Kadim Akademi ile Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Mardin Şubesi,  “Barış konuşmaları, çözüm önerileri” konulu panel düzenledi. Çözüm Süreci`ne yönelik görüş ve önerilerin masaya yatırıldığı panele, HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Mehmet Yavuz, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, AK Parti eski milletvekili Abdurrahman Kurt, yazar Orhan Miroğlu, akademisyenler, STK temsilcileri ve bazı davetliler katıldı.

Panelin ikinci oturumunda konuşan Yazar Orhan Miroğlu, Kürt meselesi ve Çözüm Süreci`ne değindi. Bölgede acıların hafızalarda çok taze olduğunu belirten Miroğlu, “Devletin 90`lı yıllardaki şiddeti, Kürt meselesinde uyguladığı şiddet konsepti, ben buna hukuk diliyle taammüt diyorum. Yani Kürt siyasetinin radikal bir temelde gelişmesi için devlet üstüne düşeni fazlasıyla yapmıştır. Aklımıza hep Diyarbakır Cezaevi geliyor, onun da ötesinde çok vahim şeyler var.”dedi.

“PKK silah bırakmazsa, 15-20 milyon Kürdün hukuku ne olacak?”

Kürtlerin hukukunun PKK`nin silah bırakmasına endekslenmemesi gerektiğine dikkat çeken Miroğlu, “Tabi bazı aksaklıklar da oldu ama şimdi bu hükümet, PKK silah bırakmazsa 15- 20 milyon Kürt yurttaşının hukukunu karşılamayacak mı? Zaten bu süreçte özellikle 6-8 Ekim olaylarından sonra neyi konuşmaya başladı Türkiye? Bu işin çerçevesini bu şekilde tutmamalıydınızı konuşmaya başladı. Bu ne demektir? Kürt siyasetini tanımayın, PKK`siz de bu iş çözülür, demek değildir. Bu meseleye vicdanlı yaklaşan hiç kimsenin Kürt meselesinin HDP/PKK olmadan çözülebileceğini düşündüğünü sanmıyorum. PKK de şöyle düşünüyor, Kürtler eğer hak kullanacaklarsa bu hakkı kullanmanın yolu benimle müzakereden geçer. Asıl problem de buradan çıkıyor. Bu tabii Kürtlerin karar verebileceği bir şey.” ifadelerini kullandı.

“Kürtlerin farklı siyasi partilere desteği var”

Miroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt siyasetinin anlaması gereken şey şu; hiçbir hükümet özel bir statüyü Kürt siyasetiyle oturup karara bağlayamaz. Bu artık Kürtler arasında da yüksek sesle konuşulmaya başlanan bir şey. Bu PKK veya HDP` ye bir reddiye falan değil. Kürt toplumu kabul edelim ki sosyolojik açıdan çeşitli bir toplum, eğilimleri var, inançları var.  Farklı siyasi partilere desteği var. Sadece bir partinin yönetebileceği bir toplum olmaktan çıktı Kürtler. Türkiye`de Kürt toplumunu tekçi bir anlayışla yönetme gayreti sizi şu noktaya götürür, dersiniz ki bu iş özel bir statü olursa çözülür. Bu statüyü Türkiye`nin şu siyasi ortamında hiç kimse size bahşedemez. Statünün gerekliliği varsa bunun müzakere edileceği tek alan sivil alandır ve sivil alanı belirleyen halkın gücüdür. Burada bir anlaşmazlık var. Bu anlaşmazlığa ek olarak geçen yüzyılı mağduriyetle bitirmiş bir halktan bahsediyoruz. 35- 40 milyon nüfusu var ama geçen yüzyılı yenilgi psikolojisi ile yaşadı. Şimdi güney Kürdistan`da bir statüsü var, İran`da ne olacağı belli değil, Türkiye` de Kemalist tahribat aşıldı, muhafazakar bir iktidar var. Muhafazakarlık ölçüsü içerisinde Kürt meselesine yaklaşıyor. Bu bazı Kürt gruplarını, özellikle PKK cenahını, çok fazla memnun edemiyor ve burada işte bu şekilde çözülebilecek bir mesele olsa bile bu statüyü birilerinin diğerine bahşetmesi diye bir şey söz konusu olmayacak.”

“Geçmişte çok kötü şeyler yapıldı, güvence arıyoruz”

Miroğlu, “Kürtler, Türkler, Araplar, Süryaniler ve başkaları bir araya gelebilirler, ortak bir kimlik, bir Türkiyelilik kimliği burada inşa edilebilir ama korkuyoruz. Niye korkuyoruz? Çünkü geçmişte çok kötü şeyler yapıldı ve güvence arıyoruz. Bu güvenceyi anayasada yazılacak iki satırda bulabileceğimizi zannediyoruz. Hayır, böyle olmayacak. Yani Türkler ve Kürtler birbirini anlamadıkları sürece, Mardin`de Araplar ve Kürtler birbirini anlamadıkları sürece bu iş halledilmiş olmayacak.”dedi.

Konuşmasının ardından bir soru üzerine 6- 8 Ekim olaylarına değinen Miroğlu,”İnsanların linç edildiği bir anda Diyarbakırlı bazı kadınların balkona çıkıp zılgıt çekmesini anlayamam. Bunu hiç kimse bana anlatamaz. Bir halk kendisine zulmedene benzememelidir asla. Nasıl olabilir? Diyarbakır`da insanlar linç edilecek, sığındıkları evlerde linç edilecek ve burada kadınlarımız bunu bir zafer gibi kodlayacaklar. Bu tehlikeli bir zehirdir. Bunu reddediyorum, bunu asla kabul edemem.” şeklinde cevap veridi. (Adnan Oğuz İLKHA)