Nihat Canpolat / doğruhaber

Bazı olaylar vardır, üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra unutulur, gider. Bazı olaylar da vardır ki, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin unutulmaz, zihin ve gönüllerde ilk günkü gibi hep tazeliğini korur.

Aradan yıllar geçtiği halde hiç unutmadığımız, unutamadığımız bir şehadet olayından bahsedeceğiz. İslam gülzarının iki nazenin gülünden, İslam’ın hidayet çeşmesinden kana kana içip canlarını Allah’a feda eden iki azizimizden, Şehit Fuat ve Hanifi’den bahsedeceğiz…

ŞEHİT HANİFİ POYRAZ

Şehit Hanifi 1 Mart 1973 yılında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde dünyaya gelmişti...  Daha ortaokuldayken şuurlu mümin kardeşleriyle tanışmış, İslami kitaplar okumaya başlamıştı. İlerleyen yıllarda okuduklarını pratiğe geçiriyor, etrafındakilere de anlatıyordu. Hanifi hem çok zeki ve hem de sosyal ilişkileri çok iyiydi. Bir yandan okul okuyor, diğer yandan da ağabeylerinin işlettiği iki gıda toptancı dükkânının muhasebeciliğini yapıyordu. Lise ikinci sınıfta iken bir sene okula ara vermişti. Ticaretinin yanında hem İslami kitapları okuyor ve hem de tebliğ vazifesinden geri kalmıyordu. İşyerinde, camide, evde velhasıl her yer ve ortamda boş durmuyor büyük bir aşk ve şevkle emri bil maruf ve nehyi anıl münker görevini yürütüyordu.

1992 yılında Silvan esnaflar camisinde teravih namazından sonra siyeri nebi dersini vermeye başlamıştı. Ferdi tebliğin yanında artık genel tebliğ çalışmalarında da bulunuyordu. Bu arada İslam düşmanı mürtetler tarafından Silvan’da İslam mübelliğleri şehit edilmeye başlanmıştı. Özellikle eski öğrenci arkadaşları Meki, Zeki ve Adnan’ın Susa camisinde toplam on mümin kardeşiyle beraber şehit olmaları ona çok dokunmuştu. Cami yarenlerinin şehadetlerinden sonra bir süre Susa köyünde kalmış şehit ailelerinin dertlerine ortak olmuştu. Köyde şehit kardeşlerinin yanı başında şehitler için Hanif mahlasıyla ezgiler yazmış bu ezgiler daha sonra kasetlerde yayınlanmıştı.

1992-1993 eğitim ve öğretim yılında tekrar okuluna ve canından çok sevdiği öğrenci kardeşlerinin arasına geri dönmüştü… Arkadaşları arasında en çok kitap okuyanlardan biri de Hanifi’ydi. İnce nükteci kişiliği, bilgisi, girişkenliği, çalışkanlığı, takva ve ihlâsı… Bu hasletler Hanifi’de birleşince örnek bir davetçi olarak ön plana çıkmıştı. Okulda ders boyunca dersin mecrasını İslami konulara çeviriyor, sınıf içerisinde faydalı bir tartışma ortamı oluşturuyordu. Olgun ve güzel ahlaklı kişiliğiyle kısa bir sürede etrafındakilerinin sevgi ve saygısını kazanıyordu.

Okulun ilk haftasında her teneffüste değişik öğrenci arkadaşlarıyla dolaşıyor, onlara İslam’ın hayat veren ilmini aktarıyordu. Hiçbir teneffüste boş durmazdı. Ömrünün o son haftası çok bereketli geçti. Bu arada Fuat ile tanışmış kısa bir sürede kaynaşmışlardı. Okula yakın bir evde beraber kalıyorlardı.

ŞEHİT FUAT YAŞASIN

Fuat, 19.11.1976 yılında Silvan’da, ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Aile olarak soyları Hasan-ı Basri’ye dayanır. Dedeleri âlim olduklarından   “Mala Seyda” ismiyle anılmaktadırlar.

Fuat, 1989 yılında şuurlu mümin kardeşleriyle tanışmış, daha 13-14 yaşlarındayken İslam kardeşliğinin tadına varmıştı. O gencecik yaşında bol bol kitap okuyor, farz ibadetlerinin yanında nafileleri de ihmal etmiyordu. Okuldan hemen sonra camiye, kardeşlerinin yanına koşardı. Mümin kardeşleriyle tanıştıktan sonra evde durmaz olmuştu. İçi içine sığmaz, her karşılaştığı ağabey ve Seydalarına kafasına takılan soruları soruyordu. O tatlı konuşması, hayâsı, üstün zekâsı, İslami konulara olan merakı, ağabeylerine olan derin muhabbet ve saygısı hemen göze çarpmış, ondaki cevheri keşfeden Seydaları da ona daha iyi bir önem vermeye başlamışlardı.

1991-1992 eğitim, öğretim yılında Silvan lisesine kaydını yaptıran Fuat, kardeşlerinin şehadetleri süreciyle daha bir bilenmişti. Allah-u Teâlâ’nın bir gün kendisine de şahadeti nasip etmesi için sürekli dua ediyordu. Artık gece namazları kılıyor, manevi yönden kendini takviye ediyordu. İslam düşmanlarının, dindarlar üzerinde oluşturmuş olduğu ağır baskı ve tehditten korkan bazı yakınları ona her türlü engeli çıkarmasına rağmen kendisi İslami çabalarından bir adım dahi geri atmadı. Kendisine yönelen tazyiklere karşılık o da öğrenci evine yerleşti. Evi şehirde olup evden ayrı yaşamak zorunda kalan Silvan’daki ilk kardeşimizdi. Henüz anne baba şefkatine ihtiyaç duyacak bir yaşta iken, zor bir tercih yapmaya mecbur bırakılan, İslam’ın bu henüz yeni açılmış fidanı tercihini davadan yana kullanmış ve çok ağır bir yalnızlığa terk edilmişti.

Cebinde bir kuruş harçlığı olmadığı halde bunu kardeşlerine hissettirmezdi. Bu küçük yaştaki davetçiyi yıldırmak maksadıyla dört taraftan akraba baskısı onu davasından caydıramadı. Hatta öyle bir müeyyide uygulandı ki ara sıra anne ve küçük kardeşlerini görmek için eve uğradığında annesi elbiselerini değiştirme cesaretinde bulunamıyor, küçük kardeşleriyle doyasıya hasret gideremeden evden ayrılıyordu.  Kardeşimizin bu ağır imtihanı daha Silvan’da ortam karışmadan önce başlamıştı. O tarihlerde onunla birlikte öğrenci evlerinde kalanlar okul okumadan dolayı evlerinden uzak kalan kardeşleriydi. Küçük davetçinin sırtına dağ gibi bir imtihan yükü yüklenmişti. Bu imtihanından alnının akıyla çıkan Fuat daha sonra şehadet mertebesine ulaşmasıyla anlaşıldı ki daha o tarihten itibaren sadakat imtihanını vermiş ve bu mertebeye ulaşabilme basamaklarını daha o günden itibaren geçmişti. Bir sohbet esnasında Seydasına ; “Seyda, şimdi ben muhacir sayılabilir miyim?” diye sormuş, aldığı; “İnşaallah sen de sahabeler gibi bir İslam muhacirisin” cevabı onu ziyadesiyle sevindirmiş, yüzü sevinçten adeta ay gibi parlamıştı.

Fuat çok kitap okuyordu. Okuduklarını hem çevresindeki arkadaşlarıyla paylaşıyor,  hem de okulda özellikle teneffüslerde öğrenci arkadaşlarına anlatıyordu. Bazen günde bir kitap okuyordu.

Daha 16 yaşlarında İslam’ın izzetini ayakta tutma gayretine girip hicreti seçen, aylarca aynı elbiseleri giyen, o gencecik yaşında takvaya bürünen Fuat, etrafındaki gençlere güzel bir örneklik teşkil ediyordu. Onun bu özellikleri onu şehadete götürecek, milyonlarca İslam gencine kendi yaşantısıyla üsve-i hasene olacaktı.

Bir tanışının dilinden Şehid Fuat ve Hanifi

ŞEHİD FUAD YAŞASIN

"Silvan Milli Egemenlik İlk Öğretim Okulunun orta ikinci sınıfında okuyan Fuad Yaşasın İslami mücadele ile tanışma bahtiyarlığına erdi. Geleneksel mütedeyyin bir aile ortamında yetişen Fuad, akranlarına oranla daha olgun ve mülayim bir yapıya sahipti. Okulun çalışkan öğrencileri arasında en ön safta olduğu için, okulda onu tanımayan yoktu. Herkesle iyi geçinir kimseye düşmanlık etmezdi.

İslami mücadelede beraber çalıştığı arkadaşlarının en küçüğü olmasına rağmen, çoğundan daha iyi bir performans gösteriyordu. Bol bol kitap okuyor kendini geliştirmeye çalışıyordu. Okuduklarından ve katıldığı İslami sohbetlerden öğrendiklerini, azami derecede kendi hayatında uygulama uğraşındaydı.

Lisede okuduğu yıllarda kendisi için artık dünya ve dünyevi gelecek endişesi değil, İslami davası ve uhrevi hayat endişesi ön plandaydı. İslami sorumluluk bilinci önemli bir ölçüde gelişmişti. İslami tebliğe daha fazla önem veriyor, boş zamanlarını değerlendirmek için büyük bir çaba gösteriyordu. Sohbet etme kabiliyeti çok güzeldi. Katıldığı sosyal etkinliklerde muhataplarını etkileyici şekilde sohbet eder, İslami görev ve sorumlulukları anlatmaya çalışırdı. İslami çalışmalarındaki performansın yanında okul derslerinde de yine en çalışkan öğrenciler arasında ön saflardaydı."

ŞEHİD HANİFİ POYRAZ

"Hanifi Poyraz, varlıklı bir aileden gelmekteydi. Çok kibar, güler yüzlü ve nezaketli bir ahlaka sahip olan Hanifi; Silvan lisesinin orta kısmını okuduğu sıralarda İslami mücadele ile tanışmıştı. Çok zeki ve çalışkandı.

Silvan lisesinde İslami çalışmaların gelişmesinde önemli bir katkısı oldu. Sürekli okur ve okuduklarını hayatında uygulamaya gayret ederdi. Kendini geliştirmenin yanı sıra oldukça güzel bir hitabete sahip olan Hanifi, genel sohbetlerde de sohbet edip insanları aydınlatmaktan geri kalmıyordu."

 Devam edecek...