Türkiye’de toplumun sosyal, siyasal yapısına olan etkisi sebebiyle Hizbullah’ın son on dört yılda geçirmiş olduğu değişimi, zihin altyapısını komplo teorilerinin oluşturduğu entrik bakış açısı ile değerlendirmeye çalışanlar sosyolojik bir gerçeklik olan Hizbullah`ı anlayamazlar.
Sosyolojik değerlendirmeler analitik okuma esasına dayanır ve bilimseldir. Bilim insanları/araştırmacılar bir konuyu bilimsel araştırma prensiplerine uygun olarak ele alıp araştırmak zorundadırlar. Araştırma sonucunda elde edilecek bulguların işe yaraması, ilgili bilim dalına ve/veya bir toplumsal sorunun çözümüne katkıda bulunması, toplum açısından değerli ve anlamlı olması anlamına gelir.(*1)
Sosyolojik olarak öğrenilmek istenilen bilgi amacına göre üç ana araştırma türüyle öğrenilir.
1)Keşfedici Araştırmalar
2)Betimleyici Araştırmalar
3)Açıklayıcı Araştırmalar
Biz bu üç araştırma türünden konumuza ışık tutması amacıyla sadece keşfedici araştırma prensibi üzerinde duracağız.
Keşfedici Araştırmalar:
Keşfedici araştırmalar, araştırmacının fazla bilgi sahibi olmadığı konuları incelediği ya da araştırma konusunun görece yeni olduğu durumlarda yapılan araştırmalardır. Bu tip araştırmalar araştırmacıya konuyla ilgili ön bilgi sağlarlar, yüzeysel bilgi toplamaya yöneliktirler.
Genel olarak üç durumda keşfedici araştırmalar tercih edilir:
(a) İncelenmek istenen grup, süreç, etkinlik ya da durum hakkında şimdiye dek hiç sistematik, ampirik bir inceleme yapılmamışsa ya da çok az sayıda çalışma yapılmışsa
(b) İlgilenilen konu esnek bir şekilde betimlenerek incelenmemiş, bu konu hakkında sadece sıkı kontrol altında tahmine yönelik araştırmalar yapılmışsa
(c) Hakkında bilgi sahibi olunan bir konu, mevcut bilgileri geçersiz kılacak
denli değişim geçirdiyse keşfedici araştırmalar tercih edilir (*Stebbins, 2001:9).
Keşfedici araştırmaların tipik olarak üç amacı vardır:
(1) Araştırmacının konuyla ilgili merakını gidermek ve ön bilgi sağlamak
(2) Konuyla ilgili daha kapsamlı bir araştırmanın yapılıp yapılmayacağını sınamak
(3) Sonraki araştırmalarda kullanılabilecek veri toplama araçları geliştirmek (Earl, 2004:88)
Keşfedici araştırmaların hedefi: Araştırmacıya ilgilendiği konuyla ilgili mevcut bilgileri birinci elden yani kaynağından öğrenmeyi hedef edinir.
İlgilendiği konu ile ilgili daha sonra yapılacak olan daha kapsamlı araştırmalar için bir zemin hazırlamalıdır.
Araştırmacı, keşfedici araştırmayı elde edeceği bilgiyi birinci elden öğrenerek tamamladıktan sonra araştırma konusuyla ilgili topladığı bilgilere dayanarak araştırma problemini net bir şekilde ortaya koyabilmelidir.
Keşfedici araştırmalar, araştırmacının ilgilendiği konuyu en iyi hangi araştırma yöntemiyle inceleyebileceğine, hangi veri toplama araçlarını kullanacağına ve araştırmasına kimleri dâhil edeceğine karar vermesine yardımcı olur. Keşfedici araştırmaların temel sınırlılığı, örneklemleri araştırma evrenini temsil etmediği için araştırma problemlerine ilişkin tatmin edici cevapların ancak nadiren elde edilebilmesidir (Earl, 2004:89). Başka bir deyişle araştırmada bilgi toplanan kitlelerin, araştırmacının ilgilendiği daha geniş topluluğun tipik örnekleri olmadığı durumlarda, araştırmacının eksik bilgi edinmesi söz konusu olabilir.
Keşfedici Araştırmalarda Yöntem:
Keşfedici araştırmalarda, araştırmaya başlamadan önce konu hakkında fazla bilgi sahibi olunmadığı için araştırma problemleri net bir şekilde oluşturulamaz. Bu nedenle bu tip araştırmalar nitel yöntemin uygulanmasını gerektirirler.
a)Keşfedici araştırmalar literatür taraması
b)Uzmanlara danışma
c) Vaka keşfi tekniklerini içerir (*Lin, 1976:137).
Literatür taraması, herhangi bir araştırma konusuyla ilgili bilgi elde etmenin ilk aşamasıdır. Literatür taraması ilgili literatürün belirlenmesi, taranması, okunması ve elde edilen bilgilerin özetlenerek bir sentez hâlinde ifade edilmesini içerir.
Uzmanlara danışılma tekniği, araştırmacının konuyla ilgili birinci elden bilgi alabileceği uzman kişilere danışılmasıdır. Bu uzmanların bilim adamı olmaları gerekmez, ancak araştırma konusuyla ilgili birinci elden bilgiye sahip olmaları gerekir. Uzmanlarla yapılan görüşmeler yüz yüze gerçekleştirilir. Araştırmalarda araştırmacı çoğunlukla araştırma problemini netleştirmediği ve konu hakkında çok az bilgiye sahip olduğu için ne aradığını kesin olarak bilemez. Bu nedenle yapacağı gözlem ve görüşmelerde yapılandırılmış veri toplama araçları kullanmaz. Bununla birlikte araştırmacı uzmanlarla yaptığı görüşmeleri araştırma konusu etrafında örgütlemeli ve toplamak istediği bilgiye yönelik kim, ne, neden gibi sorular sormalıdır. (*Lin, 1976:141)
Keşfedici araştırmalarda kullanılan üçüncü teknik de vaka keşfi tekniğidir. Vaka keşfi, çalışılan konulara dâhil olan bireylerin detaylı bir şekilde incelenmesini içerir. (*Lin,1976:142)
2014 yılı itibariyle ne tür sebepler Hizbullah camiasının yeniden bilimsel olarak keşfedilmesini, esnek bir şekilde betimlenmesini ve bilinmeyen birçok taraflarının aydınlatılmasını zorunlu hale getirmiştir?
Temelde iki önemli sebebe binaen zorunludur :
Birincisi, Hizbullah Camiası birinci elden keşfedilmeyerek/keşfedilme ihtiyacı duyulmayarak esnek bir şekilde betimlenememiş, bu camianın birçok bilinmeyen tarafı objektif olarak aydınlatılamamıştır.
İkincisi, bu camia hakkında verilerin önemli bir bölümü sıkı kontrol altında elde edilmiştir. Bu sebeple bu verilerin ehli insaf bilim insanlarınca kabul edilmesi mümkün değildir. 2012 yılı itibariyle Hizbullah camiası hakkındaki bilgiler, mevcut bilgileri geçersiz kılacak denli değişim geçirmiştir.
Sosyal bilimler ve hukuk alanında uzman, ehli vicdan insanlar tarafsız bir bakış açısıyla, Hizbullah’ın kaynakları ile Hizbullah adına yazılan raporları karşılaştırarak okurlar ise aşağıda bulunan özellikleri bizatihi müşahede edeceklerdir.
1) Sosyolojik olarak elde edilmek istenilen bilgiyi araştırma metotlarından ilki olan keşfe dayalı araştırmanın, birinci elden öğrenme kuralı ihlal edilmiştir. Raporlar bu kuralı ihmal ederek oluşturulan zeminin üstüne bilimsel değerlendirmeler adı altında öznel, yönlendirici, önyargıyla kaleme alınmış birçok kişisel niyet okumaları da eklenerek inşa edilmiştir.
2) Bu raporların birçoğu aynı hatalı mantık üzerine kurgulanmıştır. Bazıları ise cümleyi ifade ediliş farkıyla birbirinin kopyasıdır.
3) Hizbullah camiasına ait kaynaklar incelenirse bu camia hakkında yazılan birçok rapor eski hatta doğru olmayan verilere sahiptir. Bu veriler Hizbullah mensuplarından işkence sırasında alınan ifadeleri, kendi can güvenliğini sağlamak amacıyla ajan olmayı tercih etmiş kişilerin verdiği şüpheli bilgileri, vereceği bilgilerin sağlıklı oluşu tartışmaya açık kurum ve kuruluşların Hizbullah Camiası`na mensup olan ona gönül vermiş insanların dahil edilmediği anket çalışmalarını, Hizbullah`a yakın kurum, kuruluş, yazılı ve görsel medya mensupları ile görüşmemiş olan terör uzmanlarının yorum ve tahminlerini içermektedir.
4) Bugün itibariyle Türkiye Hizbullah`ının Avrupa`da ve ülkemizde yaptığı faaliyetler incelendiğinde tamamının toplum yararına ve yasal, her türlü ayrımcılıktan, ırkçılıktan uzak, barış, kardeşlik ekseninde olması, kendisine yakınlığı ile bilinen sivil toplum kuruluşları, yazılı ve görsel medyasıyla topluma hizmet etmesi, toplumun her tabakasından müteşekkil müntesip ve gönüllülerinin yapıcı, yardımsever kişilikte olması, düzenli bir yapı arz etmeleri bir örgütten çok bir camia olması ile mümkün iken objektif olmaktan uzak ve gerçeği yansıtmayan tanımlamalar ile Hizbullah`ı tanımlama hatasına düşülmüştür. Bu tanımlamaların bilimsel bir alt yapısı olmadığını ve yine bu tanımlamaların toplum nezdindeki geçersizliğini açıkça görmek için sadece bu camianın yaptığı sosyal faaliyetlere bakmak yeterlidir.
5)Tüm yumuşak ve psikolojik savaş teknikleri kullanılarak dezenformasyona tabi tutulmasına rağmen Türkiye Hizbullahı’nın nasıl ayakta kaldığını doğru bir şekilde, bilimsel olarak izah etmekten yoksudur.
6) Hizbullah camiası hakkındaki bilgiler, mevcut geçmiş bilgileri geçersiz kılacak denli değişim geçirmiştir. Mevcut geçmiş bilgiler ise bu kitlenin gitgide artan gönüllü ve müntesip sayısının altında yatan nedenleri, tamamının yasal olarak yapıldığı faaliyetlerin ayrım yapılmaksızın herkese ve herkesimi kapsayacak şekilde genişlemesini tam olarak gerçekçi bir şekilde izah etmekten yoksundur. Bu sebeple ilgili bilim dalına ve/veya bir toplumsal sorunun çözümüne katkıda bulunması mümkün değildir.
7)Hukuki açıdan incelendiğinde ise tam bir facia olduğu görülecektir. Söz konusu Hizbullah olunca hukuki kavram ve tanımlamaların birçoğu kale bile alınmamıştır. Kelimenin tam anlamıyla Hizbullah yargısız infaz edilmiştir.
Bugün itibariyle Avrupa ve Türkiye’de yüz bini aşkın gönüllü ve müntesibi bulunan Hizbullah’ın, sosyal ve toplumsal olaylarda üstlendiği önemli roller göz önünde bulundurulmadan geçmişte yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen bulguların işe yaramaması Hizbullah’ın son on dört yılda gerçekleştirdiği yasal, herkesi ve herkesimi kucaklayıcı faaliyetler ile sabittir.
En önemlisi ve üstünde durulması gereken özellik ise, bu raporların içeriğinin Türkiye Hizbullahı`nı toplum nezdinde -toplumsal barış ve birliktelik hiçe sayılarak- tek taraflı, kışkırtıcı ve yönlendirici bir üslup ile sadece düşman göstermek kaygısıyla yazılmış olduğunu bırakın bilim insanlarımızı normal sıradan bir vatandaşımız okuduğu zaman fark edecektir.
Türkiye`de Hizbullah Camiası`nı incelemek isteyenler:
1) Devlet sırrıdır denilip başta Hizbullah mensuplarına, araştırmacı/akademisyenlere verilmeyen/verilmek istenmeyen binlerce yazılı ve görsel dokümana sahip arşivi
2) Avrupa`da basılan Kendi Dilinden Hizbullah adlı kitabı
3) Türkiye`de Ocak 2011’de basılan ‘Hizbullah Ana davası Savunmalar’ adlı kitabı ( Bu kitap Av. M. Hüseyin Yılmaz’ın Hizbullah Ana Davası’na ilişkin savunma avukatı olarak mahkemeye sunmuş olduğu “esasa ilişkin son savunması” ile Hizbullah Ana Davası sanıklarından olan Cemal Tutar ve Mehmet Varol’’un savunmalarından oluşmaktadır.)
4)Hizbullah`a yakın yazılı ve görsel medyayı ve sivil tolum kuruluşlarını bilimsel olarak ele alıp inceledikten, bu camiaya mensup kişiler ile birebir görüşüp çeşitli anketler yaptıktan sonra Hizbullah hakkında gerçek ve kabul edilebilir bir bilgiye sahip olabilirler.
Hizbullah’a ait olan ve 17 Ocak 2000’de önemli bir bölümü devletin eline geçen arşiv eğer araştırmacı /akademisyenlere açılır ise görülecektir ki Türkiye Hizbullahı ciltler dolusu kitaba konu olabilecek nitelikte geniş sosyolojik bir gerçekliktir.
Sonuç olarak Hizbullah`ı, ötekileştirmeden kendi dilinden anlamaya çalışmak barış ve huzur içinde birlikte yaşamamız için olmazsa olmaz bir zorunluluktur.
Hak ve adalet’in tezahür ederek gerçeklerin ortaya çıkması, Türkiye’nin son 30 yılına damgasını vurmuş sosyal bir olgu olan bu kitlenin kaynağından araştırılıp incelenmesi temennisiyle.
*Sosyolojide Araştırma Yöntem ve Teknikleri kitabı (Anadolu Üniversitesi –Eskişehir
Ağustos 2009)
Tarık Sabıreri / hurseda.net