Mehmet Özcan / Doğruhaber-Analiz

Kurban Bayramı’yla birlikte PKK/HDP çetelerince startı verilen katliam kaos planının özellikle Selahattin Demirtaş’ın Amerikan dönüşü ‘bundan böyle her yer Kobani’ çağrısıyla başlayan kanlı sürecini lanetleyerek izliyoruz. Hükümetle birlikte HDP/PKK’nin, adına çözüm süreci dediği çözümsüzlük sürecinde akıtılan kanlar, PKK/HDP’nin maskelerini düşürmüş, kirli yüzler herkes tarafından görülmüştür. PKK/HDP’lilerin kimlerle ne tür ilişkiler içerisinde olduğu da ayan beyan ortaya çıkmıştır. Geçmişten bu yana PKK/HDP’nin sürekli yaptığı bozgunculuk sonrası dezenformasyon da bu kez tutmamıştır. Başta HÜDA PAR üyeleri olmak üzere gördükleri her sakallıya IŞİD’çi yaftalamasıyla saldırmaları ve sonrasında bir de saldırıya uğrayan pozisyonuna bürünme numaralarını ne bölge halkı, ne tüm kamuoyu bu kez yutmadı. Bu da Allah’ın bir yardımı olsa gerek.

Ortaya çıkan somut göstergeler, PKK/HDP’nin Amerika ile direk anlaştığını ispatlamıştır. İstihbarat raporlarına göre ise HDP/PKK’nin ‘her yer Kobani’ sloganıyla sokağa döktüğü çeteler, özerkliğin ya da sonrasında gelecek bir bağımsızlığın provasını yaptı. Tabii ki Amerika’nın garantörlüğünde… PKK/HDP çetelerine göre kendilerini bağımsızlığa götürecek yolda büyük bir engel vardı ki bu devletin polisi askeri değildi, İslami hareket olarak Hizbullah Cemaati ve HÜDA PAR camiasıydı. Başta Diyarbakır olmak üzere tüm bölgede aynı anda İslami camianın dernek, işyerleri ve teşkilatlarına yönelik saldırıya geçen PKK/HDP çetelerinin amacı Müslümanlara büyük zayiat vererek sindirmekti. Ama Allah Teâlâ Zülcelal, hesaplarını bozdu.

PKK/HDP, hükümetten Kobani için koridor açılması ve silah verilmesi yönündeki taleplerinin karşılık bulmaması üzerine bölgede yaptıkları vandallıkla kendilerini ispat etmeleri üzerine devreye Amerika girdi ve Kobani’ye silah, mühimmat ve tıbbi malzeme yardımında bulundu. Tabii Amerika’nın desteği sadece silah göndermekle kalmadı, siyasi anlamda çalışmalarla resmiyette PYD’yi, gayrı resmi olarak da PKK’yi sahiplendi. Bunu günlük basın toplantısında konuşan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf dile getirdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan`ın "PYD`nin PKK ile eş ve terör örgütü olduğu" yönündeki sözlerine karşılık ABD Sözcü Yardımcısı Marie Harf, ‘PYD terör listesinde yer almıyor’ diyerek ülkesinin PYD ve PKK’yı ayrı örgütler olarak gördüğünü söyledi ve “PYD’nin desteklenmesi gerektiğini Türklere anlattık” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hafta sonu ABD Başkanı Barack Obama`yla çekişmeli bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiş olmalı ki hemen ardından ABD tarafından PYD’ye havadan silah yardımı başladı. Amerika, HDP/PKK’nin Kobani bahane ederek bölgenin cehenneme çevrilmesinin ödülü olarak geçtiğimiz hafta sonu silah ve tıbbi malzemelerin bulunduğu tonlarca konteynırı havadan Kobani’ye bırakması oldu. Bölgede iradesi dışındaki gelişmelerin otoritesini sarsacağı endişesiyle harekete geçen Türkiye de koridoru açmak zorunda kaldı. Böylece PKK/HDP çeteleri, 12’si İslami camiadan olmak üzere 40 civarında insanın ölmesine sebep olan katliam vahşetin semeresini böyle insanlık dışı bir yoldan alarak bir nebze de olsa amacına kavuşmuş oldu.

İngiliz gazetesi Financial Times da "Türkiye`nin ABD`nin baskısına direnemeyerek boyun eğdiği ve Kobani politikasında bir U dönüşü yaşadığını" yazdı. Yazıda "Türkiye`nin itirazlarına rağmen ABD Kobani`ye silah yardımı yaptı ve Iraklı Peşmergelerin Kobani`ye geçişine izin vermezse Kobani`deki savaşçıları silahlandırmaya devam edeceğini söyledi. Bunun üzerine Ankara politikası değişti” denildi.

Türkiye’nin son yıllarda ekonomik anlamda atağa geçtiği, komşu ülkelerde savaş olmasına rağmen istikrarlı bir istikamette ilerlemesi ve en önemlisi de 35 yıllık kangren durumundaki Kürt sorununu çözüm süreciyle barışa kavuşturma çabaları, bölge üzerinde hesapları olan batılı şer güçleri rahatsız ediyor. İslam coğrafyasının birçok bölgesinde kaşıyacakları yaraları sürekli taze tutan bu şer odaklar, Türkiye’nin de açık yarası Kürt sorununun kapanmasını istemiyor. Öyle bir tezat durum var ki ortada şaşırmamak elde değil; Batı, geçmişte yerel işbirlikçileri eliyle oluşturduğu Kürt sorununu bu kez, katlederek Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia eden PKK/HDP’yi sahiplenerek yardımcı oluyor. Peki, neye karşılık dersiniz? Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Batılı şer güçlere bağlılık yemini ederek göreve başlayan hükümetlerin aksine sömürge olmayı kabul etmeyerek bağımsızlık yolunda ilerleyen 2014 Türkiye’sine baş eğdirebilmek için… Tekrar eski günlerdeki gibi CIA, MOSSAD, MI6 istihbarat servislerinin terörist faaliyetlerde bulunan ajanlarının Türkiye’de her anlamda at koşturabilmesini istiyorlar. Ama nafile, Türkiye’nin geldiği nokta itibariyle eski günlere geri dönme gibi bir akıl tutulması halini taşıyabilecek ne bir hükümeti var ortada ne de bunu kaldırabilecek ve istenilen o zilletle yaşayabilecek bir halkı bulmak kolay olmayacak Batılı şer güçler için...

israilin güvenliğini öncelikleri arasında sayan Amerika, bu coğrafyayı kontrolü altında tutabilmek için her zaman için yönetimleri kontrolü altında tutma politikası gütmüştür. Yönetimleri kontrol edemediği durumlarda ise ayrılıkçı gruplar ve terör örgütlerini destekleyen haçlı/siyonist ittifak ürünü şer odak batı, bununla yönetimlere boyun eğdirme hedefini yerine getiriyor. Türkiye’de de yıllardır PKK’yi bir maşa gibi kullanan haçlı/siyonist şer odak batı, çözüm sürecinin nihayete ermesiyle Türkiye’yi karıştırabileceği ayağını da kaybedecektir. Bundan dolayıdır ki Amerika, HDP/PKK ile ilişkilerinin ifşa olmasından bile çekinmeyecek cürette bölgede işlerini yürütüyor.

Amerika’nın Adana Başkonsolosu John L. Espinoza, bu minvalde PKK/HDP çetelerinin vandallığının sürdüğü bir zaman içerisinde bölgeye giderek Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Van gibi bölge illerinde dolaşması ve PKK’ye yakınlığıyla bilenen STK ve kurumları ziyaret ederek özel temaslarda bulunması, Amerika’nın PKK/HDP’yi destekleyerek bir maşa gibi kullandığının delilidir. Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı Diyarbakır Valisinin, çözüm sürecinin arkasına sığınarak ellerinin bağlandığına yönelik açıklamasına karşılık Espinoza, Diyarbakır’da PKK’ye yakınlığıyla bilenen STK ve kurumları ziyaret ederek PKK/HDP çetelerine açıktan destek mesajları veriyor.

Konsolos Espinoza, PKK/HDP terörünün estiği ve polisin sokakları terk ettiği bölgede, vali ve kaymakamların sokağa çıkamadığı, PKK’li çetelerin savcılara kimlik sorduğu günler içerisinde elini kolunu sallaya sallaya adeta Amerika’nın bölge valisi gibi bölgeyi teftiş ediyor. Kriz günlerinde bölgede olması gereken İçişleri Bakanı’nın adeta görevini üstlenen ABD konsolosu Espinoza gittiği tüm illerdeki valilerden brifing alırcasına bir pozisyon sergiliyor.

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesi gibi bir yere Amerikan konsolosunun gelip ne işi olabilir diye düşünebilirsiniz. Ama bakın Espinoza’nın cevabı ne oluyor. Hakkâri Valisi Yakup Canbolat ile görüşmesinde Espinoza, "Türkiye`nin iyi bir dostu olan ABD, bölgede olup bitenler hakkında bilgi sahibi olmak istemekte, buna ilgi duymakta. Bu bölge bizim için çok önemli" diyerek Amerikan önderliğindeki şer ittifakın bölge üzerinde ne tür kirli hesapları olduğunu açıklar mahiyette. Oysa birinin çıkıp ‘bölge bizim, sizin için niye önemli oluyor’ demesi gerekmiyor mu? Sahi, İstanbul Gezi Parkı eylemlerinin başarısızlıkla sonuçlanması sonrası ikinci gezi denilebilecek ‘her yer Kobani’ eylemlerinin başkomutanlığını da Konsolos Espinoza yapmış olmasın sakın?

Kürtlerin temsilcisi olarak kendini gören PKK/HDP zihniyeti, yıllardır bu ülke insanının dini İslam’a düşman Marksist, Leninist hatta dinsizliği Müslüman Kürt halkına dayatıyor. PKK/HDP’nin Batılı şer odaklarla işbirliğinde yürütülen ortaklığı gereği olsa gerek bölgede yetiştirilen uyuşturucunun Avrupa ülkelerindeki şer güçlere çalışan baronlarına sevk edildiği bilinen gerçekler arasında. Karşılığında alınan paranın yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı örgütün siyasi anlamda kollanma lojistiği sağlanıyor. Yanı sıra yapılan kültürel anlaşmalarda vereceği bir kültürü olmayan PKK/HDP, batılıların çökmüş, kokuşmuş, fuhuş ahlaksızlığını alarak bölgenin Müslüman halkına empoze ederek aile sisteminin çökmesini sağlıyor. Burada Kürt halkına büyük görevler düşüyor. Müslüman Kürt halkı, kendisine dinsizlik ve ahlaksızlığı dayatarak insanlık kimyasını ve Müslüman kimliğini bozarak tehdit eden bu İslam düşmanı yapıya dur deme cesaretini göstermelidir.