Devletin “dindar insan”la ne alıp veremediği var, anlayamıyorum. Kurulduğu günden bu yana “İslam’a ve müslümana karşı katı ve acımasız bir zemin oluşturmuş, her türlü zulmü reva görmüş!” Başa kim gelirse gelsin, dozajı değişse de “dindar insan”a karşı“devlet zulmü” bitmiyor. Birkaç güncel örnek vereyim:
İNANÇLARINDAN ÖTÜRÜ CEZA ALANLARA YENİDEN YARGILANMA HAKKI VERİLMİYOR
Tokat T Tipi Cezaevi’nden yazan Sabri Çeçan, Balyoz ve Ergenekon davası sanıklarına “yeniden yargılanma hakkı” verildiğini hatırlatıp, benzer vakaların görmezden gelindiğinden yakınıyor.“Özel yetkili mahkemeler ve paralel yapılanma hukuksuz ve haksız kararlar vermişse, DGM’ler çok mu adil kararlar verdi?” diye sorduktan sonra, kumpasa uğradığı gerekçesiyle “yeniden yargılanma hakkı” kazanan Ergenekon ve diğer davaları hatırlatıp, dindarların da tuzağa düşürüldüğünü söylüyor: “Dindar insanlar olarak haksızlığa uğradığımızı, 90’lı yılların şartlarında PKK’nın katliamlarına, imha operasyonlarına, derin yapıların kumpaslarına ve iftiralarına maruz kaldığımızı haykırıyoruz.”
Kendisi 22 yıldır cezaevindeymiş. Kendisine isnat edilen ve ceza almasına sebep olan suçları işlemediğini, ağır işkenceler altında, aile fertleriyle tehdit edilerek işlemediği suçları kabul etmek zorunda kaldığını yazıyor. İstediği şey gayet makul: “Sadece o dönemin dosyaları tekrar incelensin ve yargılama tekrarlansın.” Sonra hatırlatıyor: “İnsan haklarına aykırı yasa ve uygulamalarla ....cezaevine konulan, DGM’lerde yargılanıp ağır cezalara çarptırılan ve halen cezaevlerinde tutulan binlerce insan var. Bu insanların çoğu bugünkü şartlarda değişen yasa ve uygulamalarla yargılanacak olsa, belki ceza almayacak.” Sabri Çeçan’ın istediği af değil, yeniden yargılanmak. Yeniden yargılanırsa 22 yıldır suçsuz yere cezaevinde tutulduğunun anlaşılacağını iddia ediyor.
Yüzlerce insanın benzer durumda olduğu dikkate alındığında, DGM’lerin kararlarıyla ceza almış insanlara yeniden “hukuk önünde aklanma fırsatı” verilmesi için Adalet Bakanlığı’nın çalışma başlatması gerekmez mi? Sıra dindar insana gelince de adalet ve hukuk hatırlanmalı değil mi?
HİZBU’T-TAHRİR PKK’DAN TEHLİKELİ SAYILIYOR
Bu zamana kadar hiçbir “silahlı veya silahsız terör eylemi”ne bulaşmayan ve fakat üyelerine en ağır cezalar verilen Hizbu’t-Tahrir üyeleri, kendilerine yapılan “yargı zulmü”ne karşı imza kampanyası açtılar diye polisin müdahalesine uğruyor, gözaltına alınıyorlar. Bir tarafa Hizbu’t-Tahrir’i koyun, diğer tarafa terör örgütü PKK’yı... Hangisi daha tehlikeli? Veya Hizbu’t-Tahrir’in hangi tehlikesi var? Sonra yargı ve emniyet güçlerinin her iki yapının elemanlarına tutumlarını karşılaştırın. “PKK’ya bu kadar müsamaha gösterilirken, Hizbu’t-Tahrir’e bu kadar acımasız davranılması”nı anlamlandırabilmiyor musunuz?
PKK ÖZERKLİK İLAN EDERKEN SEYREDİLİYOR
Nitekim PKK, ileri bir aşamaya geçmiş durumda. İşi “mahalle mahalle özerklik ilanı”na kadar vardırdılar. Önce “Cizre’nin Sur ve Nur mahallelerinde özerklik” ilan ettiklerini açıklayıp güvenlik güçlerinin buralara sokulmayacağını duyurdular. Baktılar “Devlet seyrediyor”, bir adım daha atıp Silopi’nin Zap Mahallesi’nde özerklik ilan ettiler. Bu iki eylemin ardından bir adım daha ileri giden PKK, özerklik ilan ettikleri mahallelerde “sınır çizgisi” çizdiler, sınırlara “hendek kazıp mevzi oluşturdular.” Yaptıkları açıklamada, “bu mahalleler kendini yönetecek, güvenlik güçlerinin buralara girmesine izin verilmeyecek” dediler.
Görüldüğü gibi, önce küçükten başlayıp tepki ölçüyor, zemin yoklaması yapıyor, algıları hazırlıyorlar. Bir süre sonra “geniş bölgeli özerklik” ilanlarıyla “kurtarılmış bölgeler”oluşturmayı deneyeceklerinden emin olabilirsiniz.
SONUÇ
“Dindarlara baskı” devam ederken, “eli silahlı PKK”, mahalle mahalle özerklik ilan edip sınır çizmeye başladı. Devletin bunu sadece seyretmesi bana da cesaret verdi. Oturduğum mahallenin bazı sokaklarında özerklik ilan etmeyi düşünmeye başladım! Bu konuda “devletin fiilen tasvip ve onayı” görülüyorken, neden şansımı denemeyeyim?!..
Yeni Akit / Faruk Köse