Gazetemiz yazarları okuyucularıyla buluşmaya devam ediyor. Doğruhaber yazarlarından Abdulkadir Turan ve Abdullah Aslan, İzmir’de düzenlenen programla okuyucu ve takipçileriyle bir araya geldiler. Programda konuşan yazarlar basının önemi üzerinde durdular.
Programda ilk sözü araştırmacı yazar Abdulkadir Turan aldı.
"Müslümanlar fikir üretmelidirler"
Batı’nın düşmanlığı karşısında, Müslümanların fikirleri ile mücadele etmelerinin önemine değinen Turan; “Batı’nın tankı, topu karşısında bizim Doğruhaber’imiz, İnzar’ımız, Söz ve Kalem’imiz, Ömer Muhtar’ın mavzeri konumundadır. İtalyan topları karşısında Ömer Muhtar’ın mavzeri ne kadar küçük görünüyorsa, bizim gazete ve dergilerimiz de, o kadar küçük görünebilir. Ama unutmayın ki, Ömer Muhtar ‘Hasbunallah ve ni’mel vekil’ deyip onların karşısına çıktığı için, onları dize getirmeyi başarmıştır. Ama biz burada, onların karşısına küçük bir ceride ile olsun, karşılarına çıkmamışız.
Oysa fikrin manevi bir yönü vardır. Onu kovamazsınız. O halde bu kalbe, bu zihne, ya iman oturacak, ya da şeytani fikirler oturacak. Bizim o şeytana karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Bu fikri bir mücadeledir, mücahededir, cihaddır. Bu, Hz. Resulullah`ın (sav) Mekke’deki çadırları dolaşırken ki mukaddes davası kadar, mukaddes bir davadır. O sahabeleri Resulullah’tan bir mektup alırlar ve ta İran’a gider, Sasani İmparatorluğu’nun başkentine, şahların karşısına dikilir ve onları imana davet ederlerdi.
Bugün her birimizin elindeki bir kitabın, bir derginin, bir gazetenin o mektup niteliğinde olması lazım.Biz niye kendi mektubumuzu insanın başkenti olan kalbe ulaştırmıyoruz? Neden insanların karşısına çıkıp,’İslam hak ve biz Müslümanız. biz İslamı anlatıyoruz. Anlatışımız karşısında sizden bir ücret istemiyoruz’ diyemiyoruz. Ancak umutsuzluğa kapılmamak lazım” şeklinde konuştu.
“Basın en büyük güçtür"
Günümüzde basının gücü ve bulunduğu konumu hakkında konuşan yazar Abdullah Aslan ise; “Bir yere kadar belki her şeyi okumak doğrudur diyebiliriz. Ancak bir noktadan sonra eğer o bizi değiştirecekse, çoluk çocuğumuzu, ailemizi, bizim sokağımızı çok farklı bir renge boyayacaksa, artık ona dikkat etmek gerekir. Bu konuda hem okuyacağız, hem de neyi okuduğumuza dikkat edeceğiz.
Dikkat etmediğimiz takdirde, kendi neslimizi koruyamayacağız. Bu okuma işlemi içerisinde basını baş köşeye oturtmamız gerekmektedir. Fikir birlikteliği oluşturan şey, basındır. Eğlendiren de, bilgilendiren de, sürükleyen de basındır. Basından hep dördüncü kuvvet diye söz edilir.
Aslında kesinlikle dördüncü kuvvet değildir. Günümüzde de bakıyoruz ki, cezaevine koyan da basın, çıkaran da basındır.
İktidara götüren de basındır, indiren de basındır.
Bizim bir zamanlar basın üzerinden edindiğimiz bilgiyle, mahkum ettiğimiz kişiler, çok kısa bir süre sonra yine basın üzerinden yapılan yayınlarla, o kişiler hemen masum oluveriyor. Ve bu sefer geçmişte gadre uğrattıkları, baskı uyguladıkları insanlar da, hemen idam sehpasına oturtulabiliyor. Bütün bunlar basınla oluyor. Basın sokağımızı, caddemizi, evimizi değiştiren bir unsurdur. Basının değerini belki bir zamana kadar fark edemedik. Ama Allahu Teala’ya şükürler olsun, artık basınla ilgili bir gayret vardır, bir silkiniş vardır” dedi.
"İslami Camialara atılan iftiralar basınla etkisini sürdürdü"
Müslümanlara ve İslami Camialara yönelik atılan iftiraların ve yapılan karalamaların basın desteğiyle etkisini halen sürdürdüğüne vurgu yapan Aslan; “Bir tebliğ aracı olan bu basını, nasıl daha yaygınlaştırabiliriz? Hep beraber böyle bir düşüncenin içine girmeliyiz. Eskiden tebliğ araçları çok kıttı. Bireysel olarak bir yere gideceksin, o köyde, o şehirde vaaz vereceksin, o şekilde Allah-u Teala’nın gerçek manadaki o dinini anlatabileceksin.
Ama bugün Allah’a hamd olsun ki, bu alanla ilgili epey araçlar ve istifade edebileceğimiz çok daha iyi kanallar vardır. Peki biz bunları nasıl daha yaygınlaştırabiliriz, bunlar üzerinde nasıl daha fazla durabiliriz ki, bizim dışımızdaki insanlar da bizim gibi düşünebilsin, Rablerini tanısın ve O’na kulluk edebilsin. Bugün basın ve yayının önemini aslında geçmişte bölgede yaşamış kardeşlerimiz daha iyi bilirler.
1990’lı ve 2000’li yıllarda Müslümanlara ve İslami camialara yapılan iftiralar, karalamalar ve yalan yanlış bilgiler, basın olmadığı için hep böyle kaldı ve bugüne kadar da etkisi devam etmektedir.
Kısa bir süre önce yine, Müslümanlara dönük yapılan saldırıların nasıl yanlış aktarıldığına ve İslami basının nasıl bunun önünde durabildiğine, hepimiz şahidi olduk. Dolayısıyla tekrardan biz, basının önemini ve basının durduğu yeri böylece algılamış olduk. Onun için her birimizin basınla ilgili üzerine düşen görevi yapması gerekir” şeklinde konuştu.