BİTLİS - İlerleyen yaşlarına rağmen Nurs Mevlidine iştirak eden, Bediüzzaman’ın ders halkalarına katılmış ve çok kez Bediüzzaman’ın çektiği cefa ve eziyetlere yakın şahitlik yapan Üstadın yaşayan talebeleri Bediüzzaman’la olan hatıralarını anlattılar.

“Alemi İslam’ın kapısı Türkiye’dir”

Bediüzzaman’a 7 yıl talebelik yapmış, vefatından 3 gün önce cezaevine giren ve Bediüzzaman’ın vefatından sonra da 9 kez tutuklanarak cezaevine giren M. Said Özdemir, Bediüzzaman ile ilk görüştüğünde yaşadığı bir hatırayı şöyle anlatıyor:
“Kendisini ilk ziyaretimde nerelisin dedi bana? Ben de Siirt’in Tillo köyündenim dedim. Dedi ki, bak ben 70 yıl önce ordaydım. Oradan bana bir yardımcı çıkması için çok dua ettim. Allah sizi gönderdi. Sonra da dedim ki, üstadım ben bu memleketten gideceğim. Niye gideceksin dedi? Efendim dedim pavyonlar, gazinolar çoğaldı belki çocuklar bozulur diye.  Bana nereye gideceksin dedi. Dedim ki, Hicaz’a ya Medine’yi Münevvere’ye ya da Mekke’yi Mükerreme’ye. Dedi ki, kardeşim! Ben Medine’yi Münevvere’de ya da Mekke’yi Mükerreme’de olsaydım dünyanın hiçbir yerine gitmezdim. Türkiye’ye gelirdim dedi. Alemi İslam’ın kapısı Türkiye’dir. Türkiye’den alemi İslam’a kapılar açılacak. Buradan yüzlerce yere iman ve Kur’an nurları gidecek. Onun için buradan gitmek katiyen caiz değil. Buradan gitmek harpten kaçmak gibidir dedi. Harp deyince hay hay üstadım izniniz yoksa gitmem dedim.”

"Polis, üstadın elini öpmeye çalışanları ve bizleri copladı”

Özdemir, Bediüzzaman’ın Konya seyahati ile ilgili bir anısını ise şu şekilde aktardı; “Bir gün Üstad ile Konya’ya bir seyahatimiz oldu. Evvelce telefon edilmiş emniyet tarafından büyük bir tertibat alınmış. Tabi bizim bundan bir haberimiz yok.  6 kardeş beraberdik. Üstad ve Zübeyir ağabey arkada, Hüsnü ağabey şofördü.  Konya’da büyük Mevlana hazretlerinin türbesinin civarında bir alan boş bırakmışlar. Polisler o alanda muazzam bir koruma yapmışlar. Üstad geldiğinde kalabalık bir insan gurubu üstadın arabasının etrafına üşüştüler. Üstadın elini öpmeye çalışıyorlardı. Üstad dedi kardeşim bunlar niye böyle yapıyor. Tabi ki, polisler hemen coplarla o insanları döverek dağıttılar. Bizi de üstadın yanından çekip vurmaya başladılar. Zübeyir ağabeyi epey tartakladılar. Tekrar üstadın yanına koştuk. Üstad polislere namaz kılacağım dedi.  Koluna girdik Selimiye Cami’nde namazı beraber kıldık. Daha sonra Mevlana hazretlerinin türbesine yöneldi. Dedi ki, ziyaret edeceğim. Polisler, bugün kapalı olmaz dediler. Müze Müdürü dedi ki, ben buna hususi açacağım. Türbenin kapısı açılınca Üstad hazretleriyle birlikte bazı insanlar da girdi. Üstad hazretleri, polislerin insanları coplarla vurmasına darp etmesine çok üzüldü. Fakat bir şey demedi. Mevlana hazretlerinin türbesine doğru yürürken ellerini açtı dua ederek ağlıyordu. Koluna girdik bahçeye çıktık. Bahçede büyük bir tertibat almışlardı. Emniyet görevini alan polisler ve Üstad’ı görmek için bekleyen halk kalabalıkları vardı. Üstad bir polisi çağırarak ona dedi ki, kardeşim! Sizin bu aldığınız tedbire teşekkür ediyorum benim elimi öptürtmediğiniz için.

“Bu ülkede emniyet ve asayişi sağlayan biziz”

Fakat buna emin olunki bu ülkede emniyet ve asayişi sağlayan biziz. Eğer ki, bu memlekete bir savcı kadar, bir emniyet müdürü kadar bu memleketin emniyet ve asayişine hizmet etmemişsem Allah beni kahretsin. Siz, suçlar ortaya çıktıktan sonra işe karışıyorsunuz. Biz, suçlar ortaya çıkmadan evvel her bir ferdin kalbine manevi bir yasakçı koymak suretiyle,  onları suçlardan önlüyoruz. Sizin bundan haberiniz yok. Onun için biz sizin vazife arkadaşınızız. Siz de bizim vazife arkadaşımızsınız.

"Suçlar ancak manevi değerlerle önlenir"

Bakın bu 30-40 sene içerisinde Nur talebelerinin faaliyetleriyle bu memlekete en ufak bir hadiseye sebep olmadık. Hatta hadiseleri ıslahlaştırdık. Emniyet ve asayiş vesilesiyiz. Size bir misal vereceğim dedi. Ben Eskişehir hapishanesinde 15 ay yattım bütün hadiseler ıslah oldu. Denizli hapishanesinde 9 ay 10 gün yatım o hapishane de ıslah oldu. Afyon hapishanesinde 20 ay o beton hücrede yatırdılar orda da ıslah oldular. Yattığım hapishanede bir adam 3-4 kişiyi öldürmüş artık idamı bekliyor. Biz ona Risaleyi Nurları verdik. Islah oldu namaza başladı. Bu adam bir gün bir tahtakurusu getirerek üstadım! Acaba bu tahtakurusunu öldürmek günah olur mu? Diye soruyor. Polislere dedi ki, bakın bu adam 3-4 kişiyi öldürmüş kılı kıpırdamamış. Ama nuru Kur’an, nuru İman kalbine girince bir tahtakurusunu öldüremiyor. İşte biz buyuz anlayın dedi. Girdiğimiz hapishanelerin ıslah olduğu tutulan kayıtlarda mevcuttur. Eğer inanmıyorsanız ceza işleri müdürlüğüne gelin müfettiş raporlarına bakın.”

Üstadın iki tavsiyesi: Menfi hareket etmemek, manevi cihat yapmak
Talebelerinden Mehmet Fırıncı ise, Bediüzzaman ile yaşadığı bir hatırasından kesitler aktardı. Bediüzzaman’ın 1959 yılının son günlerinde İstanbul’a teşrif ettiğini ve orada iki hususa dikkat çektiğini ifade eden Mehmet Fırıncı, Üstadın iki tavsiyesinin menfi hareket etmemek ve manevi cihat yapmak olduğunu söyledi.

Talebelerden Hüsnü Bayramoğlu da, Bediüzzaman’ın girdiği hapishanelerin ıslah olduğunu belirterek, üstadın hapishane hayatından anılar anlatıp, Risaleyi Nur’un önemine vurgu yaptı.

Ayrıca talebelerden M. Said Özdemir, Risaleyi Nur’un ilk yeni hurufatla (Latin alfabesi) ile nasıl basıldığına değinerek şunları söyledi: “Eserler evellce esmer yazı dediğimiz yazıyla basılıyordu. Gittiğimizde dedi ki, şimdiye kadar eski yazıyla bastık. Fakat bundan sonra yeni nesillerin de kurtulması için yeni hurufatla bastıracağız. O zaman kendi para kesesinde bin 200 lira çıkardı. ‘Büyük Sözleri’ verdi. Dedi ki, bunu götür Ankara’da bastırın. Forma forma kendisine veriyorduk. O da Zübeyir abiye veriyordu. Eski yazıyla tercümesini yapıyordu. Bastırdıklarımızın hepsi bizzat üstadın gözünden geçerek basılmıştır. Sözler, Mektubat, Lemalar, ve Tarihçe-i Hayat basıldıktan sonra vefat etti. Daha sonra diğer eserler de basıldı.” (Şükrü Tontaş-İLKHA)