İSTANBUL – Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu tarafından düzenlenen “Hizb-ut Tahrir’e yönelik hukuksuzluklara sen de dur de” başlıklı medya bilgilendirme toplantısında konuşan Doğruhaber Gazetesi Yazarı Hasan Sabaz, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin başlı başına hukuk skandalları tarihi olduğunun altını çizdi.
Toplantıya katılan Köklü Değişim Dergisi Koordinatörü Süleyman Uğurlu, Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, Doğruhaber Gazetesi Yazarı Hasan Sabaz, İmkan Der Başkanı Murat Özer, Mazlum Der İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar, Fatih Akıncılar Derneği Başkanı Mehmet Şahin, İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı Mustafa Şakiroğlu, Av. Kaya Kartal, Av. Hasan Ölçer ve Av. Necip Kibar Türkiye’de yaşanan hukuk skandallarıyla ilgili birer konuşma yaptı. Konuşmacılar, yaşanan hukuksuzlukların bir an önce giderilmesi gerektiğini ifade ettiler.
“Kanunların ucu açık bırakılarak insanlar cezalandırılıyor”
İktidarda olanların ebediyen iktidarda kalacakmış gibi hareket ettiğine vurgu yapan Doğruhaber Gazetesi Yazarı Hasan Sabaz, “Yaşanan hukuksuz sürecin mağdurlarından biri de bizatihi benim. Mahkeme karşısında çıktığımda, mahkeme bana ‘Sana 5,5 yıl ceza verdim buna kanaat et’ dedi. Yani herhangi bir delile dayanaktan ziyade, 5 yılı aşkın bir süre ile cezaevinde kalmama kanaat ettiler. 5,5 yıl cezaevi yattım. Türkiye Cumhuriyeti tarihi aslında hukuk skandalları tarihidir. Sadece son dönemlerde yaşadığımız olaylar değil. Müslüman kimlikli bazıları bir yerlere geldiğinde bazı düzenlemeler yapıyorlar. Çözüm süreci ve demokratikleşme paketi gibi… Fakat daha sonra araya bir müdahale giriyor. Asıl devlet mi, derin devlet mi, daha derin devlet mi? onu bilemiyoruz. Kanunlar hâkim ve savcılara ortada tek bir delil dahi yok iken ceza verme yetkisi tanıyor.” dedi.
“Yanlışlıklara göz yumduğunuzda, günü gelir bu yanlışlıklar sizi de bulur”
Gücü elinde bulunduranların zarar kendisine döndüğünde harekete geçtiğinin altını çizen Sabaz, “Hazırlanan yasalar ve kanunlar bir tarafa çekilip kimi insanlar mağdur edilebiliyorsa zamanı geldiğinde size karşı kullanılabilir. Bunun örneklerini geçmişte çok gördük. Siz kimlerine gözünüzü kapatıp özel hayatın dinlenilmesine yetki verirseniz, o kişiler bir süre sonra gelir sizin ayağınıza basar. Sizin de başınız derde girer. Fakat bu aşamadan sonra bile sadece kendini ön plana çıkarıp da ‘Bana dokunduğu için ben bunu darbe olarak değerlendiriyorum’ gibi bir tutuma giriliyor. Bu da çok Müslümanca, ahlaki, hele de hukuki bir tutum değildir. Gücü elinde bulunduran kim varsa o kendisine göre bir yargı düzenlemesi yapıyor. Polis kimin elinde ise, asker, yargı kimin elinde ise o işini yürütür. Evrensel değerler ile ilgili söylenen şeyler çok da anlam ifade etmiyor” şeklinde konuştu.
“Yaşanan hukuksuzlukların son bulması gerekiyor”
20 binden fazla insanın hukuksuz bir şekilde yargılandığını ve binlercesinin işkenceden geçirildiğini ifade eden Sabaz, “Malatya ve Elazığ İhya-Der dosyaları dahi başlı başına bir hukuk skandalıdır. Bu iki derneğe de birileri geceleyin giderek bir şeyler bırakıyor. Malatya’da bulunanlar bunu fark edip imha ediyorlar. Ama Elazığ’da bulunanların haberi yok. Sabahleyin bu iki derneğe birden operasyon oluyor ve Elazığ’da geceden yerleştirilmiş şeyler ‘Elleriyle koymuş gibi’ buluyorlar. Ortada ciddi bir skandal var. İşin teknik takibi yapılmıyor. Eğer ortada ciddi bir dijital veri var ise bu ne zaman yüklenmiş, nerede kullanılmış bunun teknik takibi yapılabilir. Nitekim Ergenekon ve Balyoz davalarında ıslak imzaların, dijital verilerin delil olarak kullanılıp kullanılmayacağı ile ilgili ciddi tartışmalar yaşandı. Ama biz bunu 10 yıl önce göremedik. 20 bin Müslüman cezaevine girdiğinde, binlercesi işkenceden geçirildiğinde ve çok sayıda insan işkencede sakat kaldığında dijital verilerin delil olarak kullanılıp kullanılamayacağı konusu gündeme bile gelmedi. Yaşanan hukuksuzlukların duyurulması lazım. Haksızlık ve hukuksuzlukların daha fazla dile getirilmesi gerekir. Ta ki birileri bununla ilgili bir girişimde bulunmak mecburiyetinde kalsın” ifadelerini kullandı.
“Hukuksuzluklar her geçen yıl artarak devam etmiştir”
Yaşanan hukuksuzluklara dikkat çeken Köklü Değişim Yazarlarından Mahmut Kar ise, “1960’lardan günümüze kadar, Türkiye güya daha ilerlemiş, demokratikleşmiş ve daha özgürlükçü olma yolunda ilerlemişken, Hizb-ut Tahrir açısından süreç tam tersine işlemiştir. 1960 ve 1980 darbelerinden sonra sıkıyönetim ve devlet güvenlik mahkemelerinde verilen cezalar ile demokratik iktidarların hüküm sürdüğü ve sivil mahkemelerin yargılama yaptığı yıllarda verilen cezalar arasında ilginç bir tezat vardır. Darbe anayasaları ve darbe kanunları üzerinden yapılan onca düzenleme ve tadilata, çıkarılan onca yargı reformu ve Avrupa Birliği uyum yasalarına rağmen, Hizb-ut Tahrir yargılamalarında icra edilen hukuksuzluk giderek artmıştır” dedi.
“500’den fazla kişiye toplamda bin 828 yıl ceza verildi”
Mevcut yasalarda Hizb-ut Tahrir üyelerinin cezalandırmasını öngören hiçbir maddenin olmadığını söyleyen Kar, buna rağmen 500’den fazla kişi hakkında toplamda bin 828 yıl cezanın verildiğini ifade etti.
“Sahte delil üretenlerin varlığı yetkililerce onaylanmıştır”
Mağduriyetlerin temel sebeplerinin en yetkili ağızlardan dillendirildiğini ifade eden Kar, “Başbakan eski Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın kumpas açıklaması, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 25 Aralık soruşturması hakkında verdiği takipsizlik kararı ve devlet içindeki paralel diye adlandırılan yapılanmaya karşı yürütülen soruşturmalarda elde edilen bilgi ve bulgular çerçevesinde, Türkiye’de yargı ve güvenlik sistemi içerisinde devlet kurumlarına sızan, dışarıdan talimatlarla hareket eden, sahte deliller üreten, illegal yollardan bilgi, belge toplayan, usulsüz dinlemeler yapan, gerektiğinde iftira atmaktan, yalan üretmekten ve fişleme yapmaktan geri durmayan bir yapının varlığı, en yetkili ağızlardan öne sürülmüştür” şeklinde konuştu.
“Müslümanlar için eski ve yeni Türkiye’nin farkı yoktur”
Tüm davalar için yeniden yargılama yolu açılması gerektiğini belirten Kar, “Şimdi biz soruyoruz! Varlığı iddia edilen bu yapı, tüm bunları yalnızca hükümete karşı mı yapmıştır? Yoksa son on yılda Türkiye’de yürütülen diğer soruşturma ve yargılamalara etkisi olmamış mıdır? Bütün bunlar etraflıca araştırılmalı, yaşayan mağduriyetlerin giderilmesi, hukuksuzlukların ortadan kaldırılması tüm bu davalar için yeniden yargılama yolu açılmalıdır. Benzer uygulamalardan Türkiye’deki diğer Müslüman kişi ve gruplar da nasibini almıştır. Söz konusu İslam ve Müslümanlar olunca, eski ve yeni Türkiye arasında fark olmadığı açıktır” dedi.
“Zulme karşı sessiz kalınmasın!”
Gerçekleştirdikleri kampanya ile ilgili olarak açıklamalarda bulunan Kar şöyle konuştu: “Bugün 18 Eylül 2014 tarihinden itibaren “Yargı Zulmüne Dur De” adı altında bir kampanya düzenleyerek, özelde Hizb-ut Tahrir’e, genelde İslami düşüncelerinden ötürü Müslümanlara karşı yürütülen haksız yargılamalara ve yaşanan hukuksuzluklara son verilmesini istiyoruz. Kampanya kapsamında, basın toplantıları, ziyaretler, sosyal medya etkinlikleri ve diğer aktiviteler organize edilerek kamuoyunun bilinçlendirilmesini ve bu zulme karşı sessiz kalınmamasını hedefliyoruz.”
“Cezaevindeki Müslümanların serbest bırakılması gerekiyor”
Hiçbir şiddet olayına başvurmayan Hizb-ut Tahrir hareketine ‘terör örgütü’ yaftası vurulmasının çok yanlış olduğunu ifade eden İmkan Der Genel Başkanı Murat Özer, “Hizb-ut Tahrir hareketi 60 yılı aşkın bir süredir ortaya çıkmış ve kesinlikle hiçbir şiddet olayına başvurmamıştır. Türkiye, yaptığı tüm faaliyetlerinde şiddete başvurmamış bu grubu terör örgütü olarak nitelendirilmiştir. Tek bir şiddet eylemi olmayan yüzlerce Müslüman onlarca yıllar cezaevinde tutuldu ve tutulmaya da devam ediliyor. Demokrasi ve özgürlükten her ortamda söz eden hükümet yetkililerinin eğer ki söylemlerinde samimiyseler Türkiye’deki Müslümanlara yönelik zulümleri durdurmasını ve cezaevindeki Müslümanların bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz” diye konuştu. (Erkan Yavuz- İLKHA)