“Cebelu`l-Heykel’e hükmeden bütün ülkeye hükmeder” diyen işgal rejimi parlamentosu Knesset üyesi Moshe Feiglin aslında mübalağa etmiyor. Bazılarına göre Siyonistlerin Mescidi Aksa’ya girme girişimleriyle son zamanda artan baskınları ayrıntıdır. Ancak sembol ve şiar olan Mescidi Aksa’ya baskınların, aslında tarihi Filistin kimliğiyle ilgili olduğu bilinmelidir. Bu savaş ve çatışma sadece sınırlı bir bölgeyle ilgili değildir. Bu savaş, bütün bölgeyle alakalıdır.
Şayet görevlendirilen gayri meşru Siyonist varlık bu savaşında başarılı olur ve zafer kazanırsa, bunu bölgede bulunan batılı işgalcilerin ellerindeki kirli planlarını bölgeye yayma ve kökleştirme çabaları takip edecektir. Şayet işgal rejimi muvaffak olmaz ve yaptıklarının tehlikesinin farkına varır ve geri adım atarsa o zaman “Batı`nın ve onun ileri karakolunun bölgedeki gerileyişi” ismiyle yeni bir çağ açılacaktır.
Baskınlar artıyor, kazı çalışmaları hızla devam ediyor, işgal altındaki Kudüs’te toprak gaspı sürüyor, Mescidi Aksa’yı hedef alan baskınlar, tecavüzler ve saldırılar ise devam ediyor. İşgal rejimi Ürdün’ün Mescidi Aksa üzerindeki otoritesine son vererek burayı kendisi ele geçirmek istiyor. Bunu kanunlar çıkararak gerçekleştirmek isteyen işgal rejimi, Mesidi Aksa çevresinin kamuya ait olduğunu ileri sürerek burayı kontrolüne geçirmek istiyor.
Bunlarla birlikte aşırı sağcı hükümetin Mescidi Aksa’yı ele geçirme iştahı kabarmış ca aşırı sağcı milletvekili Miri Regev’in “ben sadece Aksa’nın hareminde Lailahe illah Muhammedu`n Resulullah’ı değil, aynı şekilde Yahudilerin duasını da duymak isterim” diyecek kadar ileri gidebiliyor.
Siyonist hükümetin burayı ele geçirme iştahını kabartan bazı etkenler var tabi. Bunların başında gelen ise işgal rejiminin en son Gazze’ye karşı başlattığı vahşi ve barbar savaşta Arap rejimlerinin gösterdiği suskunluktur. Mısır’ın başını çektiği bazı Arap rejimleri işi daha da ileri götürerek işgalciyle görüş alışıverişi içindeydiler ve Gazze’ye karşı kurulan tezgâhın içinde yer aldılar. İşgal rejimindeki Netanyahu gibi bazı liderler bunu açıkça ifade etmekten çekinmediler. Bunun yanında bir çok Arap devleti ya iç savaşta, ya da sınırlarıyla ilgili sorunlar yaşıyor. Bu da Mescidi Aksa’da olup bitenden uzak kalmalarına neden oluyor.
Siyonist işgal rejimi, Mescidi Aksa’ya yaptığı baskın ve kuşatmaları Arap halkların içselleştirmesini sağlama politikasını güdüyor. Yavaş yavaş büyük projesine doğru yürüyor. Öyle bir an bekliyor ki zamanı geldiğinde Araplar bunu daha önce kabul ettiklerinden ve sindirdiklerinden itiraz etmeyecek ve tepki vermeyecekler. Yerleşkeler konusu öyle olmadı mı sizce? Mesela Beytlahim’de 4000 dönümlük bir Filistin toprağı gasp ediliyor, ama kimsenin kılı kıpırdamıyor. 1994 yılında işgal rejiminin Hz. İbrahim Camisini iki bölmesi de öyle değil mi? Ne bu ne de o, toplumsal infiale sebep olmadığı gibi ciddi bir tepkiye de neden olmadı.
Mescidi Aksa tarih boyunca birçok çatışmanın odağı olmuştur. Batılı ülkelerin buraya sekiz defa savaş açıp iki milyon askeri feda etmelerine neden olan Kudüs ve Mescidi Aksa’dır. Haçlı Savaşlarından işgalci Siyonistlerin bütün çeteleriyle Filistin topraklarını işgal ettiği 1948 tarihine kadar işgalciler burayı tam olarak işgal ettiklerini ifade etmemişlerdi. Ne zamanki barbar askerler ve çetelerle Siyonistler Mescidi Aksa’nın bulunduğu Kudüs’ün Doğu kesimini 1967 yılında işgal ettiler, işte o zaman işgali tamamladıklarını ifade etmeye başladılar.
Siyonistlerin Kudüs’e akın etmeleri 1895 yılında başladı. O gün ilk kurumlarını Dünya Siyonist Histadrut Merkezi’ni açtılar. Ardından bunu Yahudi Ajansı`na ardından Ulusal Yahudi Fonu’na ve daha sonra da İbrani Üniversitesi`ne doğru ilerlettiler. Bu işgalci Siyonist rejimin kurulmadan önce Filistin’deki kültür yüzüydü.
İslamî açıdan bakarsak Mescidi Aksa`nın Müslümanlar açısından önemi bilinen bir şeydir. İslam’daki yeri ve konumu ise açık ve nettir. Müslümanların halifesi Hz. Ömer Kudüs hariç fethedilen hiçbir şehrin anahtarını teslim almamıştır. Siyonistler, Filistinlilerin işgale karşı yaptığı en büyük başkaldırının 1929 yılında Mescidi Aksa nedeniyle meydana gelen başkaldırı olduğunu çok iyi biliyorlar. O gün başkaldırıya Burak Devrimi ismi verilmişti. Filistin topraklarının 1948 yılında işgal edilmeye başlamasıyla Yugoslavya dahil dünyanın dört bir yanından yüzlerce mücahit Kudüs ve Mescidi Aksa’yı savunmak ve bu uğurda şehit olmak üzere buraya akın etti. Bütün bunlar Kudüs ve Mescidi Aksa’nın konumu nedeniyleydi.
Filistinli çocuk Muhammed Ebu Hudayr’ın Kudüs’te kaçırılıp yakılarak öldürülmesi adi ve tesadüfi bir olay değildir. Bu, bütün şehir halkını hedef alan ve bütün halkı terörize etmeyi amaçlayan bir eylemdi. Hedef Mescidi Aksa ve Kudüs’tü tabi. Bunun yanında Kudüs halkının sürekli tutuklama operasyonlarına maruz kalmasının, topraklarının gasp edilmesinin, kimliklerine el konulmasının amacı onu bu şehirden çıkarmak, elindeki bütün imkanları gasp etmek ve mübarek Mescidi Aksa’yı ele geçirmetir.
Bu insanlar Mescidi Aksa’yı yalnız bırakmamaları, onu korumak için seferber olmaları ve onu bir an olsun terk etmemeleri yüzünden de işgalcinin hedefindedirler. Birçok Siyonist’e göre Mescidi Aksa’yı ya da onların değimiyle Cebelu`l-Heykel’i ele geçirmeleri şarttır. Bu onların maneviyatının ve imanlarının bir göstergesidir. Onu ele geçirmezlerse bunu imanlarının eksik ve maneviyatlarının da zayıf olduğunun göstergesi olarak görüyorlar.
Müslümanlar için iman ve direniş simgesi olan Mescidi Aksa Siyonistler tarafından kırılma ve hezimet sembolü haline getirilmek isteniyor. Durum buysa o zaman Mescidi Aksa çevresinde ve dışarıda onun için ayağa kalkacak, onu savunacak ve bunun için kendini ortaya koyacak insanlara ihtiyaç var.
Bölgenin kaderini 144 dönümlük araziden ibaret olan Mescidi Aksa’nın alanı ve Kubbetu`s-Sahra belirleyecektir.
Mescidi Aksa için ortaya konacak çaba, gayret ve direniş onun karşı karşıya kaldığı tehlikenin boyutu oranında olmalıdır. Bunu tarihi emaneti koruma ve Müslümanların gelecekteki konumlarını muhafaza etme adına yapmak gerekir.
Ahmed El-Hac / Filistin Haber