Şükrü Gündüz / Doğruhaber

Halkı koruması gereken polis ve asker ise bu vahşet yaşanırken karakollara çekildi, sokakları PKK-HDP’li canilere bıraktı. Kameralar tarafından saniye saniye kaydedilen bu vahşi cinayetleri işleyenler yakalanmadığı gibi haklarında bir soruşturma da başlatılmadı. Diyarbakır, Adana, Kızıltepe ve Karlıova’da ondan çok kişiyi katleden katiller aramızda dolaşıyor. Bu durum, “Katiller birileri tarafından korunuyor” kuşkusu doğuruyor

UBEYDULLAH DURNA’NIN DOSYASI FAİLİ MEÇHUL DİYE RAFA KALDIRILIDI
“5 Mayıs 2011 tarihinde Mustazaf-Der Yüksekova Şubesi`nin PKK/BDP yandaşları tarafından yakılmasını engellemeye çalışırken polislerin gözleri önünde silahlı saldırıya uğrayıp şehit olan Ubeydullah Durna’nın dosyası faili meçhul olarak rafa kaldırıldı” diyen Oğuz, “Saldırının olduğu dönemde etkin bir soruşturma yapılmadı. O dönemde savcı, ‘bu dosya faili meçhul kalacak’ dedi. Gündüz vakti, polislerin gözleri önünde Ubeydullah Durna vuruldu. Ben şuna inanıyorum. Devlet faili biliyor ve istese yakalayabilir. Fakat bilinçli olarak bu cinayetin üstü örtüldü. Biz o zaman savcıya da söyledik. Bu sıradan bir cinayet değil. Bu siyasi sonuçları olan bir cinayettir. Eğer siz bunu aydınlatmazsanız, bunu gerçekleştirenler bundan cesaret alarak yeni cinayetler işleyecekler. Hakikaten o tarihten bugüne kadar yeni cinayetleri beraberinde getirdi. Hükümet bu tehlikelere ve yapılan uyarılara rağmen bunu görmezden geldi. Van’da karanlık bir gecede, çok tenha bir sokakta hiçbir kamera ve mobesenin olmadığı bir yerde susturucu takılan bir silahla işlenmiş bir cinayeti polis aydınlatabiliyorsa, kameralar önünde işlenen cinayetleri çok daha rahat bir şekilde aydınlatabileceğini biliyoruz” diye konuştu.

6-7 Ekim olaylarında HDP-PKK’nin çağrısıyla Kobani bahanesiyle sokağa dökülen vandallar vahşi cinayetler işledi. İnsanın kanını donduran bu cinayetler kameralar tarafından saniye saniye kaydedildi. HDP’nin çağrısıyla sokağa dökülenler adeta “demokratik yamyamlık” ve “demokratik vahşeti” sokaklara taşıdı. Aradan geçen yaklaşık bir aylık zamana rağmen bu katillerle ilgili ciddi bir soruşturma dahi başlatılmadı. Yetkililerin bu tavrı “Birileri katilleri koruyor” kanaati oluşturdu.

GİZLİ BİR EL DEVREDE
HÜDA PAR’a yönelik saldırıların failleri yakalanmıyor. Adeta bir elin bu olayların üstünü örtmeye çalıştığına dikkat çeken, HÜDA PAR’ın Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bahattin Temel “Bu güne kadar HÜDA PAR’a ve Mustazaflar camiasına yapılan saldırıların faillerinin yakalanmamasıyla ilgili resmi görüşmelerimizde bize ‘Paralel yapının bu işin içerisinde parmağı vardı ve bunlar faillerin bulunmasını istemiyorlar’ deniliyordu. ‘Bu yeni süreçte bunlar olmayacak, kim bir suç işlerse cezasını mutlaka çekecek ve failleri bulunacak’ diyorlar. Ubeydullah Durna kardeşimiz polislerin gözleri önünde vurulmasına rağmen dosyası faili meçhul olarak kapatıldı. Son dönemde yaşanan olaylarda da biz benzer dokunulmazlığı görüyoruz. Bunu da kimi yorumcular barış süreci var ve fazla üzerine gidemiyorlar, gidemedikleri için böyle bir durum yaşanmış, diyor. Bu iki durum da birbiriyle çelişkilidir” dedi.

FAİLLER YAKALANSIN
“Asker ve polise yönelik veya başka yapılara saldırılanların failleri yakalanıyor. Ama HÜDA PAR’a yönelik saldırıların failleri yakalanmıyorsa bu düşündürücüdür” diyen HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Temel, “Biz bu durumun lokal bir durum olmasını, devletin, polis ve asker üzerindeki bir mantık olmamasını temenni ediyoruz. Belki bu lokal bir durumdur diye düşünmek istiyoruz. Eğer bu saldırıların failleri yakalanıp bir adım atılırsa bizdeki algı da değişebilir. Özellikle son saldırılardan sonra bize ulaşan bilgiler bu yönde bir irade ortaya konulmuş, güya faillerin yakalanması için çalışmalar yapıldığı söyleniyor. Bunun doğru olduğunu görmek istiyoruz” diye konuştu.

VAHŞİ SALDIRILARIN FAİLLERİ MEÇHUL KALMAMALI
Hükümetin töhmet altında kalmaması için faillerin yakalanmasına yönelik ivedi olarak hareket etmesi gerektiğini söyleyen HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Temel, “Biz kimseyi suçlamak istemiyoruz. Ama bu olayların failleri bulunmazsa bu devletin suçudur. Devlet vatandaşını korumak zorundadır. Vatandaşın malına, canına yönelik olan saldırılarda eğer devlet vatandaşını korumuyorsa, o devlet görevini yapmamıştır ve devlet olma yetisini kaybetmiştir. Hükümetin ve yetkililerin acilen bu faillerin bulunmasına yönelmeleri ve bu konuda töhmet altında kalmamaları için yoğun bir çaba içerisine girmeleri gerekiyor. Devlette bir zafiyet söz konusuysa şu anda vatandaşa hükümet eden hükümetin bir an önce kolları sıvayıp başbakandan tüm yetkililerine ve içişleri bakanına kadar herkesin bu konuda üzerine düşen görevi acilen yerine getirmesi gerekiyor. Bu saldırılarla ilgili birçok kamera kaydı, görüntü ve bilgi var. Devletin istihbarat teşkilatı işin içindedir. Bu bilgilerden haberdardır. O zaman bu vahşi saldırıların failleri meçhul kalmamalı ve bulunmalıdır” şeklinde konuştu.

YASİN BÖRÜ POLİS OLSAYDI FAİLLER BULUNURDU
PKK-HDP’nin yaptığı vahşi saldırılar ile ilgili faillerin yakalanmamasını sert bir şekilde eleştiren Mustazaflar Cemiyeti Genel Başkanı Avukat Abdulgani Orhan, “Öncelikle şunu bilmek lazım. Devlet dindarlarla barışmamış ve dinini yaşayanları kendisi için tehdit olarak görmeye devam etmektedir. Diyarbakır ve Bingöl’de katledilenler sol kesime mensup olsalardı failleri bulunurdu. Yasin Börü, bir polis olsaydı ya da bir polis çocuğu olsaydı aynı saat içerisinde, sadece o vahşi cinayeti işleyen çete mensupları değil, onları azmettiren, yönlendiren ‘her yer Kobani’dir’ diyerek sokağa dökenler şu an yakalanmış ve cezaevinde olmuş olurlardı. Bu bölge insanını devlet terk etmiş ve PKK’nin kucağına bırakmıştır. PKK de hakimiyetini tesis etmek için dindarları hedefine koymuş ve her türlü dini cemaat, tarikat, dernek ve partiyi hedef tahtasına oturtmuştur. Bunların mensuplarına yönelik planlı ve organizeli katliam girişiminde bulunmuştur. Halk kendini savunarak daha büyük katliamların olmasının önüne geçmiştir. Bu savunmadan devlet ve PKK de rahatsız olmuştur. Siyasiler timsah gözyaşları dökerek, bu vahşeti siyasi menfaate çevirmeye çalışmış ve bu insanların katline rıza göstermişlerdir. Adeta, daha iyi, daha organizeli bir şekilde çalışın insanları katletmeye devam edin. Zaten sizi tutuklamıyoruz, sizi yargılamıyoruz ve sizi cezaevine atmıyoruz deniliyor. Bunlar bu bölge için vahim gelişmelerdir” dedi.

DEVLETE GÜVENİN DİYORLAR, FAİLLERİ YAKALAMIYORLAR
Diyarbakır’da vahşice işlenen cinayetler ile ilgili ciddi bir soruşturmanın başlatılmadığını vurgulayan Orhan, “Biz savcı ve polislere gidince, devlete güvenin, gerisini merak etmeyin diyorlar. Başkası öldürüldüğünde aynı saatte operasyon yapıyorsun. Failler belli olduğu halde, görüntüleri ile sabit olduğu halde, evleri adresleri, işyerleri belli olmasına rağmen sen gidip katilleri almıyorsan, hala silahlı insanlar sokaklarda geziyorsa ve kolluk kuvvetleri bir müdahalede bulunmuyorsa insanlar nasıl devlete güvensin. Böyle yaparak aslında PKK’ye güven veriyorlar. Adeta ‘sen yap her şey yanına kâr kalacak mesajı veriyorlar’. Bunu görmek lazım. Emniyet müdürü, adliyedeki savcılar ve emniyetteki birim amirlerine kadar görüştük, çalışmalarımız devam ediyor, delilerini topluyoruz, devletimize güvenin diyorlar. Hepsi aynı şeyleri söylüyor. Bir dosya açılmış dosyanın içeriğinde katledilen insanların bilgileri var. Bunları vahşice katledenlerle ilgili hiçbir şey yok” diye konuştu.

PKK’YE OPERASYONU AMERİKA VE ALMAN’YA MI ENGELLİYOR?
PKK’ye operasyon yapılmaması için Almanya ve Amerika’nın devreye girdiğini ifade eden Orhan, “Alman diplomatlar ve Amerika’nın başkonsolosu sürekli bölgeye gelip devlet yetkilileriyle görüşmeler yapıyorlar. Aman sakın PKK’ye karışmayın şeklinde arka planda bir pazarlık var. AB’nin temsilcisi, Amerika’nın temsilcisi ve hükümetin temsilcisi buraya gelerek yargı mensuplarını ve ilgili kurumları, emniyet ve valilikleri ziyaret ederek PKK’nin önünü açmak konusunda hareket ediyorlar. Artık çözüm süreci çerçevesinde bölgeyi hangi pazarlıklar ile PKK’ye satmışlarsa üzerlerine düşeni anlaşmanın gereğini yapmak zorundalar. Çünkü Amerika, AB ve Türkiye’deki derinlerin hesaplarını bozan gelişmeler yaşandı bölgede. Ayın 6’sında başlayıp 15’inde bitirilmesi planlanan saldırılar 7’sinde kesildi. Dindar halk PKK’nin saldırılarına cevap verince eylem etkisiz hale geldi. Bölgenin gerçeği olan Hizbullah’ın olaya el koymasından sonra PKK ağır bir yenilgi ile geri çekilmek zorunda kaldı. Dindar insanları yok etme planları tutmadı” diye konuştu.

PKK-HDP BARIŞ MASKESİYLE KAN DÖKÜYOR
Bölge insanının PKK-HDP’nin saldırılarına rağmen barış istemekte ısrarcı olduğunun altını çizen Orhan, “Savaş çığırtkanlığı yapanlar, barış maskesiyle hareket etmelerine rağmen insanları vahşice katlettiler. Katledilen insanlar her şeye rağmen kan dökülmesin, insanlar mağdur olmasın diye sağduyusunu koruyor. Oyunlara gelmeden her türlü saldırıdan uzak durarak, sadece kendilerine karşı bir saldırı yapılırsa savunma yapıyorlar. Savunmayı da devlet gelip saldırganlara engel olmadığı için yapıyorlar. İnsanlar ölmemek için kendilerini savunmak zorunda” dedi.

DIŞ GÜÇLER PKK’Yİ KULLANIYOR
Dış güçlerin PKK gibi bir yapıyı kullanarak bölgeyi dindar insanlardan temizlemek istediğine dikkat çeken Orhan, “PKK; Avrupa ve Amerika için bulunmaz bir nimet. Onun için önünü ve hakimiyet alanını genişletmek istiyorlar. PKK aceleci davrandı. Dindarları katlederek gerek kendi tabanında gerekse bölge halkı nazarında gerçek yüzünü ortaya koydu. Devlet kendi yükümlüğünü yerine getirmek zorunda. Kamu düzeninin tesisi için suç işleyenlerin yakalanıp cezalandırılması lazım. Fakat bu yapılmıyor. Şiddete başvuran, insanların işyerlerini yakıp yağmalayan özellikle onları yönlendiren azmettiren kişilerin yakalanması gerekiyor” diye konuştu.

KATİLLERİN YAKALANMAMASI KUŞKULUDUR
“Muszataflar Cemiyeti ve Peygamber Sevdalıları’na yapılan yüzlerce saldırının hiçbir faali bulunmadı” diyen Avukat Mehdi Oğuz, “Devlete ve başka kesimlere yönelik saldırılar olunca failler kısa sürede bulunuyor. Hakkari’de Aziz Tan Hocanın failleri kısa bir sürede bulundu. Ama Ubeydullah Durna’nın katilleri bulunmadı. Şimdiye kadar paralel yapının bazı soruşturmaları engellediği ifade ediliyordu. Fakat geldiğimiz noktada paralel yapı ile ilgili ciddi bir engelin olduğunu düşünmüyorum. Aslında bu zihniyetin hala devam etmesi ciddi kuşkular uyandırıyor. Diyarbakır’da vahşice öldürülen Yasin Börü ve arkadaşlarının katillerinin hala yakalanmaması son derece manidardır. Kobani bahanesiyle yapılan saldırılar Bingöl’de polise yapılan saldırıya kadar hükümetin ciddi bir tepkisinin olmadığını hepimiz gördük. Kabul edilemeyecek noktanın asker ve polise uzanmanın olduğu algısı oluştu. Gözler önünde cereyan eden bu vahşete rağmen, ciddi bir soruşturmanın başlamaması ve faillerinin yakalanmamış olması hükümete çözüm süreci ile ilgili yaptığımız eleştirilerin haklı olduğunu ortaya koyuyor” şeklinde konuştu.

FAİLLER BULUNMAZSA YENİ CİNAYETLER İŞLENECEK
Son olarak vahşi bir şekilde işlenen cinayetlerin sorumluları yakalanmazsa arkasından başka cinayetlerin geleceğine dikkat çeken Oğuz, “Bu cinayetler yaşanacak yeni cinayet ve saldırıların zeminini oluşturuyor. Hükümetin kamu düzeni dediği halkın huzur ve güvenliğini kast ediyorsa polis ve askere yapılan saldırılara göstermiş olduğu hassasiyetten çok daha fazlasını göstermelidir. Halkın güvenliğini ve halka yönelik saldırıların önlenmesi noktasında hassasiyet göstermelidir ki yeni cinayetler engellensin. Çözüm ya da barış sürecinden bahsedilecekse halkın huzura kavuşması gerekiyor.

Halkın baskı altından kurtulması gerekiyor. PKK-HDP asker ve polisten çektiği namlularını halka doğrultmuş. Bölgede insanlar kaçırıldı, haraca bağlandı, karşı gelenler öldürüldü. Bölge halkıyla konuştuğumuzda herkes ittifakla şunu söylüyor; çatışmaların başladığı 30 yıl içerisinde özellikle şehir halkının bu kadar baskı ve dayatma altına alındığı hiçbir dönem olmadı. PKK – HDP bu olaylardan sonra şunu çıkarabilir. Biz asker ve polise karıştığımızda devlet çok ciddi bir reaksiyon gösteriyor. Ama sivil vatandaşlara yönelik saldırı gerçekleştirdiğimizde bu reaksiyonu görmüyoruz. O zaman asker ve polise yönelik saldırılarımızı azaltalım. Eskisi gibi güya çatışmasızlık süreci denilen süreçte olduğu gibi sivil insanları öldürelim, kaçıralım, yakalım yok edelim, haraca bağlayalım anlayışını pekiştireceği endişesini taşıyoruz” şeklinde konuştu.