Demirtaş soğukkanlı olma çağrısı yapmış...
Bu tavrından dolayı takdirlerimizi bekliyor Allah bilir.
Omuzlarında yitip giden otuz canın sorumluluğunu taşıyan adam, “Aman ne güzel, sokaklardan çekilme çağrısı yaptı” diye sevinmemizi, yaptıklarını unutmamızı bekliyor.
Ama yağma yok!
Taşıdığı hukuki sorumluluk bizim değil, savcıların ilgi alanına girer. Ama işlediği ağır suçun siyasi bedelini ödemek zorunda.
Bir siyasi parti liderinin ayaklanma çağrısı yapması; bu çağrı sonucu iki gün boyunca ülkenin felç olması, 30 kişinin hayatını kaybetmesi, ülkede iç çatışma tehlikesinin belirmesi hiçbir demokrasinin hazmedebileceği bir şey değildir. Dünyanın neresinde olursa olsun, böyle büyük bir suç işleyen siyasetçiye bunun hesabı sorulur.
Şimdi bir de kalkmış yüzsüz yüzsüz “Biz barışçı gösteri çağrısı yaptık, şiddeti provokatörler yaptı” diyorlar.
“Türkiye’nin sokaklarını Kobane’ye çevirelim, Kobane düşerse Ankara da düşer” diyen sizler değil miydiniz? Ankara’yı barışçı gösterilerle mi düşürecektiniz?
Eğer ortada bir provokatör varsa en başta Kandil ve onun kuklası olan sizlersiniz. Hem de bu provokasyonu 24 gün boyunca yalanlarınızla, iftiralarınızla tansiyonu ağır ağır yükselterek, bölge Kürtlerini kışkırtarak ve sonunda sokağa dökerek, yani son derece hesaplı kitaplı, soğukkanlı bir biçimde yaptınız.
Amacınız Kobani’de yaşadığınız başarısızlığı örtbas edip faturayı Türkiye’ye kesmek miydi; Öcalan’ı tasfiye edip çözüm sürecini bitirmek miydi; Gezicilerle el ele verip AK Parti’yi düşürmek miydi; yoksa hepsi birden miydi, bilemeyiz.
Ama derdinizin Kobani’ye yardım etmek olmadığını biliyoruz.
Bütün bu olanlardan sonra Türkiye, artık bu kişinin Meclis kürsüsüne çıkıp birlik, kardeşlik, barış üzerine pabuç kadar laflar etmesine tahammül edemez. Bu partide bir parça olsun meşruiyet nosyonu varsa, siyaset yaptığı ülkeyi gözünü kırpmadan ateşe vermiş bir kişiyi başında tutarak yola devam edemez.
* * *
Aslına bakarsanız, Kürtlerin siyasi liderlik sorunu Demirtaş’tan da Aysel Tuğluk’tan da daha büyük.
Ortadoğu’da büyük bir altüst oluşun yaşandığı bu tarihi süreçte, Kürtler için yüzyıl sonra ilk defa bu bölgede önemli bir aktör olarak ortaya çıkma ve kötü talihlerini değiştirme ihtimali doğuyor. Aynı şekilde Kürt siyaseti Türkiye’de de çözüm süreci sayesinde ilk defa, marjinal bir hareket olmaktan çıkıp Türkiye siyasetinde ikinci önemli güç olarak yer alma imkânına sahip.
Eğer doğru yürütülürse, Türkiye’de ilerleyen çözüm süreci aynı zamanda Kürdistan’ın diğer parçalarını da içine alan barışçı bir Kürt havzasının oluşumuyla sonuçlanabilir.
Ama bütün bunların olabilmesi için tek taraflı bir iyi niyet ve ustalık yetmez. Kürtlerin de bu süreci sorumlu bir şekilde ve ustalıkla yürütecek vizyon sahibi bir siyasi önderliğe ihtiyacı var.
Ne var ki, şu anda ortaya çıkan tablo bunun tam tersi...
Kandil ve HDP el ele vermiş, yanına da bilumum solcu grubu ve AK Parti’nin yeminli düşmanlarını almış, çözüm sürecini çökertmek için elinden geleni yapıyor.
Çünkü Kandil, çözüm sürecinden umduğunu bulamadı. Onun tek isteği statüydü. Bu statüyü de devletle pazarlık ederek koparmayı umuyordu.
Daha önce de yazdığım gibi, Kandil’deki şefler, silahların devreden çıkıp siyasetin hükmünü sürdürdüğü bir ortamda kendi kafalarındaki hedeflere ulaşmalarının garantisi olmadığını biliyordu. Sandık sonuçları, kamuoyu yoklamaları, çeşitli örgüt eylemlerine katılma oranları ortadaydı. Bu oranlarla PKK’nın, bırakın ayrı devlet ya da federasyonu; dayandıkları kitleden “otonom bölge statüsü” kararını çıkartmaları bile zordu. O yüzden de statü konusunu daha baştan “tepede”, hükümet heyetiyle pazarlık yaparak “bağlamayı” umdular. Ama hükümet buna yanaşmadı; statü pazarlığı yapmadı. O yüzden de “çözüm”ün onlar için bir cazibesi kalmadı. Ama Türkiye’deki Kürt çoğunluk, çözüm sürecine böylesine büyük bir şevkle sarıldığı müddetçe, PKK’nın süreci bozmasına da imkân yoktu.
İşte Kobani meselesi bu koşullarda bir “umut” olarak devreye girdi. Eğer bu noktada Kürtlerin hükümete olan güveni sarsılabilirse Çözüm Süreci’nden de soğutulabilirdi.
Kandil bütün propaganda araçlarıyla bir algı operasyonu başlattı: Var gücüyle AK Parti Hükümeti’nin IŞİD’i destekleyerek Kürtlere ihanet ettiği propagandasına girişti ve Çözüm Süreci’nin kaderini Kobani’ye bağlayarak; “Kobani’de Kürtlere ihanet edenlerle Türkiye’de barış yapamayız” temasını işledi. Ve işte sonunda işi ayaklanma denemesine kadar götürdü.
Şimdi süreç, Öcalan’ın müdahalesiyle yeniden yaşatılmaya çalışılacak. Ama böyle bir liderlikle nereye kadar gider bilinmez...
Geldiğimiz noktada sorun esas olarak bölge Kürtlerinin çözebileceği bir sorun haline gelmiş görünüyor. Kandil ve HDP yönetiminin kilitlediği çözüm kapısının kilidini açma gücü sadece onların elinde.
(Akşam Gazetesi) Gülay Göktürk