1997 senesi. İtiraf Ediyorum’u yazmak için Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt, Bitlis, Şırnak illerini dolaştım. Romanda bir dizi cinayeti hikâye ediyorum. PKK cinayetleri ve faili meçhuller...
Bitlis’te Risale-i Nurları okuyan bir arkadaşla tanıştım. Dershaneye gittik, ders okuduk. Nur Risalelerinin okunduğu yerler âsude limanlar, ne terör var ne ırkçılık var.
Bana dağda yaşamış, dağ hayatını anlatabilecek birini bulabilir misin, dedim Yusuf Bey’e.
İstanbul Kartal’da bir lokantacının adresini verdi. Dindar, Nur Risalelerini okuyan biri. Kardeşi 3.5 sene dağda kalmış, birçok çatışmaya girmiş. Birçok arkadaşını kaybetmiş, asker öldürmüş bir itirafçı.
Bir baskında yakalanmış, mahkemeye çıkarılmış, itirafçı olmuş, birkaç silah yakalatmış ve kanunî boşluklardan yararlanarak dışarı çıkmış.
Kafasının içi kopkoyu PKK dolu, ırkçı, Kürtçü.
“Abi, sen bir konuş. Biz ne dedikse ikna edemedik”dedi kardeşi.
Bir gün akşama kadar Eylül kod ile sohbet ettik.
Eylül, romanda adını ve kod adını vermemem şartıyla dağda yaşadıklarını ve Kürtçülük davası için yaptıklarını anlattı.
Roman malzemesi olarak anlattıkları paha biçilmez bilgilerdi ve romanı çekici, heyecanlı ve sürükleyici hâle getirdi. İtiraf Ediyorum’u okuyan hemen herkes bana, dağda yaşananları nasıl öğrendin diye sordu.
Eylül’e dedim ki:
-Üç buçuk sene dağda vahşi bir hayat yaşadın, birçok tehlike atlattın, katil oldun, sonunda yakalandın, yargılandın. Eline ne geçti?
-Ben bu dava için dünyamı ve ahretimi feda etmişim.
-PKK, Marksist ve Leninist bir örgüt. Sen inançlı birisin.
-Dinsiz değil.
-Dağda namaz kıldın mı?
-İlk katıldığım günlerde.
-Sonra.
-Alay ettiler, ben de bıraktım.
-PKK ırkçı. Irkçılık çıkmaz sokak. İslam ırkçılığı reddeder. Sonuçta bütün insanlar Hz. Adem ve Hz. Havva’nın çocukları. Bu topraklarda bin yıl beraber yaşamışız. Bin yıl daha yaşayabiliriz. Niye kavga çıkarıyorsunuz?
-Jandarma, Silopi’ye lokanta açıp çalıştıran ağabeyimi gözümün önünde dövdü, karakola götürdü. Sorguladı, işkence yaptı. Haksızlığa bayrak açtım. Lisede okuyordum, okulda örgütlenmeye girdik, dağa adam çıkarttık. Sonunda beni de çağırdılar. Gittim.
-Ağabeyin PKK’ya yardım ediyor olmalıydı.
-Öyle.
-Velev ki jandarma yanlış yaptı. Birinin yanlış yapması bizi de mi yanlış yapmaya sevk etmeli?
-Sizin devletiniz var. Bizim neye olmasın? Bu davaya dünyamı da ahretimi de feda etmişim.
-Birçok çatışmaya girmişsin, bugüne kadar ölebilirdin, şans eseri ölmemişsin. Elbette bir gün öleceksin, kabre girecek ve hesaba çekileceksin. Münker ve Nekir sana dört şey soracak.
Rabb’in kim?
Peygamberin kim?
Dinin ne?
Kitabın ne?
Bunun dışındaki şeyler önemsiz. Senin dünya ve ahretini feda ettiğin Kürtçülük ile ilgili bir soru yok. Sen kabirde ve ahrette hiç önemi olmayan bir şey için hayatını harcıyorsun. Bu hayat, sana bunun için verildi?
Durdu, yutkundu, bakışlarını benden kaçırdı. Terlemeye başladı. Sonunda volkan patlaması gibi konuştu:
-Senin gibi düşünseydim dağa çıkmazdım!
İnanan insan dağa çıkmaz.
Müslüman ırkçılık yapmaz, kan dökmez, haksızlık ve zulüm yapmaz. Nitekim Risale-i Nur talebeleri, Hüda-Parlılar, tarikat mensupları; kısaca dindar Kürtler ırkçılık yapmıyor, PKK eylemlerine destek vermiyorlar.
Teklif: Almanya’da olduğu gibi ilkokul birinci sınıftan itibaren haftada iki saat İslam dersi konmalı.
Anaokulları dâhil eğitimi İslam ahlakını benimsetecek şekilde vermeli.
Bunun için Diyanet ile Milli Eğitim Bakanlığı iş birliği yapmalı.
Ali Erkan Kavaklı - Yeniakit