Şükrü Gündüz / Doğruhaber

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği tartışmalı kararlara bir yenisi daha eklendi. Yerel mahkeme, Hizbullah davası sanıklarından Abdulaziz Önen, Şeyhmus Coşkun ve Fettah Alay’a dijital verilere dayanılarak “örgüt üyeliği” cezası verdi. Sanıkların Avukatı Murat Sadak, bu işleme karşı 27 Mart 2013 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi üzerinden Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Murat Sadak, müvekkilleri hakkında Anayasa’nın 19, 36 ve 38 maddelerini ihlal edildiği tespitinde bulundu. Ama daha önce, darbeyle suçlanan general ve subaylardan oluşan Balyoz Davası sanıkları hakkında benzer gerekçeyle lehte karar veren Anayasa Mahkemesi, söz konusu halktan kişiler olunca başvuruyu “haksızlık yok” deyip reddetti.

BU BİR ÇİFTE STANDARTTIR
Yapılan başvurunun Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmesini çifte standart olarak yorumlayan Av. Dr. Murat Sadak, “Söz konusu dosya kapsamında örgüt üyeliğine götüren bir delil yoktur. Anayasa Mahkemesi Balyoz davasında dijital verilerin delil olarak kabul edilemeyeceğine hükmederek dijital veriler ile ilgili itirazların değerlendirilmemesinden dolayı hak ihlali verdi. Bu karardan sonra bu davalardan yargılananların hepsi tahliye edildi ve yeniden yargılama yolu açıldı. Biz, bu başvuruyu Balyoz davasından yargılananlardan önce yaptık. Onlar bizden sonra başvuru yapıp karar aldılar. Bizim dosya ile ilgili karar şimdi çıktı. Anayasa Mahkemesi, Balyoz ile ilgili verdiği kararın tam tersini burada verdi. Bu açıkça bir çifte standarttır.” diye konuştu.

AYM, İKTİDAR VE POLİTİK İKLİME GÖRE KARARLAR ALIYOR
Anayasa Mahkemesi’nin hukuka uygun kararlar almadığını söyleyen “Türkiye’de Yargı Yoktur” kitabının yazarlarından Yargıç Kemal Şahin, “Özel Yargı”nın oluşturduğu mağduriyetler sadece Balyoz, Ergenekon davalarından ibaret değildir. İsmi -şanı duyulmayan sayısız davada binlerce mağdur mahpuslarda çürümeye terkedilmiş vaziyettedir. Bunu en iyi bilenlerden birisi de Anayasa Mahkemesi’dir. Peki, nasıl olurda böyle bir karar verebiliyor derseniz? Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başta olmak üzere bir bütün olarak Türkiye adliye teşkilatı her daim güç ve iktidar ilişkilerini ve politik iklimi gözeterek kararlar veregelmiştir. Yargı içi iktidara sahip olanlar hangi siyasal gruba ihtiyaç duyarsa onun lehine karar verilir ya da kimi siyasal merkezin dışında tutmak isterse onun aleyhine hatta imha edilmesine karar verilir. Bu karar da bu kadim geleneğin bir kez daha tecrübe ettirilmesinden başka bir şey değildir. Tam da bu nedenle de Türkiye adliyesi hiçbir zaman bir yargı olamamıştır.” diye konuştu.

AYM ADALETTEN UZAKLAŞMIŞTIR
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlarda adaleti gözetmeyip böyle bir amacının olmadığını vurgulayan Şahin, “Ayrıca Anayasa Mahkemesi bugüne kadar hak eşitliğini sağlayamamış, hatta verdiği kararlarla kimi yurttaşlar için hak eşitliğini imha edegelmiştir. Başka bir deyişle, Anayasa Mahkemesi, eşitlik ve hakkaniyet bakımından bir değer olarak ‘adalet’ isimli erdem ile hiçbir zaman bir bağ kuramamıştır, daha doğrusu böyle bir amacı da olmamıştır.” şeklinde konuştu.

HUKUKSUZLUĞA KARŞI MÜCADELE EDİLMELİ
Adaletsiz kararlar üreten bu kurumlara karşı mücadele edilmesi gerektiğini belirten Şahin, “Böyle bir kurumdan adalet beklemek büyük bir yanılsamadır, artık tüm yurttaşların uyanması gerek. Bu tür kurumlardan adalet beklemek yerine, bunlara karşı demokratik yollarla mücadeleyi yükseltmek adaletin ta kendisidir. Adaletsizlik üreten bu kurumların asıl sorumlusu da başta Siyasal İktidar olmak üzere tüm siyasal aktörlerdir. Siyasal partiler ve siyaset kurumları acilen bir araya gelerek hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm yargısal mağduriyetlere son vermelidir.” dedi.

KİŞİYE ÖZEL HUKUK ANAYASAYA AYKIRIDIR
Türkiye’deki yargı sisteminde kişilere ve olaylara göre karar vermenin rutin bir hale geldiğine dikkat çeken Avukat Okan Kadir Bektaşoğlu, “Bazı olaylar olduktan sonra torba yasa olarak tabir edilen yasa maddelerine eklemeler ve çıkarmalar yapılıyor. Bu yasalar toplumun gösterdiği tepkiye göre şekillenebiliyor. Bir dönem en ağır şekilde itham edilen kişiler bir bakıyorsunuz ki, sanki o olayın mağduruymuş gibi bir hale geliyor. Yargı sisteminde kişilere, olaylara göre verilen anlık kararların başka kişi ve fraksiyonlara uygulanmaması toplumda ve kişiler arasında ayrılığa sebep oluyor. Bu, hukukla bağdaşmıyor. Bu durum anayasayla bağdaşmadığı gibi özellikle hukuktaki eşitlik ilkesi ile de bağdaşmıyor.” diye konuştu.

SOMUT DELİLLERLE YARGILAMALAR YAPILMALIDIR
Mağduriyetlerin son bulması için somut ve teknik delillerle yargılanmaların yapılması gerektiğini belirten Bektaşoğlu, “Türkiye’de hala cezaevlerinde olan 28 Şubat’ın mağdurları var. Bir kısmının durumları ortaya çıkıp mağduriyetlerinin giderilmesi için çalışılıyor. Bir kısmının ise ismi gündeme gelmiyor, esameleri bile okunmuyor. Cezaevlerinde hiçbir suçu olmamasına rağmen o dönemin fraksiyonunun ortaya koyduğu konjonktürden dolayı müebbet hapis cezası alanlar olduğu gibi aynı konumda olan başkaları ise mağdur oldu denilerek cezaevlerinden tahliye edildi. Buna benzer mağduriyetlerin son bulması için somut ve teknik delillerle yargılamaların yapılacağı bir hukuk sisteminin oluşturulması gerekiyor” dedi.

AYM KONJOKTÜREL KARARLAR VERİYOR
Anayasa Mahkemesi’nin hukuk dışına çıkarak konjönktürel siyasete göre kararlar verdiğini belirten Hür Der Genel Başkanı Avukat Şaban Dalgın, “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği çelişkili kararlara baktığımızda verilen bu kararın hukuki değil siyasi bir karar olduğu anlaşılıyor. Dijital verilerin bir yerde iyice incelenmemesi için bilirkişiye gönderilmesi ile ilgili verilmiş mahkeme kararını bozuyorsa, yeniden yargılanmasına karar veriyorsa bu da fikir açısından beğenmedikleri grup, cemaat ve örgüte karşı takındıkları bir tavırdır diyebiliriz. Dijital verinin mahkemeye gönderilmesi ve bütün savunmaların elinin tersiyle itmesi ve ‘mahkemenin verdiği karar doğrudur, yeniden yargılamaya gerek yoktur’ diyorsa burada konjektürel ve ideolojik bir karar takındığını söyleyebiliriz” diye konuştu.

HUKUKSUZ KARARLAR İNSANLARI KORKU VE ENDİŞEYE SEVK EDİYOR
Yargı tarafından verilen hukuksuz kararları insanlara anlatmakta zorlandıklarını belirten Dalgın, “Mahkemeler hem tarafsız hem de adil olmalıdır. Tarafsızlık ve eşitliği göz önüne alması gereken Anayasa Mahkemesi bunu yapmıyorsa hukukun en üst merciden darbe aldığını söyleyebiliriz. Yerel mahkemeler yanlış yaparsa insan temyize götürür ve yanlışı düzeltebilir. Bu dava Yargıtay’a kadar gidebilir. Olmadı Anayasa Mahkemesi’ne gidilebilir. Ama Anayasa Mahkemesi’nde böyle hukuksuz bir karar alınması insanı çaresiz bırakıyor. İnsanlara hukuku nasıl anlatacağımızı nasıl inandıracağımızı şaşırdık. Bu kararlardan sonra halka hukuka dair söylediğimiz şeylerin de bir inandırıcılığı da kalmıyor. Hukukun kurumsal olarak en tepesindeki kurumun hukuka vurduğu bu darbe insanları korkuya ve endişeye sevk etmiştir. Halkın hak ve hukukunu arama yönündeki düşünceleri de büyük ölçüde darbe yemiştir.” şeklinde konuştu.

HUKUKÎ DEĞİL SİYASİ KARARLAR VERİLİYOR
Mahkemelerin vermiş olduğu hukuksuz kararlardan hiçbir şey anlaşılmadığını söyleyen Dalgın, “Mahkemenin verdiği karar metnine baktığınızda hukuktan, hukuk üstünlüğünden bahsederler ama en alta geldiğinizde talebiniz reddedilir veya aleyhinizde karar verilir. Bu da hak ve adaleti gözetmesi gereken kurumların hukuki değil siyasi karar verdiğini gösteriyor. Rejim veya adalet mekanizması hangi güçte ise onların tavrı neye göre ise hukuki kararlar da buna göre şekilleniyor. Anayasa Mahkemesi belki de hiç sırası gelmeyen dosyaları öne alıp karar verebiliyor. Bu tür davranışlar da hukuka uygun değildir” dedi.

ADALET MEKANİZMALARI HALKA GÜVEN VERMİYOR
“Adalet mekanizmaları hukuka, halka güven vermiyorsa orada adalet bitmiştir” diyen Dalgın, “Hukuk sabittir ve günün şartlarına göre değişen kararlar veremeyecek bir mekanizmadır. Adalet denildiğinde her zaman her yerde yıllar önce de sonra da aynı mekanizmadır. Ama günün olayları ve tepkilerine karşı yargıç bir karar verebiliyorsa orada adalet bitmiştir.” ifadelerini kullandı.