Hasan Yılmaz / Doğruhaber / Rehberlik

Doğuştan verilen en önemli özeliklerden biri güzel ahlaktır. Yaratan, herkesin gıpta ettiği bu özelliği, Kâinatın Efendisi’ne vermiştir. “Şüphesiz sen yüce ahlak üzerinesin” (Kalem 4). Bu konuda birçok düşünür, filozof, lider çeşitli araştırmalarda bulunmuştur. Bunlardan biri de Martin Luther King’dir. Kendi araştırmasını şöyle izah etmiştir: “ Bütün cihanı araştırdım, güzel ahlaktan daha üstün bir liyakat bulamadım.”

Güzel ahlakı daha iyi anlamak için Peygamber’in (sav) hayatına bakmak gerekir. Allah, Peygamberine ilim vermeden önce güzel ahlakı ikram etmiştir. Bu özelliğiyle toplum kendisine hayranlık duymuş, sosyal yaşamda kendisine en güzel unvanlar yakıştırılmıştır. Kendisine ilim verildikten sonra bu unvanlar olumsuzlaştırılmıştır. Niçin?

Çünkü hak, hal diliyle değil kal diliyle telaffuz ediliyordu. Peygamberimizin güzel ahlakı hayatının her alanına sirayet etmiş, en yakını, hayat arkadaşı, olan annemiz Hz. Hatice bu özelliğinden etkilenerek kendisiyle bütünleşmişti. Eşler bütün sıkıntılı dönemlerde bir makasın iki tarafı gibi araya giren bütün olumsuzlukları kesebilmişlerdir. Nasıl?

Vahyin tecelli ettiği ilk gün, Hira dönüşü Onu karşılayan Hz. Hatice: Hz. Muhammed (sav) eve döndüğünde tedirgindi. “Beni örtün, beni örtün!’’buyurdu. Biraz sükûnete erince başından geçenleri anlattı. Hz. Hatice de: “Asla korkma! Vallahi Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen, akrabalarınla ilgilenirsin, doğru konuşursun, güçsüzlerin sıkıntılarını giderir, fakirin ihtiyacını karşılar, misafirine ikram eder, hak sahibine yardım edersin.” diyerek eşini desteklemişti.

Bu davranış boyutu bütün ailelere örnek olmalıdır. Özellikle eşler arasındaki bütünlüğün çocuklarımızın eğitim sürecinde çok şey ifade edeceğini söyleyebiliriz. Çocuklarımızı yetiştirirken güzel ahlaktan nasiplenmesini istiyorsak kendimiz model olup bu özelliği ön plana çıkarmalıyız. İlk yılların ne kadar önemli olduğunu araştırmacılar şöyle izah etmişlerdir: Çocukların hayatının şekillenmesi, çocukların kişilik özelliklerini kazanması, çocuklara toplumsal ve ahlaki değerlerin aktarılması, büyük oranda yaşamın ilk altı yılında kazanılır.

L. Tolstoy: “Beş yaşındaki çocukla benim aramdaki uzaklık bir adımdır, fakat yeni doğmuş bir bebekle beş yaşındaki çocuk arasındaki uzaklık korkunçtur. Çocuklarımıza güzel özellikler kazandırdıktan sonra çok fazla da bunaltmamalıyız. Oyun oynamalarına müsaade etmeliyiz. Çocukların kendi aralarındaki iletişimi, sosyalleşmelerini sağlayarak güvenlerini artıracaktır.”

3-6 yaş aralığındaki çocuklar için en büyük ve en çok keyif veren uğraş, oyundur. Oyun, çocuğun zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal gelişimini büyük ölçüde etkiler. Oyun, çocuğa hiç kimsenin öğretemeyeceği konuları, çocuğun kendi deneyimleri ile öğrenmesi yöntemidir. Oyun, bize hem çocuğu tanıtan hem de çocuğun kendi yeteneklerinin farkına varmasını sağlayan çok önemli bir etkinliktir. Çocuk oyun malzemesiyle oynarken bir yandan da günlük gerilimlerden bu yolla arınma olanağı bulur. Sözgelimi, su ya da toprak gibi doğal oyun malzemeleri aşırı hareketli çocuğu sakinleştirirken, içe dönük çocuğu da rahatlatır. Oyun; çocuğu izleyen gözlemciye çocuğun zihin, kişilik ve yakın çevre özellikleri hakkında bilgi verirken bir yandan da çocuğa eğitsel tedavi işlevi görür.

Birçok arkadaşımız, çocuklarının oyun oynamasından rahatsızlık duyduğunu çocuklarını toplum içinde azarladıklarına şahit olmuşuzdur. Gün geldi kendileri de çocuklaştı oyun oynamaya ihtiyaç duydu. Telefon ellerinde sürekli oyun oynadıklarını görüyoruz. Demek ki sadece çocukların değil büyüklerin de çocuklaşmaya ihtiyacı oluyormuş.

Selam ve dua ile…