Mustazaflar Cemiyeti Genel Merkezi, 12 Eylül askeri darbesi dolayısıyla bir mesaj yayımladı. 12 Eylül’ün insanlık açısından utançla anılan bir gün olduğu belirtilen açıklamada, devrim ve inkılap adı altında Müslüman halka darbe üstüne darbe vurulduğu belirtildi.

Türkiye’nin bir darbeler ülkesi olduğu belirtilen açıklamada, “Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren halk düşman görülerek jakoben yaklaşımlarla halkın inanç ve değerleri baskı ve katliamlarla dizayn edilmeye çalışıldı. Halkın önderleri katledildi. Batılı yaşam tarzını zorla dayatma, halka karşı bu ülkede yapılan darbelerin ilkiydi. Devrim ve inkılap adı altında Müslüman halka darbe üstüne darbe vuruldu. Evet!  Türkiye darbeler ülkesidir. Hem de kanlı, vahşi ve kirli darbeler ülkesidir. Türkiye’deki darbeler Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze değişik isimler adı altında gelmiştir. 27 Mayıs Darbesi, 12 Eylül Darbesi, 28 Şubat Post-Modern darbesi, E-Muhtıralar”denilerek darbelere dikkat çekildi.

“Amerikan emperyalizminin üvey çocukları eliyle halk işkencelerden geçirdi”
Mustazaflar Cemiyeti Genel Merkezinden yapılan açılamada şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye’nin, etkileri en uzun süren 12 Eylül 1980 Faşist Darbesi’nin yıldönümü. Yüz binlerce kişinin gözaltına alınıp işkenceden geçirildiği, huhuka aykırı bir şekilde sözde yargılandığı, yüzlerce kişiye idam cezasının verildiği, 50’sinin infazının gerçekleştirildiği, siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin kapatıldığı 1980 askeri darbesinin yıldönümü. Amerikan emperyalizminin, üvey çocukları eliyle halkı işkenceler ile kırıp geçirdiği, kendi vesayetlerini daha sert biçimde icra ettiği Türkiye Cumhuriyeti tarihinin karartılmış sayfalarından bir gün.

12 Eylül 1980 tarihi, bir askeri darbeden çok daha ötesidir. Özellikle devlet içinde örgütlenmiş çetelerin , darbeye zemin hazırlamak için ülke içinde karışıklar çıkararak, iktidara gelmiş sivil iktidarı bertaraf edip askeri cunta eliyle yönetimin el değiştirdiği, böylelikle  kendi halkı üzerindeki hegemonyayı Sıkıyönetim, Olağanüstü hal, yasakçı anayasa, İşkenceci kolluk güçleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve YÖK gibi zulmün merkezi olan kurumlar ile artırdığı, iflas etmiş, komadaki rejimi canlandırma girişimdir.”

Darbeye zemin olarak hazırlanan sol-sağ çatışması neticesinde yönetime gelen cuntanın, Türkiye toplumu üzerinde meydana getirdiği travmanın hâlâ canlılığını koruduğu belirtilen açıklama şöyle devam etti:


“12 Eylül darbesinin üzerinden otuz dört yıl geçmesine rağmen yeni bir anayasanın yapılamaması bu darbenin etkisinin halen canlılığını korumakta olduğunu da bizlere göstermektedir.

Bir zulüm vesikası olan 80 darbesinin yöneticilerinin yargılanıp cezalandırılmaları elbette iyi bir gelişmedir. Fakat darbenin niteliği, kişiliği, karakteri ve ruhu yani yürürlükte olan etkileri mahkûm edilip, tasfiye edilmeden insanlık suçu işleyen iki yaşlı darbecinin cezalandırılması bir şey ifade etmeyecektir.  Zira bu darbeyi gerçekleştirenler sadece bu iki kişi değildir. Emniyetinden, yargısına, eğitiminden sağlığına devletin tüm kurumlarının içinde bulunduğu bir zulmün icra edilişinin adıdır 12 Eylül. Yani baştan ayağa o zamanki tüm devlet görevlileri aslında bu zulmün ortağıdırlar. Eğer 12 Eylül darbesiyle bir insanlık suçu işlenmişse bu suçu özellikle o günün Emniyet, Ordu ve Yargı görevlileri olmak üzere derece derece tüm devlet görevlileridir.

12 Eylül Faşist darbesi, işkencede dehşete düşüren uygulamaların gerçekleştirildiği Diyarbakır, Mamak gibi cezaevlerindeki vahşetin ayyuka çıktığı vahşiliklerin adıdır.”

“Darbe ve muhtıra heveslileri hep olacaktır”
Darbe zihniyetinin her zaman var olduğu ifade edilen açıklamada, “Şuna inanıyoruz ki; darbe, muhtıra ve benzeri yöntemlerle iktidar hegemonyası kurma hevesinde olanlar, bunun için batılı efendi ve sahiplerine amade olanlar hep olacaktır. Gerçekten halkın maslahatını düşünen iyi niyetli siyasetçilerin bu gerçeği hatırda tutarak siyaset üretmeleri ve kalıcı tedbirler geliştirmeleri gerekmektedir. Hemen hemen her on yılda bir darbelerin gerçekleştirildiği Türkiye’de bu tür girişimlerin önüne geçilmesi için her türlü köklü değişikler ivedilikle gerçekleştirilmelidir.

Şu bilinmeli ki; batıya göbekten bağlılık, bu ülkeye kuruluşundan buyana gözyaşı ve acıdan başka bir şey yaşatmamıştır. Büyük Ortadoğu Projesinden, Genişletilmiş Ortadoğu Projesine, son olarak da ABD’nin Yeni Ortadoğu Politikalarının etkisi altında olan Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinde daha ne gibi acıların yaşanacağını tahmin etmek de zor olmasa gerek.”ifadelerine yer verildi.

“Allah’a verecekleri hesap daha ağır olacaktır”
“Batıyla, özellikle de ABD ile “stratejik ortaklık” devam ettikçe, “Yeni Türkiye” doğmayacak, sadece  “Eski Türkiye”ye yeni bir yüz verilecek, son versiyonu piyasaya sunulacaktır. Ve maalesef halk uzun yıllar da bununla yaşamak zorunda bırakılacaktır.”ifadeleri dikkat çeken açıklamada; “Halkın huzur ve güvenliği iddiasıyla yapılan askeri müdahaleler aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kemalist ideolojinin bekâsını, istikbâlini garanti altına alan ve gelenek haline gelen darbelerdir. Bu faşizan yöntemle halkı sindirip, tımar edeceğini sananlar muhakkak ki günün birinde kaybedecek ve gerçek anlamda yaptıklarının hesabını vereceklerdir. Bu zulümleri yapan ve bugün de aynı yöntemlere tevessül edenler şunu bilmeli ki Züntikam olan Allah’a verecekleri hesap daha da ağır olacaktır.

Tüm olumsuzluklara rağmen umut ediyoruz ki, mazlum ve mustazaf halkımız bir daha aynı acı ve kederleri yaşamaz. Gelecek nesillerin güven içinde, gelecekte daha mutlu ve onurlu günler yaşamasını Rabbimizden niyaz ederiz. Son olarak, vicdanlarda mahkûm olan, en ağır cezalara çarptırılmayı hakkeden, tüm darbe ve darbecileri lanetliyoruz.”denildi. (İLKHA)