Aynur Sülün / Nisanur Dergisi
 
Dili tutmak bazen ilaç olur sorunlara. Geliverir dertlerinden imdat eden insana. Bir sekine hali olup her ne kadar yutması zor olsa da kelimeleri, her ne kadar boğaza bir acı olup takılsa da sözler, her ne kadar acizlik gibi görünse de nefislere; susmak ya da cevabı ertelemek yani tam konuşmayı hedeflemişken sözü frenlemek bazen geleceğe en iyi yatırım oluverir. Üstelik ölünceye kadar bir kazanıma dönüşecek, ahirette karşılığı alınacak, Hakkı razı edecek bir yöntem... Etkisini belki birkaç dakika sonra dahi gösterecek olan bir kazanım…

Nefse çok ağır gelen tasvirlerin yapıldığı, sözlerin söylendiği bir zamanda dili tutmak; gönüllere girebilmeye, sözün kıymetini arttırmaya, şahsiyeti korumaya, afiyete ermeye bir vesiledir. Üstelik yaralanmamak adına yaralamamaktır. Yıpranmamak adına yıpratmamaktır. Böyle zamanlarda dili tutmamak iki uçlu bir bıçak görevi görüp hem karşı tarafı yaralar, hem de yaralanan karşı tarafın kişiyi daha fazla yaralamasına neden olur.

Çok kritik zamanlarda dili tutmak sabırla eşdeğer olduğu için imani bir durumdur. Peygamber Efendimiz (SAV) o yüzden “Sabır imanın yarısıdır” buyurmuştur. O halde dili gereken yerde tutmak, edepli bir konuşma diline sahip olmak imanının kuvvetine işaret ederken, tutmamak ise imanın zayıflığına işarettir. Çünkü dil, kalbin durumunu gösteren bir aynadır ve kalbin içinde bulunan iman da bir ölçeği mesabesindedir. İnsan için frenleyici bir özelliği olan ve otokontrol mekanizması görevi gören iman zayıflayınca; dil de arıza çıkartmaya başlar. İmanla bağı olan dil, frenlenmeye çalışıldığında ise kalpteki iman kuvvet bulur ve orası bir selamet yurduna dönüşür.

Aile içinde dili tutmak konusunda eşler kendilerini frenlemeli, dilleri üzerinden nefislerini yarıştırmamalıdırlar. Bu konuda en fazla sorumluluk, bir eğitmen olduğu ve evin merkezi odak noktası olduğu için kadınındır. Çünkü kadının kendisini frenlemesi hem kocasını terbiye eder, hem de çocuklarını eğitir. Bayan kardeşlerimiz yine bana kızacaklar belki, ama yazarken taraf tutma gibi bir gayem yoktur. Kadının hakkına girmekten, onun değerini düşürmekten Allah`a sığınırım. Amacım kadının makamını, şahsiyetini, değerini korumasına yardımcı olmaktır…

Kadın, elmas hükmünde olan yumuşaklığını, şefkatini, nezaketini; yani kendisini bir erkekten ayıran en belirleyici vasıflarını her zaman muhafaza etmeye çalışmalıdır. Çünkü kadının bu hasletleri onun en kıymetli hazineleridir.

Kocasından yana haksızlığa uğrayan, ağır sözler işiten kadın, ona benzeriyle mukabele etmenin sonuçlarını hesaba katmalı, aklını kullanmalı ve sabırlı olmalıdır. Yeryüzünde kendisine sabrı işaret eden delillere bir bakmalıdır. Yüce Rabbimizin istese hemen var edeceği bir canlıyı anne karnında aylarca bekletmesinin, bir çiçeğin aylarca süren serüveninin, bir toplumun sümbüllenip yıllar sonra meyveli bir ağaca dönüşmesinin işaretleri olan sabrı güzel neticeler almak için kullanmalıdır. Sorunların etkisinden sıyrılıp; bağrında nice canlılara rızık barındıran dağlar gibi evlatlarını bağrında güzel ahlakla doyurmalı, onları ova ve bayırlar misali engin bir yürekle sabır kokan kollarında büyütmelidir. Her davranışını kopyalayacak olan çocuklarına “kendini frenleyebilmek, insanlardan gelebilecek eza ve cefaya tahammül edebilmek” gibi bir serveti miras bırakmalıdır.

Birçok kadın, kocasından yana haksızlığa veya hakarete uğradığı zaman dilini tutmayı bir esaret olarak görüyor. Hâlbuki kadın, asıl dilini tutmadığı zaman fazla haksızlığa uğrar ve yalnızlığa itilir. Kocasını kendisine karşı daha merhametsiz bulur. Kaybeden, ağlayan, yıpranan kendisi olur. Hatta aile içi şiddetin en önemli nedenlerinin başında kocasıyla laf yarıştırması gelir. Yaptığı haksızlık karşısında hanımının kendisini frenlediğini gören erkek ise...
 
MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!