Belki infak eden de bazen vermesine karşılık maddi olarak bir şeyler çoğalmayabilir. Ancak insan ruh ve bedenden oluştuğu için görünümünde bir şeyler çoğalmasa bile maneviyatının güçlenmesi adına katkı kazanır. Örneğin infak eden o kadar manen güçlenir ki bir şahıs yerine yedi yüz şahıs görevini görür. Böylece Allah’ın izniyle halka katkısı hem maddi hem de manevi faydası çok olur, kendisine faydası ise sayılmaz kadar çok olur. Bunun sonucunda hem dünyası hem ahreti nurlanır. Ruhunda tattığı manevi lezzet, haz onu maneviyatına yönelmesine sebep olarak resmen coşar. Bu “veren el alan elden üstündür” sözünün güzelliğinden gelmektedir. Bir insan kendine yedi yüz insana verilen maneviyatın, tümünü istiyorsa buyursun infakta bulunsun, alan el değil veren elden olmaya çalışmalıdır. Dolayısıyla bir insan hâşâ sanki Allah (cc) ‘u ile pazarlık yapıp “Allah’ım senin için bu kadar infakta bulunuyorum sen bana karşılık, yedi yüz ver” diyemeyiz. Böyle bir infak şekli olamaz kabul de edilemez, zaten anlattığımız gibi görünümde bir şeyler verilmeyebilir.
Kimileri şunu diyebilir. Allah (cc)’u sonsuz zengin, zenginliğinden fakirleri de zengin edemez mi böylece insanları birbirinden muhtaç olmaktan kurtarmış olur. Elbette Allah’u Teâlâ bunu yapabilir. Ama bunu böyle yapmış olsaydı, insanlar arasındaki yardımlaşma, paylaşma olmaz idi. Temiz, kirden ayrılamayıp herkes kendini düşünerek bencil bir toplum olur, insanların birbiriyle olan diyalogu belki imtihanı olmazdı. Hâlbuki yardımlaşarak insanlar arasındaki diyalog, İslam kardeşliği çoğalır, bencil olmaktan kurtulmuş olunur. Dolayısıyla fakire yardım etmeye biz müminlerin ihtiyacı vardır. Böylece müminlerin bencillik illetinden kurtulmak tedavi anlamında infak ilacına ihtiyacımız vardı. Bu nedenle Allah (cc)’u müminleri bu kirden temizleyip, adam etmek istiyor. Veren el olan insanlarda böylece islama olan muhabbeti fazladır. O halde kanaat sahibi olup, kendimizden kısıtlamalıyız ki veren el olabilelim. Aksi halde mal toplama derdinde olup, hiç veremeyiz. Şunu unutmayalım ki Allah’u Teâlâ rızkı, nimeti bazen insanın aracılığıyla verir. Eğer bir insan para biriktirip, vermekten sakınıyor ise Allah’ın rızkını vereceğine güvenmiyor. Hâşâ kişinin şunu demesine benzer “Allah’ım senin işin belli olmaz, beni aç bırakabilirsin, bu nedenle ben hazırlığımı yapmalıyım” demek ister. Bu düşünce kaybetmesine yol açar, ziyanda olur. Hâlbuki kardeşlerimizin zor durumda olup da para biriktirmemiz bencilliğin tam kendisidir. Hani “komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” sözüne uyacaktır. Bugün dünyada Müslüman kardeşlerimiz Afrika’ da aç değil midir? Onlar aç, bizler tok yatmıyor muyuz? O halde malı toplama derdinde olup, tatminsizlik oluyor mu olmuyor mu? Elbette insanlığın bu derce mal toplaması kanaatsizlik ki buda verilen tatmin olmamaktadır. Bu özellikte olan insana ne kadar mal verilirse verilsin, kanaatsizlik hastalığı kendisinde bulunduğundan doymaz, tatmin de olmaz. Hep malı toplama derdiyle çok huzursuz olur, ahretini de yakar. Bu karakterde olan insanlar dünyada edebiyet yurdu gibi bakmış olur. İnsanın veren ellerden olabilmesi kendine ihtiyacını vermiş olur. Çünkü insanoğlu verince, ruhu gıdalanır, bayram eder. Çünkü ruhun buna çok ihtiyacı var, açı doyurmak hangi ruhu sevindirmez ki? Belki vicdanı ölmüş, nefsi ruhuna galebe çalmış biri açı doyurmaktan sevinmez. İnsanlığa ne oluyor da fani bir gelecek için kendilerini ve çocuklarını zorlarken, edebiyet yurdu olan ahirete hazırlık yapmazlar?
Hâlbuki maneviyatına yatırım yapan da dünya kaygısı da kalmaz.
Hani ayeti kelimede “kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” der. Birileri şu ayeti şöyle anlamasın “aman ha elinizde bir şey kalmayana kadar vermeyin, yoksa aç kalırsınız, kendinizi tehlikeye atmış olursunuz” diye yorumlanmasın, çünkü kimse böyle yapmaz. Asıl kastedilen şudur. İnfakta bulunmayıp, veren el olmayınca ahretimizi tehlikeye atmamız nedeniyle kendimizi tehlikeye atmış oluruz.
Vermek için nimeti fark etmek gerekiyor. Nimeti fark etmek infakı kolaylaştırır. Dolayısıyla nimeti görmemiz unuttuğumuz kavram olmaktadır. Gerçek yokluk nimeti görmemektedir. Allah’u Teâlâ bizlere özel bir şey yaratmış. Bazen insanın canı bir şeyler istemez, farklı farklı şeyler ister ki bu nimetlerde insanlar için yaratılmıştır. Her bölge ve ülkede zaman zaman farklı nimetler yaratmış ki insanlar birbiriyle kaynaşıp, tanışıp, ayrıca alış verişte yapmış olsunlar. Eğer her bölgede aynı ihtiyaçların tümü olsaydı insanlar arasında alış veriş güzelliği olmazdı dolayısıyla bu güzel nimetlerin yanı sıra asıl bu nimetleri vereni görmeli ve şükrün edası olarak verenlerden olmalıyız. Aslında kendine değerinizi farkında olmalıyız, kendi değerinin farkında olmayan neyin değerini anlar ki, hatta bunu bazen nimetlerin tümünü görmezden gelir. Allah’u Teâlâ bizleri ne kadar daha iyi bilir. O’nun bizlerin bütün ihtiyaçlarımızı vermemizden biliriz.
O halde içgüdümüzün bizleri ayartmasına izin vermemeliyiz. İçgüdümüz hazcılığı emreden her şeyi Hazcılıkta ara, paylaşma ve verme hazcılığından uzaklaşır. Hâlbuki hayra verdiği halde haz alınır.
Mümin vermeyi sadece mal vermek olarak algılamamalıdır. Allah’ın her insana verdiği yeteneği de Allah adına kullanmalıdır. Buna infak denir. Örneğin; âlim ise ilimini paylaşmalıdır. Unutmayalım bilginin de zekâtı vardır. Yâda sesi güzelse insanı Allah’a götürecek güzellikte kullanmalı, şarkılarda müstehcen şeylerde kullanmamalıdır. Ya da gücünü, güzelliğini, kendisinde olan hırs ne ise Allah namına kullanmalıdır. Misalen gücünü müminlere yardım da kullanmalı, güzelliği ile kibirlenmeyerek müminlere tebessüm edecek güzel yüzle karşılamalı değer vermeli, gülen yüzünü ayrıca tebliğ de kullanmalıdır. İşte bu ve bunlara benzer infak misallerini görebiliriz
Rızkı sadece yiyene, içme olarak algılamalıyız. Nefes alıp vermek, açlığı hissetmeden midemizin olması, yorgunluğunu hissettiğimiz ayaklarımızın olması gibi nimetler de rızıktır. Ya açlığı hissetmeye bir midemiz olsaydı ne yapacaktık?
O halde Allah’ın verdiği mal, mülk, bilgi ve yetenek gibi nimetlerden vermeliyiz. Bunları Allah namına kullanarak böylece örnek insan misalini göstererekten infak etmiş oluruz. Bu halimizle insanlığa ders vermiş oluruz inşallah.
Akla şöyle bir soru takılabilir. Madem rızkı veren Allah’tır Afrika’da neden insanlar açlıktan ölüyor?
Dediğimiz gibi öncelikle rızık kavramını iyi anlamalıyız. Nefes alıp vermemiz, görmemiz, açlığı hissettiğimiz midemizin olması, güneşin bizlere teması, havanın bizlere teması ve sayamayacağımız daha nice rızıklar vardır. O halde rızkı sadece yeme değil, geniş düşünmeliyiz.
Ayrıca Allah’u Teâlâ yeme, içme gibi olan rızıkları bazen insanın birbirleriyle olan yardımlaşması aracılığıyla gönderir. Bugün insanlık bu yardımlaşmayı kestiği için insanın aç kalmasına sebep olurlar. Bunun en canlı örneği Afrika’dır. Ayriyeten bu açlığın olması bazen insanın birbirinden çalıp çırpmasıdır da, yine bunun en canlı örneği Afrika’dır. Batının kaynaklarını kurutup, onları sömürerek, sırtlarından beslenip maddi olarak güçlenmektedirler. Kıtlığın büyük sebebi bundandır. Dolayısıyla mümin dost ve düşmanını ayırt etmek adına insanın bilinçlenmesi ile bilinçlendirilmelidir. Onların oyunlarına kanmamalıdır.
Rızkın kavramını sadece madden değil menende değerlendirebiliriz. Örneğin; kimi müminlerin Afrika’daki çocukları maneviyat, İslami öğretmesi rızkından en güzeli olan manevi rızıktır. Allah(c.c)’u bizlere verilen rızkından vermeyi nasip etsin. Âmin.
Nadire Batu / Batman - Yaş: 17
Sevgili Genç Kardeşlerimiz!
Bir ay boyunca gelen tüm yazılar içerisinde en güzel yazıyı gönderen kardeşimize bir kitap seti veya kaset vb. bir set hediye edeceğiz. Posta ile yazı gönderecek kardeşlerimiz yazılarının “Ayın Yazısı” seçilmesi durumunda, bizimle iletişime geçebilirler. Fakat özellikle dikkat etmenizi istediğimiz iki nokta var. Birincisi; gönderdiğiniz yazıların tamamen size ait olması gerektiği, yazınızda alıntı cümleler varsa bunları belirterek göndermeniz. İkincisi ise adınızı, soyadınızı, yazıyı gönderdiğiniz memleketi ve yaşınızı mutlaka belirtmeniz gerekmektedir. Bu hayırlı çalışmaya (yarışmaya) tüm genç kardeşlerimizin katkıda bulunmasını bekliyoruz.
Doğrugenç sayfasında sizden gelecek karikatür ve mini bulmacalara da yer veriyoruz. İlginizi bekliyoruz.
Yayınlanmasını istediğiniz yazılarınızı dogrugenc@dogruhaber.com.tr e-posta adresine mail olarak veya posta yolu ile gönderebilirsiniz.
Yazılarınızı eğer bilgisayarda yazıyorsanız bir sayfayı geçmesin. El yazınızla gönderecekseniz bir beyaz kâğıdı aşmasın. Gönderdiğiniz mektuplara “Doğru Genç” için diye not düşürmeyi unutmayın.