Fikret Özkan/Hamza Adıyaman / Doğruhaber
Kobani bahane edilerek bir bütün olarak hedef haline getirilen ve Muharrem ayına günler kala kendilerine Kerbela acısı yaşatılan 6 yiğit. İnsanlıktan nasibini almamış olan bir güruh, İslami değerlere vahşice saldırıyor, heryeri yağmalıyor, yakıyordu. Bu altı yiğit vahşetin boyutundan habersizce büyük bir teslimiyetle fakirlerin yüzlerini güldürmek için gayret sarf ediyordu. Yiğitler vahşi güruhla karşılaştı. Sahi onlar çetelerin siyasi partilerine destek verenlere dahi yardımda bulunuyordu. Çeteler onlara ne yapabilirdi ki. Onların tek gayeleri muhtaçlara kurban eti ulaştırmaktı. Ama hesaba katmadıkları bir şey vardı. Kurban eti dağıtmak İslami bir emirdi ve karşıdaki güruh İslami olan her şeye savaş açmıştı. Yiğitlerinde karşısına dikildiler. Ve bu çeteler Budistleri dahi aratan bir vahşetle onları katlettiler. Sadece katletmekle kalmadılar; saatlerce işkence ettiler, vahşetin doruğuna çıkmak için adeta yarıştılar.
Kürdistan tarihinde eşine az rastlanacak türden bir vahşetle katledilen Şehit Riyad, Yasin, Hasan ve Hüseyin’e yapılanlar bir ibret hikâyesi olarak yıllarca anlatılacaktır. Katliamdan sonra şehitleri Doğruhaber gazetesine anlatan Şehit aileleri, şehitlerin bilmediğimiz yönlerini anlatarak bu mübarek insanları şehadete götüren kişiliklerini bizimle paylaştılar.
YUSUF-İ MEDRESENİN KUR’AN BÜLBÜLÜ: TURAN YAVAŞ
Ömrünü İslam’a ve Kur’an’a adayan Turan Yavaş, 25 yıllık İslami mücadelesini şahadetle taçlandırdı. Turan Yavaş 07 Ekim 2014’ün Kurban Bayramı’nda, ihtiyaç sahibi ailelere kurban eti dağıtırken emperyalizmin Kürdistan’daki taşeronu PKK/HDP ve çeteleri tarafından başlatılan saldırılar sırasında, Diyarbakır’da sırtından kalleşçe kurşunlanarak şehit edildi.
Devletin ve PKK’nin insanlık dışı zulümlerine tanıklık eden şehit, 1989 yılında henüz bir çocukken ihlâs, fedakârlık, cesaret ve kararlılığı ile İslami mücadelenin ön saflarında yerini aldı. Mücadelenin imanı sağlamlaştırdığını bilenlerdendi Turan Hoca; şehit gibi yaşadı, Kürdistan tarihine adını yazdırdı. Çok acılar çekti… Hicretler yaşadı… Ağır işkenceler gördü ve zindanlara atıldı… “Şehitlere akraba oldum ben de şehit olacağım” diyordu Şehit Turan, Rabbi onu mahcup etmedi.
İSLAMİ YAŞANTISINDAN DOLAYI DEFALARCA GÖZALTINA ALINDI
Annesi Perizade Yavaş, zindan bülbülü Şehit Turan’ı şöyle anlatıyor: “Yaklaşık 40 yıl önce Silvan’dan Diyarbakır’a geldik. Turan, burada hayata gözlerini açtı. Çocukluğundan bugüne kadarki yaşamında çok mülayim biriydi. Kendi halinde, kimseye zararı dokunmayan, insanlara, fakir fukaraya yardımcı olan bir çocuktu. O çok iyi biriydi, bize ve kardeşlerine, akrabalarına iyi davranırdı. Küçükken Kur’an okumayı öğrendi, daha sonraları camilerde çocuklara ders vermeye başladı. Okullarda temizlik işleri yaparak geçimini sağlardı. Devamlı namazlarını eda eder ve sık sık Kur’an okurdu. Şehit Turan, İslami çalışmalarından dolayı defalarca gözaltına alındı. En sonunda zindana girdi ve yıllarca onun mahkemelerine gidip geldik.
SÜREKLİ KUR’ÂN OKUR BENİ HİÇ ÜZMEZDİ
Oğlunun sesinin çok güzel olduğunu, sürekli Kur’an-ı Kerim okuduğunu belirten anne Yavaş, “Oğlumu Allah verdi ve yine kendisi aldı. Biz buna şükrediyoruz. Sürekli Kur’an okur beni hiç üzmezdi. Okuduğu Kur’an yarıda kalmıştı. Allah onu sevdiği için yanına aldı. Ona hakkımı helal ediyorum. Onun yeri cennettir. Allah onu şehit olarak kabul etsin. Şehit olduğunu eşi bize geldiğinde öğrendim. Katillerini Allah’a havale ediyorum. Ben beddua etmiyorum ama Allah’a bırakıyorum. Ben var olduğum sürece onun çocuklarına bakacağım.
Şehit Turan’ın fakirlerin arkadaşı ve yardımcısı olduğunu dile getiren eşi Melahat Yavaş ise, Şehit Turanla 9 yıldır evli olduğunu, biri Hatice (8) diğeri Fatma (5) adında iki kız çocuklarının olduğunu söyledi.
ÇOCUKLARIM GECELERİ BABALARINI SAYIKLAYARAK UYANIYORLAR
Şehit Turan’ın güzel bir ahlak ile Allah’ın huzuruna gittiğini belirten Melahat Hanım, “Çocuklarımla beraber babalarının mezarına gittik. Kızlarıma mezardakinin babaları olduğunu söyleyince, biri kolumda baygınlık geçirdi. Amcası ve halası onu eve götürdü. Ben ise kabrinin başında Turan’ın şahadetini tebrik ettim. Sesini duymayı çok istedim ama kabirden ses gelmiyordu. Allah’a bize sabır vermesi ve yardımcı olması için dua ettim. Bizim için zor günler oluyor. Çocuklarım geceleri babalarını sayıklayarak uyanıyorlar. Ben de ne zaman kapı çalınsa, Turan geldi diye heyecanlanıyorum, gözümün önünden hiç gitmiyor. Zor bir süreçten geçiyoruz.” dedi.
ŞEHİT TURAN: YAKINDA ŞEHİT OLACAĞIM, DERDİ
Melahat Hanım, “Turan, Arefe Günü eve geldiğinde çay yapmıştım. Elindeki kâğıda bir şeyler yazıyordu. Ona ne yaptığını sorunca, “Yakında şehit olacağım.” dedi. Ben de çok üzülerek, “Senin yaşlı annen var. İki küçük çocuğun var. Bizi hiç düşünmüyor musun? Şimdi şehit olma, ileride şehit ol.” dedim. Bana bakarak, “Yakında şehit olacağım.” dedi. Bayram günü Batman’a gitmek için yola çıktık. Arabada Kur’an okuyordu. Beni Batman’da bırakırken hakkımı helal etmemi istedi. Allah’a şükürler olsun ki şehit oldu.” diyerek, tam bir sabır ve metanet örneği gösterdi.
16’SINDA GENCECİK BİR FİDAN: YASİN BÖRÜ
O, gencecik bir fidan… 16 yıllık ömrünü İslam davası uğruna harcamış, cennete kavuşan nadide güllerden biri… Ömründe en çok sevdiği işlerden biri olan ihtiyaç sahiplerine yardıma koşarken hain din düşmanları tarafından hunharca katledilen lise öğrencisi Yasin Börü’yü en iyi tanıyan annesinden öğrenelim.
YASİN UTANGAÇ OLDUĞU İÇİN BAŞI SÜREKLİ EĞİK OLURDU
İslami hassasiyete sahip olan Şehit Yasin’in çok güzel hayat yaşadığını anlatan anne Hatice Börü, “Yasin’e hamileyken hiç sıkıntı yaşamadım. Sürekli abdest alır, namazlarımı kılardım. Bebekliği hastalıklı ve zor geçti. Biraz büyüdüğü zaman bana hiç sıkıntı vermedi. Kardeşinden iki buçuk yaş büyüktür. Bir gün bile kardeşiyle kavga etmedi, ona bir tokat bile atmadı. Kardeşini çok sever, hiç kıskanmazdı. Küçük yaşlarda ona İslam’ı, abdesti, namazı, imanın ve İslam’ın şartlarını öğrettim. Kur’an-ı Kerim öğrenmesi için camiye ve Mustazaf Der adlı İslami derneğe gönderiyordum. Dernekte derslerini hiç aksatmadı. Yasin’in ahlakı çok güzeldi. İnsanlara karşı merhametliydi. Çok utangaç olduğu için başı sürekli eğik olurdu. Yasin, ilkokuldaki arkadaşlarını hala da ziyaret ediyor. Öğretmenleri ve çevresinden hiç şikâyet almadım. Herkes Yasin’in efendiliğinden bahsederdi. Okula başlamadan önce ona okuma-yazma öğrettim. Çok zeki olduğu için hemen öğrendi. Karnesi çok iyiydi. Hep takdir ve teşekkür belgesi alırdı. Yasin son zamanlarda vakit namazlarını camide kılıyordu. Cami namazını kaçırdığı zaman çok üzülüyordu. Zalimlerden öldürme olaylarını biliyordum ama bu derece vahşi bir şekilde katledilmesini hiç beklemiyordum.” şeklinde konuştu.
BİLİYORUM Kİ CENNETTE BİZİ BEKLİYOR, BİZE ŞEFAAT EDECEK
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın insanları sokağa çıkardığını, Amerika’dan emir alarak PKK çetelerini Müslümanlara saldırttığını söyleyen anne Börü, “Yasin ve arkadaşlarını vahşice şehit etiller. Onlarda birazcık bile merhamet yok. Bu vahşeti Demirtaş ve HDP yaptı. Amerika’dan emir aldı ve bizim Güneydoğu sokaklarını karıştırdı. Onların mahkemelerde yargılanmalarını istiyorum. Bu zulmü kimse kimseye reva görmemelidir. Yasin’in arkadaşları bizim evimize geldi, çok üzülüyorlardı. Ömrü çok kısa geldi. Biliyorum ki cennette bizi bekliyor, bize şefaat edecek. İnsanlarımızın uyanmasını istiyorum. Irkçılık yaparak Kürt halkına zulmedenlerin gerçek yüzlerini görsünler. Kendine Müslüman deyip de onlara destek veren herkes gözlerini açsın.” dedi.
ŞEHADETİN KENDİSİNE YAKIŞTIĞI ŞEHİT: RİYAD GÜNEŞ
Kobani bahaneli çıkarılan olaylarda hunharca katledilen iki çocuk babası şehit Riyad Güneş’i anlatan ailesi, onun vesilesiyle İslami bilince ulaştıklarını söyledi. Şehadet aşkının kendisi için en büyük vasıflardan biri olan Riyad’ın “Şehitlik bana yakişi, ma zorla midir?” sözü şehadetinden sonra ahdine olan sadakatini belgeleyen bir nişan olarak tüm hafızalara kazındı.
ŞEHİT EDİLDİĞİ GÜN FAKİRLERE YARDIM EDİYORDU
Şehidin küçük yaşlardan itibaren namaz kılmaya özen gösterdiğini, çevresindekilerle iyi ilişkiler kurduğunu belirten anne Kıymet Güneş, “Oğlum henüz 4 yaşında iken trafik kazası geçirdi, ölümden kurtuldu. 6 yaşında babasını kaybetti. Küçük yaşlardan itibaren namazlarını kılar, Kur’an-ı Kerim’ini okurdu. Sadece iki yıl okul okudu. İnşaat işleriyle uğraşırdı. Dinine bağlı biriydi. Bir sineği bile incitmemiştir. Şehit edildiği gün fakirlere yardım ediyordu. Kurban eti dağıtmak için evden çıktı. Olaylar çıktığı için onu dışarıya bırakmak istemedim. Ben kimseyle kavga etmem diyerek kurban eti dağıtmaya gitti. Sonradan aradığımda telefonuna ulaşılmıyordu. Allah, hakkını kimseye bırakmasın. Keşke mezarını köye götürmelerine izin vermeseydim. Burada her gün ziyaretine giderdim” dedi.
ONA ALDIĞIM EV EŞYALARINI FAKİRLERE DAĞITIRDI
Kıymet ana oğluyla yaşadığı şu olayı hıçkırıklarla anlattı: “Sürekli evden alıp fakirlere dağıtıyordu. Ona aldığım ev eşyalarını fakirlere dağıtırdı. Ramazan ayında bana gelip, “Anne! Fakir bir aile var. Evde eşyaları yok. Onlara bir dolap alalım.” dedi. Ben de dolap alacak paramızın olmadığını söyleyince çok ısrar etti. Ona para verdim. Sonra bana, “Anne! Parayı helal et. Bunu fakirler için senden alıyorum.” deyince, “Oğlum, para helal hoş olsun.” dedim.
ONU ANLATMAK İÇİN KELİMELER YETERSİZ KALIR
Eşinin attığı her adımın Allah için olduğunu kaydeden eşi Fatoş Güneş, Şehit Riyad’ı anlatmak için kelimelerin yetersiz olduğunu dile getirdi.
HEP ALLAH’I ANAR, ŞEHİTLİKTEN BAHSEDERDİ
Eşinin kendisini ve çocuklarını çok sevdiğini aktaran Fatoş Hanım, “Onu anlatmayı kelimelere sığdıramam. Çocuklarını çok sever, bir dediklerini iki etmezdi. Her zaman çocuklarını İslam fıtratı üzerine yetiştirmek istediğini söylerdi. Çocuklarla oyun oynar, çocukla çocuk olurdu. Bir gün kızı, “Baba bize su getir.” deyince, sofradan kalkar su getirirdi. Her ihtiyacımızı giderirdi. Bizi kimseye muhtaç ettirmedi. Son bir buçuk ay üzerinde bir ağırlık vardı. Bir sıkıntı vardı üzerinde. Hep Allah’ı anar, şehitlikten bahsederdi. Kızardım ona ama o, ‘Kimsesizlerin kimsesi Allah’tır’ derdi. Bir gün bile bana bağırmamıştır” ifadelerini kullandı.
DAVA AŞKI, ÇALIŞMALARI, AZMİ HEPİMİZİ ŞAŞIRTIYORDU
Şehit Riyad’ın kız kardeşi Yasemin Özcan, onun vesilesiyle kalplerinin İslam’a ısındığını söyleyerek, “Allah’a binlerce şükürler olsun ki kötü yoldan gitmedi. Hiçbir kötü fiili yoktu. Dava aşkı, çalışmaları, azmi hepimizi şaşırtıyordu. Bütün işlerinde düzen vardı. Kimseden karşılık beklemeden, sırf Allah rızası için Kur’an kurslarında çalışmalar yapıyordu. Bize akıl veren, bizi yönlendiren oydu. İslami davaya girdiği zaman akrabalar tarafından dışlandı ama yolundan asla vazgeçmedi. Allah’ın izniyle bıraktığı yoldan devam edeceğiz. Devlet faillerini yakalayıp cezalarını vermelidir. Bir Riyad nedir ki? Binlerce Riyad feda olsun bu davaya” şeklinde konuştu.
MERTLİĞİN VE CÖMERTLİĞİN TİMSALİ: CUMALİ GÜNEŞ
6-7 Ekim olaylarında PKK/HDP çeteleri tarafından bir hastane civarında vurulduktan birkaç gün sonra şehit olan Cumali Güneş’in İslami hassasiyete sahip olduğunu söyleyen ağabey Zülküf Güneş, yaralı insanlara saldırmanın Kürt milletinin adetlerinden olmadığını dile getirdi.
İNSANLARA İYİLİK YAPMAYI ÇOK SEVERDİ
Kardeşinin İslam şehidi olduğundan en ufak bir şüphe duymadığını belirten Güneş, “Şehit, küçüklüğünden bu yana çok yardım severdi. İnsanlara iyilik yapmayı çok severdi. Çevresine rahatsızlık vermez, bilhassa muhtaç insanlara yardım etmekten haz alırdı. Yumuşak huylu bir insan olması hasebiyle insanlar kendisini çok severdi. Şehadet haberinin duyulması üzerine arkadaşları büyük bir hüzne boğulmuşlardı. İçlerinden birinin sözü şöyle idi: “Üç yıldır kendisiyle tanışıyorum. Allah benim gibi aciz, günahkâr bir kula şahitlik yetkisi verirse, bu kardeşimin imanına şehadet ederim. Ne kadar güzel bir şahadet değil mi?” ifadelerini kullandı.
GİZLİCE YARDIM YAPMAKTAN ÇOK HOŞLANIRDI
Şehit Cumali’nin şehit olduğunda cebinde ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için hazırladığı bir liste çıktığını kaydeden ağabey Güneş, “Olayların yaşandığı gün Dicle’de bir arkadaşının babasının taziyesinden geldi. Evde valizini hazırlayıp Şanlıurfa’ya gidecekti. Evden dışarı çıkmak istedi. Kendisine engel olmak istedim ama beni dinlemedi. Ama Allah’ın takdiri, kader onu oraya çekmiş. Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü’nde memurluk yapıyordu. İyi maaş alıyordu. Şehit olduğunda cebinde bir liste çıkmıştı. Listede kendisince belirlediği aileler vardı ve bu ailelere her ay düzenli olarak yardım ediyormuş. Şahsen abisi olmama, kendisine çok yakın olmama rağmen bunu bilmiyordum. Gizlice hayır yapmaktan çok hoşlanıyordu” şeklinde konuştu.
YÜZÜNDE GÜLLER AÇAN ŞEHİT: HASAN GÖKGÖZ
Kurban Bayramı’nın 4. gününde kurban eti dağıttığı sırada 3 arkadaşıyla birlikte vahşice katledilen Şehit Hasan Gökgöz’ü anlatan anne Mehtap Gökgöz, oğlunun şehadet aşığı bir Müslüman olduğunu ifade etti.
HASAN, 6 YAŞINDAYKEN ORUÇ TUTMAYA BAŞLADI
“Birkaç oğlum daha olsa onları da şehit verirdim. Bu dava çok yücedir.” diyen anne Gökgöz, “Oğlum Allah’ın ve peygamberin davasındaydı. Allah yolunda şehit verdiğim için çok mutluyum. Bir insan bana gelip, oğlun şehittir, dediğinde çok seviniyorum. Küçüklüğünde beni hiç rahatsız etmez, kimseyle kavga etmezdi. Ondan memnundum. 6 yaşında iken oruç tutuyordu. Büyük oğlum tutamıyordu ama o tutuyordu. Ona, “Sen daha küçüksün, oruç tutma.” dediğimizde, “Şimdi tutmazsam ileride hiç tutamam.” diyordu. Esnaflık yapıyordu. Bayramdan sonra tek başına bir dükkân açacaktı ama olmadı. Sürekli İslam’dan ve Kuran’dan konuşun, İslami dernek ve sohbetlere gidin diye bize tavsiyelerde bulunurdu. İslam dışı uygulamalardan kaçınmamızı isterdi.” dedi.
UMREYE GİTMEYİ ÇOK İSTİYORDU AMA GİTMEK NASİP OLMADI
Şehit Hasan’ın kendisini hiç üzmediğini dile getiren anne Gökgöz, “Bana çok saygılıydı. Her zaman ziyaretime gelir, konuşurduk. Bir cuma günü onunla biraz sohbet ettik. Abdest aldıktan sonra yanıma oturdu, hutbeye gitmedi. “Niye hutbeye gitmiyorsun?” diye sorunca, “Senin kalbini kırdım. Senin kalbini kırsam namazım kabul olmaz. Eğer senin ayağının altını öpersem, sen de beni affedersen namaza giderim” dedi. Ben kabul etmedim, Onun gözlerini öptüm. Hakkımı helal ettikten sonra cumaya gitti. Umreye gitmeyi çok istiyordu. Bu yıl siyer sınavında umre ödülü kazandı. Ama gitmek nasip olmadı.” diye belirtti.
DOĞACAK ÇOCUĞUNA İSİM BİLE KOYMUŞTU
Eşinin katlinden sorumlu olanları Allah’a havale ettiğini söyleyen Şehit Hasan Gökgöz’ün eşi Yüksel Gökgöz, “Onunla 4 yıllık evliyiz. Çok iyi bir insandı. Çocuklarını çok severdi. İslam’ın bir kısmını ondan öğrendim. Doğacak çocuğuna isim bile koymuştu. Onu medreseye göndereceğini söylerdi. Şehit olduğu gün ise öğleye kadar evde kaldı. Evde çok durgundu. Kurban eti dağıtmak için dışarı çıkarken oğlunu öptü. Akşam eve gelmedi. Ben de mutlaka İslami derneğimizi koruyordur, dedim. Şehit edildiğini kayınvalidemin evinde öğrendim” ifadelerini kullandı.
ŞEHADET AŞIĞI: HÜSEYİN DAKAK
Takvası ve hayâsıyla tanınan 19 yaşındaki Hüseyin Dakak’ta demokrat zalimlerin saldırıları sonucu katledildi. Arkadaşları Riyad, Hasan ve Yasin ile birlikte kurban eti dağıtırken vahşi PKK çetelerinin saldırılarına uğrayarak katledilen Hüseyin, küçük yaşlardan itibaren çalışmasıyla dikkat çekiyor.
Oğlu Hüseyin’in kendi halinde, sessiz sakin biri olduğunu söyleyen anne Zarife Dakak, Hüseyin’in ibadetlerini gizli yaptığını söyledi.
ODASINA ÇEKİLİR, ŞEHİT OLMAK İÇİN DUA EDERDİ
Anne Dakak, “Oğlum 3. Sınıfa kadar okul okudu. Kendi halinde sessiz sakin biriydi. 9 yaşından beri çalışmaya başladı. Elinin emeğiyle marangozluk yaptı. Bütün çocuklar sokakta topaç, bilye, top oynarken onun eli çekiç, pense ve tornavida tutuyordu. Terbiyeli, efendi biriydi. Eve geldiğinde selam verir, ‘Cennet annelerin ayakları altındadır.’ diyerek, elimi öperdi. Evde bizimle biraz vakit geçirdikten sonra odasına çekilir, gizlice ibadet ederdi. Odasında namaz kılar, şehit olmak için dua ederdi. Gece namazlarına kalkardı. Bir gün kız kardeşi, “Anne, gece Hüseyin’i görünce halinden korktum. Ağlayarak, vücudu titreyerek namaz kılıyordu.” dedi. Abisi çoğu kez onun kucağında Kur’an-ı Kerim ile uyuduğunu görürdü” dedi.
ÂŞIK, MAŞUKUNA KAVUŞTU
Şehit Hüseyin’in Allah (c.c)’a âşık olduğunu, tüm derdinin İslam davası ve şehadet olduğunu kaydeden anne Dakak, “Oğlum Rabbine âşıktı. Âşık, maşukuna kavuştu. Herkes ondan razıydı. Komşularının hal ve hatırlarını sorar, mobilya ve tamirat işlerini yapardı. Mahallede hırsızlık yapan, esrar ve bali içen gençlerle konuşur, onlara yaptıklarının yanlış olduğunu söylerdi. Mahallemizde onun vesilesiyle bu işleri yapan kimse kalmadı. Kardeşlerini yanına alıp, şehit olması için onlardan dua isterdi. Bayramdan 7 veya 8 ay önce beyaz bir gömleği vardı. “Oğlum, hep beyaz gömlek giyiyorsun” derdim. O gömlekle aylarca kaldı ama hiç kirlenmedi. “Ben bu gömlekle şehit olacağım. O benim şehitlik kanımı üzerinde taşıyacak.” derdi. Şehit edileceği gün eve geldi. Beyaz gömleğini giydi. Kız kardeşini öptü. “Kardeşim başını ört. Cehenneme gitmeni istemiyorum” dedi. Demek ki o zaman bizimle vedalaştı ama biz anlayamadık” şeklinde belirtti.