İbrahim Dağılma

ŞEHADET SEVDASI GÖZYAŞLARIYLA BESLENEN BİR ŞEHİD: ŞEHİD ŞAHİN BÜNÜL

90’lı yıllar... Kürdistan Müslümanları için Mekke dönemini aratmayan çileli, zorlu ve işkenceli demler... Hani hasmı olan bir insan için her gün ve her mekân her an gelebilecek bir tehlike içerir ya! İman ehli de “Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsûllerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz. (Ey Resûlüm!) O hâlde sabredenleri (Cennetle) müjdele!” ayetinin beyan ettiği hakikat üzere nice hasımları olan belalı tehlikelerle karşılaştı, bunlarla “Allah’ın dini yücelsin!” diye baş etmeye çabaladı.

Şehid Şahin, batıl bir zihniyetin günahı zevkle yüklendikleri bir demde gönlüne billur billur serpilmiş hidayet güzelliğiyle Allah’a ibadetin sorumluluğunu omuzladı. Bu sorumluluğu canla başla, ihlâs ve fedakârlıkla taşımaya aday oldu.

Şehidle tanışıklığım hasebiyle bu satırların yazarı olarak acizane bir lisanla şunu söyleyebilirim ki, hayatlar içinde en zor anlatılacak olanlar, herhalde şehitlerdir. Çünkü şehitler, dile akan süslü sözlerle anlatılmayı ziyadesiyle aşmış bir fedakarlıkla hayatlarının nasıllığını göstermişlerdir. Yine de birkaç sözcük sarf edeceksek de bu şehidin değergamlığı üzerinedir:

Şehid, Bingöllüydü. Nerede bir Bingöllü görse ona hemen Bingöl’de dişçi olan kardeşini tanıyıp tanımadıklarını sorar ve sonra derdi ki: ‘ Allah aşkına! Kardeşimle ilgilenin, ona İslam’ı anlatın, onun hidayet güzelliğiyle buluşmasına vesile olun!’ İlahi tecelliye bakın ki, hidayeti için yanıp tutuştuğu kardeşinin İslami güzelliklerle buluşması onun pak kanı vesilesiyle oldu.

Tebessümlü yüzü, kararlılık dolu bakışları, teheccüd ve duayla ışıyan geceleri, mücadele ve davet koşuşturmasıyla tad bulan gündüzleri İslami bir şahsiyet olarak Şehid Şahin’i tanımamız için önemli ipuçlarıdır.

Aşağıda yakın tanıklıklarla okuyacağımız satırlarla, -İnşaallah- bu ipuçlarının bir şehid portresini netliğiyle bakışlarımıza sunduğunu göreceğiz:

Kardeşi Murat’ın dilinden Abisi Şehid Şahin Bünül

“ 1970 yılında dünyaya gözlerini açtı. İlk, orta ve lise öğrenimini Diyarbakır; üniversite öğrenimini ise Urfa’da bitirdi. Kendisinin İslami hassasiyeti çocukluğundan beri vardı. Şehit Şahin 1993’te bölgede faaliyet gösteren İslami cemaat ile tanışır. Akabinde bu cemaatin çalışmalarına katılır. Annemin anlatımına göre:

‘ Çocukluk ve okul yılları çok saygılı ve sevecen geçer.’ Çocukluk ve gençliğinde anne-babasını kırıp üzdüğü görülmemiştir. Okul dönemlerinde hep başarı ve takdir gösteren bir insandı. Cemaatle tanıştıktan sonra Allah’ın rızasını kazanmak ve O’na kulluk görevini yerine getirmek için gece gündüz Allah yolunda çalışmıştır. Bir gün ailece evdeyken ben ve kardeşim ve babam kendisi ile tartıştık:

‘Niye çalışmıyorsun?’ diye. Kendisi ise: ‘Ben zaten çalışıyorum!’ demişti. ‘Kazancın nerede?’ dediğimizde: ‘Allah’ın yanında!’ dedi. Tabii biz o zaman İslami bir şuura sahip olmadığımız için onu anlamıyor ve bu tartışma zaman zaman kavgaya dönüşüyordu. Şehide en büyük desteği annem veriyordu. Bize:

‘Siz çalışıyorsunuz da ne oldu? Şahin Allah’ın yolunda, Şahin namazlı, Şahin takvalı, Şahin bu evde gece namazına kalkan tek oğlumdur.’ derdi. Annem hep onu savunurdu.

‘Benim oğlum cahil değildir, bu dava hak olmasaydı; oğlum gecesini gündüzünü bu davaya vermezdi!’

Tabii zamanla babam da abimin İslam ahlakını görünce Şahin’i ve çalışmalarını takdirle onaylayıp ona yardımcı olmaya başladı. Babam artık kulaktan duymalarla değil, Şahin’in İslami yaşayışından etkilenir, okuyup araştırır ve Müslümanlara faydalı hal ve hareketlerle itaat eder.

Şehid Şahin, 1996 yılında evlenir ve evliliğinden bir kız çocuğu olur. Şehadetinde kızı Meryem bir yaşındaydı.

Şahin 03.10.1998 tarihinde Diyarbakır Bağlar Semtinde akşam 22.30 saatlerinde hunharca, kalleşçe on yedi bıçak darbesi ile İslami çalışmalarını sindiremeyen birtakım güçler tarafından şehit edilir. Abim, Diyarbakır Dicle Üniversitesine yaralı olarak getirilir. Onun ölmediğini duyan cani ve devletin taşeronları Dicle Üniversitesine gelerek ameliyathanenin içinde yarım kalan işlerini bitirerek abimi şehit ettiler.

Şahin’i defnettikten sonra mezarlıktan taziye yerine dönünce ailece emniyet güçleri tarafından götürüldük. Ben, annem, babam, üç kardeşim ve şehidin eşi. Polis bize akıl almaz hakaret ve küfürler edince neye uğradığımızı şaşırdık! Düşünün, siz ciğerparenizi kaybetmişsiniz polis sizi götürüp size hakaret ediyor ve kardeşlerine işkence ve kötü muamelede bulunuyor. Ve hatta şehidin eşinin o mukaddes çarşafını, peçesini çekmeye cüret ediyordu. Daha iki saat önce abimi defnetmişiz ve iki saat sonra ailem ile emniyet müdürlüğünde bu tür işkenceyi görünce bu davanın hak olduğuna kanaat ettim. Allah’ın yardımıyla ben kardeşi Murat, orada tevbe ettim Rabbime. Bizi o gün yatsı namazından sonra bıraktılar. Diğer üç kardeşimi ise taziyenin üçüncü günü bıraktılar. Kardeşlerime yapılan işkenceleri görünce ben ve taziyedeki binlerce kişi işkencecilere beddua ettik! Bunlar, insan olamaz dedik! Allah zalimleri kahretsin!”

...

Aynı zamanda kayınbabası olan değerli bir büyüğün dilinden Şehadet ve Şehid Şahin

Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde şüheda hakkında çokça rivayetler mevcuttur. Bunları okurken etkilenmemek mümkün değildir. Ancak mücadele süreci içinde görüp yaşamak çok ayrı bir duygu olur. Bu duygunun tezahürü ayet ve hadislerle imanı yakine erdirir. Çünkü İslam davası çok büyük ve kıymetlidir. Ödenmesi gereken bedel ve kıymet de bu oranda büyük olmaktadır. Zahiri ve beşeri bir bakış açısıyla bakılsa bir kayıp görünse bile ayet-i kerimeden aldığımız dersle bu ödenen bedel bir kayıp olmadığı gibi davaya hayat veriyor; geride kalanlara hayat olduğu gibi ahirette de onlar için şefaatçi olacaktır. Şehidi olmayan bir dava, nakıstır.

Bir kardeşiniz olarak bu şanlı ve nurlu kervanın güzide şahsiyetlerini yakından tanıma şerefine nail oldum. Şehadetlerinden sonra da rüya ve yakaza âleminde onlarla olan hasbihalimi anlatmayı uygun bulmuyorum. Yalnız davaya gönül veren kardeş ve bacılarıma bu müjdeyi vermek istiyorum: ‘Mahzun olmayınız, ümitvar olunuz! İstikbal içinde en gür seda İslam’ın sedası olacaktır.’ buyuran Üstad gibi ben de âcizane olarak bunu ilave etmek istiyorum: ‘O nurlu gür sedayı uzakta aramayın, yakındır. Çünkü sizler de o sedanın içindesiniz. Başta rehberleri ve en güzide şahsiyetlerini bu uğurda feda eden ve ahidlerini yerine getirmeyi bekleyen binlerce mensubu bulunan davadan daha büyük, gür bir ses düşünemiyorum! Çünkü Üstad hazretleri Allah(c.c)’ın veli kullarındandır. Bu davanın varlığıyla onun kerameti izhar oluyor. Buna kanaatim tamdır.

Ben âcizane yakinen şahit olduğum ve şehid olan kardeşlerimi bir an birer birer göz önüne alıp tefekkür ve tezekkür ettiğim zaman hiçbirinde dünyalık bir unvan ve övünecek bir kahramanlıkları yoktur. Çoğu isimsiz kahramanlardır. Dönemin şartlarının zorluğu dolayısıyla çoğunun mübarek naaşları saatlerce yerde kalıyordu, ailelerin haberi olmuyordu. Çünkü onların gayesi şan ve şöhret değil, Allah(c.c)’ın rızasını kazanmakla beraber, Müslümanların şerefli, cesur ve kahraman olduklarını İslam düşmanlarının gözüne sokmaktı.

Şehid Şahin kardeşimiz de yukarıda bahsettiğim bütün özelliklere haiz bir kardeşimiz ve dava adamıydı. Onun çocukluğunu bildiğim için fıtraten temiz ve herkes tarafından sevilen bir şahsiyetti. İslam’la tanışmak ona üniversite yıllarında nasip oldu. Dava ile tanıştığı günden beri ihlâsla, bir nefer gibi her alanda hizmet eri oldu. İslam davası içerisinde sorumluluk seviyesine yükselmesi, onun ihlâsı ve mütevazılığı, davaya olan bağlılığı, anne-babasına karşı çok duyarlı olması/onları üzmemek için ne kadar çaba sarf ettiğini bildiğim için Veysel Karani’nin annesine olan bağlılığı kadar olmazsa da ona yakın bir bağlılık sayılır kanaatindeyim.

Bütün zamanını davaya hizmete adadığı halde yine de davaya yük olmak istemiyordu. Kanaatkâr olduğu için kardeşlerinin eski elbise ve ayakkabılarıyla kifayet ediyordu. Kısacası teslimiyeti ve hizmet aşkı, başkasının günahına ağlayan, onların o halleri karşısında rahatsızlık duyan numune bir şahsiyetti.

Allah(c.c), onlardan ve bizlerden razı olsun! Âmin.”

Devam edecek...