Son zamanlarda PKK şehir yapılanması olarak bilinen YDG-H gençliğini, gruplar halinde şehir merkezlerinden kırsal alanlara götürerek PKK’nın dağ kadrosu tarafından kısa bir eğitimden sonra silahlandırdığı biliniyor.

Öte yandan Kuzey Irak üzerinden yüklü bir şekilde silahların ülkeye sokulmaya çalışıldığı, mahallelerde özerkliğin ilan edilmesi, şehir merkezlerinde hemde askeri kışlalara 50 metre mesafede kontrol noktaları oluşturulduğu, ellerinde uzun namlulu silahlarla örgüt militanlarının devriye gezmesi ile ciddi bir şekilde örgütün silahlı bir yapılanmanın içine girdiğini gösteriyor. PKK ‘nın ilerisi için stratejisinde silah olduğunu ve bunun hazırlığını yaptığını şüpheye mahal bırakmıyor.

Özelikle PKK’nın silahlı militanlarının okulları basıp okul yönetimlerini tehdit edip öğrencileri tahliye etmeleri, olayın hangi boyutlara ulaştığını ortaya çıkarmıştır. Peki, bütün bunlar yapılırken halkın temel hak ve hürriyetini tehdit eden engelleri kaldırmakla mükellef olan Devlet ne yapıyor. Yâda bunun neresinde?

Tabi devlet barış süreci sloganıyla meşgul! Barış süreci sloganıyla kalkıp oturan devlet veya hükümet birtakım çözüm formülleri ararken, PKK’nın eğitim kamplarından Habur Sınır kapısı üzerinden, sözde teslim olmaya gelen son ayların istatistiklerini yapıyor. Son 20 ayda teslim olan PKK militanlarının sayısı 446-485 rakamlarına ulaşmış ve örgütten kaçıp devletin şefkatli ellerine! sığınmış aldatmacasının nakaratını melodik bir tarzda bu halka yutturamaya çalışıyor, yâda bölgede kamu düzenini sağlamak için başka bir çıkış yolu arama derdinde.

Bütün bu gerçekler dururken bu; devletin kamuoyuna görünürde yansıyan tarafı. Kapı arkasında Devletin ne gibi birileriyle pazarlıkları var, ne gibi hesaplar yapıyor o meçhul. Kısacası bölge halkı, şuan itibariyle PKK’nın kirli hesaplarına ve meçhul devlet politikası ile karşı karşıya kalmıştır. Artık devlet de nereden nereye kadar devlettir. Nereden nereye kadar devlet değildir sorgulanmaya başlanmıştır.

Kafasını kurcalayan bölge halkı soruyor? Bütün bu olup biten hadiselerin istihbaratı mülkü idare amirlerine rapor edilmiyor mu? Bölgede görev yapan mülkü idare amirleri de durumu içişleri bakanlığına iletmiyor mu? İçişleri bakanı başbakan yani karar mekanizmasına sunmuyor mu? Yok, eğer ulaştırılıyor ise ve şuan bölgedeki bütün gelişmelerden devlet haberdar ise o zaman devlet bu işin neresinde?

Yaşanan ve gelişen bu hadiselere rağmen herhangi bir önleyici tedbirin alınmaması gösteriyor ki bölgede görev yapan mülkü idare amirlerini aşan bir durum vardır. Aslında Mülkü idare amirlerinin sorumluluk alanlarını Diyarbakır valisi yaptığı bir itiraf açıklama ile belirtmiş oldu. Bundan böyle devletin görevi polis ve askerinin can güvenliğini sağlamaktır. Yani Bu çok vahim bir tablo, bilinçli olarak merkezi hükümet yâda karar mekanizmasının bölgede halkı PKK‘nın olmayan insafına bırakmak niyetinde olduğu gerçeği apaçık ortadadır.

Peki soruyoruz?

PKK bu gün bölge halkı üzerinde terör estiriyor. Alan hâkimiyetini ilan edip, adeta ganimet malıymış gibi bölgeyi parsellemeye çalışıyor. PKK’ nın yaptığı bu cürüme karşı halk kendini bu asalak yaratıklardan savunmaya kalkıştığında, şuan halkın güvenliğinden elini çekmiş devlet yine kayıtsız mı kalacak? İnanmamak lazım. Devletin güven vermeyen bu durumu gösteriyor ki; devlet tüm kudretiyle sosyal güvenlik ilkesi gereği yasalarını devreye sokarak “halkın güvenliğini almakla devlet mükelleftir” deyip otoritesini halka karşı kullanıp taviz vermemeye çalışacaktır.

Çok net bir şekilde anlaşılıyor ki Kürt halkına saldırmak için PKK ile devlet anlaşmıştır. Onun için şuan PKK tüm gücüyle silahlı militanlarını şehirlere yerleştiriyor. Halkı esir almak için özerklik ilan ediyor. Hatta meşruiyetlerini kabul etmeyeni infaz bile ediyor. Devlet de bütün bunlara göz yumuyor. Bu bir yana daha rahat hareket etmeleri için tüm siyasi ve askeri bariyerleri kaldırmaya çalışıyor. Bu da yetmezmiş gibi bölgede devletin valisi “bizim görevimiz polis ve askerin güvenliğidir” diyor, yani bölge halkının güvenliği bizi ilgilendirmez. Halkın kaderini birilerine teslim etmek için davetiye veriyor.

Anlatılan bütün bunlar basına yansımış kamuoyu tarafından bilinen gerçeklerdir. Birde basına yansımayan ve kamuoyu tarafından bilinmeyen gerçekler de vardır. Bölgede devletin meçhul eliyle halk arasında daha çok PKK ya hakimiyet sağlamak ve halkı PKK’nın kucağına mahkum edip Marksizm düşünceyi Müslüman Kürt halkına empoze etmek için, karanlık odaklar var güçleriyle çalışmaktadırlar. Halkın arasındaki muhbir ve ajanların desteğiyle bir takım toplantı süsü verilerek yapılan faaliyetler ile PKK’nın propagandası yapılıyor. Bir diğer husus ise; sözde mahallelerde özerklik ilan edilmesidir. Böyle bir şey yok aslında. Özerkliğin ne anlama geldiğini PKK den çok devlette biliyor. Bunun amacı, son zamanlarda PKK’nın militanlarının şehirlere inmesi ve yerli milisleri olan YDG-H’nin silahlı unsurlarını söz konusu özerklik ilan edilen mahallelerde korunmasıdır. Onun için mahallelerin giriş çıkışlarının kazılma sebebi; olası olağan üstü bir durumda polis veya askerin mahallelere girişini engellemektir.

Bir yandan halkın can ve mal güvenliğinden sorumlu devlet, polis ve askerini karakollarında, kışlalarında koruyacak, diğer yandan kirli hedefleri için PKK silahlı unsurlarını özerklik ilan ettiği mahallelerde hendekler kazarak koruyacak. Böylece bölge halkı kaderiyle baş başa bırakılıp her iki taraf tarafından mağdur edilecek. Son olarak bizde sizlerin bu tuzaklarınıza karşı diyoruz ki Allah’ın da “Mekri” (Tuzağı) vardır. Allah’ın tuzağı en hayırlı tuzaktır. Bu halk sahipsiz değildir. Bunu zaman gösterecektir inşallah.

Hüseyin Ebuliz - www.cizremedya.com