Şükrü Gündüz / Doğruhaber
6-7 Ekim olaylarında PKK-HDP çeteleri tarafından işlenen vahşi cinayetler insanların kanını dondurdu. Olaylardan sonra yapılan açıklamalarda PKK-HDP’nin Kürtlerin tek temsilcisi olmadığı vurgulandı. Gerçek manada bir çözüm iradesinin ortaya çıkması için PKK ile yürütülen silahsızlandırma sürecinin ve Kürtlerin insani hak taleplerinin ayrı tutulması gerektiği kimi Hükümet yetkililerince de ifade edildi. Ancak gelinen noktada çözüm ile ilgili ciddi hiçbir adım atılmazken PKK’nin silah bırakması ile ilgili süreç karşılıklı açıklamalardan sonra eski yolda devam ediyor. Hükümet hak taleplerine karşılık vermek yerine PKK ile görüşme yürütme üzerinde odaklanıyor.
VAHŞİ CİNAYETLER OLMAMIŞ GİBİ DEVAM EDECEKLER
6-7 Ekim olaylarında PKK-HDP’nin çağrısıyla yaşanan katliamlardan sonra HDP ve Hükümet yetkilileri süreç ile ilgili görüşmelere yeniden başladıklarını açıkladılar. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, çözüm süreciyle ilgili olarak hükümetin Kobani olaylarının öncesinde bulunduğu noktada durduğunu söyledi. Akdoğan, “Tam yol ileri diyoruz. Hedef, PKK’nın silah bırakması” diyerek çözüm sürecini PKK’nin silah bırakmasına endekslediğini itiraf etti.
6 Ekim ve sonrasında yaşanan cinayetler olmamış gibi HDP-PKK ve Öcalan ile görüşmelere devam edilecek. Bölgede PKK’nin güçlenmesine göz yumulacak. Hükümet ve HDP’nin ‘süreç devam edecek’ açıklamalarıyla şımaran PKK’li çeteler, tam da açıklamanın yapıldığı saatlerde Yüksekova’da sadece dindar ve sakallı olduğu için 60 yaşındaki Hacı İrfan Kanatsız’ı evinin bahçesinde gündüz vakti silahla vurarak şehit etti.
DEMİRTAŞ, SİVİL CİNAYETLERİNİ SAVUNMAYA DEVAM EDİYOR
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise yaptıkları çağrıdan dolayı HDP-PKK’liler tarafından vahşice katledilen insanlarını görmezden gelmeye devam etti. PKK’nin saldırılarını “Kirli güçlerin çirkin ahlaksız yöntemi” diye gizlemeye çalışan Demirtaş, Yüksekova’da vurulan askerler, Bingöl’de vurulan polisler, Diyarbakır’da eşinin yanında vurulan astsubay, için “Olay beni derinden yaraladı” dedi. Demirtaş, Kobani için sokağa çıkma çağrısı yaparken olacakları hiç öngöremediklerini de ifade ederek sokaktaki cinayetlerin meşru olduğunu ima etmeye devam etti.
HÜKÜMET AKREDİTE ETTİĞİ KİŞİLERLE GÖRÜŞMEYE DEVAM EDİYOR
6-7 Ekim olaylarından sonra özellikle Başbakan Davutoğlu ve bakanlar tarafından yapılan açıklamalarda tüm kesimlerle görüşülecek ifadelerine rağmen Çözüm’de somut bir adım atılmadı. Hür Dava Partisi (HÜDA- PAR) Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, “Hükümetin Kürt meselesini yalnızca PKK’nin silahlı eylemleri sonucu oluşan anarşi ve terör sorunu olarak görmeye devam etmesi, sorunu çözmez. Bu bakış açısıyla ve bu şartlar altında Kürt halkının lehine ve faydasına bir çözümden söz edilmez. Her iki tarafın da soruna yaklaşım tarzı yanlış” dedi.
HÜKÜMET YANLIŞ TAVRINDA ISRAR EDİYOR
Hükümetin çözüme kalıcı bir katkı sunacak olan halkın temsilcileri konumundaki yapılar ile görüşmeme konusundaki tavrının devam ettiğini söyleyen HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, “Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun PKK-HDP için ‘kanunlar çerçevesinde davranmaya devam ederse görüşmelerimiz devam eder’ söylemi pratikte uygulanmıyor. Halkı muhatap almak halkın meşru yasal temsilcileriyle olur. Çözüm sürecinin halkı ilgilendiren kısmı var. PKK/HDP’yi ilgilendiren kısmı var. Hükümettin bu tavrında biraz tehdit biraz da şantaj kokuyor. Hükümet PKK/HDP’ye kendi istediklerini kabul ettirmek için manevra yapıyor gibi. Çünkü çözüme kalıcı katkı sunacak, halkın temsilcisi kesimlerle ciddi bir ilişki içine girilmiş değil. Kürt halkının gasp edilmiş İslami ve insani haklarının verilmesi konusunda muhatap halktır. Halkın temsilcileridir. Şiddetin sonlandırılması ve silahların bırakılması konusunda muhatap PKK/HDP’dir. Her iki konuyu birbirine karıştırmadan gereklerini yapmak lazım. Halkın dışlanması da, PKK/HDP’nin dışlanması da sorunu çözmez” diye konuştu.
PKK ÇÖZÜM İSTEMİYOR
PKK’nin Kürtlerin temel haklarının verilmesini istemediğini vurgulayan Yılmaz, “PKK varlığını elindeki silaha ve halka karşı kullandığı şiddete borçludur. Hükümet, sorunu bir güvenlik meselesi olarak gördüğünden PKK’nin şiddet eylemlerinin bitirilmesini Kürt meselesinin bitmesi olarak görüyor. Bu konuda yılların yanlışını devam ettiriyor. PKK de devletin bu zaafını bildiği için silahı ve şiddeti terk etmemektedir. PKK, Kürtlerin temel hakları verildiği takdirde kullandığı zemini kaybedeceğini bildiğinden, Kürt meselesinin kalıcı olarak çözülmesini istememektedir. PKK, Kendi örgütsel çıkarlarını korumak ve bölgesel hâkimiyetini kurmak için şiddeti ve silahı bırakmayı reddetmektedir.” şeklinde konuştu.
PKK, ŞİDDETİ VE SİLAHI KOZ OLARAK KULLANIYOR
Hükümetin Kürt meselesinin çözümü ile PKK’nin şiddet eylemlerini durdurması ve silahı bırakması sorununu birbirine karıştırdığı için Kürt meselesini çözüme kavuşturamadığını belirten Yılmaz, “Kürt meselesinin çözümüne yönelik bazı adımlar atıldı ama bu adımlar yeterli değil. Hükümet, Kürt halkının gasp edilmiş temel İslami ve insani haklarının iadesini PKK’nin şiddeti terk etmesine ve silahı bırakması şartına bağladığı için sorun çözülemiyor. PKK de bunu bir koz olarak kullanmakta, şiddeti ve silahı terk etmemektedir” şeklinde konuştu.
PKK SÜREÇ İLE GÜÇLENİP ALAN KAZANDI
PKK’nin, fikirlerinden ziyade, elindeki silah ile varlık kazanan bir örgüt olduğunu söyleyen Yılmaz, “Bu nedenle PKK örgütsel hâkimiyet ve avantaj elde etmeden silahı bırakmaz. PKK’nin elinden silah alınmadan PKK’nin şiddet eylemleri bitmez. Devlet/hükümet Kürt meselesini yalnızca PKK’nin silahlı eylemleri sonucu oluşan anarşi ve terör sorunu olarak görmeye devam etmesi, sorunu çözmez. Bu bakış açısıyla ve bu şartlar altında Kürt halkının lehine ve faydasına bir çözümden söz edilmez. Her iki tarafın da soruna yaklaşım tarzı yanlış olduğundan bu süreç uzun ömürlü olmaz. Bu çatışmasızlık sürecinde, devlettin güvenlik güçlerinin kendilerine ateş etmeyeceğinin garantisiyle PKK, alan hâkimiyetini kurmak için elindeki silahı halkı sindirmek için kullandı. Örgüte yeni eleman kazandırma, kırsalda ve şehirlerde örgütlülüğünü artırma ve silahlanma konularında bu süreçten fazlasıyla istifade etti. PKK yetkililerinin de açıkladıkları gibi yeni bir çatışmalı döneme kendilerini hazırladılar. Görüşmeler yoluyla örgütsel kazanım ve üstünlük elde etmediği takdirde süreci bozup yıllardır uyguladığı şiddet eylemlerine dönecektir.” dedi.
ÇÖZÜME ‘GÜVENLİK POLİTİKASI’ EKSENLİ YAKLAŞIM YANLIŞTIR
Hükümetin, Kürt sorununun çözümüne, güvenlik politikası ve PKK’nin silah bırakması şeklinde yanlış bir bakış açısı ile değerlendirmeye devam ettiğinin altını çizen Yılmaz, “Hükümetin açıklamalarına ve süreci yönetme şekline bakıldığında, Kürt meselesine eşitlik ve adalet temelli kalıcı bir çözümden uzak olunduğu görülmektedir. Soruna güvenlik temelli yaklaşım sergileniyor. PKK’nin, ‘silah bırakacağım’ taahhüdünde bulunması, 2 yıldır asker ve polisle çatışma olmaması, hükümeti rehavete sevk etmişti. PKK bu süreçten istifade ederek lehine avantaj elde etmenin hesaplarını yapıyor. Çatışmasızlığın verdiği güvence ile silahlı bir şekilde rahat hareket etmekte ve örgütsel faaliyetlerini devam ettirmektedir. Örgütsel faaliyetlerine karışılmayacağının verdiği güven PKK’ye pervasızca hareket etme cesareti vermektedir. Bu süreçte PKK’nin, rakiplerine ve siyasi muhaliflerine karşı gerçekleştirdiği eylemlerin faillerinin yakalanmaması/yakalanmak istenmemesi de bunun göstergesidir.” diye konuştu.
PKK SİLAHTAN VAZGEÇMİYOR
Çözüm sürecinde devlet ve hükümet ile PKK/HDP arasında ciddi bir fark olduğunu söyleyen Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Şahin, bu süreçte HDP-PKK’nın şiddet yanlısı söylemlerini ve eylemlerini devam ettirdiğini ifade etti. Şahin, “Mayıs ayında PKK’nın silahlarını bırakıp sınır dışına çekilmesi gerekiyordu. Fakat PKK buna uymadı. “Niye devletten buna tepki gelmedi?” diye soracak olursak. Bu doğru. Devletin ve hükümetin buna tepki vermesi gerekiyordu. Geldiğimiz sürece bakarsak. PKK geçmişteki eski Türkiye’nin sert refleksini düşünerek kendini halka anlatabiliyordu. Fakat PKK’nın silah bırakmamasına rağmen mevcut hükümetin ve devletin bölge halkına olumlu yaklaşması halk nezdinde devlet ve hükümet haklıdır kabulünü ortaya çıkardı. Ama şunu da görmek lazım. PKK’nın ve HDP’nin çözümden anladığı ile hükümetin ve devletin anladığı arasında ciddi bir farkın olduğunu görüyoruz. Çözüm süreci devlet ile bölgedeki halk arasında ciddi bir bağ kurdu. Devlet bu bağı koparmak istemeyecektir. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın açıklamalarına bakarsak bunu net bir biçimde görürüz. Çünkü çözüm sürecinde devlet ve hükümetin böyle bir niyetinin olduğunu halk gördü. Hükümetin, PKK’nın şiddet yanlısı söylemlerini ve eylemlerini göz önünde bulundurarak halkla çözüm süreci ile birlikte kurmuş olduğu bağı ortadan kaldıracak olan geri adım atması söz konusu olmaz. Bu hükümet ve devletin PKK’ya teslim olduğu anlamına da gelmemelidir” diye konuştu.
ÇÖZÜM SÜRECİ 6-7 EKİM’DEN SONRA EN KIRILGAN DÖNEMİNE GİRDİ
Hükümetin bölgedeki halkın temel taleplerini demokratikleşme çerçevesinde görerek önümüzdeki süreçte yeni paketleri gündeme getirebileceğini ifade eden SDE Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Şahin, “Bölgedeki halk yalnızca PKK’dan ibaret değil. Bölgede PKK’nın dışında Ak Parti’ye ve HÜDA PAR gibi partilere oy verenler de var. Onun dışında başka Kürt sivil toplum örgütleri ve diğer partiler de var. PKK’nin bu süreçte kendi etkinliğini kalıcı kılma ve etkinliğini arttırma çabası görülüyor. Buna müsaade edilmeyeceğini düşünüyorum. Şunu da unutmamak lazım. Çözüm süreci 6-7 Ekim Olayları ile birlikte en kırılgan dönemine girdi. PKK ve HDP, bölgedeki gelişmeleri özellikle Suriye’deki ve Irak’taki gelişmeleri kullanarak kendini meşru bir siyasi aktör olarak ortaya koymaya çalışıyor. Bölgesel gelişmelerin çözüm süreci üzerinde baskı oluşturduğunu söyleyebiliriz. Fakat buna rağmen hükümetin ve devletin bölgedeki halkla kurmuş olduğu iletişimini sürdürme yönünde politika takip edecektir” dedi.
PKK, ‘TEK GÜÇ BENİM’ DİYOR
6-7 Ekim olaylarında yaşananların PKK’nın ne yapmak istediğini ortaya koyduğunu ifade eden Doç. Dr. Şahin, “PKK 6-7 Ekim olaylarında şunu ortaya koydu; PKK, Kürt milliyetçiliğinin bayraktarlığını Barzani’nin elinden almak, Kürtlerin en önemli örgütü olduğunu ve kendisinin Kürtlerin tek temsilcisi olduğunu kabul ettirmek istiyor. PKK, kendisinin dışındaki tüm Kürt sivil örgütlerini ve partilerini bölgede etkisiz kılmak ve silmek istiyor. Ayrıca Kobani’de yaşananları bahane ederek Türkiye üzerinde baskı oluşturarak tek muhatabın kendi olduğunu ortaya koymaya çalışıyor. Son dönemde PKK ve HDP’nin ortaya koyduğu davranışların altındaki ana faktörler bunlardır.” şeklinde konuştu.