DİYARBAKIR / DOĞRUHABER
HÜDA PAR ve Mustazaflar Cemiyeti’nden PKK’ye sert uyarı!
PKK, Kürt coğrafyasında kendileri gibi düşünmeyen ve kendileriyle hareket etmeyen herkese karşı son derece saldırgan ve faşist tavırlar sergilemeye devam ediyor. Tıpkı 90’lı yıllardaki Jandarma İstihbarat Teşkilatı (JİTEM) gibi hemen her gün insan kaçıran PKK’ye karşı, devlet ve hükümet sessizliğini sürdürmeye devam ediyor. Hükümete yakın medyanın da bölgede her şeyi güllük gülistanlıkmış gibi göstermeye çalışması ibretle izleniyor. Öte yandan, bölge halkı artık canından bezdi. Neredeyse bölgenin tamamında jandarma gibi serbest bir şekilde dolaşan PKK militanları, insanları kaçırıyor, kimlik kontrolü adı altında saatlerce yolları kapatıyor, vatandaşın ekmek teknesi olan işyeri ve araçlarını ateşe veriyor.
OLANLARDAN VE OLACAKLARDAN DEVLET VE PKK SORUMLUDUR
PKK faşizminin bölgede estirdiği terörü ve bu teröre karşı devletin suskunluğuna dikkat çekmek için açıklama yapan Mustazaflar Cemiyeti, PKK zulmünün artık halkın canına tak ettiğini vurguladı. Bir basın açıklaması yayınlayan Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi, PKK’nin saldırılarının devam etmesi halinde halkın geçmişte kendini muhafaza etmek için nasıl inisiyatif geliştirdiyse tekrardan yeni bir inisiyatif geliştirebileceği ve doğacak sonuçlardan ise hem devletin ve hem de PKK’nin sorumlu olacağının altı çizildi.
İSLAMİ KİMLİĞİ SEBEBİYLE KAÇIRILDI
Ali Adiyaman’ın kaçırılması sürecine değinilen açıklamada, “Aslında bu süreç, yerel seçimler öncesi İLKHA muhabiri Ali Adiyaman’ın köyde yaşayan ve İslami kimlikleriyle bilinen ailesine, kendi partileri olan BDP’ye oy vermeye zorlanmasıyla başlamıştı. Seçim sonrasında HÜDAPAR’a oy verdiklerini öğrendikleri Ali’nin yaşlı anne ve babasını silah dipçikleriyle dövüp hakaret ettikten sonra köyü terk etmeleri yönünde tehdit etmişlerdi. Netice itibariyle İlke Haber Ajansı’nda muhabir olarak çalışan Ali Adıyaman, akraba ziyaretindeyken, evi basan çete üyeleri, gazeteci kimliğinden onu tanıyıp ‘sen bizim aleyhimizde haberler yapıyorsun’ denilerek ve sadece bir gazeteci olduğu için değil, özellikle de sahip olduğu İslami kimliği ve duruşu sebebiyle kaçırılmıştır.” denildi.
KÜRT HALKI PKK’NİN KATLİAMLARINI UNUTMAMIŞTIR
PKK’nin geçmişte İslami kimliği ile bilinen kişilere yönelik gerçekleştirdiği katliamların unutulmadığının belirtildiği açıklamada, “Mustazaf Kuzey Kürdistan halkı, kuruluşundan bugüne, kendini İslam ve kutsallarıyla savaşa adayan PKK’nin, ne Susa (Yolaç) köyü camiini basıp Müslümanları toplu katliamdan geçirdiğini, ne yollara mayın döşeyip katlettiği köylüleri ve ne de İslami dernekleri basıp Kur’an ve dini kitapları yaktığını, bölgemizin âlimlerinden olan Molla Zeki, işkenceyle katledilen Molla Ali Elbahadır, yakın zamanda katledilen Ubeydullah Durna ve Mehmet Uğurtay’ı ve daha nice katliam ve saldırılarını unutmamıştır. Dün, Müslüman Kürt halkına bunları reva görenler bugün MİT ile kol kola girerek zulüm ve katliamlarına devam etmektedirler.” ifadelerine yer verildi.
PKK’NİN ZULÜMLERİ GÖRÜLMÜYOR MU?
PKK’nin bölgede yaptıklarıyla halka zulüm edildiğinin ifade edildiği açıklamada, “TC’nin mazlum halkımıza karşı işlemiş olduğu zulme isyan ederek dağa çıkanlar, bölgenin Müslüman halkını Kürt halkından saymıyorlar mı? Şu anda coğrafyamızda olağanüstü halden beter uygulamaları görmüyorlar mı? Olağanüstü hal döneminde gece polis baskınlarının yerini PKK çetelerinin baskınları, askerin yollara kurmuş olduğu kontrol noktalarının yerini yine çapulcu grupların aldığını görmüyorlar mı? 90’lı yıllarda devlet kendine muhalif gördüğü basın mensuplarını kaçırıp işkence ediyor ve hapse atıyordu. Bugün ise farklı versiyonları ile PKK çeteleri tarafından yapılmaktadır. OHAL döneminde bile yol kontrollerinde araçlar ateşe verilmiyordu. Ama bugün PKK, yol kontrollerinde istediğini kaçırıyor, istediğini öldürüyor, istediği aracı ateşe veriyor. PKK, bu tavrıyla şunu mu demek istiyor: ‘Bu halka zulmetmek gerekirse onu da biz yaparız’ Kürde Zulüm Kürt’ten gelirse problem yok, öyle mi? Kürtler, gençlerini ‘zalimleri’ kendilerinden olsun diye mi feda ettiler?” denildi.
PKK JİTEM UYGULAMALARINI PRATİZE ETTİ
PKK’nin eylemlerinin Kürt halkına kaostan başka bir şey getirmediğinin belirtildiği açıklamada, “Batılı beşeri sistemlerin fikrî taşeronluğunu yapanlara bu halkın dün boyun eğmediği gibi bugün de boyun eğmeyeceğini herkesin bilmesi gerekir. Varlıkları, Kürdistan’da acı ve gözyaşından başka bir şey doğurmayan bu grup, 90’larda halkımızı mağdur ve muzdarip eden JİTEM unsurlarının uygulamalarını bugün kendilerinin pratize etmeleri gerçekten düşündürücüdür. Zahiren JİTEM’den boşalan alana yerleştirilip derin odakların lejyoneri haline getirilmiş PKK çetelerinin eylemleri, Kürt halkının üzerine büyük kaosun kara bulutlarını çekmekten başka bir işe yaramamaktadır.” ifadeleri kullanıldı.
BU SALDIRILAR DURGUN SULARI DALGALANDIRACAKTIR
PKK’nin yaptığı saldırılarla, kendi etrafına ateşten çember ördüğünün ve örgütün Kürt halkına dayatma girişimlerinin netice vermeyeceğinin vurgulandığı açıklamada, “Büyük ağabey pozlarıyla kendini bölgenin hamisi gören bu şebeke, aslında yaptıkları bu saldırılar ile kendi etraflarına ateşten bir çember örmektedir. Hiçbir kutsalı olmayan, insani duruş ve tavırdan yoksun bu yapının yol kesme, kepenk kapattırma, kendi gibi düşünmeyen birey ve kurumlara; taş, silah, molotof ve bombalama şeklinde saldırmaları, suikast girişimleri, adam kaçırma, haraç kesme vs. ‘şiddet yoluyla baskın olma gayretleri’ bilinmeli ki, durgun suyun dalgalanmasına ve barajın kapaklarının parçalanmasına sebebiyet verecektir. Demokratik Özerklik safsatasıyla asıl arzuladıkları “Marksist Özerkliği” Stalinist yöntemlerle Müslüman Kürt halkına dayatma girişimleri kesinlikle netice vermeyecektir.” denildi.
DEVLET ÇETELEŞMENİN ÖNÜ AÇTI
Çözüm süreci dolayısıyla bölgede yaşanan olayların devlet tarafından görmemezlikten gelindiğine ve bunun sonucu olarak çeteleşmenin önünün açıldığına dikkat çekilen açıklamada, “Ayrıca, devenin doğru olmayan eğri taraflarından biri de bizatihi Devletin, kendisinin bölgede yaşanan hukuksuzlukları görmezlikten gelmesidir. Bu vahim hâl ise başlı başına ayrı bir fecaat ve de düşündürücü bir tavırdır. Bu tavır bir anlamda devletin garantörlüğü altında, çözüm süreci gölgeliğinde astığım astık, kestiğim kestik ‘harami’ çeteleşmesinin önünü açmıştır...” ifadeleri yer aldı.
HERKESİ ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMAYA DAVET EDİYORUZ
Açıklamanın son bölümünde ise; “Tüm duyarlı kamuoyu, STK, siyasi parti ve kurumları bu hadiseyi ve oluşturulan şiddet sarmalını lanetlemeye ve etkin tavırlar almaya davet edildiği açıklama, “Hür olan kurumların, tüm vesayetçi güçlere karşı dik durarak hakikatleri özgürce dile getirmelerini de ayrıca tebrik ediyoruz.” ifadesi ile son buldu.
Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada, çözüm sürecinden yeni hükümetin kurulmasına, Paralel Yapı’ya yönelik düzenlenen operasyonlardan bölgede elektrik kesintileri nedeniyle gerçekleştirilen protestolara kadar birçok konuda önemli değerlendirmelere yer verildi. Devlet ve PKK arasında devam eden çatışmasızlık sürecinde, çerçeve yasanın çıkmasının ardından somut adımların atılması aşamasına gelindiği ifade edilen açıklamada, bu süreçte tarafların karşı karşıya gelmemeye azami dikkat gösterdikleri, buna mukabil sivil halka yönelik aynı titizliğin gösterilmediğine dikkat çekildi.
HALK PKK’NİN OLMAYAN İNSAFINA TERK EDİLDİ
Çözüm sürecinde halkın PKK’nin olmayan insafına terk edildiği belirtilen açıklamada, “Devlet bu tavrıyla, halkı örgütün saldırılarına karşı kendi kendini savunma mecburiyetinde bırakmakta, Kürtler arası bir çatışmaya bilerek ve isteyerek zemin hazırlamaktadır.” denildi.
PKK HAKİM OLDUĞU ALANLARDA YAKIP YIKIYOR
Çözüm süreci ile birlikte devletin Kürdistan’da halkın can ve mal güvenliğini sağlama noktasında neredeyse yok hükmünde olduğu belirtilen açıklamada, özellikle kırsal bölgelerde PKK’nin, devletten boşalan alanlarda, örgütsel hâkimiyetini tahkime dönük yakma, kundaklama, bombalama ve kaçırma gibi eylemlerine hız verdiği, güçlü olduğunu hissettiği yerlerde halkı sindirerek, muhaliflerine saldırdığı ifade edildi.
PKK 90’LI YILLARIN JİTEM’İ OLDU
Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bu kapsamda Muş’un Varto ilçesinde Müftülük ve Kur’an Kurslarına saldırması, halkın İslami değerlerine ve kurumlarına yönelik tahammülsüzlüğün bir numunesi olarak ortaya çıkmaktadır. Şantiyelerden işçi kaçırmalar, tehdit ve baskı oluşturmalar, gazeteci kaçırmaya kadar tümüyle çetecilik faaliyeti olan fiillerden her gün bir veya birkaçı PKK tarafından sergilenmektedir. Devletin, asker ve polis cenazesi gelmesin yaklaşımına endeksli çözüm süreci, giderek PKK’yi 90’lı yılların JİTEM’i olmaya iten bir gelişim göstermektedir.
DEVLET BİLEREK VE İSTEYEREK KÜRTLERİ ÇATIŞTIRMAK İSTİYOR
Asıl amacının Kürt sorununun çözümü değil, PKK’ye silah bıraktırma olduğu anlaşılan hükümet ve devletin, bir bütün olarak halkı PKK’nin olmayan insafına terk etmeye razı olduğu görülmektedir. Devlet bu tavrıyla, halkı örgütün saldırılarına karşı kendi kendini savunma mecburiyetinde bırakmakta, Kürtler arası bir çatışmaya bilerek ve isteyerek zemin hazırlamaktadır. Tümüyle devletin yol açtığı Kürt sorununun, PKK gibi can yakıcı sonuçlarının ıslahı ve Kürt ile Türk halkları arasında bir barışın tesisi, evveliyetle Kürtler arasındaki düşmanlıkların izalesini gerektirir. Bu sebeple Kürtler arasındaki düşmanlıkları körükleyici eylem ve fiillerin, halkın canına ve malına kasteden bu çetecilik faaliyetlerinin kınanması, mahkûm edilmesi ve engellenmeye çalışılması, herkesten önce Kürdistanlı kurum ve şahsiyetlerin öncelikli sorumluluğu olmalıdır.”
‘YENİ TÜRKİYE’ SLOGANIYLA ‘ESKİ TÜRKİYE’ UYGULAMALARI OLMAMALI
Halkın doğrudan seçimi ile Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a ve revize edilen yeni kabineye başkanlık edecek olan yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yeni görevleri nedeniyle halkın hayrına ve faydasına yönelik çalışmalarında başarı dileklerinin yer aldığı açıklamada, “Yeni Türkiye sloganıyla gereksiz ve abartılı törenlerle devraldıkları Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamlarının, köhnemiş faşist sistemin bekasına değil, 12 yıllık iktidar dönemleri de dâhil ‘Eski Türkiye’nin mağdur ettiği herkesin hakkına kavuşmasına, halkın inanç ve öz değerlerinin devlete hâkim kılınmasına vesile olacak makamlar olduğu bilinciyle hareket etmelerini umuyor ve bekliyoruz.” denildi.
HÜKÜMET, DİĞER MAĞDURİYETLERLE İLGİLENMİYOR
17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından emniyette paralel yapı adıyla başlatılan soruşturmanın, Adana ve İzmir’de polislere yönelik gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalarla devam ettiği belirtilen açıklamada, iktidar hiyerarşisine tabi olmayan bu yapının tasfiyesi konusunda kararlı görünen hükümetin, bu yapının geçmişte pek çok kişi, kurum ve cemaati, terör örgütü nitelemesi ile hapse attırması ile ilgilenmediğine dikkat çekildi.
ERGENEKON’DA NE OLDUYSA PARALEL’DE DE O OLACAK
Açıklamada, söz konusu operasyonların, tümüyle hükümete yönelen tehditlerin bertaraf edilmesi, iktidar alanının güvenliğinin sağlanmasına dönük olduğu vurgulanarak, “Geçmişte Ergenekon operasyonlarında ve sonrasında gelişen yargılama süreçlerinden de görüldüğü gibi, sadece hükümete yönelen suçların hesabı sorulmuş, Fırat’ın doğusu veya batısında işlenen cürümler bahis konusu bile edilmemiş, üzeri örtülmüştür. Benzer sınırlamalar içinde devam etmesi halinde önümüzdeki süreçte paralel yapı operasyonlarının da Ergenekon davalarının akıbetine uğraması şaşırtıcı olmayacaktır. Kişisel veya grup çıkarının kutsanmış devlet ideolojisinin arkasına saklanarak mağdur ettiği, zulmün her türlü çeşidine muhatap kıldığı tüm kesimlerin hakkı teslim edilip, zulümlerin hesabı sorulmadıkça, bürokraside vesayetçi yapılar dönemsel olarak şekil değiştirip varlığını sürdürmeye devam edecektir.” ifadelerine yer verildi.
ELEKTRİK KESİNTİLERİYLE TOPLU CEZALANDIRMAYA GİDİLİYOR
Elektrik dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesinin ardından çoğunlukla Kürdistan Bölgesi’nde yoğun ve sık elektrik kesintileri yaşandığı hatırlatılan açıklamada, elektrik kayıp kaçak oranının yüksek olduğu iddiasına dayalı olarak bütün bir yerleşim yerinde elektriklerin belli saatlerde kesilerek toptan bir cezalandırmaya gidilmesinin insani ve hukuki hiçbir dayanağı olmadığını vurguladı.
ÇİFTÇİLERE ELEKTRİK KULLANIM DESTEĞİ VERİLSİN
Açıklamada, “Varsa kayıp kaçağın tespiti ve sorumluları hakkında işlem yapılması gerekirken, günümüzde iş ve sosyal hayatın neredeyse tamamında elzem olan elektriğe erişimin engellenmesi makul ve kabul edilebilir bir durum değildir. Tümüyle özel bir şirketin inisiyatifine bırakılan ve söz konusu şirketlerce adeta bir silah olarak kullanılan dağıtım hizmetinin aksatılması, sosyal olaylara ve geniş katılımlı protestolara sebep olmaktadır. Özelikle çiftçilerin hasat zamanına yakın bir tarihe denk gelen ve sulama yapılamadığı için ürünlerin bozulup çürümesine neden olunmaktadır. Daha önce Şanlıurfa’da, geçen hafta da Mardin’de çiftçilerin tepkisine neden olan elektrik kesintilerinin derhal sonlandırılması çağrısında bulunuyoruz. Bunca iktidar ve muhalefet milletvekillerine rağmen çiftçinin sahipsiz bırakılıp mağdur edilmesine son verilmeli, mazot ve gübre desteği gibi, çiftçiye elektrik kullanım desteği de verilmelidir.” denildi.
KATILIM BANKACILIĞI TEŞVİK EDİLİP DESTEKLENSİN
Ziraat Bankası’nın, kuracağı katılım bankası için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) başvuru yaptığını hatırlatılan açıklamanın devamında, şu ifadeler yer verildi: “Faiz bankacılığı sistemine karşı, katılım bankacığının gelişmesi bakımından bu adımı olumlu buluyor ve destekliyoruz. Kapitalist sistemin, emeği ve alın terini sömüren, helal sermayeyi eriten, toplumsal yaşamı zehirleyen ve maalesef yasalarla korunan bir tür tefecilik olan faize dayalı bankacılığın terk edilmesi, buna karşılık katılım bankacılığının teşvik edilip desteklenmesi gerektiğini bu vesile ile bir kez daha vurguluyoruz.”
İSRAİL DİRENİŞİN KARARLILIĞI KARŞISINDA GERİ ADIM ATMIŞTIR
Son olarak, israil’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve varılan ateşkesin değerlendirildiği açıklamada, “Gazze’de Ramazan ayından bu yana siyonist işgalcilerin karadan, havadan ve denizden gerçekleştirdiği adeta bir soykırıma dönüşen ve 2 bin 147 Filistinlinin şehit edildiği saldırılar nihayet bir ateşkesle son buldu. Hamas başta olmak üzere bütün direniş gruplarının kararlı direnişi karşısında siyonistlerin ambargonun kaldırılması ve Gazze’ye insani yardımların ulaşmasına imkân sağlamayı kabul etmeye mecbur kalarak ateşkesi kabul etmesi emperyalist batı ve işbirlikçisi olan bir kısım bölge ülkelerinin desteğine sahip bir güce karşı elde edilen ateşkes Filistin için bir zafer hükmündedir. Kalıcı bir ateşkes olmadığı için siyonist işgal güçlerinin saldırılarına her zaman açık bir konumda olsa da yoğun imha ve katliamlara rağmen direnişi ayakta tutan ve bu sonucu elde eden Gazze halkını ve Hamas’ı tebrik ediyor, siyonist çetenin Filistin topraklarından tümüyle çıkacakları güne kadar Allah’ın yardımının kardeşlerimizle olmasını diliyoruz.” denildi.