DOGRUHABER / HABER MERKEZİ
Doğumu: 01.01.1940 / Vefatı: 01.11.2014
Seyda Mela Muhammed Fadıl Gülsever, 1940 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesinin Pınarbaşı (Meter) Köyü’nde dünyaya geldi. Bölgenin tanınmış isimlerinden Emin Efendi’nin altıncı çocuğuydu. “Mela Osman” ismiyle ün kazanan ailenin Mela Rıfat’tan sonra Medrese tedrisatı gören ikinci çocuğudur.
Bismil’in Barava Yöresi’nin tanınmış ailelerinden, Molla Osman ailesinden Emin Efendi’nin oğlu Molla Fadıl, devlet okullarında okumuşların “Efendi” olarak anıldığı, kendisinin de “Efendi” olarak anılan bir aileden olduğu halde ailesi, İslami ilimlere olan düşkünlüğünden dolayı kendisini, henüz küçük yaştan itibaren Kürdistan Coğrafyası’nın kadim kurumlarından olan medrese tahsiline göndermiştir.
İLME ÇOK DÜŞKÜNDÜ
Henüz küçük yaşta bir başına medrese tahsiline çıkan Molla Fadıl’ın eğitim serüveni, Gırê Heci Farıs Köyü’nde Mela İsa’nın yanında okumayla başlar. Kısa bir süre sonra daha iyi bir eğitim alma gayesiyle yine dönemin tanınmış âlimlerinden Mela İbrahim’in Medresesinin olduğu Bismil’in Bellê Köyü’ne gider. Bir süre sonra eğitim hayatından sıkılıp köyüne geri döner. Babasının bütün ısrarlarına rağmen köyünde çiftçilikle uğraşmayı tercih eder. Ancak kısa bir süre sonra bu hayat tarzının kendisine göre olmadığına kanaat eder ve soluğu yine dönemin tanınmış âlimlerinden Mela Abdüsselam’ın medresesinde, Bülbül Köyü’nde alır. Çalışkanlığı, ilme olan düşkünlüğü, sosyal kişiliğiyle kısa sürede kendisini seydasına ispatlar. Sadece seçkin öğrencilerin kaldığı bu medresede okuma hakkını elde eder. On yıllık medrese tahsilinin önemli bir kısmını Bülbül Köyü’nde yapan Mela Fadıl, bir süre sonra çalışkanlığı ve liderlik vasıflarından dolayı okuduğu medresenin “Mir”i (baş sorumlu talebesi) olur. Köy ağasının, talebeleri (feqî) kendi özel işlerinde çalıştırmak istemesine karşı çıkan Seyda Mela Abdüsselam, bütün baskılara rağmen ağaya boyun eğmez ve bütün talebeleriyle birlikte medresesini Reşık Köyü’ne taşır. Eğitimine kısa bir süre Reşık Köyü’nde devam eden Mela Fadıl, burada ilmini tamamlayıp icazetini (diplomasını) alarak talebelik hayatını bitirip müderrislik hayatına başlamış olur.
HER ŞARTTA VE DURUMDA İSLAM İÇİN MÜCADELE ETTİ
İcazetini almış olan Mela Fadıl, Silvan Yöresinin önemli âlimlerinden Şêx Yahya’nın (Baxça Köyü) tavsiyesiyle Silvan İlçesi’nin Dêrunê (Yeşilköy) Köyü’nden, Meşhur Hüseyin Keya’nın ilim tahsil etmiş kızıyla evlenir ve hemen ardından Diyarbakır’ın Kabasakal köyünde imamlık yapmaya başlayarak uzun, ağır ve meşakkatli yürüyüşünün ilk adımını atar. Seyda artık mücadele dolu hayatının programını oluşturmak peşindedir ama dönemin zulüm dolu uygulamalarından biri olan zorunlu iki yıllık askerlik bariyeri onun hızını kesecek ve köklü mücadele ve hizmet planına ara vermek zorunda kalacaktır. Askerden gelince bir kızı dünyaya gelmiştir ve artık aile denen büyük olgunun tekâmülü içerisinde 16 yıl ikamet edeceği, hizmet ve tedrisat hareketini zirveye taşıyacağı Diyarbakır’ın Cırnık(Pınardüzü) Köyü’ne yerleşir. Burada ilk işi köylülerin ve özellikle de köyün ileri gelenlerinin İslam’a ve İslam dinine hizmet etmeye olan ilgilerini artırmak ve bunun için gerektiğinde fedakarlık yapmaya teşvik etmek olur. O dönemde, laik rejimin en katı ve despot bir şekilde uygulandığı Türkiye’de, İslami hizmet ve Medrese Eğitimi vermek şöyle dursun temel Kur’an dersi bile vermek zaman zaman büyük tehlikelere atılmak anlamına gelmekteydi. Özellikle %99’u Müslüman olan memleket insanının din ve vicdan özgürlüğünün cuntanın postalları altında ezdirildiği dönemde İslami mücadele vermek tek cümle ile kelle koltukta gezmekti ve Seyda, ömrü boyunca böyle bir tehlikeyi yaşam tarzı haline getirmişti.
Cırnık köyünde 16 yıl Medrese müderrisliği ve imamlık yapan Seyda, köyün bütün çocuklarına Kur’an-ı Kerim ve temel dini eğitim derslerini verir. Bu sırada sayıları yüzleri bulan medrese talebesi de onun rahle-i tedrisatından geçer.
“İSLAM CAMİ VE MEDRESELERE HAPSEDİLMEMELİ”
16 yıllık kesintisiz ve amansız müderrislik hayatında; bir yandan rejimin tehdit ve baskılarına maruz kalırken öte taraftan da çeşitli kesimlerden gelen eza ve cefayı göğüslemek zorunda kalır. Döneminin kendisi gibi mücadeleci Seydaları ile omuz omuza bir şeyler yapmanın gayreti içerisinde olan Seyda Mele Fadıl, Kürdistan’da filizlenen çeşitli akımların tahlilini yapmaktan da geri durmaz. Bu akımlardan zararlı olanlarına karşı tedbir alınması için adımlar atarken yalnız ve kimsesiz bırakılmış Kürdistan için faydalı olabilecek oluşumlara ve fikirlere de destek verir.
İslam’ın dünya siyasetinde yer alması gerektiği fikrine sahip olan Seyda, siyaset sahnesine İslami yaklaşımla atılan merhum Necmettin Erbakan Hoca’nın hareketine gönülden destek verir. Seyda’ya göre İslam, cami ve medreselere hapsedilemeyecek kadar büyüktür ve âlimler İslam fikriyatının tüm cihana egemen olmasında önder rol oynamalıdır. Bu anlamda İmam Humeyni’ye henüz inkılaptan yıllar önce destek vermesi de Seyda’nın bu fikri sahiplendiğini ve ileri görüşlülüğünü gösteren sıra dışı bir örnektir. Kaldı ki o dönemde İmam Humeyni ve hareketinden haberdar olan Kürdistanlıların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardı. Bu fikri benimsemiş olması aynı zamanda kendisine bir sorumluluk yüklemiştir ve başta Diyarbakır olmak üzere tüm bölgeyi dolaşıp birçok âlim, Seyda ve ileri gelenlerle hararetli ve faydalı tartışmalara girişmiştir. Mücadele ateşini alevlendirmek ve İslam fikriyatını yaymak adına fikir birliği yaptığı birkaç âlim arkadaşıyla bölgenin şehir ve köylerine sık sık seyahatler düzenler. Bu seyahatleri sırasında sayısız alim ve kanaat önderleriyle buluşup fikir alış verişinde bulunur. Bu buluşmalar zaman zaman hararetli tartışmalara da sahne olur. Zira sahipsiz ve başsız bırakılan Kürdistan’da fikir birliği oluşturmak neredeyse imkânsızdır.
Molla Fadıl’ın hayatı ve mücadelesini anlatmaya gelecek sayımızda kaldığımız yerden devam edeceğiz…