Aylardır Rojava devriminin demokratik, laik, çoğulcu bir nitelik taşıdığına bizleri ikna etmeye çalışıyorlar. PKK’nın bu propagandayı yapması elbette normal; ne de olsa PYD’nin denetlediği bir bölge burası; kalkıp burada Esed ile işbirliği içinde zorba bir rejim kurduk diyecek halleri yok. Asıl sorun eski Türkiye’yi temsil eden merkez medyanın Rojava’yı yere göğe sığdıramaması ve Rojava’da olup bitenler hakkında kamuoyunu doğru bilgilendirmemesi. Mesela Türkiye ve Kürdistan Bölgesi’ne sığınan Kürt mültecilerin üçte birinin IŞİD’den değil, PYD’den kaçtığını bilmeyen kamuoyu, haklı olarak Rojava’da şanlı bir devrim yaşandığını düşünüyor.

Oysa Rojava devrimi, peşmergeyi bile düşman görecek kadar tahammülsüz, otoriter, tekçi ve anti-demokratik bir yönetim biçimi. Barzani’ye bile tahammül edemeyen bir zihniyetin, Arapları ve Türkmenleri hazmetmesi mümkün değil. Peşmergeyi sindiremeyen bu zihniyetin çoğulcu, demokratik, laik bir yönetim kurması söz konusu bile olamaz.

***

Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin çağrısı üzerine Dohuk’ta toplanan Suriye’deki Kürtlerin kendi aralarında uzlaştığı, “ulusal birliği sağladığı” ve çoğulcu bir yönetim kurmakta anlaştıkları iddia edildi. “Ortadoğu uzmanı” Cengiz Çandar, bu anlaşmayı “PKK’nın zaferi” olarak pazarladığı sırada KCK Konseyi Üyesi Sabri Ok, Dohuk Anlaşması ile Barzani’ye yakın Suriye KDP’sine tavizler verildiğini ve bunun kabul edilemez olduğunu açıklıyordu. Ok, Barzani’ye yakın olan Kürtlerin feodal olduğunu ve kendilerinin kurmak istediği sistem içinde yer alamayacaklarını söylemeyi de ihmal etmedi. Bu anlaşmanın kaderi de daha önce yine Barzani’nin çağrısı üzerine toplanan ve Erbil mutabakatı olarak anılan anlaşmanın sonucu gibi olacak. PKK ve PYD, fiili olarak anlaşmayı hiçe sayarak Suriye’deki diğer Kürt örgütlerini tasfiyeye devam edecek.

Kimse saf olmasın; PKK-PYD, Rojava’da kendisinden olmayan bütün örgütlerin, düşüncelerin kökünü kurutana kadar tasfiyeye devam edecektir. Türkiye gibi bir ülkede bile kendisinden olmayan sıradan insanları vahşice katleden bir zihniyetin, Rojava gibi çağın birkaç yüzyıl öncesi koşullarına sahip olan bölgede neler yapabileceğini kestirmek için kâhin olmaya gerek yok.

***

Mevcut durumun böyle olması, PYD ve PKK’nın Rojava’yı yönetme hakkı olmadığı anlamına gelmiyor kuşkusuz. Rojava’yı ele geçiren güç olduklarına göre, iktidar da onların olacaktır. Bu kaçınılmaz. Suriye’nin diğer bölgelerini ele geçiren diğer güçler de aşağı yukarı benzer özellikler taşıyor. Birbirinden çok da farkları yok. Burada önemli olan merkez medya yazarları ile Kürt medyasının Rojava’yı olduğu gibi değil de, gerçeküstü bir masal ülkesi gibi anlatmaları. Rojava, Thomas More’un Ütopya’da anlattığı ideal bir ada ülkesi değil; aksine - şu anki özellikleri itibarıyla - küçük bir Kuzey Kore olma yolunda hızla ilerliyor. Ne kadar devrim, destan, efsane, insanlık direnişi derseniz deyin, bu gerçeği saklayamazsınız. Bunların en demokratlarının Güneydoğu’da neler yaptığını gördük; eşleriyle alışverişe çıkan, çarşıda gezen askerleri arkadan vurmaları bir yana; 16 yaşındaki çocukları bile defalarca bıçaklayıp kurşunluyor, binalardan aşağı atıp ateşe veriyor, arabayla üzerinden geçiyorlar. Bu olaylar gözümüzün önünde cereyan ederken merkez medyanın “Rojava destanı” güzellemelleri yapması hiç inandırıcı değil.

Diyarbakır’daki “destan”ı gördük, bunun için Rojava’dakini hiç merak etmiyoruz.

Kurtuluş Tayiz / Akşam Gazetesi