HABER MRK- Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) rutin olarak yaptığı haftalık gündem değerlendirmesinde Rojava’nın Kobani kentinde yaşanan gelişmeler, serbest bırakılan 49 rehine, HSYK seçimleri ve eğitim sistemi konulara dikkat çekti.
ÜDA PAR Genel Markizinden yapılan değerlendirmede, ABD ve müttefiklerinin koalisyon oluşturarak Irak ve Suriye’ye müdahale ettiği bir zamanda muhalif grupların birbirleriyle çatışmalarının doğru olmadığı belirtildi.
“Suriye’de savaşın faturası halka çıkartılıyor”
Yapılan haftalık değerlendirmede, Suriye’de Esad rejiminin güçten düşme sürecini başlatan iç savaş sürecinde, muhalif unsurların birbirleriyle çatışarak kendilerine alan açma stratejisi güttükleri ifade edilerek, “Esad rejimi yerine silahlarını birbirine doğrultan muhalefet güçlerinin, değişken dost- düşman algısı ile ittifaktan çatışma sürecine çok kısa süre içinde geçişler yapabildiği de vakidir. Bu değişken siyasi ittifak ve çatışmalar nedeniyle söz konusu bölgelerde yaşayan halk mağdur edilmekte savaşın faturası halka çıkarılmaktadır.” Vurgusu yapıldı.
Kobani’de yaşanan mağduriyetin sorumlusu PYD/PKK’dir”
Değerlendirmenin devamında, Kobani’de yaşanan mağduriyetlerin ve göçün sorumlusunun Rojava’da kendisi dışında hiçbir örgütlü Kürt siyasi gurubuna hayat hakkı tanımayan PYD ve dolayısıyla PKK’’nin olduğuna dikkat çekilerek, “PYD’nin despot ve tekçi yaklaşımının, ABD ve müttefiklerinin IŞİD’e yönelik saldırısında koalisyon güçlerine tetikçilik yapma hevesinin, Kürt halkının haksız yere maruz kaldığı ve kalacağı olası mağduriyetlerdeki rolü göz ardı edilmemelidir. Ayrıca PYD/PKK’nin IŞİD karşısında, yıllardır düşmanlık yaptığı AK Parti’den ve Barzani’den yardım talep etmesi ibretlik bir durumdur.” İfadelerine yer verildi.
“Kobanili kardeşimizle yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olma vazifemizdir”
HÜDA PAR’ın haftalık değerlendirmesi daha sonra şu ifadeler ile devam etti: “Türkiye’nin, katliam ve öldürülme korkusuyla sınıra dayanan Müslüman halka yönelik kapıları açmama yönündeki ilk tutumu yanlış olsa da, çok geçmeden sınır kapılarını açıp, halkın güvenlikli bölgelere yerleşmesine imkân tanıması yerinde bir karar olmuştur. Kobani’den gelen halkın, emperyalistlerin çizdiği gayrimeşru sınırlara meşruiyet kazandırırcasına, sığınmacı veya mülteci olarak görülmesi, sınırın her iki tarafının da asıl sahibi olan bu insanlara karşı başlı başına bir hakarettir. Ancak bugün itibariyle can korkusu ile yerinden ve yurdundan olmuş, sayısı yüz bini aşan Kobanili kardeşimizle yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmak İslami ve insani vazifemiz olmalıdır.”
“Türkiye emperyalist blokun müdahale talebine yönelik red kararını değiştirmemelidir”
Değerlendirmede 49 rehinenin serbest kalmasına da değinilerek, IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinin hemen ardından 49 konsolosluk çalışanının rehin alınmasıyla başlayan sürecin, IŞİD’in rehineleri serbest bırakmayı kabul etmesiyle, kimseye zarar verilmeden sonuçlandığı anımsatmasıyla, “Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı ABD öncülüğündeki koalisyona katılmama gerekçesinin başında gelen 49 rehine krizi aşılsa da, bu Türkiye’nin emperyalist blokun müdahale talebine yönelik red kararını değiştirmemelidir.” Uyarısı yapıldı.
“Türkiye savaşı alevlendiren değil sonlandıran politika izlemeli”
Daha sonra Türkiye’nin savaşı alevlendiren değil, sonlandıran politika izlemesi gerektiği çağrısı hükümete yapılarak, “Bölge ülkelerini sürece dâhil edip, Suriye ve Irak bağlamında Kürtlerin, Sünni Arapların ve Şii Arapların birbirlerinin haklarını gözeten bir anlaşma zemininde buluşturma gayreti içinde rol almalıdır.” Denildi.
“ Hükümet kendine yakın bürokrat ve hâkim-savcıları seçtirme gayretinde”
12 Ekimde yapılacak olan HSYK seçimlerine de değinilen değerlendirmede, aday listelerinin YSK tarafından ilan edilmesiyle birlikte seçim tartışmalarının da hız kazandığına dikkat çekilerek, “Hükümet kanadının paralel yapı olarak adlandırdığı Gülen Grubu ile mücadele adı altında kendine yakın bürokrat ve hâkim-savcıları seçtirme gayretinde olduğu görülmektedir. Gülen gurubunun da Ergenekoncularla ittifak kurarak kendi listelerini seçtirme gayreti içine girdikleri görülmektedir. Halkın adaletle hükmetmelerini beklediği hâkim ve savcıların yargının tepe noktası olan HSYK’ya üye seçerken, birkaç istisna dışında yandaşlık veya vesayetçi tarafgirlik arasında seçim yapmaya mahkûm edilmesi, yeni dönemde de bağımsız ve tarafsız bir yargı erkinin oluşmayacağının sinyallerini vermektedir. İster menfi ister müspet yönde olsun, HSYK etkinliği üzerinden yargı gücünün silah olarak kullanılması, süreç içerisinde adalete olan düşük seviyedeki güveni, tümden yok edecektir. Asıl görevi adaleti sağlamak olan hâkim ve savcıların, bunun gerçekleşmesine uygun tercihler yapmasını bekliyor, halkın adalet beklentisini, iktidar ve vesayetçi odakların güç savaşına kurban etmemeleri gerektiğini hatırlatıyoruz.” İfadeleri kullanıldı.
“Eğitimde kronik problemlerle yüzleşmekteyiz”
Değerlendirmede eğitim sistemindeki aksaklık ve sorunlara da vurgu yapılarak, “Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte eğitime dair kronik problemle yüzleşmekteyiz. Başörtüsü yasağının, yapılan bunca yıllık zulüm ve mağduriyetlerden sonra nihayet fiili olarak son bulması olumlu ve sevindirici bir gelişme olmuştur. Bu babdan olarak yıllarca bu mağduriyete direnmiş ve bunun için bedel ödemiş bütün kızlarımızı ve onlara destek veren STK ve şahıslara teşekkür ediyoruz. Hassaten Güllü Çevik bacımızın şahsında hepsinin mücadelesini tebrik ediyoruz. Anadilde eğitim hakkının devlet okulları eliyle verilmesinin halen tartışma düzeyinde kalması, dini eğitim başta olmak üzere eğitim müfredatının inanç bağlamında sakıncalı pek çok içerik barındırması gibi birçok sorun aşılabilmiş değildir. Bununla birlikte merdiven altı mescitlere mahkûm edilerek ibadet etme hakkının kısıtlandığı bir dönemin geride bırakılmasının ilk adımı olan ‘Okulda ibadethane ihtiyacı için doğal aydınlatmalı mekân ayrılır’, şeklindeki yönetmelik düzenlemesi olumlu olmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi zorunlu din dersi uygulaması nedeniyle mahkûm etmeye başladığı yeni dönemde, Gayrimüslim vatandaşların çocuklarına din dersi muafiyeti getirilmesi ile Kur’an-ı Kerim’in ‘Dinde zorlama yoktur’ esas kaidesine uyum sağlanmasının, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders içeriğinin ise Müslüman bir ferdin nitelikli bir şekilde yetişmesine imkân verecek düzeyde ele alınıp zenginleştirilmesinin gerektiğine inanıyoruz.” İfaderine yer verildi.
Değerlendirmede son olarak, “Bu kapsamda Parti programımızda belirttiğimiz üzere ‘Çocukların dini eğitimi, velilerinin istediği şekilde verilmelidir. Hiçbir çocuğa ebeveyninin istemediği bir din eğitimi verilemez. Hiçbir ebeveynin, çocuğuna dini eğitim verme hakkı da engellenemez.’ esasına uygun olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Süryani anaokuluna onay verilmesini de olumlu bir adım olarak görüyoruz.” İfadeleri kaydedildi. (İLKHA)