa icra ettikleri fonksiyonu hepten görmemezlikten gelmiyoruz, inkâr etmiyoruz. Fakat halkın bütününün katılımıyla gerçekleşecek köklü bir İslam inkılâbı söz konusu olduğunda caminin alternatifi neresidir?
Camilere, cemaate ve cami görevlilerine olan ihtiyaç hem sadece bir hareketi gerçekleştirmek için değil, İslami bir hayatın ikamesi ve idamesinde alternatifsiz tek seçenek değil de nedir? İmamların, müezzinlerin ve diğer din görevlilerinin yerine ikame edebileceğimiz, onların fonksiyonlarını icra edecek başka bir zümre var mıdır?
Bazı istisnaları olsa da, Doğu ve Güneydoğu’da Müslümanlar bu hataya düşmediler, tevhid adına camileri terk etmediler, tam aksine, çalışmalarını cami merkezli yürüttüler ve kazandılar. Hem kendileri kazandılar, hem çocukları.
Uzatmayalım, henüz vakit geçmeden Tevhidî düşünceye mensup diğer kardeşlerimiz de camilerle ilgili görüşlerini, siyasetlerini yeniden gözden geçirmelidirler. Terk ettikleri camilere yeniden dönmek zorundadırlar.
Şöyle bir hatırlayıverelim, Tevhid adına nereleri terketmişlerse hepsine teker teker geri döndükleri halde nedense camilere dönmediler. Hatırlayanlar bilirler, nice görevler, nice memuriyetler terk edilmişti Tevhid adına.
Allah için camilere dönmeliyiz, kendimiz için, İslami çalışmalarımız için camilere dönmeliyiz.
Ve çocuklarımız için camilere dönmeliyiz.
Mehmed Göktaş / İnzar Dergisi / Ekim 2011