Saltanatının azametine zatının celaline layık bir şekilde Allah’a (c.c) hamdolsun
Batı için bir hayalin ( Müslümanlar için) bir kâbusun iki kere görünmesi iki kere yaşanması gerçekleşmek üzere!
Bilindiği gibi Yahudiler yüz yıllarca Batı’nın başına bela olmuş, gittikleri her yerde onların bu yüzünün öğrenilmesi kendileri için çok çok pahalıya mal olmuş ve kendisine çok çok pahalıya mal olan bu öğretmenini deful bela edip koymuş ve sürgün etmiştir. Öğretmenlerinden öğrendiklerini de bir bir İslam coğrafyalarında uygulamaya koymuştur. Öğretmenini 1948’de Filistin’e sürgün etmiş böylece hem başındaki belalardan kurtulmuş hem de İslam ümmetinin kalbine bir hançer saplamıştır. Böylece bir taşla birden fazla hedefine ulaşmıştır. Siz bakmayın şimdiki çözüm sürecini yürütenlerin İrlanda’ya, İspanya’ya vb. yerlere gidip onların tecrübelerinden istifade ediyoruz demelerine. Aslında 1948’de uyguladıkları planın tıpatıp olmasa da hemen hemen aynısını şimdi uygulamakta ve her şey tıkır tıkır işlemektedir. Farkında değillerse zaten şektirler, farkında iseler – bilerek – yapıyorlarsa… garibim biz kendimize has orijinal bir çözüm sürece yürütüyoruz saflığındalar!...
Peki, onların (Batı’nın) 1948’de noktaladıkları çözüm süreci (!) nasıl işlemiş, hangi zamanlardan geçmiş ve şu anda ne durumda? Şimdikilerin 2005’te başlayan çözüm süreci (!) nasıl işledi, hangi aşamalardan geçti ve şu anda ne durumda? Şimdi bir karşılaştırma yapalım. En iyisi tek tek karşılaştırma yapıp da başınızı ağrıtmayayım. Sadece o zaman ki Birleşmiş Milletlerin (Batı’nın ) gözlemlerinin yerine şu anki yönetimi ve güçlerini koyun. Teodor Herzl ve Yahudilerin yerine Apo’yu ve PKK’sini, mazlum Müslüman Filistin halkının yerine de mazlum Müslüman Kürt halkını koyun!...
Şimdi öyle yapalım: Teodor Herzl’le uzun süren müzakereler sonucunda alınan kararlar planlı bir şekilde uygulamaya konuldu. Birleşmiş Milletlerin gözlemcileri de karakollarına çekilip sonuna kadar gözlemlerini yaptılar. Her şey istedikleri gibi orayı terk edip; Yahudilerle mazlum Müslüman Filistin halkını baş başa bıraktılar. Bu arada mazlum Müslüman Filistin halkı da tarihte böyle bir misal yaşamayıp, bir ilk olduğu için celladını bekleyen kurban gibi - kasabını bekleyen koyun gibi sadece seyirci kalmış, hatta bazı Filistinliler, yüksek fiyatlar veriyorlar diye Yahudilere arazilerini ve evlerini satmışlardır. Hep birlikte örgütlenme olmadığından, maalesef yeterli gelmeyen o zaman ki direnişçileri ve direnişlerini tenzih ederiz (En azından hazreti Hüseyin gibi üzerlerine düşeni yaptılar). Böylece Yahudiler de köy köy, kasaba kasaba, mahalle mahalle, (şimdilerde olduğu gibi) hâkimiyetlerini kurup Filistin’e yayıldılar. Filistinliler de sadece seyirle yetinmişlerdir. 1948’den beri de mazlum Müslüman Filistin halkının da yaşadıkları ortadadır. (2005’ten beri de mazlum Müslüman Kürt halkının yaşadıkları da ortadadır. Bölge insanının dediği gibi bu daha LÊ LÊ’dir, daha LO LO’su da vardır.) Ambargo, açlık, susuzluk, sürgün, esaret; her gün evlatlarının şehid edilmesi..! Kim bilir bugünküler, o günküler içinde düşünüyordur? Tek farkı Yahudiler dışarılardan oralara götürüldü. Şimdikilerse yerlidir ama sonucunda devletleşecekler. Bir Apo – PKK, otonom veya federal veya da özerk bir yapı sisteminde batının Yahudilerin en başı çeken bir numaralı kuklası – uşağı olmayacak mı? Böyle de oluğundan çok daha tehlikeli bir hal almaz mı?
Gelelim tüm bu yaşananlara ve yaşanacağı çok da uzakta olmayan durumlara. Moda mod uymasa da, sizce de bu durum birçok benzerlikleri içinde barındırmıyor mu? Eğer sonucu yukarıda belirtildiği gibi olacaksa… Bazı şeyler vardır ki bin de bir, hatta milyonda bir de ihtimal varsa (kaldı ki burudaki ihtimal yüzde 99 değil mi?) en üst seviyelerde tedbirler almak gerekmiyor mu? Bu durumun engellenmesi gerekmiyor mu? Nitekim hazırlıksız yakalanmamak, hazırlıksız bir baskın yememek için dünyanın her yerinde; her gün her gece nöbetler tutulmuyor mu? Öyle yerler vardır ki hiç baskın yemediler ama hep nöbetlerini tutular ve de tutmaya devam ediyorlar. Şimdi, kim diyebilir ki o hazırlıklar o tutulan nöbetler boşunaydı-boşunadır? Öyle nöbet tutan yerler var ki hazırlıksız baskın yediklerinde 5 – 10 kişi zarar görecek! Şimdi ise (Allah muhafaza, Allah muhafaza, Allah muhafaza,) bütün bir bölge halkı – bütün Müslümanlar zarar görecek.
Yazıyı; “On yıllardır yaşanan, kangren olmuş bir meseleyi çözüyorsunuz saikine inandırılmış ve çözdüğünüzde de altın harflerle tarihe geçeceksiniz hezeyanına inandırılmışlar olarak değil de, bundan sıyrılmış olarak lütfen okuyalım. Evet, süreci yürüten ve seyredenler, bu sözlerle adeta büyülenmişlerdir. Yoksa bunca basiretsizlik- hiçbir yere oturmuyor, oturtulamıyor. Zahmetli Ecevit demişti; “Amerika Apo’yu bize niçin verdi, niçin teslim etti? Anlayamadım.” Gerçi Amerika o kadar akıllı değil ama, gelecekteki on yılların hesabını yaptığı için diyorum; ya bugün yaşananlar hepsi daha o günden hesap edilmişse, ya bu yaşananlar zahmetli Ecevit’in sorusuna cevapsa? Yani çok kıymetli saygı değer bir Müslüman Kürt aliminin yıllar önce kasidesinde belirttiği gibi: “Ma Avrupa Duwxzınwek israil’a le’in, dı sınga Ûmmeta İslam lı xençerek dı bışkın / lı erda Kûrdistan’ê ji pişti erda Fılistin devleteki avakın jıboye fılle u ezidiya” demiştir. Keza unutmadan, diyorlar ki; “Nihai hedef silah bıraktırmakmış?!” Zaten silah bırakmışlar(!), nasıl mı? Kandil’deki, dağlardaki, kırsaldaki silahların tamamına yakının getirip; şehirlere, köylere, kasabalara, mahallelere bırakmışlar zaten (!)
Allah (c.c)’tan; yapmamız gerekenleri (vaktinde) yapmamızı yapmamamızı gerekenleri de yapmamamızı hepimize nasip etmesini niyaz ediyoruz. Allah’a emanet olunuz.
Ömer Faruk BAYKAN
Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevi