‘Hizb-ut Tahrir’e Yönelik Yargı Zulmüne Dur De’ isimli medya bilgilendirme toplantısına ilişkin Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu tarafından basın metni yayımlandı.
İstanbul’da yapılan toplantıya, Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, Doğru Haber Gazetesi Yazarı Hasan Sabaz, Av Hasan Ölçer, İmkân-Der Genel Başkanı Murat Özer, Mazlum-Der Genel Sek. Yrdm. Av. Kaya Kartal, Av Necip Kibar, Fatih Akıncılar Derneği Genel Başkanı Mehmet Şahin, İstanbul Düşünce Enstitüsü Genel Başkanı Mustafa Şatıroğlu ve Mazlum-Der İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar katılmıştı.
“Hizb-ut Tahrir 1960’lı yıllardan itibaren Türkiye’de faaliyet göstermiştir”
Toplantıya ilişkin yayımlanan basın metninde, Hizb-ut Tahrir’in İslam ideolojisine dayalı siyasi bir parti olduğu ve 1960’lı yıllardan itibaren Türkiye’de faaliyet göstermeye başladığı belirtildi.
“Çeşitli gerekçelerle cezalandırıldı”
Yayımlanan metinde, İslamî hayatı yeniden başlatmak üzere Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulması amacıyla fikri ve siyasi çalışmalar yaptığı ifade edilen Hizb-ut Tahrir’in, Türkiye’de yasaklandığı ve her dönemde çeşitli gerekçelerle cezalandırıldığına dikkat çekildi.
“Cezalar katlanarak artıyor”
1960’lı yıllarda Hizb-ut Tahrir üyelerine verilen cezalar yalnızca 6 ay hapis iken, 2000’li yılların sonunda yaklaşık 15 kat artarak 7,5 yıl olduğuna dikkat çekilen metinde, “Hizb-ut Tahrir yargılamaları süreci içerisinde eylem, amaç ve vasıfta hiçbir değişiklik olmamasına rağmen ve Türkiye’de düşüncenin suç olmaktan çıkarılmasına ilişkin birçok kanun düzenlemesi yapılmasına rağmen, Hizb-ut Tahrir’e verilen cezalarda azalma değil aksine artma olmuştur” denilerek cezaların katlanarak arttığı ifade edildi.
Devlet içinde paralel diye adlandırılan yapının son on yılda Türkiye’de yürütülen diğer soruşturma ve yargılamalara olan etkisinin sorulduğu metinde, şu ifadelere yer verildi;
“Yeniden yargılama yolu açılmalı”
Başbakan eski Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “kumpas” açıklaması, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 25 Aralık soruşturması hakkında verdiği takipsizlik kararı ve devlet içindeki paralel diye adlandırılan yapılanmaya karşı yürütülen soruşturmalarda elde edilen bilgi ve bulgular çerçevesinde, Türkiye’de yargı ve güvenlik sistemi içerisinde devlet kurumlarına sızan, dışarıdan talimatlarla hareket eden, sahte deliller üreten, illegal yollardan bilgi, belge toplayan, usulsüz dinlemeler yapan, gerektiğinde iftira atmaktan, yalan üretmekten ve fişleme yapmaktan geri durmayan bir yapının varlığı, en yetkili ağızlardan öne sürülmüştür.
Şimdi biz soruyoruz! Varlığı iddia edilen bu yapı, tüm bunları yalnızca hükümete karşı mı yapmıştır? Yoksa son on yılda Türkiye’de yürütülen diğer soruşturma ve yargılamalara etkisi olmamış mıdır? Bütün bunlar etraflıca araştırılmalı, yaşayan mağduriyetlerin giderilmesi, hukuksuzlukların ortadan kaldırılması tüm bu davalar için yeniden yargılama yolu açılmalıdır.
“Cumhuriyet tarihi boyunca Müslümanlar üzerindeki haksızlıklar süregelmiştir”
Benzer uygulamalardan Türkiye’deki diğer Müslüman kişi ve gruplar da nasibini almıştır. Söz konusu İslam ve Müslümanlar olunca, eski ve yeni Türkiye arasında bir fark olmadığı açıktır. Gerek geçmişteki laik-Kemalist zihniyet, gerekse günümüzde kumpas-paralel olarak adlandırılan anlayış olsun, Müslümanlar üzerindeki haksızlıklar Cumhuriyet tarihi boyunca süregelmiştir. Kanunlar, reformlar, paketler ve yenilikler, Müslümanlara etkileri açısından daima olumsuz sonuçlar vermiştir. Bunda elbette küresel güçlerin coğrafyamıza yönelik politikaları ve tehdit algılamalarının da önemli bir payı bulunmaktadır.
İşte tüm bu hukuksuzluklardan sonra, öncelikle Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki yeni hükümete, sonra HSYK seçimleri arefesinde olduğumuz bu günlerde tüm hâkim ve savcılara, yine bu ülkeye ve halkına, özel olarak İslam’a ve Müslümanların sorunlarına duyarlı olduğunu düşündüğümüz tüm sivil toplum kuruluşları ve medya organlarına ve son olarak ta muazzam İslam Ümmeti’nin ayrılmaz bir parçası olan Türkiye’deki Müslümanlara bir çağrıda bulunarak, bu zulme “Dur!” demelerini istiyoruz.
“Peki, Hükümet Ne Yapmalı?”
1. Hiçbir cebir ve şiddet eylemini benimsemeyen ve bunu kesinkes reddeden Hizb-ut Tahrir’in gençleri üzerindeki bu zulmü durdurmalı.
2. Sadece Hizb-ut Tahrir değil, hem Laik Kemalist yapının 28 Şubat ve öncesi dönemde hem de paralel diye adlandırılan devlet içindeki yapının bu dönemde haksız yere cezaya mahkûm ettiği Müslümanlar hakkında acilen yeniden yargılamanın yolunu açmalıdır.
3. Yeni Türkiye sloganıyla yola çıkan ve hitaplarında sürekli şanlı İslam tarihine vurgu yapan hükümet, buna derhal son vermeli, hiç değilse hakkı ayakta tutanlardan olmalıdır. Hükümetin, kendisine karşı hazırlanan darbe planlarına gösterdiği sert ve kararlı tutumu, İslam’a ve Müslümanlara yönelik haksızlıklar karşısında da sergilemesi gerekir. Hatta milyonlarca insanın mesuliyetini üstlenen yöneticiler olarak, Hesap Günü düşünüldüğünde bu daha ehemmiyetli sorumluluk değil midir?”
Basın bilgilendirme toplantısının amacının var olan hukuksuzlukların giderilmesinin istenmesi olduğunun vurgulandığı metinde son olarak, “Bu basın bilgilendirme toplantısı ve kampanyamızın amacını bir kez daha tekrarlamak istiyoruz. Kastımız, mağduru oynayıp merhamet beklemek asla değildir. Biz var olan hukuksuzlukların giderilmesini istiyoruz.” denildi. (İLKHA)