M. Salih Keskin - İbrahim Toprak / Doğruhaber
Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Adıyaman’daki İslami STK üyelerine verilen 50 yıllık hapis cezasına tepkiler sürerken, dava sürecinin ayrıntılarını ve operasyonun perde arkasını sanık avukatlarından Abdulgani Orhan ile konuştuk. Orhan, Adıyaman Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesince hazırlanan fezlekenin satır aralarında, “Bu insanlar dernek açtılar ve dernek açtıktan sonra yaptıkları etkinliklere teveccüh artmaya başladı. Bunların sayıları çoğalmakta, bu da bizim için tehdit oluşturmakta” şeklinde ibareler geçtiğini açıkladı.
Davayı takip eden hâkimin yerine Türkiye’nin utanç kararı olarak tarihe geçen Elazığ İhya-Der kararını veren hâkimin duruşmaya katıldığını belirten Orhan, yazılı savunmaların okunmadığını, delillerin kaale alınmadığını ve kararın önceden yazıldığını ifade etti. Verilen kararın üzerinden 20 gün geçmesine rağmen halen gerekçeli kararın yazılmadığını hatırlatan Orhan, nasıl bir gerekçe yazacaklarını merak ettiğini söyledi. İşte yaşanan skandalların ayrıntıları…
HİÇBİR SUÇ UNSURUNA RASTLANILMADI, ANCAK…
19 Ekim 2010 tarihinde Adıyaman merkez ile Samsat ve Kâhta ilçelerinde düzenlenen eş zamanlı operasyonda Adıyaman Vahdet-Der kurucu üyeleri ve Kâhta’da Mustazaf-Der yönetim kurulu üyeleri toplan 8 kişinin gözaltına alındığını hatırlatan Orhan, yakınlarının başvurusu üzerine avukat olarak ifade işlemlerine katıldığını söyledi. Dosyaya bakıldığında sanıkların son bir buçuk yıldır izlendiklerini anlatan Orhan, yedikleri yemekten yaptıkları izinli yasal faaliyetlerine kadar her şeylerinin kayıt ve tutanak altına alınarak dosyaya konulduğunu söyledi. Tüm bu teknik ve fiziki takibe rağmen hiçbir suç unsuruna rastlanılmadığını ifade eden Orhan, ancak buna rağmen dava açıldığını söyledi.
BAŞ AKTÖR EMNİYET İÇERİSİNDEKİ KARANLIK ODAK
Orhan, Adıyaman Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesince hazırlanan fezlekenin satır aralarında “Bu insanlar dernek açtılar ve dernek açtıktan sonra yaptıkları etkinliklere teveccüh artmaya başladı. Bunların sayıları çoğalmakta, bu da bizim için tehdit oluşturmakta” şeklinde ibareler geçtiğini söyledi. Hiçbir suç işlemeyen bu insanların terörize edilmeye çalışıldığını ifade eden Orhan, emniyetin burada baş aktör olarak karşılarına çıktığını ifade etti.
FEZLEKENİN BAŞLIĞINI İDDİANAME DİYE DEĞİŞTİRDİ!
08 Eylül 2011 tarihinde Malatya 3 Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 5. duruşmasında karar çıktığını hatırlatan Orhan, mahkeme heyetinin 6 sanığa yaklaşık 50 yıl hapis cezası verdiğini belirtti. Polisin fezleke hazırladığını belirten Orhan, savcının ise bu fezlekenin başlığını iddianame ve mütalaa olarak değiştirdiğini ve hâkimin de alt sınırdan değil, üst sınırdan ceza verme yoluna gittiğini söyledi.
İHYA-DER’E CEZA VEREN HÂKİM DEVREDE
Mahkeme başlamadan önce yaşanan bir hadiseyi anlatan Orhan, “Bizler hazırlığımızı yapmış ve duruşmanın başlamasını bekliyorduk. Kısa bir süre sonra dosya numarası okundu ve ben elimdeki belgelerle içeriye girdim. Masanın üzerine dosyalarımızı bıraktım, mahkeme başkanı bizim hazır olduğumuzu anlayınca sağ tarafındaki hâkimin kulağına eğilerek bir şeyler söyledi. O hâkim hemen cübbesini çıkartıp sandalyesinin üzerine bırakıp dışarı çıktı. Bizim duruşmadan önce iki duruşma daha yapılmıştı, yani bizim duruşma o gün üçüncü duruşma idi. Mahkeme başkanı daha sonra mübaşiri çağırdı, ona bir şeyler söyledikten 5 dakika sonra başka bir hâkim içeri girdi ve 10 dakika önce cübbesini çıkartıp çıkan hâkimin cübbesini giydi ve oturdu. Oysa dışarı çıkan hâkim dosyayı takip eden ve kararı yazan hâkim idi. Duruşmaya üç hâkim katıldı. H.K. (Başkan), B.C. ve M.M. B.C., önceki duruşmalarda yoktu. Duruşma tutanaklarında bu net bir şekilde ortaya çıkıyor. B.C. sadece bizim duruşmaya katıldı. Bu da bizim tuhafımıza gitti doğrusu… Çünkü bu hâkim, Türkiye’nin utanç kararı olarak tarihe geçen Elazığ İhya Der kararını veren kişidir.”
5 DAKİKADA 4 SAYFALIK KARAR!
İsnat edilen suçları çürütecek delilleri mahkeme heyetine sunduklarını ifade eden Orhan, sözlerini şöyle sürdürdü; “Örneğin kod isim olarak lanse edilen kişinin bir ilahi sanatçısı olduğunu ve çıkartmış olduğu bandrollü kasetini sunduk. Ayrıca yasal bir ajanstan ilahi demosu istendiği ifade ediliyor, biz bu demoyu da mahkemeye sunduk. Ben kendim 21 sayfadan oluşan savunmayı ve müvekkillerim de hazırladıkları savunmalarını mahkemeye sundular. Mahkeme heyeti, zamanın kısıtlı olduğunu ifade ettiği için savunmalarımızı yazılı verdik; ancak bu savunmaların önemli yerlerini okuduk ve savunmaların tamamının okunmasını talep ettik. Daha sonra mahkeme heyeti, son sözleri aldı ve kendi aralarında görüşmek üzere ara verip çıktılar. Ancak garip olan savunmalarımızı masanın üzerinde bırakıp çıktılar. Delillerimizi hiç açıp bakmadılar, kaale bile almadılar. 20 dakika sonra duruşma salonuna geri döndüler. Hâkim elindeki diz üstü bilgisayarı açtı ve 4 sayfalık kararı kopyala/yapıştır yaparak büyük bir skandala imza attılar. Bakınız 4 sayfalık kararı 20 dakikada yazamazlar, çünkü odalarına gidinceye kadar 5 dakika, bilgisayarı açıncaya kadar 5 dakika, duruşma salonuna geri dönüşte 5 dakika, toplam ise 15 dakikalık bir kayıpları zaten oldu. Peki, bunlar nasıl kalan 5 dakikada 4 sayfalık karar metnini yazdılar. Bunlar hiç mi kendi aralarında konuşmadılar? Bu da gösteriyor ki savunmalar alınmadan kararı yazmışlar. Önceden kalemleri kırarak büyük bir skandala imza atmışlar.”
NASIL BİR GEREKÇE YAZILACAĞI MERAK KONUSU
Müvekkillerinin Allah ve Peygamber dedikleri ve yasal olan etkinlikleri yaptıkları için 50 yıllık hapis cezası aldıklarını belirten Orhan, bu kişilerin zulme uğradıklarına şahit olduğunu söyledi. Verilen kararın üzerinden 20 gün geçmesine rağmen halen gerekçeli kararın yazılmadığını hatırlatan Orhan, nasıl bir gerekçe yazacaklarını merak ettiğini, ancak her halükarda temyize gideceklerini söyledi.
Hükümetin Kürt politikası iflas etmiştir
İkra Eğitim-Der Başkanı ve Hür-Der Başkan yardımcılığını yürüten Avukat Abdulgani Orhan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Genel Merkezi’ndeki il başkanları toplantısında yaptığı “Benim Müslüman Kürt kökenli kardeşlerime sesleniyorum. Bu mabetlerinizi roketatarlarla bombalayan, bu örgüte nasıl destek veriyorsunuz. Bunlara karşı sizler de artık bir direniş ortaya koyacaksınız” Sözlerini de değerlendirdi.
Hükümetin Kürt politikalarının iflas ettiğini belirten Orhan, başbakanın bu sözlerinin bu durumu açıkça yansıttığını ifade etti. Orhan, başbakanın en başta söylemesi gereken sözü sonda söylediğini belirterek, “Bizler en başından beri bu işin silahla, şiddetle çözülmeyeceğini belirtiyorduk. Fakat hükümet şiddeti seçti. Zaten karşılarındaki unsur da şiddetle beslenen bir grup. Erdoğan bir noktada, PKK’nin isteğini yaptı. Hükümetin en büyük yanlışı Kürt sorununu PKK sorunu olarak görmesidir. Burada PKK sorunu diye bir sorun yoktur, Kürt sorunu diye bir sorun vardır. Bu yanlış bakış açısı ile hükümetin Kürt sorununa yönelik bütün politikaları iflas etmiştir” diye konuştu.
HEM YARDIM DİYOR HEM GÖRMEZDEN GELİYOR
Bugün Müslüman Kürt halkını yardıma çağıran Başbakanın bölgede yaşanan dindar Kürt halkının yaşadığı sıkıntıları görmezden geldiğinin altını çizen Orhan, bu durumu şöyle anlattı: “Kürt halkı Müslüman’dır, dindardır. Dini kimlikleri ön plandadır. Fakat hükümet bu dindarlığa karşı bazı kötü muameleler ortaya koydu. Örneğin; zorunlu ve taşımalı eğitimle doğuda kız çocuklarını haydi kızlar okula kampanyalarıyla açık olarak okula gönderip örtülü kızları açtılar. Yani devlet eliyle ve hükümetin isteğiyle doğuda İslam’a karşı bir uygulama yapıldı. Ayrıca kanunda olmamasına rağmen yasaklar uyguladılar, kanunlara aykırı hareket ettiler ve başbakan da bunlara göz yumdu. Mesela, geçtiğimiz yıl doğuda ciddi başörtüsü problemleri yaşandı. İkibine yakın başörtüsü mağduru bizlere başvurdu. Bu insanlar başörtülüleriyle okullara gittiler ve kanuna aykırı bir şekilde problemlerle karşılaştılar, ‘ya başınızı açacaksınız ya da okul okuyamazsınız’ dediler. Oysa ki kanunda okula almama gibi bir durum yok”
DEVLET VE HÜKÜMET ÇARESİZ
Başta hükümet olmak üzere devletin bütün kurumlarının bölgede yaşanan olaylar karşısında aciz kaldığının altını çizen Orhan, başbakanın açıklamalarının bu acizlikten kaynaklandığını vurguladı. Kürt Müslümanların bölgede mağdur edildiğini ve haklarının gaspedildiğini hatırlatan Orhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu anda Başbakanın ortaya koyduğu politika çöktü. Çaresiz kaldılar. Öğretmenler, mühendisler, kaymakamlar, iş adamları, vatandaşlar herkes kaçırılıyor ve devlet bir tanesini bile kurtarmaktan aciz. Ayrıca devletin polisi ve devletin askeri kendisini savunamıyor, sağlam kalelerinin içerisinde bile çeşitli unsurlar tarafından saldırıya uğrayıp öldürülüyorlar. Saldırı yapanlar hiçbir şekilde doğru düzgün ele geçirilemiyor, devlet bu kadar aciz bir halde. Ve şimdi Başbakan çıkmış diyor ki; çıkın sokaklara dökülün, doğudaki Müslüman Kürt halkı sokaklara dökülsün ve buna destek versin. Sen Kürt halkının hakkını verme, onu perişan et, başörtülü kızların eğitimini engelle, sorun yaşayanlara hukuki destek verme, onları görmezlikten gel sonra da de ki, ‘ben çaresizlik içindeyim, vatandaşımı koruyamıyorum, öğretmenlerim, doktorlarım kaçırılıyor, polisim askerim öldürüyor ey Müslüman Kürt halkı gel polisimi askerimi kurtar’ diyerek serzenişte bulunuyorsun. Bu acizliğin bir göstergesidir, böyle liderlik olmaz.”
KÜRT HALKI ŞİDDET İSTEMİYOR
Hükümetin içine düştüğü bu çaresizliğin çözüm yolunu da anlatan Orhan, yanlış politikalardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini belirtti. Bölge gündemini ve Kürt sorununa yönelik politikaları PKK’nın belirlememesi gerektiğini önemle vurgulayan Orhan, “Eğer yanlış politikalarını görürlerse ve bu yanlış politikalarını düzeltirlerse Müslüman Kürt halkından destek görürler. Kürt halkı silah istemiyor, Kürt halkı zulüm istemiyor, Kürt halkı haksızlık istemiyor, sadece hakkını istiyor. Gerekli düzenlemeleri yapsınlar, her türlü desteği görürler ve bu sorunlar çözülür” diye konuştu.
KARAR CELSESİNDE HAKİM DEĞİŞİKLİĞİ
Adıyaman’daki STK üye ve gönüllülerine verilen cezanın hukuksuz olduğunu ifade eden Avukat Abdulgani Orhan, mahkemeden ilginç notlar aktardı. Orhan, “Biz mahkemedeyken ilginç bir şekilde dosyadan haberdar olan hakim cübbesini çıkarıp dışarı çıktı; ardından daha önce Elazığ İhya-Der davasında bulunan hakim gelip cübbeyi giydi ve ne yazık ki beklenmeyen ceza kesildi."
SUÇA DEĞİL TEVECCÜHE CEZA
Emniyet Müdürlüğünde hazırlanan fezlekenin satır aralarında “Bu insanlar dernek açtılar ve dernek açtıktan sonra yaptıkları etkinliklere teveccüh artmaya başladı. Bunların sayıları çoğalmakta; bu da bizim için tehdit oluşturmakta” şeklinde ibareler geçtiğini belirten Avukat Orhan, bundan yola çıkarak verilen cezanın suça değil teveccühe verildiğini aktardı. Avukat Orhan, “Zaten iddianame de fezlekenin aynısıydı, sadece ismi değiştirilmişti” dedi.
HEM YARDIM DİYOR, HEM GÖRMEZDEN GELİYOR
Başbakanın, Kürd Müslümanlarla ilgili çağrısına da değinen Hür-Der Başkan Yardımcısı Avukat Orhan, bölgede yaşanan dindar Kürt halkının yaşadığı sıkıntıların görmezden gelindiğinin altını çizdi. Orhan, bu durumu şöyle anlattı: “Kürt halkı Müslüman’dır, dindardır. Dini kimlikleri ön plandadır. Fakat hükümet bu dindarlığa karşı bazı kötü muameleler ortaya koydu. Hem yardım diyor, hem görmezden geliyor. İkibine yakın başörtüsü mağduru bizlere başvurdu. Bu insanlar başörtüleriyle okullara gittiler ve kanuna aykırı bir şekilde problemlerle karşılaştılar, ‘ya başınızı açacaksınız ya da okul okuyamazsınız’ dediler. Ayrıca her gün burada dini hassasiyetleri olanların mahkeme, cezaevi, STK`ların cezalandırılaması ve başka çilelerini kimse görmüyor”