MEHMET ÖZCAN / ANALİZ
Amerika’nın başını çektiği Suudi, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve Katar’ın birlikte hareket ederek Suriye’de IŞİD’e yönelik saldırıları sürüyor. Hedefte IŞİD gözükse de El Nusra, Ahraruşşam, İslami Cephe ve benzer örgütlerin de olduğu açık.

Amerika’nın, Afganistan ile Pakistan bölgelerinde İHA’larla Taliban’a yönelik yaptığı saldırılarla aslında masum insanları katlettiği vahşeti, daha şimdiden Suriye’de kendini gösterdi ve masum sivillerin katledildiği haberi, ajanslara düştü. Saldırılar IŞİD’in Irak’ta bulunduğu bölgeleri de kapsıyor.

TÜRKİYE, SALDIRI KOALİSYONUNUN NERESİNDE?
Batılıların Türkiye üzerinde giderek artan baskısıyla Türkiye de ısrarla saldırı koalisyonuna çekilmek isteniyor ve sanılanın aksine daha fazla dayanamayıp saldırı kervanına katılacak gibi de gözüküyor. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir açıklaması oldu ve ABD`nin IŞİD`i Suriye`de vurması hakkında, "Olumlu bakıyoruz. Ara vermeden devam edilmeli" dedi.

Türkiye`nin üzerine düşen adımları atacağını vurgulayan Erdoğan, "Katkımız askeri, siyasi her türlü desteği kapsar" diye konuştu. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın "IŞİD`e karşı askeri desteğe hazırız" mesajının devletin görüşünü yansıttığını söyledi.

Akdoğan, "Farklı yöntemlerle askeri operasyonun içinde yer alabilirsiniz" diyerek Türkiye’nin geri plan hizmetinde mi, yoksa ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin dediği gibi "Türkiye bu koalisyonun büyük bir parçası ve bu çabanın ön cephelerinde yer alacak." mı? Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.

BATILILARDAN BAŞKA BÖLGEDE KİM KİMİNLE NE İÇİN SAVAŞIYOR BELLİ DEĞİL
Birkaç yıldır bölgede yaşatılan cehennem cenderesinde kim kiminle ne için savaşıyor, açıkçası bilen yok! Ancak batılıların ve yerli uşaklarının bu topraklara ektiği fitne ve nifak tohumlarının filizlenerek dal budağa bürünmesi gayet açıktan okunuyor. Baktığımızda bugün birbiriyle savaşan gruplar, yarın ittifak haline bürünebiliyor. Sahada aktörlük yapan batı ise ne istediğini gayet iyi biliyor.

Batının isteği; birincisi, bölgenin istikrarsızlaşmasını sağlayarak eskiden olduğu gibi istedikleri gibi at koşturabilmek. İkincisi, bölgesel güç olma potansiyeli taşıyan Türkiye ve İran’ı, savaşın sürdüğü Irak ve Suriye’ye çekerek mevcut kaosun bu ülkelere taşınmasını sağlamak. Yoksa 200 bine yakın insanın hayatını kaybettiği Suriye’ye müdahalede bulunmayan batılı ülkeler, birkaç vatandaşının öldürülmesini sebep göstererek nasıl ve niçin müdahalede bulunabildiğini görebiliyoruz.

DÜN ESAD’IN DÜŞÜRÜLMESİNİ İSTEYEN ABD BUGÜN MUHALİFLERİ VURUYOR
Daha düne kadar Suriye muhalefetinin bir kısmını, Esad rejiminin düşürülmesi yönünde büyük bir özveriyle destekleyen Amerika ve batılılar neden bugün düşürülmesini istediği Suriye rejiminin bilgisi dâhilinde IŞİD, Nusra ve Ahrar cephesini bombalıyor? Esad rejiminin neredeyse hiç dokunmadığı hatta petrolünü bile paraya çevirdiği IŞİD’e yönelik Amerikan ve Arap ülkelerinin saldırılarına yeşil ışık yakması kolay anlaşılabilir değil. Bir diğer anlaşılmayan durum ise Batının dün düşürülmesini istediği Esad rejimini düşürmekten vazgeçerek neden Esad’ı düşürmek isteyen muhaliflere yöneldiğidir.

Aslında Amerika ve batılıların niyeti gayet iyi anlaşılıyor asıl mesele bu şer odaklarının, İslam beldelerinde istikrar istemediği gerçeğini ortaya çıkarmaktır. Batının amacı, geçmişte işgal ederek talan ettikleri İslam beldelerinde akıttıkları Müslüman kanının bu kez Müslümanlarca dökülmesini sağlamaktır. Batı, bu aşağılık cürmünde de giderek başarı sağlıyor. Çünkü İslam ümmeti giderek zayıflayan batı karşısında bölük pörçük halinden kurtulma alametleri gösteriyordu ki, batılılar bu uyanış karşısında sesiz kalamayacakları gerektiğine inandı. Haçlı ataları gibi kanla beslenmek, batılıların genlerine işlemiş vahşilik kültüründen kaynaklanıyor.

PEKİ, BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Peki, bundan sonra ne olacak? Batının yıllar boyu yaptığı sömürgecilik mesleğinin günümüzdeki karşılığı neyse o yapılmak isteniyor, ancak bir farkla. Geçmişte güçlü ordu, silah ve ekonomik güce sahip Amerika ve batılıların günümüzde içinde bulundukları ekonomik darboğaz ve giderek yaşlanan nüfusuyla bölgemizde kaybedeceklerine inandıkları nüfuzlarını geri kazanma çırpınışları söz konusudur.

Arap Baharı rüzgarını tersine estirmeyi başaran batılı şer güçler, bölgeyi yeniden dizayn etme çabalarını Suriye ve Irak üzerinden şekillendirmek istiyorlar. Ama bu kez kanlı postallarını toprakla buluşturmadan havadan yapacakları bombalamalarla masum sivilleri de ayırt etmeksizin bu topraklarda akan kanın devamını sağlayacaklar. Tıpkı Mısır’da Mursi yönetiminin düşürülerek dikta Sisi rejiminin tahsis edilmesi gibi. Siyonist terörist israil rejiminin güvenliğinin sağlanması gibi.

Libya’da yine İhvan destekli hükümet çalışmalarını sekteye uğratarak desteklenen işbirlikçi General Hafter’le bu ülkenin de şer odak batılıların hizmetine sunulmasının sağlanması gibi faaliyetler batının bölge üzerindeki hesaplarına yönelik sadece birkaç örneği teşkil ediyor.

SAHİ BİNLERCE KM UZAKLIKTAKİ AMERİKANIN BÖLGEMİZDE NE İŞİ VAR?
Hani bazen bir soru sorulur da afallarsınız ya; ‘ben bunu bunca zaman niye düşünemedim’ diye hayıflanırsınız, öyle bir soru veya tefekkür işte… Bölgemizde çıkan sorunlarımızı kendimiz çözebileceğimiz özel durumlarımıza Amerika ve Avrupa niye karışıyor? Coğrafik sınırlarımız arasında binlerce kilometre olmasına rağmen bölgemizde ne işleri var? Sahip oldukları topraklarını tehdit eden bir tehlike unsuru da yokken neden İslam beldelerimizde bize akıl ve yol gösterici hatta direk müdahalede bulunabiliyorlar? Benzer sorular çoğaltılabilir.

ALLAH’IN (CC) KARDEŞ KILDIĞI KULLAR OLARAK BİRLİKTE HAREKET EDELİM
Oysa aslında İslam dünyası gün geçtikçe giderek güçleniyor. Yıllar yılı zalim, diktatör yöneticilerin zulmü altında inleyen Müslümanlar artık kendilerini savunabilecek pozisyonlarda bulunuyor. Geçmişte öğrenemediği ya da cahil bırakıldığı tüm ilmi ve bilim alanları ile dünya siyasetine bakış ve yön verme konularında bayağı bir maharet sarf edecek kabiliyete kavuşmuş durumda.

Diğer yandan İslam’ın farzlarından biri olan Allah yolunda cihat konusunda da geçmişten günümüze akseden o ruh hep canlı tutuluyor ve bu yönde büyük bir çaba da mevcut. Ancak bir farkla, ne yazık ki Müslümanlar tüm birikimlerini birbirlerine karşı enerjilerini tüketerek kullanıyor.

Ya batılı güçlerin yönlendirmesi ve kontrolü altında hareket ediyor ya da dünya imtihanını gereği gibi veremeyip aşırıya giderek şeytana uymakla Müslüman kardeşini düşman görebiliyor. Oysa tam tersi asıl düşmanın şeytan ve batılı şer güçler olduğu ya da şer güçlerin oyuncağı haline gelen işbirlikçi yönetimlerin tefrikasıyla birbirine düşürülen İslam ümmeti, nefsinin de etkisiyle yenik düşerek yüce Allah’ın aşırıya giden zalim kullarından oluveriyor.

Bu durumdan kurtulmanın tek yolu ise Kur’an ve Sünnet ışığında vasat bir yol izlemektir. Birlikte bir ümmet olabilmenin yolu, mezhebi ve fikri ayrılıklara rağmen Müslüman olduğumuzu ve kardeş kılındığımızı unutmamaktır. Şer odaklara karşı oluşturulabilecek bir güç ise, her şeye rağmen Allah’ın (cc) kardeş kıldığı kullar olarak birlikte hareket etmekle elde edilir.