Bir insan, “başkalarını suçlamadan” önce, aynanın karşısına geçip “kendine bakmalı”dır... Bakmalı ve sormalıdır: “Ben ne yaptım?.. Olan-bitende benim de hatam var mıdır?”
Kendi “yanlış”larını, kendi “hata”larını ve “vebal”lerini hiç düşünmeyecek ama hemen başaklarını suçlayacaksın:
“Seviyesizlik!.. Gazetecilik değil, tetikçilik yapıyorlar!.. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden kalan bir hesabı görüyorlar!.. Müslümanım diye geçiniyorlar ama, Müslüman dediğin insanın önce Allah’tan korkusu olur!”
Bu sözleri sarfeden, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan başkası değil!..
Suçladığı da, “gazetem Akit!”
Peki, niye?..
“OĞLUMUN KATİLİ DEMİRTAŞ!”
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre geçtiğimiz Cuma günkü Akit’in sürmanşetinde, “Oğlumun katili Demirtaş” başlıklı bir haber vardı...
Muhabirimiz Muhammed Uzun; Kobani bahanesiyle “isyan” başlatıp, “şehirleri ateşe veren PKK’lı çeteler” tarafından, hem de “kurban eti” dağıtırken “vahşice katledilen” 25 yaşındaki Hasan Gökgöz’ün babası Mehmet Gökgöz’le konuşmuş, ciğeri yanan baba, “oğlunun ölümü”nden Selahattin Demirtaş’ı sorumlu tutmuş; “Oğlumun katili, Müslüman düşmanı Selahattin Demirtaş’tır!.. O çocuk katilinin sonu da, Şaron gibi olacaktır!” demişti!..
İşte bu sözler, “Cuma günkü Akit”in sürmanşetinde; “Oğlumun katili Demirtaş’tır” başlığı ile yayınlanmıştı!..
Akit’in bu haberi üzerine, Posta gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık, Demirtaş’ı aramış ve “Akit’in haberi” ile ilgili görüşlerini sormuş...
Demirtaş da; açmış ağzını, yummuş gözünü!.. Bizim “seviye düşüklüğü” içinde olduğumuzu, “tetikçilik” yaptığımızı, “Müslüman geçindiğimizi” filân söylemiş!.. “Ciğeri yanan babanın sözleri”ni düşünmek varken, bize saldırmış!..
Hani, derler ya;
“Dinime dahleden
Bari Müselman olsa!”
Bize bu suçlamaları yönelten Selahattin Demirtaş da; keşke “sütten çıkmış ak kaşık” kadar “ak” ve “masum” olsaydı!..
Ama, değil!..
Hem “insan” olarak değil, hem de “HDP Genel Başkanı” olarak değil!..
Niye değil?..
Buyrun, “kronolojik bir sıralama” yapalım ve “Kobani bahanesiyle çıkarılan olaylar” esnasında “katledilen 42 insan”ın, “yakılan şehirler”in, “ateşe verilen okul, dershane ve Kur’an kursu binaları ile Kur’an-ı Kerim’ler”in ve işlenen “hunharca cinayetler”in perde arkasını bir görelim.
Görelim, çünkü “PKK lobisi” gibi çalışıp, “olayları PKK penceresinden aktaran medya organları”nda “perde arkası”nı göremez, okuyamazsınız!..
ABD ZİYARETİNDEN SONRA!
“Perde”yi aralamaya başlayalım:
l Tarih, 26 Eylül 2014.
Yani, HDP’nin “Sokağa çıkın” talimatından sadece “10 gün önce!”
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Amerika’ya gitti ve orada “Beyaz Saray yetkilileri” ile bazı görüşmelerde bulundu!..
Bir “komplo teorisi” üretmek için değil, sadece “olayların arkasındaki sebebi öğrenmek” için soruyorum:
“Kobani bahanesiyle başlatılan isyan girişimi ile, Demirtaş’ın ABD ziyareti arasında bir bağlantı var mıdır?..
Demirtaş’ın ABD ziyaretinden sadece 10 gün sonra, şehirlerin ateşe verilmesi ve 42 kişinin ölmesi, bir tesadüf(!) müdür?..”
“KOBANİ İÇİN SOKAĞA ÇIKIN!”
l Tarih, 6 Eylül 2014.
Yani “Kurban Bayramı”nın 3. günü... HDP yönetimi toplanıyor, “acil” koduyla bir açıklama yapıyor...
Selahattin Demirtaş’ın okuduğu “HDP’nin kararı”nda deniliyor ki;
“Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı 7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bütün uluslararası kurumlar, demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri, demokratik güçler Kobani’de yaşanan vahşete karşı harekete geçmelidir. Bundan böyle her yer Kobani’dir. Kobani’deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe çağırıyoruz.”
Bu “acil çağrı” karşısında PKK’lılar, PYD’liler ve HDP’liler “tweet kampanyası” başlatıyor...
“Öfke ve kin” dolu o tweetlerde özetle deniliyor ki:
l “Kobani düşerse, Ankara da düşer!”
l“Son dakika, TC düştü düşecek”
l “Kürdistan ha kuruldu kurulacak”
l “Bu bir Kürdistan devrimidir”
l “PKK bu sefer çatışmayı başlatırsa dağda olmayacak bu”
l “Kürdistan direnişi büyüyerek devam etmekte”
Peki, sormak lâzım değil mi;
Dert “Kobani” midir, yoksa “TC’yi düşürmek ve Kürdistan kurmak” mıdır?..
Dert “Kobani” ise, bu “tweet”ler de neyin nesi?.. Hem, sorarlar adama;
“Türkiye’de sokağa çıkmanın Kobani’ye ne faydası olacak?.. Derdin Kobani ise, git IŞİD’e karşı PYD ile birlikte, sen de savaş!.. Ama senin derdin üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek!..”
HÜKÜMETİN TEKLİFLERİNE “HAYIR!”
Kaldı ki; “Kobani’ye IŞİD saldırısının başladığı” günlerde, yani “Eylül ayı başları”nda, “Hükümet’in HDP heyeti ile yaptığı görüşmeler”de, kendilerine denildi ki;
“TSK insani yardım yapabilir... Peşmergeler ve Özgür Suriye Ordusu, IŞİD’e karşı ortak mücadele verebilir!”
Ama, PYD ne dedi;
“Tekliflerin hepsine hayır!”
Hatta, PYD’nin Başkanı Salih Müslim; bu teklifler üzerine, “Kobani’ye gelecek Türk askerlerini işgalci sayarız!” bile dedi!..
Şu hâle bakın;
Demirtaş gibi, hem, Türkiye’yi; “Kobani’deki katliamları seyretmekle” suçlayacaksın, hem de “IŞİD’e karşı ortak mücadele” tekliflerine “Hayır” diyecek, “Türkiye’nin ilgisizliği”(!)ni protesto için şehirleri ateşe vereceksin!..
“Dürüstlük” bunun neresinde?
Ve en can alıcı soru:
“Olayların fitilini ateşleyen, tetikçilik yapan HDP’nin kararını okuyan Selahattin Demirtaş değil midir?.. Kalkmış, seviyeden bahsediyor!.. Seviye; şehirleri ateşe vermek ve 42 insanı katletmek midir?”
ÇEVİR KAZI YANMASIN!
l Tarih 9 Eylül 2014...
Yani, “Sokağa çıkın” çağrısından “4 gün” sonra... Olayların çığırından çıktığını, “vandallık”ların zirveye ulaştığını gören Selahattin Demirtaş, yeni bir açıklama yapıyor ve bu defa “sağduyu çağrısı”nda bulunuyor!.. Evet, “şehirler cayır cayır yandıktan sonra”, yani “Bad-el harab-ül Basra!..”
Geçmişler ola!..
Bir de kalkmış, diyor ki;
“Sokağa çıkın dedik ama şiddet çağrısında bulunmadık!”
Yok yaa!..
Çevir kazı yanmasın,
Kitleler uyanmasın!..
ALTAN TAN’IN ÖZELEŞTİRİLERİ
l Tarih 9 Aralık 2014...
Selahattin Demirtaş’ın “savunma refleksi” ile yaptığı bu açıklamadan sonra, “özeleştiri”ler yapılmaya başlandı... Bunlardan biri olan HDP’li Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık dedi ki;
“Eylemlerde yaşamını yitiren her insan bizim insanımız, ortak acımız. Biz de kitlemize zaman zaman hakim olamadığımızı gördük. Bundan sonra sokağa çıkın derken de bin kere düşünmeliyiz... Bizim, bundan ders çıkarmamız lâzım!”
l 15 Eylül günü de, HDP milletvekili Altan Tan dedi ki;
l Kitlemizi sokağa çağırırken bunun sonuçlarını düşünmeliydik. Demokratik sınırlarda durur mu, kontrol edebilir miyiz? Bunu düşünmeliydik.
l Halkı sokağa çağırırken vurup kırmalara, yakıp yıkmalara mahal verilmesinin önüne geçecek tarzda bir dil ve üslup kullanmalıydık.
l Olaylar çığırından çıktığı anda da yapabileceklerimiz vardı. Milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, parti başkanlarımız sokaklara inip taşkınlığa engel olabilirdi. Yağmalanan bir dükkânın önünde durabilirdik. Bankamatiğin önünde durabilirdik. Belki birincisinde o kitle bizi de ezer geçerdi ama ikincisinde dururdu. Bunu yapamıyorsak bırakmalıyız bu işi.
l Halkı sokağa çağırma kararını alanlar arasındayım. Bunları kendimi de işin içine katarak söylüyorum. Özeleştiri yapıyorum. Maalesef öngöremedik olacakları.
l Ben Devlet Bahçeli’nin siyasi fikirlerine katılmam. Ama onun son olaylardaki tavrı önemlidir. “Bizim partimizin amblemlerini, sloganlarını, işaretlerini kullanarak kimse sokağa çıkmasın” dedi. “Kim bizim amblemlerimizle, sloganlarımızla sokağa çıkıyorsa provokatördür, ajandır” dedi. Bizim de aynı tavrı sergilememiz gerekirdi.
l Yağmacıların karşısına çıkıp “Sen ajansın, sen provokatörsün” diyebilmeliydik. Bunu deklare edebilmeliydik. En az Devlet Bahçeli kadar deklare edebilmeliydik.
l Banka şubelerini yağmalayarak, kuyumcu yağmalayarak eylem mi olur? Belediye otobüsü yakarak nereye varabiliriz ki?
Hürriyet’e bu açıklamaları yapan Altan Tan, daha sonra “3 önemli tespit”te bulundu ve dedi ki;
“Son eylemler ile HDP, bazı kesimleri yaralamıştır:
l BİR: Kuyumcu, market, banka yağmalamaları ile HDP’nin orta sınıflar ile olan yakınlaşması yaralandı.
l İKİ: Hüda Par’a yönelik saldırılar ile HDP’nin Kürt İslami çevreler ile olan yakınlaşması yaralandı.
l ÜÇ: Büst ve bayrak yakmaları ile HDP’nin laik, seküler Türkler ile olan yakınlaşması yaralandı.”
İşin ilginç yanı; bu açıklamaları yapan Altan Tan hakkında, “büyük bir linç kampanyası” açıldı ve “HDP’den ihracı” bile istenmeye başlandı, iyi mi?..
Demirtaş, kalkmış “seviye”den, “tetikçilik”ten bahsediyor... Sen, “Akit’i suçlayacağına”, kendi adamlarının “suçlama”larına bak!..
Ne yani; Altan Tan ve Sırrı Sakık da mı “tetikçilik” yapıyor?..
HEDEFLER, KEŞİFLE SEÇİLDİ!
Gelelim, bu “isyan girişimi”nin; “birikmiş bir tepkinin, feryadın, öfkenin sokağa yansıması” olduğunu, olaylara “gençlerin heyecanı”nın yol açtığını ve “planlanmış bir eylem değil, doğaçlama bir tepki” olduğunu iddia eden “HDP yöneticileri”nin sözlerine...
Bu, nasıl bir “gençlik heyecanı”dır, nasıl bir “doğaçlama tepki”dir ki; bazı “ev”ler ve “dükkan”ların “günler öncesinden keşfi yapılmış” ve Kurban Bayramı’nın 4. gününden itibaren, “keşfi yapılan evler ve dükkanlar” hedef alınıp, “saldırı”ya uğrayan bu “ev ve dükkanlar” olmuştur!..
Selahattin Demirtaş; “bazı ev ve dükkanların yakılıp da, bazılarının atlanmasını” nasıl izah eder acaba?..
Şunu da izah etmelidir:
O açıklama, niye “Kurban Bayramı’nın 3. günü” yapılmış ve saldırılar niye “Bayram’ın 4. günü” başlamıştır?..
Bayram, “Müslümanların bayramı”dır ve bütün Müslümanlar “bayram coşkusu” yaşarken, “güvenlik kuvvetleri” de, “bayram rehaveti” içindeyken “Sokağa çıkın” talimatının verilmesi “tesadüfî”(!) midir, yoksa “zamanlama”sı önceden yapılmış, “plânlı bir kalkışma” mıdır?..
Bir soru daha:
Bu kalkışma, HDP’li Figen Yüksekdağ’ın ifadesiyle “Gezi eşittir Kobani” midir?.. O halde; bunun neresi “doğaçlama”dır, neresi “gençlik heyecanı”dır?..
O GÜN NİYE TERLEDİN?
Kalkmış; “Müslümanlık”tan ve “Alah korkusu”ndan bahsediyorsun... Sorarım sana; yaptığın çağrı sonrasında “hunharca katledilen” insanların çoğu “Hüda-Par’lı Müslümanlar” değil midir?!?..
“Allah korkusu”na gelince...
“Olaylar durmalı” açıklamasını “kalkışma”dan 3 gün sonra yaparken, “suratın kıpkırmızı” idi ve “boncuk boncuk terliylordun”... Peki, o terlemen “Allah korkusu”ndan dolayı mıydı, yoksa “Öcalan’dan fırça yediğin için” mi?!?..
Evet, evet;
“Eyvah, koltuk altımdan kayıyor!.. Üzerim çiziliyor!..” korkusu yaşadığın için mi terledin?..
ÇÖZÜM SÜRECİ’NE KURŞUN!
l Tarih 25 Ekim 2014...
Yani, dün... Candaş Tolga Işık’a yaptığın açıklamada demişsin ki;
“Sokağı tahrik ettiğimiz yönündeki eleştirilere kesinlikle katılmıyorum!.. Ben, o sözlerimin hâlâ arkasındayım!”
Belli!..
“Tahrik” hâlâ devam ediyor ki; “Yüksekova-Şemdinli yolu üzerinde bulunan karakol”dan, “ihtiyaç malzemeleri” almak için şehre inen 3 asker, yolda yürürlerken “pusu”ya düşürülüp “şehit” edildiler!.. Evet, “Çözüm Süreci’ne kurşun” sıkıldı ve 21 ay sonra “kan” aktı!..
Hele söyleyin Selahattin Bey;
“Çözüm Süreci’ne kurşun sıkan” yüzü maskeli bu “tetikçi”leri “tahrik” eden kimdir?..
“Kobani kalkışmasından 10 gün önce” ziyaret ettiğiniz “Amerika” mı, “İran” mı, “Suriye” mi, “Kandil” mi, yoksa genel başkanı olduğunuz “HDP yönetimi” mi?..
Soruyorum;
“Tetikçi” kim,
“Tetikleyen” kim?..
*************************************************************
O havuz ve sosyal tesisler yıkılmalıdır!
Üsküdar’daki Validebağ Korsu’nda “ağaç” bahanesiyle gösteri yapıp, asıl amaçları “Cami ve ezan düşmanlığı” olan güruha destek veren ve Fetullah Gülen’in de; “tirajını bir buçuk milyona çıkarın!” diye talimat gönderdiği Zaman gazetesi, olayları çarpıtıp, “Validebağ’da vatandaşa dayak” başlığı atarken!.. “Zaman’la aynı Paralel’de” yayınlar yapan Cumhuriyet ve Taraf gazeteleri de “Başkan’ın zabıtası azıttı!.. Mahkemeye rağmen ağaçları kestiler” şeklinde haberler verirken!.. Ortaya çıktı ki; Validebağ Korusu’ndaki ağaçları asıl katleden ve oraya hem “havuz”, hem de “sosyal tesis” yapan “mahalle sakinleri”dir!.. Dahası; “cami” yapılacak alanı “otopark” olarak kullanan da kendileridir!.. Yani, istiyorlar ki; “Otoparka(!) dokunulmasın!.. Oraya cami yapılmasın ki, ezan sesi duymayalım!”
Haa, bir de “mahkeme kararı”ndan söz ediyorlar ya, “işin aslı” neymiş, biliyor musunuz?.. Meğer, mahkemeye “yanlış başvuru” yapmışlar!..
Dolayısıyla; mahkemenin verdiği “yapımın durdurulması” kararının hedefinde “cami” değil, “havuz ve sosyal tesis” varmış, iyi mi?..
Çağrım odur ki, Üsküdar Belediyesi, mahkemenin “durdurma” kararını bir an önce uygulamalı ve “yeşil alana yapılan havuz ve sosyal tesisi” hemen yıkmalıdır!..
“Mahkeme kararı” öyle diyor!..
Hasan Karakaya - Yeniakit