DİYARBAKIR  - 90’lı yılların bölgeye dayattığı zor ve soğuk süreci iliklerine kadar yaşayan ailelerden Tutar ailesi, Müslüman oldukları için kendilerine yaşatılan insanlık dışı muamelelerin acısını halen yaşadıklarını belirtti. İskender ve Cemal Tutar’ın babası, Naşit Tutar’ın ise ağabeyi olan Mahmut Tutar (62), oğlu İskender ve kardeşi Naşit’in 20 yıldır cezaevinde haksız bir şekilde tutulduğunu, kendilerine verilen bu cezanın tek sebebinin ise ailelerinin mütedeyyin yaşamı olduğunu dile getirdi.

Yaşadıkları ile ilgili olarak İlke Haber Ajansına açıklamalarda bulunan Mahmut Tutar, oğlu İskender Tutar ve kardeşi Naşit Tutarın 20 yıldır cezaevinde olduğunu, oğlu İskender’in cezaevine girdiğinde lise son sınıfta okuduğunu ve liseyi bitirdiğinden bu yana evlerinde oğlunu görmeye hasret kaldıklarını belirterek yaşadıkları haksızlıkları dile getirdi.

“İskender’e bunu yapanların insan olup olmadığını hep sorguladım”

Oğlu İskender’in 90’lı dönemlerin puslu günlerinde İslami kimliğinden dolayı polis tarafından alıkonulduğunu ve ilk alındığında 30 gün işkencede kaldığını söyleyen Mahmut Tutar, “18 yaşındaydı. 30 gün işkence etmiş ve 30 gün sonra bir cenaze halinde iken bıraktılar. Yakalandığında günlerce hatta 2 aya yakın bir süre nerede olduğunu dahi bilmiyorduk. Emniyet binasına gittiğimizde bizi kovuyorlardı. Her yere başvurduk ama sonuç alamadık. Sonradan bir haber geldi ve bu süre içinde işkence edildiğini ve istedikleri şeyleri kabul ettirdikten sonra bırakmışlardı. İlk gördüğümde dehşet içinde kaldım. İnsanlıktan çıkmış bir haldeydi. İskender’e bunu yapanların insan olup olmadığını hep sorguladım. Zira insan olan birinin bu şekilde işkence yapması mümkün değildi.  İkinci seferinde ise oğlum Cemal’in evine giderken yakalandı ve o günden bu yana hala bırakılmadı” ifadelerini kullandı.  

“Nice hâkim ve savcı değişti her seferinde dosyadaki deliller yetersiz bulundu”

Oğlu İskender’in yıllarca mahkeme yollarında bir ömür geçirdiğini ve polislerin işkence ile kendisine kabul ettirdikleri iftiraları onaylatacak hâkim ve savcıların beklendiğini dile getiren baba Mahmut Tutar, “Nice hâkim ve savcı değişti. Her seferinde dosyadaki deliller yetersiz bulundu. Bir sonraki hâkimler beklendi. Bu şekilde 12-13 yıl oğluma ceza vermeden onu mahkeme yollarında götürüp getirdiler. En sonunda da kendileri de yetersiz gördükleri dosya ve deliller üzerinden ceza verdiler ya da vermeleri istendi. Biz de bu sonucu Rabbimize havale ettik.

Gerek çocuklarının gerekse de kardeşinin tek suçunun İslami yaşantıları ve hassasiyetleri olduğunu belirten Mahmut Tutar,  90’lı dönemlerde bölgede Müslüman olmanın ateşten gömlek giymekten farksız olduğunu ve bedelinin çok ağır olduğunu söyledi.

“Kuran-ı Kerim dersi vermiş olman Türkiye’yi bölmek ile aynı anlama geliyordu”

Mahmut Tutar, “Camide Kuran dersi vermek, genç olarak camiye gitmek, ya da bir genç olarak İslami bir dava sahibi olmak karalanmak için yeterli bir nedendi. Kardeşim ve oğlum gibi birçok Müslüman genç için bir suç unsuru olarak gösterilen Kuran dersi verme işini şimdi açıkça devlet yapıyor. Neticede bu gün açık ve serbest bir şekilde yapılanlar o gün yasaktı. Kuran-ı Kerim dersi vermiş olman Türkiye’yi bölmek ile aynı anlama geliyordu ve sen o gün devletin en büyük düşmanı olarak görülüyordu. O günün yöneticilerine göre öyleydi.  Ama biz Müslüman’dık. Bizim tavrımızı Kuran belirlerdi ve öylede yaptık. Evet büyük acılar yaşadık. Ancak yarın rabbimizin huzuruna yüzümüz ak olarak gidebilmek için Rabbimizin razı olacağı tarzda bir hayat yaşamak için çaba sarf ettik. Bize göre Kuran-ı Kerim Allah’ın kelamıdır. Nasıl yasak olabilir? Yasak olsa ne yazar? Biz yine Kuran’ımızı okuduk. Dersimizi de verdik ve namazımızı kıldı ve kılacağız. Allah’a şükür yine o düşüncedeyiz. Yaşadığımızı bunca eziyet ve sıkıntıya rağmen pişmanlık duymuşta değiliz.” ifadelerini kullandı.  

“Giden gençlerimiz işkenceyle ya öldürüyor ya da sakat bırakılıyordu”

90’lı dönemlerde bölgede kendilerine ve İslami hassasiyetli insanlara yapılanların İsrail’in Filistinli Müslümanlara yaptıklarından farksız olduğunu söyleyen Baba Mahmut Tutar, Diyarbakır’da gencecik çocukların polis tarafından kaçırılarak günlerce hatta bazen ayı aşan bir sürede işkencelere tabi tutulduğunu ve bir çoğununda işkencede öldürüldüğünü söyledi.

Mahmut Tutar, “İsrail, bugün Müslüman genleri kaçırıp günlerce işkence ediyorsa, kendilerine göre gayri hukuki yolları denemekten imtina etmiyor ise o günde bu bölgede faaliyet yürüten polisler, JİTEM ve her türlü suç örgütleri Müslüman gençlere bu muameleyi reva görüyorlardı. Müslümanların gençleri hatta çocukları alıp işkenceye tabi tutuyorlar, günlerce işkence ettikleri gençlere, çocuklara birçok gayri ahlaki muamelelerde bulunuyor en sonunda da onları cezaevine atıyorlardı. İsrail’in Filistinli mazlumların evine baskın yaparak yaka paça yakalayıp sorgusuz sualsiz götürmesi benzeri günler yaşadık bizler. Giden gençlerimiz işkenceyle ya öldürüyor ya da sakat bırakılıyordu.” dedi.

“Bu anlattıklarım bu bölgenin bir döneminde yaşanan acı hakikatlerdir”

Daha 18’ine yeni basmış oğlu İskender’in işkence altında bir ayının geçtiğini ve bu işkencelerde oğlunun birçok dişinin kırıldığını ifade eden Baba Mahmut Tutar, oğlunun işkencelerden sonra sağlığının bozulduğunu ve bundan dolayı 3 defa ameliyat geçirdiğini söyledi.

Mahmut Tutar, “İkinci görüşe gitmiştik. Ağzında dişlerinin olmadığını görünce ‘Senin dişine ne oldu?’ dedim. Bana boş ver dedi. Bana niye söylemediğini sordum? Sonra duydum 8 tane dişini ağzında kırıp çekmişler. (ağlayarak) Bu insanlık mıdır? Müslümanlık mıdır? Müslümanlık bunun neresinde? Bir Ermeni bile bunu yapmaz. Kafir Müslüman’a yapmaz. İskender’in hala da dişleri düzelmemiş. İşkenceden dolayı hala da diş ağrısı çekiyor. Bir insana 30 gün işkence ederseniz ve bu insana bir şeyler kabul ettirmeye çalışarak onu cezaevine atarsanız bu hangi vicdana sığar. Ben 60 yaşındayım. 2 saat bana işkence yapsalar, onların benden istediği her şeyi ben yaptım demekten başka bir çıkar yol düşünemem. Hatta, o insanlık dışı muameleden kurtulmak ve cezaevine girmek için belki de böyle bir yola başvururum. Günlerce yapılan işkenceden sonra gözler kapalı bir şekilde ve okumasına müsaade edilmeyen bir ifadenin altına zorla attırılan bir imza. Bu imzaların neticesinde oğlum 30 yıla mahkûm edildi. Bu anlattıklarım bu bölgenin bir döneminde yaşanan acı hakikatlerdir maalesef.” İfadelerini kullandı.

“Evladımızı Allah’ın yoluna feda ettik Kuran’a kurban ettik”

Gerek oğlu İskender’in gerekse de kaynı Naşit’in tutuklandıklarından bu yana hem kendilerinin hem de ailelerinin sistematik bir cezalandırmaya tabi tutulduğunu belirten Anne Zinet Tutar,  “Önce Bingöl sonra da Mardin’e gönderdiler. Sonra Şanlıurfa’ya ardından tekrar Bingöl’e gönderildi. Bu şekilde sürekli oradan buraya sürgünler yaşıyoruz. Bu gün ise Gümüşhane’ye gönderilmişler. Yılın 12 ayı çocuklarımızı görmek için yollardayız. Bizlerden uzaklaştırdıkça onları görme imkânımızda azalıyor. Aslında yapmak istedikleri de açık. Onlarla beraber bizi de cezalandırıyorlar. Uzak olmalarından dolayı görüşlerine 3 ayda bir ancak gidebiliyorum. Geçen sefer geri döndüğümde komaya girmiştim. Birkaç gün yataktan çıkamadım. Bu tavırla bizleri çocuklarımızdan ve inandığımız değerlerden soğutmak istiyorlar ise boşuna çaba sarf ediyorlar. Allah’a şükürler olsun ki biz çocuklarımızdan razıyız ve yolumuzu bırakmıyoruz.  Biz Müslüman’ız. Evladımızı Allah’ın yoluna feda ettik. Kuran’a kurban ettik. Allah bizi pişman etmesin. Rabbim de onlardan razı olsun. Başka da bir şey istemeyiz. Rabbimiz bize güç verdikçe onların peşinden gideceğiz.” ifadelerini kullandı.

“Terörle mücadele polislerinin yaptıkları ise insanlık dışı bir muamele idi”

Çocuklarının yaşadıkları çevrelerde hep örnek gösterildiklerini ve parmakla gösterildiklerinin altını çizen Anne Zinnet Tutar, “Allah şahittir; çocuklarımın ahlakı çok ama çok güzeldir. Hiçbir gün komşularımız onlardan rahatsız olmadı. Komşularımızı ve bizi tanıyanlar bana sürekli olarak,  ‘Sen bu çocukları nasıl büyüttün’ derlerdi. Öğretmenleri bana, ‘Helal olsun sana ki böyle çocuk büyütmüşsün’.” diyorlardı. Allah’a şükür, demek ki Allah onları seviyor ki onları böylesine güzel terbiye etti. Hamd olsun, çocuklarımda Allah’ı ve Allah’ın şerefli davasını çok seviyor. Biz pişman değiliz.” dedi.

Oğlu İskender gibi Cemal’inde büyük bir zulme maruz kaldığını ve onunda 6 ay boyunca sorgu ve işkencelerde kaldığını söyleyen anne Zinnet Tutar, oğlum Cemal’in yanına gittiğimde ‘Cemal’in yanına nasıl gidiyorsun?’ diyorlardı bize. Bir anneye evladını görmeyi bile çok görüyorlardı.  Cemal’i her görmeye gittiğimizde cezaevinin önünde bize küfürler ediyorlardı. Biz bayanlara dahi çok kötü küfrediyorlardı. ‘Kim sizi buraya göndermiş’ diyorlardı. Terörle mücadele polislerinin yaptıkları ise insanlık dışı bir muamele idi. Bize çok zulüm yapıldı. Bu zulümden bahsedilirse yıllarca bitmez. Ancak biliyoruz ki her şeyin mutlaka bir gün sonu gelecek ve tüm insanlar ölecektir. O gün Allah’ın huzurunda kötü amel sahibini bulacaktır. Allah’ın yanında mahcup olmayalım da ne yapılırsa yapılsın önemli değil. Allah’ın adaletinin önünde onlar da boynunu eğecek ve bizde onları göreceğiz. Onların bize yaptığını göreceğiz.” ifadelerini kullandı.

“Amerika ve MOSSAD ajanları bile işkencelerine girmiş”

 Oğlu Cemal’in sorgulanmasına İsrail ajanlarının girdiğini ve ona günlerce işkence ettiklerini duyduklarında ciğerinden bir parça koptuğunu ve zalimler karşısında oğluna sabır ve güç vermesi için Rabbine çokça dua ettiğini dile getiren Zinnet Tutar, “İsrail ajanlarıyla ortak işkence yapılmış. Amerika ve MOSSAD ajanları bile işkencelerine girmiş. Bu zulme karşı Rabbimize sığınmaktan başkan bir yol bulamıyorduk. O gün dahi yapayalnız kaldığımızda biz şuna iman etmiştik ki; Allah muhakkak ki bizleri hem mallarımız hem de evlatlarımız ile imtihan edecekti ve ediyordu. Bize de düşen sabretmek idi.” ifadelerini kullandı.

 Oğlu ve kardeşi üzerinde kendilerine yaşatılan mağduriyeti defalarca dile getirdiklerini söyleyen Baba Mahmut Tutar, oğlu ve kardeşinin kendilerine yakın bir yere sevkinin çıkarılması için defalarca dilekçe vermelerine rağmen bu güne kadar kendilerine bir cevap dahi verilmediğini söyleyerek yaşananlara karşı duyulan lakaytlığa tepki gösterdi.

“Bir düzenleme yapılacaksa adil bir düzenleme olmalı”

Mahmut Tutar, “Başbakana, Adalet bakanına, Adalet Bakanı Müsteşarına dahi dilekçe gönderdim. Hepsinden de bana olumsuz sonuç geldi. Güneydoğuda yer yok gibi bahaneler öne sürdüler. Bütün mahkûmları bıraktınız. Müslüman mahkûmlar ve birkaç tane sahipsi bırakılmış garip PKK’li dışında içeride kalan yok. Son yakalanan KCK’lilerin hepsini bıraktılar. Çünkü onlar onlara göre yüksek tabaka insanlardır. Sahipsiz bırakılan yine gariban insanlardır maalesef. KCK’yi, Ergenekon’u bırakıyorlar. Ergenekoncuların birçoğu ağırlaştırılmış müebbet ceza almışlardı. Niye bıraktılar? Ağırlaştırılmış ceza alan af gelse bile bırakılmaması gerekiyordu. Ama bir bakıyorsun adam dışarıda.  Bu mazlumlar yine içeride. Bir düzenleme yapılacaksa adil bir düzenleme olmalı ve geçmişte bu bölgede Müslümanlara kurulan kumpaslarda aydınlatılarak ve bu kumpaslara kurban edilen insanların mağduriyetleri giderilerek bir düzenleme yapılmalıdır.” dedi. 

“İslam’ı yaşayan her kim varsa onlara göre suçluydu”

“Başbakan’ın Türkiye’de bir dönem kumpaslar kurularak insanların mağdur edildiğini söylemesine hepimiz tanıklık ettik. Sayın başbakanın bilmesi gereken gerçek ise bu kumpasın en alasının bu memlekette Müslümanlara kurulduğu gerçeğidir.” Diyerek başbakanın tavrının herkese eşit olmadığını savunan Mahmut Tutar, başbakanın halen daha bu ülkede mağdur edilmiş Müslümanlar ile aynı kareye girmekten çekindiğini söyledi.

Mahmut Tutar, “bu ülkede Müslümanlara olmadık iftiralar atıldı. Bir çok Müslüman’ın evine silahlar konuldu ve ‘Silah zoruyla şeriat kurmak istiyor ‘denildi. Nerede silah? Kuran silahtır. Kuran’dan korkuyorlar. Oğlu İskender’i ilk yakaladıklarında evde olan Kur’an’ları bile suç aleti diye el koydular. O zaman bir polis Kuran’ı yere bırakarak bana Kuran’a basmamı söyledi. Bende ona ‘beni kurşuna bile dizsen basmam’ demiştim. Sizce burada düşmanlığın açıkça neye yapıldığı belli değil mi? Evet, onlar İslam düşmanı idiler. Ve İslam’ı yaşayan her kim varsa onlara göre suçluydu. Tüm bu gerçekleri görerek başbakandan daha adil davranmasını ve bu bölgede devlet kimliği altında bizlere yaşatılan bu zulmün hesabının sorulması gerektiğini buradan bir kez daha haykırıyoruz.” dedi.

“Abim yakalandığı günlerde 3 gün boyunca yemek yiyemedim”

Ağabeyi İskender Tutar ve amcası Naşit Tutar’ın yakalandığı dönemi gözyaşları içinde anlatan Mukaddes Tutar ise o günlerde 7 yaşında bir çocuk olduğunu ve abisinin yakalanmasından 2 gün önce beraber olduklarını ve bu beraberliklerinin son beraberlikleri olduğunu gözyaşları içinde anlattı.

Abisinin yakalandığı günlerde 3 gün boyunca yemek yemediğini belirten Mukaddes Tutar, bu güne kadar herkesin tutuklu anne ve babalarıyla konuştuklarını, eşleriyle ve çocuklarıyla konuştuklarını, ancak hiç kimsenin kardeşlerini hele hele kız kardeşlerine neler yaşadıklarını sorma ihtiyacı hissetmediğini belirterek sitem etti.

Abisiz kalmanın babasız kalmaktan farksız olduğunu söyleyen Mukaddes Tutar, “Ağabeyimin yakalanışından bu zamana kadar çok şey değişti. Ben 7 yaşında iken ağabeyim yakalandı. Ama şu anda benim kızım 9 yaşındadır. Ben şuan 28 yaşındayım. Bunun ne demek olduğunu ben anlarım.” ifadelerini kullandı.

“3 yıl boyunca yaşayıp yaşamadığımı bile bilmiyordum.”

Evlendikten sonra ağabeyinin görüşüne gitmekte daha bir sıkıntı çektiğini söyleyen Mukaddes Tutar, “çocuklarım bile ağabeylerime karşı olan sevgilerinin özlemi ile tutuşuyorlar. Ben çocukken amcamın kız ve erkek çocuklarını görüyordum. Hepsi abilerinin yanında oldukları zaman ben çok imreniyordum. Bence bir anne çocuğu için ne kadar acı çekiyor ise bir kız kardeşte bu kadar acı çekiyor. Ben abime karşı çok farklı duygular besliyorum. Benim için İskender bir yana dünya bir yana. Ceza aldığında bile ben 3 yıl boyunca yaşayıp yaşamadığımı bile bilmiyordum.” diyerek yaşadığı sıkıntı ve acıları dile getirdi.

“Telefon ile konuştuğumuz zaman 9 dakika 59 saniye konuşuyoruz”

Başbakan Erdoğan’ın her fırsatta halktan helallik istemesinin göstermelik olduğunu ve bu gün mağduriyetlerin Müslümanlar için halen devam ettiğini söyleyen Mukaddes Tutar, “başbakan bizim hakkımızı ödedi mi ki bizden helallik istiyor. Önce bizim haklarımızı ödesin. Başbakan şöyle bir etrafına baksın. Zira o da cezaevi yatmış, cezaevi hayatını görmüş biri. Abimin görüşüne gittiğimizde daha iki kelime konuşmadan bize görüş bitti diyorlar. Ben bitti kelimesini hiç sevmiyorum. Telefon ile konuştuğumuz zaman 9 dakika 59 saniye konuşuyoruz. Bu güne kadar abimle telefonda hiç 10 dakika konuşamadım. 10 dakikalık konuşma bir anneye veya bir bacıya yeter mi? Bunların hesabını Allah sormayacak mı?” ifadelerini kullandı.

“Annem babam polis tarafından hakarete uğradı”

PKK ile yaşanan süreçte mevcut hükümetin Karayılana ve Apo’ya bile yasa çıkarma derdinde olduklarını söyleyen Mukaddesi Tutar, “Biz ne yaptık ki bu şekilde cezalandırılıyoruz? Bunun cevabını bize verebilecek mi başbakan?  Başbakanda namaz kılan, Kur’an okuyan ve İslam’ı yaşadığını söyleyen bir kişi. Daha dün oğlunu alacaklar diye günlerce evde saklamanızı suç kabul edenlere acaba başbakan nasıl bakıyor. Bizler abime sahiplendik diye günlerce dışlandık. Annem babam polis tarafından hakarete uğradı. Bu güne kadar kim evladını atmış ki bizden de bu zillet bekleniyor. Başbakana sesleniyorum. Dönüp şu annelere, mağdur edilmiş eşlere, ailelere bir baksın. Bunun hesabını bir yapsın. Evet, başbakan doğru söylüyor. Bu ülkede komplolar kuruldu ve bu komploların en alası Müslümanlara kuruldu. Bölgede izzetli, şerefli bir şekilde yaşamaya azmetmiş İslami hassasiyeti olan insanlara kuruldu. Bu gerçeği başbakanın görmesi gerekir.” İfadelerini kullandı.

“Yeter artık! Bizim sesimizi duysunlar”

Sadece bu ülkede değil dünyanın hiçbir yerinde kimsenin Allah’a iman eden ve bunun gereğini yapan Müslümanlardan korkmaması gerektiğini dile getiren Mukaddes Tutar, bu ülke de korkulacak biri varsa onlarında insanların canına, malına, çocuklarına ve huzuruna kast edenlerin olduğunun altını çizdi.

Mukaddes Tutar, “ bize yaşatılan bunca sıkıntı ve yapılan bunca haksızlığa rağmen bu güne kadar bir insanın malına zarar vermedik, kimsenin canına kast etmedik ve kendi maslahatımız için kimseyi kurban etmedik. Biz her şeyi Allah’a havale ettik. Aslında bize bu zulmü yapanlarda bizim bu sabrımız karşısında yaptıkları şeylerin doğru olmadığını çok iyi gördüler. Ama gelin görün ki değişen bir şey yok. Abimin bir arkadaşı vardı. Geçen gün annesinin vefatını gördük. Onlar bizim hem çocukluk komşumuz hem de ceza evi arkadaşımızdı. Biz mahkemeler de ceza evlerinde hep beraberdik. Onun ölümünü gördüğüm zaman kendi kendime şunu dedim: Allah’ım sen sabır ver. Böyle bir acıyı abime yaşatma.  Bu gerçekten çok zor bir durumdur. Evde her gece başımı yastığa koyduğumda ve sabah kalkınca ilk işim hemen telefona bakmak oluyor. Hep korkarım derim ki anneme babama bir şey oldu mu acaba? Biz gerçekten artık bunları kaldıramıyoruz. Benim ile birlikte hareket edilir ise yanımda bana destek verenler olur ise ben meclise, Cumhurbaşkanına kadar çıkarım. Yeter artık! bizim sesimizi duysunlar. Ya bizleri de alıp ceza evlerine tutuklularımızın yanına atsınlar ya da tutuklularımıza bir kapı açsınlar. Bizim de illa PKK gibi ayaklanmamız mı lazım? Bizde illaki kalkıp sesimizi duyurmak için bir şeyler mi yapıp şiddette mi başvuralım bunu mu istiyorlar?” siteminde bulundu.

“Onlarla beraber adeta bizleri de cezalandırıyorlar”

Evlendiği gün yaşadığı acılara da değinen Mukaddes Tutar, kendisini tebrik etmek için arayan abisiyle bir türlü konuşamadığını ve düğün gününün evde ağlayarak ve hüzün içinde geçirdiğini söyleyen Mukaddes Tutar, “Şu anda abimin hayatımızdan hiçbir haberi yok. Onlarla beraber adeta bizleri de cezalandırıyorlar. Abimi bizden uzaklaştırdıkları için 1,5 yıldır görüşe gidemedim. Görüşmek için gitmeye kalksam 16 saat yol sürüyor. Ben iki çocuk ile nasıl bu kadar yol gidebilirim. Annemde hiç gidemiyor. Biz en son annem ile beraber gittiğimizde annemin yolda başı ağrımış ve burunda kan akmıştı. Babam kalp hastası olduğu için uzun yolculuk yaptığında ayakları çok kötü şişiyor ve son ziyareti sonrası 10 gün hastanede kalmıştı. Bizim gibi bu halde nice insanlar var hiç mi bunları görmüyorlar?” ifadelerini kullandı. (Fikret Özkan  - İLKHA)