HÜDA PAR Genel Merkezinden yapılan açıklamada, çözüm sürecinden yeni hükümetin kurulmasına, paralel yapı adıyla düzenlenen operasyonlardan bölgede elektrik kesintileri nedeniyle gerçekleştirilen protestolara kadar birçok konuda önemli değerlendirmelere yer verildi.
Devlet ve PKK arasında devam eden çatışmasızlık sürecinde, çerçeve yasanın çıkmasının ardından somut adımların atılması aşamasına gelindiği ifade edilen açıklamada, bu süreçte tarafların karşı karşıya gelmemeye azami dikkat gösterdikleri, buna mukabil sivil halka yönelik aynı titizliğin gösterilmediğine dikkat çekildi.
"Halk PKK`nin olmayan insafına terk edildi"
Çözüm sürecinde halkın PKK`nin olmayan insafına terk edildiği belirtilen açıklamada, "Devlet bu tavrıyla, halkı örgütün saldırılarına karşı kendi kendini savunma mecburiyetinde bırakmakta, Kürtler arası bir çatışmaya bilerek ve isteyerek zemin hazırlamaktadır." denildi.
Çözüm süreci ile birlikte devletin Kürdistan’da halkın can ve mal güvenliğini sağlama noktasında neredeyse yok hükmünde olduğu belirtilen açıklamada, özellikle kırsal bölgelerde PKK’nin, devletten boşalan alanlarda, örgütsel hâkimiyetini tahkime dönük yakma, kundaklama, bombalama ve kaçırma gibi eylemlerine hız verdiği, güçlü olduğunu hissettiği yerlerde halkı sindirerek, muhaliflerine saldırdığı ifade edildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Bu kapsamda Muş’un Varto ilçesinde Müftülük ve Kur’an Kurslarına saldırması, halkın İslami değerlerine ve kurumlarına yönelik tahammülsüzlüğün bir numunesi olarak ortaya çıkmaktadır. Şantiyelerden işçi kaçırmalar, tehdit ve baskı oluşturmalar, gazeteci kaçırmaya kadar tümüyle çetecilik faaliyeti olan fiillerden her gün bir veya birkaçı PKK tarafından sergilenmektedir. Devletin asker ve polis cenazesi gelmesin yaklaşımına endeksli çözüm süreci, giderek PKK’yi 90’lı yılların JİTEM’i olmaya iten bir gelişim göstermektedir.
"Bu tavır, halkı örgütün saldırılarına karşı kendini savunma mecburiyetinde bırakıyor"
Asıl amacının Kürt sorununun çözümü değil, PKK’ye silah bıraktırma olduğu anlaşılan hükümet ve devletin, bir bütün olarak halkı PKK’nin olmayan insafına terk etmeye razı olduğu görülmektedir. Devlet bu tavrıyla, halkı örgütün saldırılarına karşı kendi kendini savunma mecburiyetinde bırakmakta, Kürtler arası bir çatışmaya bilerek ve isteyerek zemin hazırlamaktadır. Tümüyle devletin yol açtığı Kürt sorununun, PKK gibi can yakıcı sonuçlarının ıslahı ve Kürt ve Türk halkları arasında bir barışın tesisi, evveliyetle Kürtler arasındaki düşmanlıkların izalesini gerektirir. Bu sebeple Kürtler arasındaki düşmanlıkları körükleyici eylem ve fiillerin, halkın canına ve malına kasteden bu çetecilik faaliyetlerinin kınanması, mahkûm edilmesi ve engellenmeye çalışılması, herkesten önce Kürdistani kurum ve şahsiyetlerin öncelikli sorumluluğu olmalıdır."
Hükümette yeni dönem
Halkın doğrudan seçimi ile Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a ve revize edilen yeni kabineye başkanlık edecek olan yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yeni görevleri nedeniyle halkın hayrına ve faydasına yönelik çalışmalarında başarı dileklerinin yer aldığı açıklamada, “`Yeni Türkiye` sloganıyla gereksiz ve abartılı törenlerle devraldıkları Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamlarının, köhnemiş faşist sistemin bekasına değil, 12 yıllık iktidar dönemleri de dâhil “Eski Türkiye”nin mağdur ettiği herkesin hakkına kavuşmasına, halkın inanç ve öz değerlerinin devlete hâkim kılınmasına vesile olacak makamlar olduğu bilinciyle hareket etmelerini umuyor ve bekliyoruz." denildi.
"Hükümet, bu yapının pek çok kurum ve cemaate yaptığı haksızlıklarla ilgilenmiyor"
17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından emniyette paralel yapı adıyla başlatılan soruşturmanın, Adana ve İzmir’de polislere yönelik gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalarla devam ettiği belirtilen açıklamada, iktidar hiyerarşisine tabi olmayan bu yapının tasfiyesi konusunda kararlı görünen hükümetin, bu yapının geçmişte pek çok kişi, kurum ve cemaati, terör örgütü nitelemesi ile hapse attırması ile ilgilenmediğine dikkat çekildi.
Açıklamada, söz konusu operasyonların, tümüyle hükümete yönelen tehditlerin bertaraf edilmesi, iktidar alanının güvenliğinin sağlanmasına dönük olduğu vurgulanarak, "Geçmişte Ergenekon operasyonlarında ve sonrasında gelişen yargılama süreçlerinden de görüldüğü gibi, sadece hükümete yönelen suçların hesabı sorulmuş, Fırat’ın doğusu veya batısında işlenen cürümler bahis konusu bile edilmemiş, üzeri örtülmüştür. Benzer sınırlamalar içinde devam etmesi halinde önümüzdeki süreçte paralel yapı operasyonlarının da ergenekon davalarının akıbetine uğraması şaşırtıcı olmayacaktır. Kişisel veya grup çıkarının kutsanmış devlet ideolojisinin arkasına saklanarak mağdur ettiği, zulmün her türlü çeşidine muhatap kıldığı tüm kesimlerin hakkı teslim edilip, zulümlerin hesabı sorulmadıkça, bürokraside vesayetçi yapılar dönemsel olarak şekil değiştirip varlığını sürdürmeye devam edecektir." ifadelerine yer verildi.
Elektrik kesintileriyle toplu cezalandırmaya gidiliyor
Elektrik dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesinin ardından çoğunlukla Kürdistan Bölgesi’nde yoğun ve sık elektrik kesintileri yaşandığı hatırlatılan açıklamada, elektrik kayıp kaçak oranının yüksek olduğu iddiasına dayalı olarak bütün bir yerleşim yerinde elektriklerin belli saatlerde kesilerek toptan bir cezalandırmaya gidilmesinin insani ve hukuki hiçbir dayanağı olmadığını vurguladı.
"Çiftçilere elektrik kullanım desteği verilsin"
Açıklamada, "Varsa kayıp kaçağın tespiti ve sorumluları hakkında işlem yapılması gerekirken, günümüzde iş ve sosyal hayatın neredeyse tamamında elzem olan elektriğe erişimin engellenmesi makul ve kabul edilebilir bir durum değildir. Tümüyle özel bir şirketin inisiyatifine bırakılan ve söz konusu şirketlerce adeta bir silah olarak kullanılan dağıtım hizmetinin aksatılması, sosyal olaylara ve geniş katılımlı protestolara sebep olmaktadır. Özelikle çiftçilerin hasat zamanına yakın bir tarihe denk gelen ve sulama yapılamadığı için ürünlerin bozulup çürümesine neden olunmaktadır. Daha önce Şanlıurfa’da, geçen hafta da Mardin’de çiftçilerin tepkisine neden olan elektrik kesintilerinin derhal sonlandırılması çağrısında bulunuyoruz. Bunca iktidar ve muhalefet milletvekillerine rağmen çiftçinin sahipsiz bırakılıp mağdur edilmesine son verilmeli, mazot ve gübre desteği gibi, çiftçiye elektrik kullanım desteği de verilmelidir." denildi.
"Katılım bankacılığı teşvik edilip desteklensin"
Ziraat Bankası`nın, kuracağı katılım bankası için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu`na (BDDK) başvuru yaptığını hatırlatılan açıklamanın devamında, şu ifadeler yer verildi: "Faiz bankacılığı sistemine karşı, katılım bankacığının gelişmesi bakımından bu adımı olumlu buluyor ve destekliyoruz. Kapitalist sistemin, emeği ve alın terini sömüren, helal sermayeyi eriten, toplumsal yaşamı zehirleyen ve maalesef yasalarla korunan bir tür tefecilik olan faize dayalı bankacılığın terk edilmesi, buna karşılık katılım bankacılığının teşvik edilip desteklenmesi gerektiğini bu vesile ile bir kez daha vurguluyoruz."
israil direnişin kararlılığı karşısında geri adım atmıştır
Son olarak, İsrail`in Gazze`ye yönelik saldırıları ve varılan ateşkesin değerlendirildiği açıklamada, "Gazze’de Ramazan ayından bu yana Siyonist işgalcilerin karadan, havadan ve denizden gerçekleştirdiği adeta bir soykırıma dönüşen ve 2 bin 147 Filistinlinin şehit edildiği saldırılar nihayet bir ateşkesle son buldu. Hamas başta olmak üzere bütün direniş gruplarının kararlı direnişi karşısında Siyonistlerin ambargonun kaldırılması ve Gazze’ye insani yardımların ulaşmasına imkân sağlamayı kabul etmeye mecbur kalarak ateşkesi kabul etmesi emperyalist batı ve işbirlikçisi olan bir kısım bölge ülkelerinin desteğine sahip bir güce karşı elde edilen ateşkes Filistin için bir zafer hükmündedir. Kalıcı bir ateşkes olmadığı için Siyonist işgal güçlerinin saldırılarına her zaman açık bir konumda olsa da yoğun imha ve katliamlara rağmen direnişi ayakta tutan ve bu sonucu elde eden Gazze halkını ve Hamas’ı tebrik ediyor, Siyonist çetenin Filistin topraklarından tümüyle çıkacakları güne kadar Allah’ın yardımının kardeşlerimizle olmasını diliyoruz." denildi. (İLKHA)
İşte HÜDA PAR`ın yaptığı haftalık günden değerlendirmesinin tam metni...
ÇÖZÜM SÜRECİ
Devlet ve PKK arasında devam eden çatışmasızlık sürecinde, çerçeve yasanın çıkmasının ardından somut adımların atılması aşamasına gelinmiştir. Uzun süre(Bu süreçte) tarafların karşı karşıya gelmemeye azami dikkat gösterdikleri, buna mukabil sivil halka yönelik aynı titizliğin maalesef gösterilmediği görülmektedir. Çözüm süreci ile birlikte devlet Kürdistan’da halkın can ve mal güvenliğini sağlama noktasında neredeyse yok hükmündedir. Özellikle kırsal bölgelerde PKK’nin, devletten boşalan alanlarda, örgütsel hâkimiyetini tahkime dönük yakma, kundaklama, bombalama ve kaçırma gibi eylemlerine hız verdiği, güçlü olduğunu hissettiği yerlerde halkı sindirerek, muhaliflerine saldırdığı görülmektedir. Bu kapsamda Muş’un Varto ilçesinde Müftülük ve Kur’an Kurslarına saldırması, halkın İslami değerlerine ve kurumlarına yönelik tahammülsüzlüğün bir numunesi olarak ortaya çıkmaktadır. Şantiyelerden işçi kaçırmalar, tehdit ve baskı oluşturmalar, gazeteci alıkoymaya kadar tümüyle çetecilik faaliyeti olan fiillerden her gün bir veya birkaçı PKK tarafından sergilenmektedir. Devletin asker ve polis cenazesi gelmesin yaklaşımına endeksli çözüm süreci, giderek PKK’yi 90’lı yılların JİTEM’i olmaya iten bir gelişim göstermektedir. Asıl amacının Kürt sorununun çözümü değil, PKK’ye silah bıraktırma olduğu anlaşılan hükümet ve devletin, bir bütün olarak halkı PKK’nin olmayan insafına terk etmeye razı olduğu görülmektedir. Devlet bu tavrıyla, halkı örgütün saldırılarına karşı kendi kendini savunma mecburiyetinde bırakmakta, Kürtler arası bir çatışmaya bilerek ve isteyerek zemin hazırlamaktadır. Tümüyle devletin yol açtığı Kürt sorununun, PKK gibi can yakıcı sonuçlarının ıslahı ve Kürt ve Türk halkları arasında bir barışın tesisi, evleviyetle Kürtler arasındaki düşmanlıkların izalesini gerektirir. Bu sebeple Kürtler arasındaki düşmanlıkları körükleyici eylem ve fiillerin, halkın canına ve malına kasteden bu çetecilik faaliyetlerinin kınanması, mahkûm edilmesi ve engellenmeye çalışılması, herkesten önce Kürdistani kurum ve şahsiyetlerin öncelikli sorumluluğu olmalıdır.
HÜKÜMETTE YENİ DÖNEM
Halkın doğrudan seçimi ile Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a(ve) revize edilen bakanlar kuruluna(yeni kabineye) başkanlık edecek olan yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yeni görevleri nedeniyle halkın hayrına ve faydasına yönelik çalışmalarında başarılar diliyoruz. “Yeni Türkiye” sloganıyla gereksiz ve abartılı törenlerle devraldıkları Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamlarının, köhnemiş faşist sistemin bekasına değil, 12 yıllık iktidar dönemleri de dâhil “Eski Türkiye”nin mağdur ettiği herkesin hakkına kavuşmasına, halkın inanç ve öz değerlerinin devlete hâkim kılınmasına vesile olacak makamlar olduğu bilinciyle hareket etmelerini umuyor ve bekliyoruz.
PARALEL YAPI OPERASYONLARI
17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından emniyette paralel yapı adıyla başlatılan soruşturma, Adana ve İzmir’de polislere yönelik gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalarla devam etmektedir. İktidar hiyerarşisine tabi olmayan bu yapının tasfiyesi konusunda kararlı görünen hükümetin, bu yapının geçmişte pek çok kişi, kurum ve cemaati, terör örgütü nitelemesi ile hapse attırdığı ile(ise) ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Söz konusu operasyonların, tümüyle hükümete yönelen tehditlerin bertaraf edilmesi, iktidar alanının güvenliğinin sağlanmasına dönük olduğu görülmektedir. Geçmişte ergenekon operasyonlarında ve sonrasında gelişen yargılama süreçlerinden de görüldüğü gibi, sadece hükümete yönelen suçların hesabı sorulmuş, Fırat’ın doğusu veya batısında işlenen cürümler bahis konusu bile edilmemiş, üzeri örtülmüştür. Benzer sınırlamalar içinde devam etmesi halinde önümüzdeki süreçte paralel yapı operasyonlarının da ergenekon davalarının akıbetine uğraması şaşırtıcı olmayacaktır. Kişisel veya grup çıkarının kutsanmış devlet ideolojisinin arkasına saklanarak mağdur ettiği, zulmün her türlü çeşidine muhatap kıldığı tüm kesimlerin hakkı teslim edilip, zulümlerin hesabı sorulmadıkça, bürokraside vesayetçi yapılar dönemsel olarak şekil değiştirip varlığını sürdürmeye devam edecektir.
ELETRİK KESİNTİLERİ
Elektrik dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesinin ardından çoğunlukla Kürdistan Bölgesi’nde yoğun ve sık elektrik kesintileri meydana gelmektedir. Elektrik kayıp kaçak oranının yüksek olduğu iddiasına dayalı olarak dağıtım şirketinin karlılık oranını olumsuz etkilemesi nedeniyle bütün bir yerleşim yerinde elektriklerin belli saatlerde kesilerek toptan bir cezalandırmaya gidilmesinin insani ve hukuki hiçbir dayanağı yoktur. Varsa kayıp kaçağın tespiti ve sorumluları hakkında işlem yapılması gerekirken, günümüzde iş ve sosyal hayatın neredeyse tamamında elzem olan elektriğe erişimin engellenmesi makul ve kabul edilebilir bir durum değildir. Tümüyle özel bir şirketin inisiyatifine bırakılan ve söz konusu şirketlerce adeta bir silah olarak kullanılan dağıtım hizmetinin aksatılması, sosyal olaylara ve geniş katılımlı protestolara sebep olmaktadır. Özelikle çiftçilerin hasat zamanına yakın bir tarihe denk gelen ve sulama yapılamadığı için ürünlerin bozulup çürümesine neden olunmaktadır. Daha önce Şanlıurfa’da, geçen hafta da Mardin’de çiftçilerin tepkisine neden olan elektrik kesintilerinin derhal sonlandırılması çağrısında bulunuyoruz. Bunca iktidar ve muhalefet milletvekillerine rağmen çiftçinin sahipsizliğine(sahipsiz bırakılıp mağdur edilmesine) son verilmeli, mazot ve gübre desteği gibi, çiftçiye elektrik kullanım desteği de verilmelidir.
KATILIM BANKACILIĞI
Ziraat Bankası, kuracağı katılım bankası için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu`na (BDDK) başvuru yaptığını açıkladı. Faiz bankacılığı sistemine karşı, katılım bankacığının gelişmesi bakımından bu adımı olumlu buluyor ve destekliyoruz. Kapitalist sistemin, emeği ve alın terini sömüren, helal sermayeyi eriten, toplumsal yaşamı zehirleyen ve maalesef yasalarla korunan bir tür tefecilik olan faize dayalı bankacılığın terk edilmesi, buna karşılık katılım bankacılığının teşvik edilip desteklenmesi gerektiğini bu vesile ile bir kez daha vurguluyoruz.
FİLİSTİN
Gazze’de Ramazan ayından bu yana siyonist işgalcilerin karadan, havadan ve denizden gerçekleştirdiği adeta bir soykırıma dönüşen ve 2147 Filistinlinin şehit edildiği saldırılar nihayet bir ateşkesle son buldu. Hamas’ın(Hamas başta olmak üzere bütün direniş gruplarının) kararlı direnişi karşısında siyonistlerin ambargonun kaldırılması ve Gazze’ye insani yardımların ulaşmasına imkân sağlamayı kabul etmeye mecbur kalarak ateşkesi kabul etmesi emperyalist batı ve işbirlikçisi olan bir kısım bölge ülkelerinin desteğine sahip bir güce karşı elde edilen ateşkes Filistin için bir zafer hükmündedir. Kalıcı bir ateşkes olmadığı için siyonist işgal güçlerinin saldırılarına her zaman açık bir konumda olsa da yoğun imha ve katliamlara rağmen direnişi ayakta tutan ve bu sonucu elde eden Gazze halkını ve Hamas’ı tebrik ediyor, siyonist çetenin Filistin topraklarından tümüyle çıkacakları güne kadar Allah’ın yardımının kardeşlerimizle olmasını diliyoruz.